Başbakan Ahmet Davutoğlu, HDP'yle yapılan görüşmeye ilişkin, "Bir mekanizma, CHP ile oluşturduğumuz gibi şey yok. Ama arkadaşlarımızın temas halinde olmasında fayda mülahaza edildi" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, koalisyon görüşmelerinin son turunda HDP Genel Merkezi'ni ziyaret etti. Davutoğlu, HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile 1 saat 55 dakika süren görüşmenin ardından AK Parti Genel Merkezi'nde basın toplantısı düzenledi.

Açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını cevaplayan Başbakan Davutoğlu, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "PKK silah bırakmalıdır" sözlerine ilişkin, "Çözüm sürecini çok iyi niyetlerle başlattık. Aslında daha önce milli birlik ve kardeşlik projesi olarak başladı. 2005'te Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakan olarak Diyarbakır konuşmasıyla başlayan ve temel doğası özgürlüklerin genişletilmesi üzerinden bütün vatandaşların sorunlarını çözerken Türkiye'de Kürt vatandaşlarımızın sorunlarını da çözmek olan ve özgürlükler genişledikçe şiddet alanının daralacağı temel tezinden hareket eden bir yaklaşımdı" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Neydi şimdiye kadar bu tür teröre, şiddete başvuranların kullandığı argümanlar? Bizim haklarımız, özgürlük alanlarımız dar, dilimizi konuşamıyoruz, propaganda yapamıyoruz, Kürtçe şarkı bile dinleyemiyoruz, kendimizi ifade edemiyoruz. Olağanüstü hal var, faili meçhuller var. Ekonomik geri kalmışlık var bölgede, Türkiye'nin en geri kalmış bölgesinden bahsediyoruz, halka hizmet edilmiyor. Peki 13 yıllık AK Parti iktidarı dönemine bakıldığında bu şikayetlerin tümü hemen hemen kaldırılma yönünde olağanüstü çaba sarf edildi. Olağanüstü halin kaldırılmasından, TRT Kürdi'ye, üniversitelere Kürtçe araştırma enstitülerine kadar Kürtçe propagandaya kadar çok geniş bir süreç hayata geçirildi. Kimsenin buna itiraz edecek bir şeyi yok, bunlar yaşanan gerçeklikler. Bu gerçeklikler üzerinde HDP, güçlü bir grup olarak 80 milletvekili TBMM'de bulunuyor... Peki bütün bu argümanlar birer birer yok olmuşken hala silahlı grup bulundurmanın mantığı ve anlamı nedir? Bu soruyu biz HDP'lilere soruyoruz. HDP'lilere oy veren vatandaşlarımıza da soruyoruz. Onlara da rica ediyoruz, lütfen oy verdiğiniz HDP'ye bu soruları daha çok sorun. Deyin ki "Biz size silahlı bir şiddet için oy vermedik." Bu sorular ne kadar çok sorulursa HDP'li yetkililerde bir iç muhasebe yapmak durumunda kalacaklar."

"AÇIK TUTUM ALMANIN TAM VAKTİ"

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın dünkü açıklamasını sahur esnasında tekrarından izlediğini anlatan Davutoğlu, "Bu ifade doğru, iyi bir ifadedir. Eğer bu talep gündeme getirilmemiş olsa silahların bırakılması ifadesi gelmezdi" dedi.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Millet bu soruyu daha çok sormalı, HDP'ye destek veren 200 aydının bu soruyu şimdi gündeme getirmesi lazım. Niye barış ve demokrasi derken silaha ihtiyaç hissediliyor? Yeni bir hükümet oluşturuyoruz, yeni bir siyasi kontekst ortaya çıkıyor, tam da açık ve net bir tutum almanın vaktidir. Kendisine çok dosthane bir şekilde ifade ettim. Demokratik bir seçim kazandınız, güzel. Kazandınız derken kendileri açısında iki katına çıktı oyumuz dediği için bu ifadeyi kullandım. Yani bir başarı sağladınız ama seçimin birinci partisi yine AK Parti'dir. Peki bunu kutlarken kaleşnikoflarla şehirleri böyle bir silah silsilesinin içine almanın şeyi nedir? Bunu sormalı. İstanbul'da, Ankara'da ou veren vatandaşlarımız da Diyarbakır'dakilere de sormalı. Silahla o gece boyunca yapılan gösterilerin ne anlama geldiğini sormalı. Biz kamu düzeni itibarıyla gereken tedbirleri almaya kararlıyız. Silahsızlanma Türkiye'de öyle veya böyle gerçekleşecek. Birlikte bunu gerçekleştirelim. Siz çağrıda bulunun Türkiye'de bütün silahlar teslim edilsin."

"DEMOKRASİ ARTTI, SİLAHLARIN SAYISI AZALDI MI?"

Başbakan Davutoğlu görüşmede HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş'ın "Demokrasi arttıkça silahların azalması, minimuma, sonra da sıfıra inmesi lazım" sözünü aktardı. Çok güzel, duymak istediğimiz ifadeler bunlar ama arttı demokrasi Türkiye'de 12 yıl içinde. Silahların sayısı azaldı mı? Son 2-3 yıl içinde birçok demokratik reform yaptık yine. Çözüm süreci bağlamında attığımız adımlar oldu. Bu soruları samimiyetle sormanın vakti. Hem HDP yetkilileri kendi içlerinde muhasebe yaparken biz başka partinin içişine karışmayız, bu mesele bütünü, hepimizin huzurunu ilgilendirdiği için bunları zikrediyoruz. Kimseye de tepeden bir dil kullanmadım. MHP ve CHP ile konuşurken de aynı üslupla karşılıklı saygı içinde konuştuk. Ama bu soru ilkesel bir sorudur" ifadelerini kullandı.

Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Ha şu ise bunu da açıkça ifade edelim "Ya biz söyleriz ama onlar dinlemezler." Birincisi söylemeye devam etmeniz lazım, dinleyene kadar. Biz, şiddet yanlısı hiçbir grupla yan yana durmayız. Kimi desteklerse desteklesin, hangi gerekçeyle olursa olsun ikincisi eğer bir süreç yürüyecekse şimdiye kadar olduğu gibi etkili varsayımyla yürür. Etkiniz yoksa Türkiye'de silahsızlanmaya, İmralı'da görüşmelere devam etmeniz halinde ortaya çıkacak netice nedir? Yani eğer etkiniz varsa bu silahların bırakılması konusunda etkinizi ortaya koyun. Etkiniz yoksa sürece nasıl katkı yapacaksınız, hangi yolla katkı yapacaksınız. Önemli olan, eminim eğer HDP, bütün diğer partiler, hep beraber biz dörtlü bir deklarasyonla "Türkiye'de artık teröre, şiddete yer yoktur.

Ben bir çağrı yapayım. Ben böyle bir metnin altına imza atmaya hazırım. Türkiye'de demokratik mücadele içinde birbirileriyle rekabet eden partilerin liderleri olarak bizler Türkiye'nin demokratik standardının en üst düzeye çıkması için elimizden geleni yapmaya hazır olduğumuzu ama bu çabayı sürdürürken hiçbir şekilde terör ya da şiddet unsuru içeren, baskı unsuru içeren hiçbir müdahaleye de müsahamakar yaklaşmayacağımızı ve ortak tavır alacağımızı bildiririz diye ortak deklarasyonda bulunalım. Silahlı gruplar Türkiye dışına çıksın, Türkiye hiç kimse meşru, halk oyuyla seçilmiş hükümetin emrinde olan meşru silahlı kuvvetler dışında hiçbir silahlı unsur olmaz diye bir deklarasyonu imzalayalım. Ya da kendileri bunu tekrar tekrar yapsınlar ama ikili düşünmemek lazım. Yani bir taraftan ben barış, demokrasi, adalet diyeyim. Öbür tarafta ise silahlı bir güç baskıyla halkın siyasi tercihlerini dahi yönlendirecek bir durumda olsun. Bu olmaz. Aslında bugünkü görüşmemizde bunları çok açık yüreklilikle ifade etmek imkanı bulduğum için dün de Sayın Demirtaş'ın ifadesini doğru buldum, doğru bir ifade. İçi dolduruldukça da karşılığı olacak bir ifadedir. Bu konudaki çağrılarımız devam edecek. Ve ümit ederim bir gün Türkiye hepimizin katkılarıyla çevre ülkelerde görülmeyen örnek bir tutumla ortak bir iradeyle bu sorunların üzerinden geliriz ve Türkiye'de şiddet ve baskı uygulayan hiçbir grubun hayat hakkı bulamadığı, gerçek bir demokratik atmosferi yakalarız."

"YÜZDE 13 OY ALMIŞ BİR PARTİYİ YOK SAYMAM"

Başbakan Davutoğlu, "Seçimlerden sonra HDP ile koalisyonu makul görmediğinizi ifade etmiştiniz. Bugünkü görüşmeden sonra bu fikriniz değişti mi? CHP ve MHP de olduğu gibi bir temas süreci HDP ile de başlatacak mısınız?" sorusuna ise "Benim bu ifade HDP'yi dışlamak için kullanılmış ifade değil. Başka ifadelerim de var. Diyorum ki yüzde 13 oy almış bir partiyi yok saymam, yüzde 1 oy da alsa onlara duyduğum saygı görüşmeyi gerektirir" dedi.

Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

"Şu anda hükümet kurma görevi Meclis içinde olduğu ve Meclis'te grubu bulunan partilerle görüştüğüm için bununla sınırlı ama her partiyle bu anlamda görüşmeyi ilkesel olarak bir zaruret olarak görürüm. Niye makul görmüyorum? Bugün Sayın HDP Eş Genel Başkanlarına da ifade ettim. Çünkü 7 Haziran'ın ertesi günü Sayın Demirtaş'ın "Asla AK Parti'nin içinde olduğu bir hükümete içeriden veya dışarıdan destek vermeyeceğiz" ifadesi var. Bu ifade çok açık, net. AK Parti dışındaki formüller üzerine çalışıldı, düşünüldü, bu ifadeye karşı ben herhangi bir cevap verme ihtiyacı bile hissetmedim. Çünkü biliyordum ki kendimizden de son derece emindik ki yüzde 41 alan bir partiyi dışlayacak hiçbir formül Türkiye'de yürümez. Nitekim 1 aylık tecrübe gösterdi yürümediğini. Bu önemli bir husustur. 1 aylık süreçte HDP'nin bu pozisyonunun değiştiğini gördük. Bugünkü görüşmede de bunun dışında "AK Parti'yle her şeyi görüşmeye hazırız" yaklaşımı içinde oldu. Bu yaklaşım içinde olmak doğrudur. Biz kendi istişarelerimizi de yapıyoruz, ben tek başına bir irade beyan ediyor değilim. Hatta MYK, MKYK da beyan ediyor diyelim. Parti teşkilatlarımızla tabanımızla herkesle görüşerek bir kanaat oluşturuyoruz. O kanaatlerin süzgecinden geçerek böyle bir talep ve böyle bir kanaat ortaklığı yok bizim tabanda veya teşkilat yapısında, yetkili kurullarda. Bunu yansıttım yoksa hiçbir partiti hiçbir zaman dışlamadık. Dışlayıcı bir yöntem benimsemedik. Görüşürüz fakat bugün de koalisyon ortaklığı anlamında bir çerçeve oluşmuş değil ama görüşmeye de devam ederiz, neden? Çünkü kuracağımız hükümet hangi partiyle olursa olsun Türkiye'nin bütününün kanaatlerini yansıtan bir protokole sahip olması Türkiye için bir kazançtır. Diyelim CHP ile görüşmeler sürdürülüyor, MHP ile görüşmeler sürdürülüyor, HDP'nin ne dediğini bilmek önemlidir veya MHP ile sürdürülürken CHP'nin. Bunları birbirinden ayırmamak, süreci bir bütün olarak görmek gerekir. Bu çerçevede herhangi bir mekanizma, CHP ile oluşturduğumuz gibi şey yok. Ama arkadaşlarımızın temas halinde olmasında fayda mülahaza edildi. Gerektiğinde tekrar temas edilebileceği konusunda da mutabık kalındı."