CTP, doğal gaz konusunun Kıbrıs sorununda çözüme ulaşılmasını teşvik edebilecek bir katalizör olabileceğine inanmakta, bölgemizdeki barış ve işbirliği arayışlarının önünde engel teşkil edebilecek yaklaşımların vahim sonuçlar doğurabileceğinden hareketle tüm tarafların sağduyulu değerlendirmeler yapması gerektiği üzerinde durmaktadır.

Rum tarafının Münhasır Ekonomik Bölge olarak adlandırdığı bölgede son günlerde başlatmış olduğu yeni sondaj çalışmalarına müteakip Türkiye’nin kendi Kıta Sahanlığı içerisinde yer aldığı gerekçesiyle çalışmaları tehdit olarak nitelendirdiği bilinmektedir.

Bölgemizde hidrokarbon yataklarının var olduğuna ilişkin bilgilerin gündeme geldiği ilk günlerden beridir uyuşmazlık konusu olduğu bilinen Münhasır Ekonomik Bölge ve Kıta Sahanlığı yaklaşımlarının her ikisinin de uluslararası hukuk bağlamında savunulabildiği günümüz koşullarında, en çıkar yolun Kıbrıs sorununun karşılıklı kabul edilebilir bir çözüme kavuşturulmasına odaklanmak olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz.

Bu konudaki uyuşmazlığa ve gerginliğe rağmen Rum tarafının müzakere sürecinde doğal kaynaklar konusunda ortak bir komitenin oluşturulmasını reddederek tek taraflı olarak yeni sondaj çalışmalarını gündeme getirmesi bize göre bölgesel işbirliği ve barış sürecini olumsuz etkilemektedir.

Gelinen aşamada Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun müzakerelere ilişkin Rum tarafının sergilediği tutumu neredeyse sevinçle karşılayan açıklaması bize göre Kıbrıs Türk tarafının konuya ilişkin hassasiyetlerini yansıtmaktan uzaktır. Kıbrıs Türk tarafı yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen bu uyuşmazlık konusunun müzakere masasında aşılabileceğine dair net bir tavır içerisinde olmalı ve müzakerelerin kopmasından asla medet ummamalıdır.

Biz CTP olarak bu aşamada Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis’e ve Güney’deki tüm siyasi partilere müzakere masasını terk etme kararlarını gözden geçirmeleri yönünde bir mesaj vermek istiyoruz.

Ayrıca BM’ye de derhal devreye girerek bir kriz yaşanmasını önlemesi çağrısını yapıyoruz. Bölgemizde güç politikalarının uygulanmasının kötü ve acı sonuçları ile ilgili birçok örnek varken, kendi adamızda ve çevresinde güç politikalarının denenmesini istemediğimiz gibi Kıbrıs Rum tarafının da ABD ve AB’yi devreye sokma girişimlerini tehlikeli bulmaktayız.

Çözümsüzlük koşullarında gündeme gelebilecek her türlü olumsuzluğu ortadan kaldırmanın yegâne yöntemi bize göre müzakerelere dört elle sarılmak ve itidalle uyuşmazlıkları ele almaktır. Bugün yaşanan gelişmeler iki kesimli ve iki toplumlu federal çözümün önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır.