Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, FETÖ'nün son derece tehlikeli bir yapı olduğunu vurgulayarak, "Şu çok nettir; Genelkurmay Başkanımızı kendi dini liderleri olarak Fethullah Gülen ile telefonda görüştürmeye çalışıyorlar, Fethullah Gülen'in onu ikna etmesi için. Genelkurmay Başkanı bunu kabul etmiyor. Bunun adı net bir şekilde sapık bir dini anlayışa dayalı askeri diktatörlük kurma çabasıdır." dedi.

Çelik, bakanlıkta gündeme ilişkin yabancı basın mensuplarına değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye'nin FETÖ'nün emir komutasında karşı karşıya olduğu saldırının Avrupa'daki başkentlere dönük DAEŞ saldırısından daha ağır bir saldırı olduğunu belirten Çelik, "Bu çok nettir. Çünkü orada teröristler kullanılırken burada devlet içerisinde yapılanmış, üniforma giymiş F16 pilotları, askerler ve tanklar kullanılmıştır. Bu çok daha ağır ve daha bir sinsi tablodur. Bu şahıs (Fethullah Gülen) yumuşak kavramlar kullanıp diyalog gibi, hoşgörü gibi, arkasından son derece vahşi eylemlere imza atıyor. Bu son derece tehlikeli bir yapıdır." diye konuştu.

- "Bu şahıs kendini Mehdi mi zannediyor, Mesih mi zannediyor?"

Çelik, geçmişte söz konusu şahsın kasetlerinde ve röportajlarında kripto insan tiplemesini önerdiğini aktararak, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Dikkat edin, Genelkurmay Başkanının yaveri verdiği ifadede, 'Işıklar Askeri Lisesi'ndeyken cemaat içindeki abilerimiz, üstatlarımız bize bir gün evvel soruları getirdiler, ben o soruları aldım, çalıştım, asker oldum' ve o şahıs 1989'dan bu güne kadar kimliğini gizleyebiliyor. Dolayısıyla farklı siyasi cemaatlerin içerisinde farklı insan tipleri olarak kendilerini gizleyebiliyorlar. Yeri gelip Kemalist gözüküyorlar, yeri gelip sosyal demokrat gözüküyorlar, yeri geliyor dindar gözüküyorlar, yeri gelip başka başka dini cemaatlerden gözüküyorlar. Size net söyleyeyim; Avrupa'daki bazı dostlarımız darbe saldırısını Pokemon oyunu zannediyorlar. Gelsinler bizimle birlikte yaşasınlar bunu. Türk halkının nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğunu büyükelçilerini sorsunlar. Bu bir Pokemon oyunu değil, bu sanal dünyada yaşanan bir şey değil. Şimdi bakın ifadeler veriyorlar. Şu çok nettir, Genelkurmay Başkanımızı kendi dini liderleri olarak Fethullah Gülen ile telefonda görüştürmeye çalışıyorlar, Fethullah Gülen'in onu ikna etmesi için. Genelkurmay Başkanı bunu kabul etmiyor. Bunun adı net bir şekilde sapık bir dini anlayışa dayalı askeri diktatörlük kurma çabasıdır. Bu şahıs kendini Mehdi mi zannediyor, Mesih mi zannediyor? Her neyse artık, işin yüzde 20'lik kısmı siyasetçilerin, belki de yüzde 80'i psikiyatristlerin işi. İnsanları öldürmeye adamış fanatik bir yapının ortaya çıkması."

- YAŞ'ın öne alınması

Bir soru üzerine Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı ile ilgili herhangi bir tasarrufunun olmadığını söylediğini aktararak, çok sayıda amiral ve generalin gözaltına alındığı için Yüksek Askeri Şura'nın (YAŞ) öne alınması son derece doğal olduğunu söyledi. Tutuklanan ve gözaltına alınan komutanların yerine yeni atamaların yapılmasının söz konusu olacağına dikkati çeken Ömer Çelik, "Zaten bu kadar büyük bir travmadan sonra YAŞ'ı beklemenin bir anlamı yoktur." dedi.

TSK'nın kurumsal yapısının güçlü olduğunu vurgulayan Çelik, darbe girişimi sonrasında ortaya çıkan tablo karşısında terör örgütleri PKK ve DAEŞ ile mücadelede Türkiye'nin güvenliği açısından bir zaafın ortaya çıkmayacağının altını çizdi.

Türkiye'deki demokrasinin sorgulandığına geçmişte ve günümüzde çeşitli şekillerde şahit olunduğunu söyleyen Çelik, "Ama net bir şekilde görülmüştür ki Türkiye'de halk topyekün darbeye karşı çıkmıştır. Hiçbir siyasi parti darbeye destek vermemiştir. Bütün siyasi partiler darbeye karşı çıkmıştır. Devletin bütün kurumları darbeye karşı çıkmıştır. Bu Türk demokrasinin kalitesini ve kapasitesini göstermesi açısından son derece önemli bir göstergedir." ifadesini kullandı.

- "Bu yaklaşımdan vazgeçmeliler"

Çelik, FETÖ'nün darbe girişimi sonrası AB'nin tutumunu da eleştirerek, "Darbe tehlikesi geçmemişken, Türk halkı demokrasinin korumak için mücadele ederken Türkiye Cumhuriyet'inin demokratik değerlere bağlılığını sorgulamak gibi bir takım yaklaşımlar maalesef olumlu mesajlar olmamıştır. Buraya gelmeliydiler. Demokrasimizden yana olduklarını göstermeliydiler. Gelinen noktada şu var, eğer gerçekten biz küresel tehdide karşı demokratik değerlerin yükseltilmesi konusunda ısrarcıysak ve kararlıysak Türkiye'yle bugünden itibaren yeni bir sayfa açmalılar. Ve Türkiye'yi 53 yıldır oyalama anlamına gelen bu yaklaşımdan vazgeçmeliler." diye konuştu.

AB ile yolun sonuna gelindiği şeklinde bir yaklaşımda olmadığını dile getiren Bakan Çelik, tam tersine çok daha güçlü bir yol haritası oluşturmak için önlerinde yeni imkanların oluştuğu kanaatine sahip bulunduğunu söyledi. Çelik, "15 Temmuz'un bir milat olarak alınarak Türk demokrasisinin ayakta alkışlanarak yepyeni güçlü bağlarla AB ile Türkiye arasında yeni bir ivmenin olması kanaatindeyim." dedi.

- "Bu açıklamayı şiddetle reddediyoruz"

AB Komisyonu'nda Genişlemeden Sorumlu Yüksek Komiser Johannes Han'ın FETÖ darbe girişimi sonrası tutuklama listelerinin önceden hazırlandığı yönündeki açıklamalarına tepki gösteren Çelik, "Bu açıklamayı şiddetle reddediyoruz. Bütün tutuklamalar darbecilerin üzerinden çıkan listelere göre yapılıyor. Türk demokrasisine sahip çıkmak gerekirken bu darbenin arkasında sanki hükümet yetkililerinin bir komplosu varmış gibi bir yaklaşımda bulunmak net bir şekilde söylüyorum; Türk demokrasisine saygısızlıktır, Türkiye'deki demokratik değerlere saygısızlıktır." değerlendirmesinde bulundu.

AB ile Türkiye arasında şimdiye kadar devam eden müzakerelere ve AB üyeliğine Türk halkının yüksek bir destek verdiğini anımsatan Çelik, "Ama net bir şekilde şunu söylüyorum: 'Kimse AB müzakerelerimizi söz konusu ederek Türkiye'yi tehdit edemez, Türk halkını tehdit edemez, Türk demokrasisini rencide edemez. Biz net şekilde söylüyoruz, eleştiriye evet ama Türkiye karşıtlığına hayır." şeklinde konuştu.

- "Kurumsal kapasite hayranlık verici"

İdam cezasının tekrar geri getirilmesiyle ilgili bir soru üzerine Bakan Çelik, vatandaşın sesine her zaman kulak verdiklerini belirterek, konunun hukuk çerçevesinde değerlendirileceğini söyledi.

Çelik, mülteci krizine ilişkin soruları da yanıtlarken, Türkiye'nin çok büyük bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldığı bir dönemde, bazı Avrupalı liderlerin Türkiye'deki hükümetin demokratik geleceğiyle kaygı duymadan sadece mülteci anlaşmasıyla kaygılarını belirtmesini de gayri ahlaki ve siyasi bir fırsatçılık olarak gördüğünü ifade etti.

Son bir hafta içerisinde bütün Avrupa'yı doğrudan etkileyen mülteci anlaşmasının uygulanması konusunda en ufak bir aksama olmadığına işaret eden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye'nin kurumları dimdik ayaktadır. Hükümet biran olsun geri adım atmamıştır, Türkiye'yi yönetmeye devam etmiştir. Açık ve net bir şekilde iddia ediyorum ki bu demokratik kapasite ve kurumsal güç AB üyesi pek çok ülkede de yoktur. En ufak bir kriz karşısında o ülkelerin kurumlarının nasıl şaşkınlaştığını, krizi yönetmekte nasıl zorlandığını görüyoruz, ama biz bir yanda darbe ile mücadele ederken aynı zamanda bu krizleri başarılı bir şekilde yürüttük. Bu kurumsal kapasite hayranlık verici bir kapasitedir."

- "Türkiye bir toplama kampı değildir"

Türkiye'nin AB ile imzaladığı anlaşmalarda üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğine dikkati çeken AB Bakanı Ömer Çelik, şunları kaydetti:

"Fakat bizden bundan daha fazla mekanizma üretmemiz, daha fazla adım atmamız istenirse, söyleyeceğimiz şudur: 'Bütün bunları AB yetkilileri ile konuştuk ve beraber karar verdik. Burada vize serbestisi bütün bu atacağımız adımlarla birlikte bir pakettir. Dolasıyla vize serbestisi herhangi bir konu değildir, anahtar konudur. Yani bu Türkiye ile AB'nin yan yana geldiğinde ürettiği ortak akıl ve ortak eylem planıdır ve son derece önemlidir. Bunun korunması konusunda titiz olunması gerekir. Ama nasılsa birebir anlaşmasıyla 'Biz şu günlerdeki acil göç krizini atlattık. Bundan sonra Türkiye ile daha geniş bir ajanda çerçevesinde yakınlaşmamıza gerek yok.' diye düşünüyorlarsa son derece hata ederler. Türkiye bir insan deposu değildir, Türkiye bir toplama kampı değildir. Türkiye uluslararası demokratik sistemin bir parçasıdır. Bu şekilde Türkiye'nin yalnız bırakılması demek AB'nin yeni göç dalgaları karşısında kendi kendini korumasız bırakması demektir. Türkiye'nin Avrupa'nın değerlerinin korumak için mücadele etmesi gerekiyorsa ön saflara davet edilmesi ama Avrupa'nın değerlerinin aynı kurumlarda paylaşılması konusunda arka saflarda bekletilmesi asla kabul edilemez. Türkiye birinci sınıf bir demokrasidir, birinci sınıf bir ülkedir, birinci sınıf bir devlettir ve birinci sınıf demokratik bilince sahip bir halkı vardır. Dolayısıyla tüm mekanizmaların içinde de birinci sınıf olmayı beklemektedir."