Cumhurbaşkanı, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’a hidrokarbon kaynakları konusundaki değerlendirmelerini içeren bir mektup yolladı. Eroğlu, mektubunda, Biden’dan, Rum lider Nikos Anastasiades’i, şartsız görüşme masasına oturmaya ikna etmesini istedi.

Cumhurbaşkanı, araştırma gemisi Barbaros Hayreddin Paşa (BHP) tarafından yürütülen sismik araştırmaların, Kıbrıs Türk tarafı ile onun adına hareket eden Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı TPAO arasında yapılan anlaşma uyarınca gerçekleştirildiğini, bahse konu araştırmaların, Ada’daki iki eşit paydaş/ortaktan biri olan Kıbrıs Türk tarafının meşru hak ve çıkarlarını savunmak adına yapıldığını kaydetti.

Eroğlu, ancak, bir kışkırtma söz konusuysa, bunun, Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıs Türk tarafını dışlayarak Ada çevresindeki hidrokarbon yataklarıyla ilgili tek yanlı teşebbüs ve faaliyetleri sonucu yaratıldığını ifade etti.

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’a Kıbrıs Türkü’nün hidrokarbon yatakları konusundaki görüşlerini bildiren mektupta şunları kaydetti:

“Geçtiğimiz günlerde Kıbrıslı Rum lider Sayın Nikos Anastasiades’le, Kıbrıs konusunda ve Doğu Akdeniz bölgesindeki en son gelişmeleri ele aldığınız bir telefon görüşmesi yaptığınıza dair haberler yayınlanmıştır.

Bu bağlamda, bölgedeki gelişmelere ilişkin bazı önemli gerçekler ve Kıbrıs Türk tarafının müzakere sürecinin yeniden başlamasına dair görüşleriyle ilgili bilgi vermek adına size yazıyorum.

Öncelikle, bölgede yaratılmakta olan sözde ‘gerilim’in suni olduğuna ve Kıbrıs Rum tarafının siyasi amaçlarına hizmet için tasarlanmış olduğuna işaret etmek isterim. Ne Kıbrıs Türk tarafı, ne de Türkiye tarafından Kıbrıs Rum tarafının Ada’nın güneyindeki deniz yataklarında devam etmekte olan kazı çalışmalarına yönelik herhangi bir ‘kışkırtma’ veya ‘taciz’ söz konusudur.

Araştırma gemisi Barbaros Hayreddin Paşa (BHP) tarafından yürütülen sismik araştırmalar, Kıbrıs Türk tarafı ile onun adına hareket eden Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı TPAO arasında yapılan anlaşma uyarınca gerçekleştirilmektedir. Bahse konu araştırmalar, Ada’daki iki eşit paydaş/ortaktan biri olan Kıbrıs Türk tarafının meşru hak ve çıkarlarını savunmak adına yapılmaktadır.

Her halükarda, bu bağlamda yayınlanan seyrüsefer bildirimi (NAVTEX) Kıbrıs Rum tarafının faaliyet göstermekte olduğu bölgeyle örtüşmemekte olup, Türk Donanması’nın gemileri uluslararası sularda bulunmaktadır.  Ancak, bir kışkırtma söz konusu ise, bu, Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıs Türk tarafını dışlayarak Ada çevresindeki hidrokarbon yataklarıyla ilgili tek yanlı teşebbüs ve faaliyetleri sonucu yaratılmıştır.

Hatırlanacağı üzere, Kıbrıs Türk tarafı sırasıyla 2011 ve 2012 yıllarında bu kaynakların araştırılması, kullanılması ve ihraç edilmesinin ortaklaşa yapılmasına dair iki yapıcı öneride bulunmuştu. Bu öneriler hala masadadır. Daha yakın tarihte ise, hukuki veya siyasi mülahazalarla ilgili anlaşmazlığı önlemek için, her taraftan birer adet olmak üzere iki özel firmanın bu amaç için kullanılmasını içeren ileriye dönük ve federalizm hedefiyle uyumlu bir formül önermiştik. Ancak, bu konuyla ilgili tüm girişimlerimiz karşı tarafça reddedilmiştir. Kıbrıs Rum tarafının kazı çalışmaları da dahil olmak üzere, iki tarafın bölgedeki faaliyetlerini eş zamanlı olarak durdurmaya yönelik önerimiz bile reddedilmiş olup, Kıbrıs Rum tarafı bu konuyla ilgili olarak bizimle diyaloga girmeyi reddetmeye devam etmektedir.

Yaratmayı amaçladığımız ortaklığın ruhu, müstakbel ortakların, özellikle hidrokarbonlar gibi önemli bir konuda,  tek taraflı değil ortak hareket etmesini gerektirmektedir. Bu, Rum tarafı için Kıbrıslı Türklerle bir federasyon kurma konusunda samimi olup olmadığı, yoksa kendi yoluna mı gitmek istediği hususunda önemli bir sınavdır. Biz, hidrokarbon konusunun çözüm çabalarına bir engel değil bu konuda bir katalizör olmasını istiyoruz. Ancak, karşı taraf bizimle işbirliği yapmayı reddettiği ve konuyu müzakere masasından çekilmek için bir bahane olarak kullandığı sürece bunu kendi başımıza yapmamız mümkün değildir.

Özellikle (11 Şubat 2014 tarihli Ortak Açıklama’ya göre) üzerinde anlaşılmış olan ‘egemenlik Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak neşet eder’ ilkesini ve taraflardan herhangi birinin diğeri veya tüm ada üzerinde otorite veya yetki iddiasında bulunamayacağını göz ardı eden egemenlik iddiaları bu gibi engelleyici davranışları mazur göstermez ve gösteremez.

Müzakere sürecinin karşılıklı tavizlerle al-ver egzersizi içeren bir sonraki muhtemelen belirleyici bir aşamasına geldiğimiz bu noktada Sayın Anastasiades’in aniden masadan çekilmesi ve Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye aleyhine dünya çapında bir yanlış bilgilendirme ve suçlama kampanyasına başlamış olması bir talihsizliktir. Bu tür bir ‘suçlama oyunu’nun sürecin yeniden başlamasına yönelik çabaları ve Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar arasında güven yaratılmasını olumsuz etkilediği açıktır.

Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı ve Ada’yı yakın geçmişte şahsen ziyaret etmiş ve her iki tarafla da görüşmüş birisi olarak, bu davranışın sonuçlarını tarafsız bir şekilde değerlendireceğinize şüphem yoktur. Ayrıca, Kıbrıs Rum basınına göre, görüşmeniz sırasında Sayın Anastasiades tarafından size aktarılan olayları bu gerçekler ışığında değerlendireceğinize ve Sayın Anastasides’in daha fazla gecikmeksizin ve herhangi bir ön şart öne sürmeden müzakere masasına dönmesi için ikna etmeye yönelik nüfuzunuzu kullanacağınızdan da güveniyorum.

Son olarak, şahsınıza ve dost Amerika Birleşik Devletleri halkına en içten dileklerimi sunarım.

Sayın Başkan Yardımcısı, lütfen en derin saygılarımı kabul ediniz.”