Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, taraflarda karşılıklı niyet ve kararlılık varsa Kıbrıs sorununun çözümü için 90 günün yeterli olacağını belirterek, "Çözümün artık görülür hale gelmesi bu 90 günde artık mümkün" dedi.

Cumhurbaşkanı Akıncı bu gece 4 gazetenin genel yayın yönetmenleri ile yazı işleri müdürünün katıldığı ve televizyon kanallarında canlı yayınlanan Gündem Özel Programı’nda yoğunlaştırılmış müzakerelerin ikinci turunun tamamlanmasının ardından açıklamalarda bulundu.

Cumhurbaşkanlığı Basın Bürosu'nun açıklamasına göre, Akıncı “Anastasiadis’in bir çözümü halkına götürebilme konusunda cesaretli mi” sorusuna verdiği yanıtta, “Bu 90 gün içindeki gelişmeleri görelim ve ona göre karar verelim. Ama son zamanlarda verdiği demeçlerde sanıyorum ki o da toplumunu yavaş yavaş hazırlama yönüne gidiyor. Facebook’ta yaptığı bir açıklama vardı. Oldukça cesur ifadeler vardı. Geçmişte söylenmeyen ve kendinin de söylemediği bazı şeyleri söyleyebildi. Ama bunun devamı gelir mi gelmez mi, bu 90 gün içerisinde göreceğiz” diye konuştu.

Akıncı şöyle devam etti:

“New York’tan döndüğümüzde ekimin içerisinde sıkı bir çalışmayla bu 4 başlıkta zaten büyük oranda uzlaşma olduğunu size söyledim. Daha başkaları da var. Uzlaşılmayacağı belli bir iki noktayı bırakıp, gerisini her şeyiyle bitirirsek, ondan sonra yapmamız gereken dediğimdir. Çok uzak olmayan bir tarihte, belki kasım başlarında, yavaş yavaş diğer formata geçip toprakla ilgili çalışmaları tamamlamak ve 5’liye geçmek. Şimdi anlayışlar çakışırsa, bu iki konu, bir yönetim, bir mülkiyet başlığı kadar çok zaman almaz. Asıl zaman isteyen başlıklar geride kaldı. Şimdi irade isteyen, kararlılık ve cesaret isteyen başlıklara geldi sıra. Geldiğimiz aşamada zaman faktöründen ziyade, politik cesaret, kararlılık unsurlarının ağır basacağı bir noktaya geldik. Onun için benim cevabım evet niyet ve kararlılık varsa bu 90 gün yeterlidir. Yeter ki bu karar ve isteklilik karşılıklı olsun. Bu çözümün artık görülür hale gelmesi bu 90 günde artık mümkün.”

“İNSANLARIMIZIN MAĞDUR OLMAYACAĞINI GARANTİ ALTINA ALMADAN….”

Cumhurbaşkanı Akıncı, makul bir ölçüde bir toprak düzenlemesini olacağını ifade ederek, “Ancak bir tek yurttaşımızın bile mağdur olmayacağını garanti altına almadan da bu iş olmayacaktır. Yani herhangi bir yer değiştirmede mutlaka o insanların nereye yerleşeceğini, nasıl geçineceği bütün bunlar önem arz etmektedir. Bunun alt yapısını oluşturmadan bu konularda adım atılması söz konusu olmayacaktır. Bu noktada bir hususun daha altını çizmek lazım. İş finansmana gelip dayanır. Finansman anlamında da uluslar arası kolektif bir çabaya da ihtiyacımız olacağımız çok net. New York temaslarımız da bunları seslendirebilmemiz açısından bir imkan sağlayacaktı” şeklinde konuştu.

1473889699.jpg

“MÜMKÜN OLAN BİR ŞEYİ TALEP EDECEKSİNİZ”

“Dışişleri Bakanı bir mülakatında konfederasyon istediğini söyledi. Zaman zaman siz de açıklamalarınızda kurucu devletlerin fonksiyonunu öne çıkarıyorsunuz. Hükümetin dışişleri bakanı konfederasyon diyor. Bir kere bu sizi nasıl etkiliyor? İkincisi de, şu anda üzerinde çalıştığınız federasyonun, konfederasyondan en temel farklı ne olacak? Kurucu devletlerin yetkileri 4 özgürlükleri sınırlandırma konusunda ne denli olacak?  Federal yapının merkezi çok güçlü mü olacak? şeklindeki soruya Akıncı, şu yanıtı verdi:

“Ben halktan aldığım bir yetkiyle görüşmeleri bir zemin üzerinde yürütüyorum.  11 Şubat belgesi açıkça bir federasyonu ön görmektedir. Konfederasyondan farkı nedir? iki kurucu devleti içeren ama uluslararası kimliği, egemenliği tek olacak. Ama bu kurucu devletler yetkisizdir demek değildir. Kurucu devletlerin yetkileri bayağıdır. Anayasa’da sıralanacak federal yetkilerin dışında kalan bütün artık yetkiler hepsi kurucu devletlere olacak. Sağlık gibi, eğitim gibi örneğin. Dış politika kurucu devletlerin de katılımıyla federal bir yetki olacak. Bir devleti tek devlet olarak algılamanızda ne var? Federal bütçesi var. Maliyesi var. Dış politikası var. Eğer ordusu varsa savunması var. Yurttaşlıklarda tek vatandaşlık olacak. Benim bu dönemde beklentim, hükümetin daha aktif olarak yardımcı olmasıdır bu AB sürecine hazırlık dönemlerinde. Bazı hükümet mensuplarının kendi ayrı dünyaları olabilir. Ama kişi olarak olabilir. Belli bir makamın sahibi olarak olamaz. Mesela yabancılara Sayın Dışişleri Bakanı’nın, bu müzakere sürecini benimsemediği bir şey de beklemediğini söylediği durumlar oluyor. Ben aynı tartışmayı yeniden gündeme taşımak için söylemiyorum ama bir yandan Dışişleri Bakanlığından müzakere masasına eleman gelsin deniyor. Tahsin beyin talimatıyla gelecek o kişi ne diyecek? Tahsin beyin ağzıyla konuşacak ve Cumhurbaşkanı ile ekibinin vizyonuyla hareket etmeyecekse şunu söyleyecek; müzakere sürecinin verimli olabilmesi için Tahsin beye göre BM Güvenlik Konseyi karar almalıdır ve KKTC’yi 24 ya da 48 saatliğine tanıma gerçekleşmelidir ve müzakereler öyle devam edecektir. Yani önerilerin geçerliliği diye bir kavram var. Mümkün olan bir şeyi talep edeceksiniz. Şimdi ben arzu etmez miydim, benim heyetimde Sayın Dışişleri Bakanı da olsun, hep beraber gidelim ve bu mücadeleyi birlikte yürütelim. Kıbrıs Türkünü barış içinde huzur içinde  bir geleceğe birlikte taşıyalım. Aynı frekansta konuşalım. Ama yok, yapamıyoruz. Çünkü gelip yanıma oturduğunda BM Genel Sekreteri ile müzakere sürecini  konuşacağım o ne diyecek? Ben buna inanmam diyecek. Beni 24 saatliğine tanı diyecek. Ha hiçbir şey demeyecek. Hiç bir şey demediğinde de kendi kendiyle ters düşecek. O da şık bir durum olmaz. Dolayısıyla sıkıntılı bir durum. Ben bunu hiç arzu etmiyorum ama böyle gelişti maalesef. Buna da bir şekilde alışacağız.

4 ÖZGÜRLÜK KONUSU

4 özgürlük der de orada durursanız her şey serbest anlamına gelir. Öyle değil. Hakkın reddi anlamında değil. Ama o hakkın nasıl düzenlenmesiyle ilişkilidir ve AB normlarıyla ilgili hiçbir sıkıntı yaşamazsınız. 10 katlı bir apartman düşünün. Onun içinden bir daire almak başkadır, bütün apartmanı satın almak başkadır. O konuda düzenleme hakkınız olacak. Yüzde 20’ye kadar gelip yasal ikamet hakkını alabilecek. Bunu da söyleyebilirim, gizli değil.”

BRT programcısının “New York’u  öne çıkarmanızın sebebi nedir? 5’li bir konferans beklentisi mi var? Yoksa döndükten sonra burada yapacağınız yoğunlaştırılmış müzakerelerde mi gündeme gelecek?” şeklindeki sorusuna karşılık Cumhurbaşkanı Akıncı, “5’liye giden sürecin güzergahının parçalarını dönemeçler halinde geçmekteyiz. Söylemeye çalıştığım bu idi” dedi.

Birinci yoğunlaştırılmış müzakere sürecinin yaşandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Akıncı, yoğunlaştırılmış müzakerelerin ikici aşamasının da bugün tamamlandığını belirtti.

Son görüşmede, her toplantı sonrasında geçmişte olduğu gibi Eide’nin liderler adına yaptığı açıklamalar gibi açıklamaların yapılmadığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Akıncı şöyle devam  etti:

“Her açıklama sonrasında açıklama yapılmasın gibi bir anlayışımız vardı ama ona çok uygun davranılmadığı için ben de son birkaç toplantı sonrası basına konuşmak ihtiyacı duydum. Asıl kararlaştırdığımız, bugün yapılacak açıklamayla hangi noktada olduğumuzu paylaşmaktı. Orda da bir parantez açarak şunu söyleyeyim. Zaman zaman bu konuda yanlış beklentiler oluştu. Acaba 11 Şubat gibi bir yeni mutabakat metni mi açıklanacak. O günden bugüne varılan uzlaşmaları içeren bir belge mi sunulacak gibi bir konu konuşulmadı. Gündemde böyle bir konu konuşulmadı. Böyle bir şey gündeme getirilseydi buna da açık olacağımızı belirtmiştik. Ama buna tabii ki tüm tarafların hazır olması gerekir. Bir de yanlış şeyler de algılanabilir. Biliyorsunuz, mutabakatın önemli unsurlarından birisi de bu ‘integrated-whole’ meselesidir. Yani parçalar üzerinde varacağınız mutabakatlar bütünü üzerinde mutabık kalınmadıkça tek tek geçerli olmayabiliyor. O nedenle sadece kısmi mutabakatları açıklarsanız, bu defa başka algılar oluşabilir. O nedenle, bugün yaptığımız kadarını yaptık. Bugün bir durum tespiti yaptık. Bu durum tespitinde 2016 hedefi tekrar vurgulandı. Bu bence önemliydi. Daha başka önemli noktalar daha var ama onlar da yeri geldikçe açılabilir. Önemli bir dönemeç aşıldı. New York’ta 5’li bir konferans söz konusu değil. Böyle bir görüşme söz konusu değil. Genel Sekreter’le 3’lü bir görüşme olacak. Orada Genel Sekreter’in sürece daha da yoğun bir şekilde sürece dahil olmasını istiyoruz ve bu 2016 hedefini de göz ardı etmeden bu süreci artık olumlu bir noktaya getirmek lazım. Ben bugün döndükten sonra yaptığım açıklamada da ifade ettim. 2017’de de ucu açık bir şekilde bu sürecin sürgit olması kimsenin yararına değil. Madem ki 2016 hedefin de uzlaşıyoruz. Bu 2016 hedefini gerçek yapmak için artık çok ciddi bir kararlılık göstermenin zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. Bu konuda olumlu gelişmeler de var. Bu sürecin ciddiyeti ve artık uzatılmaması gerekliliği New York’ta eminim kendini gösterecektik. Sayın Eide Atina’ya gitti ve Yunan Dışişleri Bakanı ile üç buçuk saat görüştü. Çipras ile bir buçuk saat görüştü. Bunlar da Yunanistan’ın da artık sürece angaje olduğunun kanıtlarıdır. Yunanistan da artık bu sürece bir şekilde dahil oldu. Yunan ve Türk Dışişleri Bakanlarının da görüştüğünü biliyorsunuz. New York’ta da bu görüşmelerin arkasının geleceğini biliyoruz. Sayın Erdoğan’ın Çipras ile New York’ta görüşeceği de söz konusudur. Dolayısıyla bu önemli bir dönemeçtir diye düşünüyorum.”

1473889759.jpg

“Bu işin 2016’da çözülmesi gerektiğini bir çok kez gerekçeleriyle ortaya koyuyorsunuz.  Bu gerekçeleri Anastasiadis de anlıyor ve paylaşıyor mu? Uzlaştıklarınız ve uzlaşamadıklarınız nelerdir?” sorusunu yanıtlayan Akıncı, Anastasiadis’in de bu gerekçeleri anladığını ve paylaştığını belirtti. 

2016’nın ne kadar önemli olduğunun bugün yapılan açıklamada da ifade edildiğini belirten Cumhurbaşkanı Akıncı, Annan Planı’ndan beridir Rum tarafının takvimlendirmeye karşı bir duruşun görüldüğünü söyledi.
“Takvim ve hakemlim olmayacak. Bu liderlerin yürüttüğü bir süreç olacak. Birileri bizlere bir şeyler dayatmasın fobisi var. Böyle bir dayatmayı biz de istemiyoruz” diye konuşan Akıncı, liderlerin yönettiği bir süreç olmaya devam etmesini istediğini belirtti.

Akıncı şöyle devam etti:

“ÜÇÜNCÜ TARAFLARIN DESTEĞİNE İHTİYACIMIZ OLDUĞU ÇOK AŞİKAR”

“Ama bu sürecin de 2016’da artık bir yere bağlanmasının ne kadar gerekli olduğunu da ben seslendiriyorum. Bir kere yıllardır süren bir süreç var. İkincisi, 2017’de bizi bekleyen ciddi riskler var. En önemli risk, Rumların 2017’nin baharından itibaren 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini düşünmeye ve propagandasının başlayacağının bilinmesidir. Bu konuyu zaten kendileri de seslendiriyor. Biz Sayın Anastasiadis ile bu süreci başlatırken, hidrokarbon konusuyla ilgili yaşanmışlıklar, gerginlikler vardı. Bizim kendisiyle yazılı bir mutabakatımız yoktur ama bir anlayış beraberliği oluştu. Üçüncü taraflarda da bu oluştu. Nedir o? Bu süreç başlıyor. Artık bitirelim. Bu süreci hidrokarbon araştırmaları derken, Türkiye’nin Barbaros gemisini yeniden göndermesi, sondajdır derken yeni gerginliklerle bu süreci berhava etmeyelim anlayışı bir şekilde hakim oldu. 2017’de yeniden bir takım sondaj çalışmalarının gündeme geleceği konuşuluyor. Biz de bu konuda sürekli uyarılarda bulunmaktayız. Üçüncüsü nedir? BM Genel Sekreteri de geçtiğimiz günlerde söyledi. ‘Koreleri birleştirmek pek mümkün olmadı ama Kıbrıs artık birleşsin’ dedi. Junker de konuşmasında artık Kıbrıs çözülsün ve şimdi çözülsün. Çözüm zamanı şimdidir dedi. Sayın Mogherini de Türkiye ve AB’nin bu sürece çok ciddi şekilde bağlılıklarını teyit ettiğini söylüyor. Uluslararası aktörler de, bu konuya katkı yapan kişi ve kuruluşlar da, ülkeler de bu işin 2016’da bitmesini öngörüyorlar. Yeni BM Genel Sekreteri kim olacak belli değil. Yeni Genel Sekreter bakalım önünde kaç tane dosya bulacak. Kıbrıs o dosyaların arasında kaçıncı sırada olacak. Ona paralel belki ABD’deki yönetim değişikliğini de söylemekte yarar var. Şu an da ilgi duyan bir yönetim var. Sayın ABD Başkan Yardımcısı Biden, Türkiye’ye gitmeden önce beni arıyor ve konuşuyor. Türkiye temaslarından sonra uçaktan beni arıyor ve yine konuşuyor. Böyle de bir durum var. ABD’nin iki numaralı adamı Kıbrıs konusuna, hangi gerekçeler olursa olsun bir ilgi duyuyor. Burayı benden önce ziyaret etti. Benimle görüştü. Yine görüşecek. ABD’de Kasım’da seçim var. Yeni bir yönetim gelecek. Bu yeni yönetim kim olacak? Onlar ne zaman nasıl bakacak bu işe? Şunun altını da çizeyim. Bu işin ana aktörleri Kıbrıslılar olmalı. Biz istemeliyiz. Bu çözümü biz kotarmalıyız ama üçüncü tarafların da desteğine ihtiyacımız olduğu çok aşikar.”

HER AN ETKİLEYEBİLECEK DIŞ FAKTÖRLER DE GELİŞEBİLİR”

En azından finansman anlamında da üçüncü tarafların desteğine ihtiyaç olduğunun çok belirgin olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, bu aktörlerin de halen sahnedeyken Kıbrıs sorununu bitirmenin akıl işi olduğunu söyledi.

“Hiç beklemediğiniz bazı şeyler de olabilir. Mesela hiç beklenmedik bir anda sınırda Rus uçağı düşürüldü. Neden sonra ilişkiler düzelmeye başlandı. Bir Mavi Marmara olayı yaşandı. Neden sonra Türk-İsrail ilişkileri daha iyi bir noktaya götürülmeye çalışılıyor. Bunların da ötesinde 15 Temmuz günü yaşananları hepimiz hatırlıyoruz” diye konuşan Akıncı, bizi etkileyebilecek bir takım dış faktörlerin de her an yaşanabileceğinin altını çizdi.

Akıncı açıklamalarına şöyle devam etti:

1473889885.jpg

“İKİ EVET İÇİN UĞRAŞIYORUZ, O YÜZDEN SÜREÇ KOLAY DEĞİLDİR”

“Hangi konularda uzlaşıldı diye sordunuz. Onların ayrıntılarına giremem. Bu ancak iki taraflı bir açıklama olarak yapılabilir. Zaman zaman Güneyden bazı konulardan açıklamalar gelir ve ben onun eksik olduğunu söyleyip tamamlamak zorunda kalırım. Ben şimdi bunu kendim söylersem, bu sefer onlardan tepki gelecek. Yönetim –Güç Paylaşımı, Ekonomi, AB ve Mülkiyette ilerlemeler var. Mülkiyette ilk defa kağıtları tek bir belge haline dönüştürdük.  Tabii ki uzlaşmazlık noktaları da mevcut. Eide geçtiğimiz günlerde, en çok uzlaşılan en ileri noktadayız gibi ifadede bulundu. Yani şu anda her şey bitti uzlaşma noktasındayız… Hayır. Ama uzlaşılabilir noktadayız. O nedenle New York dönüşü burada yeniden Ekim ayında yoğunlaştırılmış bir müzakere sürecini daha yaşamamız gerekecek. Ama bunun çok da uzun sürememesi gerektiğini düşünüyorum. O dört başlıkta hala daha çözemediğimiz noktalara bir daha yoğunlaşacağız. Belki mülkiyette bazı noktalar bir sonraki aşamaya da kalabilir. Ancak toprak konusuyla ilgili öteden beri olan tavrımızı bir kez daha netleştirmek isterim. Yani biz bugünkü formatta gidelim bir yeri, bir haritayı, bir yüzdelikle konuşalım ve geri gelelim. Ertesi gün Fileleftheros’ta manşette, haritacıların sokaklarda koşturduğu bir süreci yönetemeyiz. Topak düzenlemesi olacak. Ancak bunu biz, bir dizi toplantı sürdürüp, bunu orada konuşup ardından da Burgenstock tipi bir toplantı çerçevesinde güvenlik ve garantiler konusunu da, garantörlerin de  olacağı bir toplantında ele alalım ve bu işi bitirebiliyorsak bitirelim. Bitiremiyorsak da dönelim ve toplumlarımıza  kusura bakmayın bunu denedik, uğraştık ama olmadı diyelim. Şu kesinlikle benim yapabileceğim bir şey değil; bu iş varsın kalsın 2018’e. Bitirsinler seçimlerini. Kim seçilirse seçilsin. Biz 2020’ye  kadar buradayız zaten. Yine devam ederiz. Ben böyle bir düşünceye sahip değilim. O amaçla seçilmedim. Yapmaya çalıştığımız zordur. İki tane temel zorluğu var.  İki evet için çalışıyoruz. Onun için çok zor. Bir evet için değil. İki evet için çalışmak zordur. Yalnız kendi pozisyonunuzu söyleyip, geri gelip kürsüye çıkarak pozisyonunuzun ne kadar önemli olduğunu ve bunu karşı taraf kabul etmezse asla bu işin olmayacağını tekrar tekrar söylemiyoruz. Bir karşılıklı suçlama oyunu içerisinde değiliz. Zaman zaman eleştirel durumlar oluyor mu? Oluyor, olacak da. Ama karşılıklı bir suçlama oyununu yapmamaya bu kadar zamandır özen gösterdim. Sayın Anastasiadis de bazı durumlar olsa da ona uydu. Bu önemlidir. İkincisi, Kıbrıslılar olarak her şeyi biz yapıyoruz. Halen birisi bize köprü kurucu önerilerle gelmiş değildir. Böyle bir durum söz konusu değildir. Her şeyi müzakere heyetimizle birlikte biz yapmaya çalışıyoruz. O yüzden kolay değildir. “ 

“ÇÖZÜM ARZUSU ÇOK YÜKSEKTİR”

Akıncı “2004’te bir heyecan vardı. Şimdi 2004’ten sonra çözüme yaklaştığımız en fazla dönem deniyor ama halkta o heyecan ve inanç yok gibi sanki. Korkutmak kolaydır. Her gün korkutmak için bir şeyler söyleniyor ama halkı ikna etmek için 2004’teki gibi ivmeyi yapamıyor muyuz?  Halkın da bir heyecan içerisinde olması lazım. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz” yönündeki bir soruya karşılık da şunları söyledi:
“Tespitiniz doğrudur. Yıllar içerisinde her çözüm planının yapılma aşamasında ya da oylama aşamasında bir sonuç alınamadı. Bu sonuçsuzluk insanlarda bir şey olmayacak duygusunu çok pekiştirdi. Biz de nabız tutuyoruz. Çözüm olacağına dair inananların sayısı geçmişe göre artmış görünse de  istenen düzeyde değildir. Ama isteklilik, çözüm arzusu çok yüksektir. Ancak vatandaşlar ne olup bittiğini görüp karar vermek istiyor. Önce ben, öyle bir noktaya geleyim ki halkıma gönül huzuru içerisinde evet diyebileceğiniz bir plan ortaya çıktı deyip, tavsiye edebilelim. Daha o noktada değiliz.”

Bulunacak formülde, eski retoriklerin bir kenara bırakılması gerektiğine dikkat çeken Akıncı, “İşte 100 bin kişi buraya, 60 bin kişi de oraya gidecek. Söylenen 160 bin kişi hayatta değil. Dolayısıyla orada da o rakamlar abartılıdır” dedi.

Kaçta kaçının geri dönmek istediği noktasında da araştırmalar yapıldığına dikkat çeken Akıncı, “Geçtiğimiz günlerde Alman mülkiyet uzmanının yaptığı açıklamalar basında yer aldı. İade anlayışıyla mülkiyet işine giriştik ancak yüzde 23 ancak söz konusu oldu. o da başka bir çarpıcı örnek; üstelik Almanya tek millet. Tazminatlarla çözüldüğünü söylüyor. Almanya’da bizim gibi iki kurucu devlet ve iki  ayrı etnik toplum da söz konusu değil” diye konuştu.