Geçen sene tam bugün Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni olarak göreve başlamıştım. Gururla, heyecanla...

Türkiye’nin en fırtınalı dönemlerinden birinde, Türkiye’nin en itibarlı gemisinin dümenine geçerken, kendim kadar bu gazetenin hiçbir fırtınaya yenilmeyen mazisine ve çizgisine güveniyordum. Bir de yol arkadaşlarıma elbette...

Gazetemiz bir yıl boyunca (son 2.5 ay hariç) bu köşeden ödüllerimizi de duyurdum, cezalarımızı da; kâh imdat çağrısı yaptık, kâh ilkeler kavgası... Bazen sevincimizi yazdım, bazen kederimizi.

Arkadaşlarımın üstün gayretiyle gemimizi sarsmadan, batırmadan, denizlerden okyanuslara taşımaya çalıştık.

Eleştiri de aldık, övgü de...

Cumhuriyet, adını aldığı Cumhuriyete, demokrasiye, özgürlüklere, insan haklarına, laikliğe sahip çıkan cesur tavrıyla, oldum olası bu değerlerin düşmanlarının hedefindeydi. Son dönem tırmanan faşizme koşut olarak bu husumet de büyüdü ve Cumhuriyet’in iki yöneticisinin hapsedilmesiyle sonuçlanan kindarlık herkesin gözünün önünde yaşandı.

2.5 aydır Erdem Gül ve ben, Silivri’de bu rövanş hırsının tutsağıyız.

Artık haber vermiyor, haber oluyoruz.

Cumhuriyetimizin yazarı olmaktan çok, okuru durumundayız. Ama yol arkadaşlarımız, yokluğumuzu hiç hissettirmeden, büyük bir sorumluluk duygusuyla, gayretle ve cesaretle gemimizi ve mesleğimizi çamurlu havuzlara boğdurmadan, açık denizlere sürdüler, sürüyorlar.

Silivri kapısında yaptıkları Yazıişleri toplantısına biz de içerden katılarak, haberin, habercinin, önüne konan her duvarı aşabileceğini dosta düşmana gösterdik.

Cumhuriyet, yöneticisinden çaycısına, muhabirinden düzeltmenine kadar bir yandan en iyi gazeteyi size sunma gayretindeyken bir yandan da bizleri zulmün elinden kurtarma mücadelesi verdi; sizler de onları desteklediniz.

Bu fedakâr çabayı, bu vefakâr dayanışmayı, ömür boyunca unutmayacağız.

Bize gelince:

Ustanın, “Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele” şiarına sarıldım; teslim olmadık.

Susmamız için konulduğumuz hücreleri, gazetemiz ve bizi bir gün olsun yalnız bırakmayan Umut Nöbetçilerimiz sayesinde biraz kürsüye dönüştürdük; Türkiye’ye, dünyaya ses verdik. Onlar yalnızlaştırmaya çalıştıkça inadına kalabalıklaştık.

Tehdidin, cezanın, hapsin bizi mücadeleden caydıramayacağını, her gazete ve gazetecinin öyle kolayına susturulamayacağını, bu ülkenin haramilere, zorbalara bırakılmayacağını gösterdik. İçerde konuşuyor olmanın gururunu, dışarda susmanın utancına tercih ettik.

Yol arkadaşlarımızın, ailelerimizin, okurlarımızın, gazetemizin yüzünü kara çıkarmamaya çalıştık.

Hepinize Silivri’den sevgiler yolluyorum. (Cumhuriyet)