Mert Özdeş

Dışişleri Bakanı Emine Çolak, liderler arasında devam eden görüşmelerle ilgili çarpıcı bir değerlendirme yaptı ve “Bu süreci, kamuoyunu aydınlatarak, halka güven vererek götürmelisiniz” dedi. İki bölgeliliğin, anlaşmanın esaslarından biri olduğunu belirten Çolak, AB’nin de süreçte aktör olmadığına dikkat çekti. 

Kıbrıs’ta varılacak bir anlaşma sonrasında TC kökenli KKTC vatandaşlarının geri gönderileceklerine ilişkin iddiaları değerlendiren Bakan Çolak, kimsenin geri gönderilmeyeceğini söyledi. Çolak, “Buraya gelip de hayat kuran ve kendi iç hukukumuzla vatandaş yaptığımız kişileri geri gönderme gibi bir durum olamaz” dedi.

“Ümitsizliğe kapıldım, bocaladım”

Kıbrıs Sorunu’na ilişkin vizyonunu anlatan Dışişleri Bakanı, mutlak çözüm vurgusu yaparak, “Mutlaka bir çözüme ihtiyacımız var. Bu ne kadar erken olursa o kadar iyi. Annan Planı döneminde de hazırlık süreci içindeydim. Neticesinde bir ‘Evet’ getiren sürecin içinde aynı şeyleri hissediyordum. Daha sonra gelen hayal kırıklığından çok etkilendim. Ümitsizliğe kapıldım. Bocaladım. Elinizden geleni yapıp toplumunuzu kapsamlı çözüme ‘Evet’ dedirttikten sonra başarısız olduğunuzda ‘daha ne yapabiliriz ki’ diye düşünüyorsunuz. Herkes gibi ben de bu ruh halini yaşadım. Bu yeni süreçle yeniden yapıcı iyimser ve çalışkan olmak durumundayız...” dedi.

“Müzakerelere paralel çalışmalar yürütülmeli”

Cumhurbaşkanı ve müzakere heyeti ile yakın temas içerisinde olacaklarını belirten Çolak, dışa dönük görevler de üstleneceklerini ve Kıbrıs Türk halkının çözüm kararlılığını uluslararası topluma da anlatmak durumunda olduklarını söyledi.

Çolak şunları aktardı, “Dışa dönük görevlerimiz de olacak. Kıbrıslı Türklerin endişelerini ve hassasiyetleri ile birlikte çözüm iradelerini dış dünyaya da aktarmak durumundayız. Annan Planı döneminde hep referandum metni ve müzakerelere yoğunlaşmıştık. Aynı zamanda da başka paralel çalışmaları yapmalısınız.

Kamuoyunu aydınlatarak, halka güven vererek götürmelisiniz süreci. Biz bunu o dönem yapabildik ama Rum tarafı yapamamıştı ve bir felaketle karşılaştık. Ayrıca uluslararası temaslarda bulunmalı. Onları da aydınlatmak gerekir. Sizin iyi niyetinizi ve kararlılığınızı görerek inanıp empati kurarlarsa karşı tarafa da telkinlerde, teşviklerde sorgulamalarda bulunabilir.”

“2004 sonrası travmayı inkar edemeyiz” 

2004 sonrası yaşanan travmanın etkilerinin sürdüğünü ancak bu durumun muhtemel bir yeni referanduma olumsuz etkisinin olabileceğini söylemenin doğru olmadığını belirten Çolak, “Kesinlikle bir travma ya da hayal kırıklığının yarası duruyor. Biz elimizden geleni yaptık. Çok uğraştık çok çaba sarf ettik ancak karşılığını alamadık. Kapsamlı çözüme evet dememişiz ama biz değil karşı taraf Avrupa Birliği’ne girmiştir. Cezalanan, dışlanan ve izole edilen taraf yine biz olmuşuz. Bu durum aklımızın bir ucunda duruyor. Bunu ne inkâr edebilirim ne de sihirli bir değnekle yok edebilirim” şeklinde konuştu. 

Bakan Çolak, her şeye rağmen edinilen deneyimlerin yeni referanduma olumlu etkisinin olabileceğine de inanç belirtti.

“AB masada taraf değildir”

Bakan Çolak, AB'nin müzakere masasında temsilci bulunduracak olmasına yönelik tepkilere ise şöyle yanıt verdi: “AB masada taraf değildir. Kıbrıslı Rumlar taraftır. Bir gerçek varsa o da Güney Kıbrıs’ın AB’nin bir parçası olmasıdır. Masada bulunma tarafı da yanıltıcıdır. AB’nin temsilcisi orada teknik destek belirtme noktasında bulunur. Müzakere edilen konular arasında AB Hukuku’nu ve mekanizmalarını ilgilendiren bir soru işareti olduğunda danışıp görüş alınması amacıyla oradadır. Karar üretecek bir pozisyonda değildir. ‘AB için orada taraftır’ demek yanlıştır. Orada bir temsilci bulunmasının sakıncası yoktur aksine faydası vardır.”

“İki bölgelilik anlaşmanın esaslarındandır” 

Dışişleri Bakanı iki bölgelilik konusunda ise Kıbrıs Türk toplumunun hassasiyetinin görüşmelere yansıtıldığını belirtti.

Çolak, “Kıbrıs Sorunu’nun çözümünde, Ortak Metin’de de vurgulandığı gibi iki bölgelilik anlaşmanın esaslarındandır. Sayısal olarak daha az durumda olan ve geçmişte bazı çatışmalardan mağdur olan Kıbrıslı Türklerin hassasiyetini anlamak mümkün. Ve bu hassasiyetin anlaşmanın içine monte edildikten sonra AB’nin bunu kendi hukukuna adapte etmesini vurgulamaya şimdiden başladık. Vurgulamaya devam edeceğiz ve bunu sağlayacağız” dedi.

“Kimse geri gönderilmeyecek”

Türkiye kökenli yurttaşların anlaşma durumunda geri gönderilmesinin söz konusu olmadığını net bir şekilde ifade eden Çolak, “Buraya gelip de hayat kuran ve kendi iç hukukumuzla vatandaş yaptığımız kişileri geri gönderme gibi bir durum olamaz. Parça devletler kendi vatandaşlarıyla ilgili kararları kendi verecektir. Yani çözümden sonra Kıbrıs Türk Kurucu Devleti vatandaşlıklarla ilgili durumu kendi belirleyecektir. Kendi vatandaşını atmak ya da geri göndermek gibi bir durum söz konusu olamaz” şeklinde konuştu.

“Ne kadar az insan yerinden olursa o kadar iyidir” 

Çolak açıklamalarına şöyle devam etti, “Toprak ayarlaması henüz gündeme gelmedi. Ancak toprak ayarlaması olabilir mi ‘evet’ olabilir. Elbette mümkün mertebe minimum da tutulması toplum liderimizin önceliğidir. Peki hiç mi olmayacak? Bunun garantisi ise verilemez. Annan Planı’nda da toprak ayarlaması anlaşmanın bir parçasıydı. Yüzdelikler konuşuldu. Sınırın nasıl değişeceği konuşuldu. Bu defa da konuşulacak ama bunu minimum da tutmak önemlidir. Ne kadar az insan yerinden olursa bu o kadar iyidir. Bu sıfır olur mu diye sorarsanız bunun sıfır olmayabileceğini söyleyebilirim.”

“İklimi olumsuz etkiliyor”

Güney Kıbrıs’ın üçüncü ülkelerle imzaladığı anlaşmaların ise iklimi olumsuz etkilediğine vurgu yapan Çolak şunları kaydetti, “Her konuda anlaşılmadan hiçbir konu da anlaşma sağlanmış olunmayacaktır. Anlaşma kabul edilinceye kadar her şey yerinde durur. Dolayısıyla kapsamlı çözüme kadar hiç bir ülkeyle anlaşma yapılmamalı bu sürecin bir koşuludur demek mümkün değil. Bu gibi anlaşmalar yapmayın dediğinizde o da size 15 Kasım’ı kutlamayın diyebilir. Şu anda kimse kimseyi teknik olarak bağlayamaz. İsrail ile yapılan bizi ve Türkiye’yi rahatsız edecek bazı girişimlerde bulunursan bu birazcık havayı bozar, iklimi olumsuz etkiler, hoş karşılanmaz. Bizim bazı yaptıklarımız da onları rahatsız edece belki de. Gönül arzu eder ki taraflar iklimi bozmadan nihai anlaşmaya ulaşabilirler.”