Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Barış Burcu, Kıbrıs sorununun öznesinin Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar olduğunu söyledi.

Burcu, Genç TV’de katıldığı programda yaptığı konuşmada, müzakere sürecinin 11 Şubat ortak açıklama metninin esasları çerçevesinde yürütüldüğünü belirtti.

Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Burcu, sürecin ana unsurunun Kıbrıs sorununun çözümü, ana tarafların da Kıbrıslı Türkler ile Rumlar olduğunu söyledi. Burcu, “Sanki Kıbrıs sorununun çözümünü bir başka mecralarda, başka şeylerle ilişkilendirerek yeniden düzenleme ortamı yaratılıyor gibi bir düşünce içine girilmemeli. Böyle bir algı oluşmasın çünkü böyle bir şey yoktur” dedi.

“ÖZNE BİZİZ”

Rum Lider Anastasiadis ile TC Başbakanı Davutoğlu’nun basında iddia edildiği şekliyle bir görüşme yaptığı ve bu görüşmeden Kıbrıs Türk tarafının haberi olup olmadığının sorulması üzerine Burcu, Kıbrıs sorununun öznesinin Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar olduğunu belirtti.

Barış Burcu “Kıbrıs sorununun çözüm süreci, her iki toplumun seçtiği liderler önderliğinde ve her iki tarafın müzakere ekiplerince 11 Şubat ortak açıklama metninin esasları çerçevesinde yürütülmektedir. Kıbrıs sorununun özü de budur. Bu özde ve gidişatta hiçbir değişiklik yoktur ve olmayacaktır” diye konuştu.

Burcu konuşmasına şöyle devam etti:

“Bunun da doğal bir mantığı vardır. Çünkü Kıbrıs’ta bulunacak bir çözüm, bütün ilgili tarafları şüphesiz etkileyecektir. Yalnız, en çok etkilenecek olan bu adada, bu çözümle birlikte yaşayacak olan Kıbrıslı Türkler ve Rumlardır.  Çözüm sürecinde, Kıbrıslı Türklerin ve Rumların bu süreci taşıyor olması, taçlandırıyor olması ve nihayetinde bir referandumda kabul edip, reddetme imkanını kullanıyor olmasının bir mantığı vardır. Bu madalyonun bir yüzüdür.  Diğer yüzünde de, Kıbrıs sorununun çözümüyle doğrudan alakalı değil belki de ama onunla ilişkilendirilen başka yan olgular ve olaylar var ve de yeni bir şey değildirler. Örneğin, AB’ye de gına geldi. Türkiye’nin başlıkları açılacağı zaman işte Rum tarafının bir vetosu söz konusudur. Bunu nasıl aşarız düşünce ve egzersizleri geçmişten beri yapılmıştır. Biz öteden beri, hem Kıbrıslı Türkler olarak, hem de bütün Kıbrıs’ın yararına Türkiye’nin AB sürecini destekliyor vaziyetteyiz. Yani Türkiye, AB’ye ne kadar yaklaşırsa, Kıbrıs için o kadar yararı olur.  Kıbrıs Rum yönetiminin tutumuyla ilgili olarak da zaman zaman eleştirilerde de bulunmuşuzdur. Kıbrıs sorununu ilişkilendirerek neden Türkiye’nin önünü tıkıyorsunuz diye… Şimdi dolaylı olarak Türkiye’nin başlıklarının açılma müzakereleri başladığı zaman, bundan bıkıp usanan Avrupa’nın kendisi de, acaba bir ara yol bulabilir miyiz,  hem Türkiye’nin önü açılsın hem de Kıbrıs’taki atmosfere pozitif bir ivme kazandırılsın diye bir tutumu var. Bu bana göre doğru ve akıllı bir tutumdur. Hiçbir zaman, dolaylı unsurlar, ana unsurun önüne geçmemeli. Ana unsur Kıbrıs sorununun çözümüdür. Ana tarafları da Kıbrıslı Türkler ile Rumlardır. Sanki Kıbrıs sorununun çözümünü bir başka mecralarda, başka şeylerle ilişkilendirerek yeniden düzenleme ortamı yaratılıyor gibi bir düşünce içine girilmemeli. Böyle bir algı oluşmasın çünkü böyle bir şey yoktur.”

“BAZI ŞEYLER SPONTANE GERÇEKLEŞİR”

Burcu, Türkiye, AB, Kıbrıs Rum yönetimi ve Yunanistan’ın bir uzlaşı arama ortamını saygıyla karşıladıklarına vurgu yaptı.

Sözcü Barış Burcu, bir soru üzerine “Bizim her türlü süreçle ilgili her detayda bilgimiz olmayabilir. Ama temel parametreler ve gidişatla ilgili bilgimiz vardır. Bazı şeyler spontane gerçekleşir. O görüşmelerin nasıl gerçekleştiği, hangi ortamda gerçekleştiği, kimin katalizör etki gerçekleştirdiği biraz da sürece bağlıdır. Zaman zaman biz de yurt dışına gideriz. Hiç akılda, hesapta olmayan görüşmelerde bulunuyoruz. Bu görüşme, spontane bir görüşme değilse bile, spontane olarak bir takım katalizör etkiler olabilir; bunlar yoklamalardır” diye konuştu.

“SORUNUN ÖZÜ KIBRISLI TÜRKLER İLE RUMLARDIR”

Türkiye’nin müzakere başlıklarının açılması için Rum tarafının eskiden beri, Türkiye’nin limanlarını Rum bandıralı gemi ve uçaklara açmasını talep ettiğini söyleyen Burcu “Türkiye de buna karşılık, siz Kıbrıs’ın kuzeyindeki limanları tanımaya hazır mısınız, sorusunu soruyordu” şeklinde bir anımsatmada bulunarak sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şunu söyleyebilirim. Kıbrıs sorununun özü, Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasında müzakere edilerek halledilecek. Bu liderlerin yönetimindeki bir süreçtir. Müzakere heyetleri bunları müzakere etmektedir ve süreç, liderlerin geçmişte vardığı temeller ve esaslar üzerinde sürmektedir.”

“BAŞKA MESELELERLE İLGİLİ İHTİYAÇ ORTAYA ÇIKABİLİR”

Böylesi kritik bir süreçte,  böyle bir görüşmenin doğal karşılanıp karşılanamayacağının sorulması üzerine ise Sözcü Barış Burcu şunları söyledi:

“Elbette doğal karşılamak gerekir çünkü hayat devam ediyor. Biz de Kıbrıslı Rumlarla bir birimizi devlet statüsünde tanımıyoruz ama güven yaratıcı önlemler uyguluyoruz. Günlük sıkıntıları aşmak için bir takım ara yollar bulmaya çalışıyoruz. Bunu bazen doğrudan kendimiz görüşerek aşmaya çalışıyoruz, bazen her iki tarafı dost gören tarafların girişimleriyle aşmaya çalışıyoruz. Türkiye, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve AB arasında da Kıbrıs sorununun özüyle alakalı değil ama Kıbrıs sorunuyla ilişkilendirilen başka bir meseleden bu gibi temaslar ihtiyacı ortaya çıkabilir. İlk defa da değildir.”

“BAZEN SÜREÇ O KADAR HIZLI GELİŞİR Kİ”

Türkiye ile Kıbrıs Türk tarafının bir ilişki ve irtibat düzeyi olduğunu belirten Burcu, “Zaman zaman bu düzey çok hızlıdır. Süreçle aynı gider. Bazen süreç o kadar bir hızlı gelişir ki, detaylar onun biraz arkasına sarkabilir. Zaman zaman biz de birkaç gün geriden detayları ulaştırma imkanı buluyoruz.  Ama neticede en kısa sürede ulaştırmaya çalışıyoruz” dedi.

“AMAÇ, GÜVEN, EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK İÇERİSİNDE HAK ETTİĞİMİZ GİBİ DAHA GÜZEL BİR GELECEKTİR”

Burcu, Güney Kıbrıs’ta Mayıs ayında gerçekleştirilecek seçimlerin Kıbrıs sorununu çözmek amacı ile sürdürülen müzakereleri gerdi mi şeklindeki soruyu yanıtında, Kıbrıs Türk tarafı daha önceki süreçte de dile getirdikleri gibi seçim süreci ile çözüm sürecinin ihtiyaçlarının ayrışabileceğine inandıklarını söyledi.

Zaman zaman güneyden yapılan açıklamalara karşı cevap vermek zorunda kaldıklarını belirten Burcu, bu iddialara yanıt verirken akıl yolu çerçevesinde ve gerçekliği yansıtma sorumluluğu ile hareket ettiklerinin altını çizdi.

Burcu, “Örnek olarak çözüm ile birlikte Kıbrıs Cumhuriyeti’nin akıbetine ilişkin Kıbrıs Türk tarafının Kıbrıs Cumhuriyeti’nin evrilmesine onay verirmiş gibi sessiz kalması, temeldeki pozisyonumuz ile ilgili gerçek olmayan yanlış bir algıya sebebiyet vermiş olacaktı. Bu mutlaka yanıtlanması gereken bir husustu, buna da cevap verirken altını özellikle çizdiğim sorumlulukla hareketle birlikte yapıcı muallaklık ilkesine sadık kalarak pozisyonumuzu açıkladık” dedi.

Burcu, 1960’da yaşanan koşullardan farklı durumlar olduğu, iki bölgelilik o zaman yokken artık iki bölgelilik olacağı, iki kurucu devlet yokken iki ayrı kurucu devlet olacağı gibi Kıbrıslı Türkler için yeni bir durumun ortaya çıktığını söyledi.

Burcu, geçmişten gelen anlayışlar çerçevesinde Kıbrıslı Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamlılığı ve evrilmesi şeklinde bir algılarının bulunduğunu, buna gerekçe olarak da BM ve AB’ye üyelik için yeni başvuru yapılmayacağı gibi kendilerinin örneklemelerinden hareket ettiklerini belirtti.

“Bu nedenle, Kıbrıs Türk tarafını kendi pozisyonlarına ortak yapma çabalarına karşı sessiz kalmamız doğru olmazdı” diyen Burcu, Kıbrıs Türk müzakere ekibinin, Kıbrıs Türk halkını temsilen masada samimiyet ve kararlılıkla uğraş verdiğini kaydetti.

“Amaç, Kıbrıs Türk halkı için güven, eşitlik ve özgürlük içerisinde daha güzel bir gelecek yaratmaktır” diyen Burcu, bunu yaparken de çözüm için iki “evet”” ihtiyaç olduğu ve iki tarafın da gönül huzuru ile kabul edebileceği ortak paydayı yaratmak arzusunda olduklarını söyledi.

“GÜVENSİZLİK ÜZERİNE YAZILAN TARİH ÇERÇEVESİNDE SAYICA AZ OLAN TARAFIN HALİYLE GÜVENLİK İHTİYAÇLARI DAHA FAZLADIR”

Burcu, “Garanti Anlaşmalarına” ilişkin görüşlerini ise şu şekilde ifade etti;

“Gönül arzu ederdi ki geçmiş tarih güven üzerine kurulu olsun,  ne yazık ki biz Kıbrıslılar olarak bunu başaramadık ve yakın tarih güvensizlik üzerine yazıldı. Güvensizlik üzerine yazılan tarih çerçevesinde sayıca az olan tarafın haliyle güvenlik ihtiyaçları daha fazla olacaktır. Yaşanan tarih ve pozisyonlara bakıldığı zaman Türkiye’nin garantörlüğünün Kıbrıslı Türkler için önemli olduğu görülmektedir. Ta ki gelecekte Türkiye’nin de AB üyesi olduğu ortamda güven üzerine dayalı bir tarih yazalım. Bunlarla birlikte, Türkiye’nin garantörlüğü ve Kıbrıslı Türklerin güvenlik ihtiyacı diğer taraf için tehdit olmaması sağlayacak formüllerin ne olabileceği de günü geldiği zaman konuşulabilir.  Olası çözümün içeriğinde Kıbrıslı Türkler için 1960’da olmayan bazı güvenlik unsurları olacaktır. Federal yapı ile birlikte iki ayrı kurucu devlet kapsamında Kıbrıs Türklerin kurucu devlet yaşamı içerisinde, iki ayrı polis teşkilatı, iki ayrı mahkeme, iki ayrı kamu rejimi olacaktır. Bunlar tek başına Kıbrıslı Türklere yeter mi? Veya AB yada AB dışındaki bir garanti sisteminin Kıbrıslı Türklere vereceği güvenlik duygusu tek başına yeterli olur mu? Hayır. Yaşadığımız güvensizlik tarihi üzerinden çıkılacak yeni yolda Kıbrıslı Türkler kendilerini güvende hissetmelidir.

Cumhurbaşkanımız Sn. Mustafa Akıncı haklı bir biçimde ve pek çok kez altını çizerek ifade ettiği bir gerçeklik vardır; taraflar birbirini düşman olarak değil geleceğin ortağı olarak görmelidir. Kıbrıs Türk tarafı olarak bu felsefe dahilinde çaba sarf etmekteyiz. Gerek Kıbrıs sorununun çözümü gerek güven yaratıcı önlemler konusundaki tüm çabalarda Cumhurbaşkanımız Sn. Akıncı bu temel prensiplere sahip çıkmakta ve kullandığı dilde bu prensiplere azami özeni göstermektedir”