Abbas Elmas

Dünya Çevre Günü’nde Türkiye'deki Akkuyu Nükleer Santrali’nin Ada'ya yapacağı olumsuz etkilere dikkat çeken Yeşil Barış Hareketi Başkanı Doğan Sahir, santralin Kıbrıs’a Türkiye’nin en yakın yerleşim yerinden daha yakın bir konumda olduğuna dikkat çekerek,  rüzgar nereden eserse essin herhangi bir olumsuzluk durumunda Kıbrıs’ın ölümcül etki altında olacağını söyledi.

Sahir, Akkuyu Nükleer Santrali’nin hemen yanında KKTC’ye su sağlayacak barajın bulunduğunu ve bu santralden sızan atıkların ileride Türkiye’den gelecek olan suyla Ada'ya taşınmasının kaçınılmaz olduğunu söyledi. 

“Bu santralden sızacak nükleeri biz ülkemizde çeşmemizden akan suyla bardaklarımıza doldurup içeceğiz. Veya bu nükleer atıklı suyla banyo yapacağız, veya bahçelerde meyve sebzeleri sulayacağız” diye konuşan Sahir, bu olaydan Kıbrıs toplumunun haberi bile olmayacağını kaydetti.

Yeşil Barış Hareketi Başkanı Doğan Sahir, dünyada çevreyi sadece bir gün düşünmekle çevre sorunlarının önüne geçmenin mümkün olmayacağını söyledi.

Ülkede 365 gün uğraş verilse dahi çözülmekte sıkıntı yaşanacak bir çevre sorunu ortada iken, “Çevre Günü” diye sadece 5 Haziran’la  çözüme ulaşmayı hedefleyenlerin büyük bir yanlış yaptıklarının altını çizen Sahir, bu günü bir yıl boyunca neler yapıldı, nasıl hatalar yapıldı, ne gibi eksiklikler var diye düşünmeyip kutlama olarak değerlendirenlerin hata yaptıklarını kaydetti.

"Ancak büyük kayıplar olduğunda hatırlanıyor"

Ülkede sadece 5 Haziran’da veya çevreyle ilgili büyük kayıpların yaşandığı günlerde çevrenin hatırlandığına dikkat çeken Sahir, şu anda ülkede çevreyle ilgili bir politika ve bir yasa olmadığını söyledi. Sahir, ülkede çevreyle ilgili düzenlemeler olmaması nedeniyle de zaten kısıtlı olan doğal kaynakların hiçbir engele takılmadan kontrolsüzce heba edildiğini belirtti.

"Yağmurdan korkar olduk"

Son zamanlarda vatandaşların yağmurdan korkar olduğunu,  yağmur sularını düzenli tahliye edecek bir altyapı olmadığı için de her yağmur yağdığında su baskınlarını yaşandığına dikkat çeken Doğan Sahir, aslında yağışların ülkede yaşanan su sıkıntılarını gidermeye yettiğini belirtti. Bugüne kadar çok hatalar yapıldığını ifade eden Sahir, “Kentlerdeki bütün toprak alanların betonlaşmasına izin verdik ve bu yolla suyun yeraltı kaynaklarına ulaşmasını engelleyerek suyun yüzeyde kalmasını sağladık. Yollarda göstermelik yapılan drenaj sistemlerini de bozuyoruz ve suyun nereye gideceğine yön vermeden yapılan drenajlarda suyu kontrol edemiyoruz ve yağışla gelen su yollarda nehirler oluşturuyor” diye konuştu.

"Dünya her damlasını kullanmaya çalışıyor"

Dünyanın suyun her damlasını kullanmaya çalıştığını ifade eden Sahir, çok fazla beton dam olduğunu ve Avrupa’da bu damlara düşen suların bir depoya aktarılarak değerlendirildiğini ancak, ülkemizde bu suların da yola ve araziye salındığını kaydetti. Son 100 yıl içinde ülkeye düşen yağışların grafiklerini incelediklerini aktaran Sahir, yağışlarda günümüze kadar çok az bir azalma görüldüğüne dikkat çekti. “Bu azalmaya rağmen ülkeye düşen yağışların sadece yüzde 8.4’ünü tutmayı başarsaydık burada su sorunu diye bir şey kalmazdı” dedi.

"Cezai yaptırım yok"

Bugüne kadar ülkede bu suyun değerlendirilmediğini, değerlendirilmenin düşünülmediğini ve hala değerlendirmeyle ilgili bir projenin olmadığını vurgulayan Sahir,  ülkede suyun nasıl kullanılacağına veya aşırı kullanımı engelleyecek bir cezai yaptırımın da söz konusu olmadığını, insanların rahat rahat arabalarını ve evlerinin önünü şebeke suyuyla yıkayabildiklerini kaydetti.

Sahir, insanların suyu kullanımlarını kısıtlayıcı hiçbir girişim olmadığı gibi devletin, “Siz suyu istediğiniz gibi kullanın. Yetmezse denizden arıtırız. Olmadı Türkiye’den su getiririz siz harcamaya devam edin” dediğini, suyu böyle harcamaya devam edersek de Türkiye’den gelecek olan suyun yetersiz olcağını kaydetti.

"Ormanları koruyacak bir yasa yok"

Sahir, ülkede ormanları koruyacak bir yasanın olmadığına da dikkat çekerek, ülkede orman miktarının yüzde 30 civarlarında olması gerektiğini ancak şu anda yüzde 18 oranlarında bir orman alanı olduğunu söyledi. Sahir, bu durumun sadece suyu yeraltı kaynaklarında tutmayı değil, ısı değişikliği nedenlerini de beraberinde getirdiğini belirtti. Yüzde 30 oranında bir orman olmadığı sürece yaz aylarında hava sıcaklığının 8 derece daha sıcak, kış aylarında ise 6 derece saha soğuk hissedileceğine dikkat çeken Doğan Sahir, bunun yanında ses, toz ve erozyon sorunlarının da birlikte geldiğini kaydetti.

"Atık alan sorunu var"

Atıklar konusunda ise ada ülkelerinde kaynakların çok kısıtlı olduğuna ve mevcut kaynakların atıl duruma getirilmemesinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Sahir, ülkede sadece Güngör’de bir atık alan bulunduğunu, Güngör’ün dışında ise 100’e yakın yasal olmayan kaçak atık bırakma alanı olduğunu ve bu kaçak alanlara belediyelerin bile çöp attığını söyledi. Bu yasal olmayan atık alanlarının görselliğin yanı sıra çevresel sorunları da beraberinde getirdiğini ifade eden Sahir, bu atıkların çıkardığı gazların küresel ısınmaya neden olduğunu kaydetti. Sahir, atmosfere dağılan gazların da o ülkede yaşayan insanlarda sağlık sorunlarına neden olduğunu kaydetti. Sahir, doğaya atılan sülfürlü atıkların havada sülfürik asit olarak yağmurla yeniden yere döndüğünü ve doğal yaşamı olumsuz etkilediğini kaydetti.

"Nükleer santral ciddi anlamda sorgulanıyor"

Türkiye’de Akkuyu bölgesinde yapımına başlanan nükleer santral hakkında da değerlendirmelerde bulunan Sahir, bu santrallerin dünyada çok ciddi biçimde sorgulandığını ve özellikle bu işten kaçmaya çalışanların teknolojide lider ülkeler olduğunu söyledi.

Dünyada ilk nükleer santral kazanın 1979 yılında Amerika’da yaşandığına dikkat çeken Sahir, o yıldan bu yana Amerika’da başka nükleer santral yapılmadığını belirtti. Almanya’nın ise büyük bir sanayi ülkesi olmasına rağmen, nükleer santrallerinin hepsini durdurduklarını veya durdurma yönünde girişimler başlattığını belirten Sahir, Japonya’da yaşanın kazanın ardından da nükleer santrallerin kapatılması yönünde girişimler başlatıldığını söyledi. Şu anda nükleer santrallerin bulunduğu bölgelerde balık avlamanın dahi yasak olduğuna dikkat çeken Sahir, santrallerden sızan atıkların direkt olarak bu canlılara nüfuz ettiğini ve bu canlıların bünyesinde bulunan atıkların öldürücü boyutlara ulaştığını kaydetti.

"Teknolojiye gözümüz kapalı girmemeliyiz"

Nükleer santrallerin yapıldıkları günün en ileri teknolojisiyle donatılsalar dahi zaman içinde bu teknolojilerin eskidiğine dikkat çeken Doğan Sahir, bundan 20 yıl gerisine bakıldığında cep telefonlarının bile bilinmediğini belirterek, 30 yıl sonra ne olacağının tahmin edilemeyeceğini kaydetti. Şu anda kurulacak ve 50 sene çalışacak bir teknolojinin geri bir teknoloji olduğuna dikkat çeken Sahir, “İstediği kadar ileri bir teknoloji olsun, 50 sene sonra müthiş geri bir teknoloji olacak. 50 sene sonra ne olacağını bilmediğimiz teknolojiye gözümüz kapalı girmememiz gerekir” dedi.

Nükleer santral atıklarının bertaraf edilmesinin yönteminin hala bulunamadığını ve nereye saklanırsa saklansın bir şekilde doğaya karıştığını vurgulayan Doğan Sahir, “İstediğiniz kadar derine ve betonların arasına gizleyin. Bu atıklar bir şekilde yol bulup doğaya karışır ve insanlara zarar verir. Bu kadar tehlikeli bir atıkla niye uğraşalım ki?” diye sordu.

Akkuyu'nun tehlikeleri

Akkuyu Nükleer Santrali’nin konumuna bakıldığında Kıbrıs’a Türkiye’nin en yakın yerleşim yerinden daha yakın bir yerde olduğuna dikkat çeken Doğan Sahir, rüzgar nerede eserse essin herhangi bir olumsuzluk durumunda Kıbrıs’ın ölümcül etki altında olacağını söyledi. Öte yandan bu nükleer santrallerde kabul edilebilir diye adlandırılan bazı sızıntılar olabileceğine dikkat çeken Sahir, bu noktada Akkuyu Nükleer Santrali’nin hemen yanında KKTC’ye su sağlayacak barajın bulunduğunu ve bu santralden sızan atıkların ileride Türkiye’den gelecek olan suyla Kıbrıs’a ulaşmasının kaçınılmaz olduğunu söyledi.  “Bu santralden sızacak nükleeri biz ülkemizde çeşmemizden akan suyla bardaklarımıza doldurup içeceğiz. Veya bu nükleer atıklı suyla banyo yapacağız veya bahçelerde meyve sebzeleri sulayacağız” diye konuşan Sahir, bu olaydan Kıbrıs toplumunun haberi bile olmayacağını kaydetti.

Kaynak: Yeni Bakış