Yurdagül Atun

Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, ekonomiyi düze çıkarmak için birtakım sıkıntıların yaşanacağına vurgu yaptı. Vatandaşlara seslenen Denktaş, “Bırakın bir adım ileriye gidelim. Şu bir gerçek yıllardan beri edindiğimiz alışkanlıklarla bu devleti devam ettirmemiz, bu yaşam tarzını devam ettirmemiz mümkün değil. Ya düzelteceğiz veya herhangi bir çözüm ya da çözümsüzlük sonrasında eğer düzeltmemişsek mahvolacağız. Bunun görülmesi lazım” dedi.

Denktaş, Türkiye ile ilişkilerin gayet düzeyli bir şekilde yürütüldüğüne vurgu yaparak,  “Troyka’ ya bakın… Söyler ve yaptırır. Burada hiç olmazsa söyleyen, yaptırmak isteyen ama mantıklı bir izahat getirdiğimizde de onu da kabul eden bir ortam var” dedi. 

UBP-DP koalisyonunun gayet uyum içinde yürütüldüğüne dikkat çeken Denktaş, “Göz tutmasın, inşallah böyle devam eder. Ederse gerçekten bir güzellik yaşanacak. Altı ay sonra, belki daha erken belki daha sonra ama iyiye doğru bir gidiş vardır ve olacak da. Bunun için halkımız biraz daha sabırlı davranmak zorunda. Çünkü hakikaten sıkıntılı bir dönem yaşayacağız” şeklinde konuştu.

Birilerinin ortalığı karıştırmasından korktuğunu saklamayan Serdar Denktaş, “Korkularım var ama tutuyorum bir kenarda. Biri karıştıracak ortalığı, yeniden çatışır kavga eder duruma geleceğiz hükümet içerisinde… Elimden geldiğince de engellemeye çalışacağım. Çünkü yürürken birilerinin de kuyruğuna basacaksınız. Onlar o acıyla mutlaka ara bozmaya, nifak sokmaya çalışacaklardır” dedi. 

“Rumları şu konuda takdir ederim”

Soru: Kıbrıs Türkleri içinde sizin bu düşüncelerinizi paylaşmayanlar var. Sosyal medyaya baktığımızda anlaşma olsun da nasıl olursa olsun düşüncesi hakim. Çoğunluk öyle mi düşünüyor?

Çoğunlukta değiller. Önce Rum tarafından başlayalım. Evet bazı söylemlerine kızarım ama son derecede takdir ederim iç politikada parçalanırlar ama Kıbrıs konusu gündeme gelince hepsi tek ağızdır. Bu anlamda takdir ederim kendilerini. Bizde o yok. Demokratik olarak baktığımızda biz daha iyiyiz çünkü  ‘KKTC’nin ilanında ağladım’ diyen birisi cumhurbaşkanı da olabiliyor. Ama maalesef kendi kendimizi iyi yönetmeyerek, zaman içinde toplum mühendisliği durumuyla karşı karşıya kaldık diye düşünüyorum. Hükümetlere yönelik şikayetler, siyasilere yönelik şikayetler devlete yöneltildi. Bu çok uzun sürmedi ve devletle birlikte Türkiye’ye… 

“Toplum mühendisliğiyle hem devlete, hem Türkiye’ye yönelik müthiş bir yıpratma kampanyası başlattılar”

Aslında sımsıkı sarılmamız gereken iki tane unsur var. Toplum mühendisliği sayesinde, bizimde adil ve iyi bir yönetim oluşturamamış olmamızı da kullanarak izolasyon sebebiyle Türkiye’ye mali açıdan bağımlı hale geldiğimizi kullanmaya çalışmak suretiyle, hem devlete hem Türkiye’ye yönelik müthiş bir yıpratma kampanyası başladı ve bu algı genişledi. Koparamayacaklarını biliyorlar ama bu ilişkileri yıpratmak suretiyle bizim gücümüzü zayıflatacağını çok iyi biliyorlar. 

“Türkiye ile elbette tartışılır ama…”

Türkiye ile tartışılır mı? Elbette tartışılır. Buradaki bakan Türkiye’nin bakanıyla, buradaki başbakan Türkiye’nin başbakanıyla, buradaki cumhurbaşkanı Türkiye’nin cumhurbaşkanıyla elbette zaman zaman tartışacaktır. Ama makamlarda, odanın içinde. Denktaş yıllarca odanın içinde gerekli tartışmaları yaptı ama kapıya çıktığında birlik beraberlik mesajı verdi. Zaman zaman yüreği kan ağladı ama o mesajı verdi. Çünkü Türkiye’yi gücümüz olarak görmekteydi ve bu doğrudur. 

Son yıllarda karşılıklı yanlışlar nedeniyle basında ‘bunu tartışma hatta bunu tartışabilme son derece olumlu bir yaklaşımdır’ haline dönüştü. Denktaş döneminde gerçek anlamda Türkiye karşıtı yüzde biri geçmezken bunu konuşanların sayısı şimdi arttı. Ama bu artış konuşma noktasındadır. İş ciddiyete girdiğinde bir bakıyorsunuz en fazla eleştiren, saldıran bile garantiler konusunda ‘dur bakalım o başka bir şey… Türkiye’nin garantisi tabi ki devam etmeli’ der. Çünkü aslında öğretilmiştir. Karşıt dur, Türkiye’den yapılan bir açıklamaya ses çıkar, tepki ver. Bu öğretilmiş olandır insanımıza son zamanlarda. Şimdi o yavaş yavaş değişecek. Bizim bu hükümetin öncelikli görevidir Türkiye’yle ilişkileri düzeltmek. Çünkü bu bize de Türkiye’ye de zarar veriyor. Başarabilirsek iyi yönetimle olacak bu… Türkiye’ye derdimizi anlatarak ama Türkiye’nin de derdini anlayarak aynı şekilde başarabilirsek -ki şuanda iyi gidiyor gibi görüyorum, inşallah böyle devam eder- çok iyi olacak. Bütün bu söylemler yavaş yavaş yine şikayetler olacak ama ilişkiler olması noktaya gelecek diye düşünüyorum. İnşallah başarırız. 

Soru: Son dönemlerin moda terimi Kıbrıslılık. Türkçe konuşan Kıbrıslılar, Rumca konuşan Kıbrıslılar olarak nitelendiriliyor. Kıbrıslılık esassa neden Kıbrıslıca diye bir dil yok?

Kıbrıslı Türklük var, Kıbrıslı Rumluk var. Ben kendimi Kıbrıslı Türk olarak kabul ederim. Bir Kıbrıs Türk milliyetçisi olarak hayatımı sürdürdüm. Bunun nedeni; benim bir devletim var. Bu devleti gökten zembille inen bir hediye olarak bulmadık. Bir kurtuluş mücadelesi sonrasında kurduk bu devleti. Aynı Türkiye Cumhuriyeti gibi. Belki daha küçük çapta ama mücadele aynıdır. Ben bu devletin sahip çıkılmasına ve geleceğe yönelik en önemli teminatımız olduğuna inanan biriyim.

“Bu ada Alman adası olsaydı, Türkiye’yle ilişkileri ileri düzeyde olmayacak mıydı? 

Buralarda hiç Rum-Türk olmadığını düşünelim. Alman adasıdır diyelim.  40 mil ötede 85 milyonluk nüfus, devasa bir ekonomi ve etkisi olmayacak bu adada? Bunu düşünmek bile saflıktır. Bunun başka izahı yoktur. Bütün dünyanın bize izolasyon uyguladığı bir ortamda elbette bizi dünyaya bağlayan tek nefes borumuz olan Türkiye’ye olan bağlarımız daha da artmıştır. Eskiden bu bağ tarihsel, kültürel, bilgi bağlarıdır. 1974 sonrasında kendi devletimizi kurduk, çok büyük bir kamu oluşturduk vs buna birde mali bağ eklendi. Geçmişte yanlış söylemler nedeniyle, ben veririm, parayı veren düdüğü çalar olayı olmuştur. Yanlış o dönemde başlamıştır. Evet Türkiye bize yardım ediyor, başka yardım eden yok, evet bizde Türkiye’den yardım alıyoruz başka yerden alamıyoruz bunun ötesi yok. Türkiye buraya yollar yaptı, göletler yaptı, elektrik santrali getirdi vs bir sürü yatırımı var. Yarın bir çözüm olsa bunları sırtına vurup götürecek değil, burada kalacak. 

“15 Temmuz’da Kıbrıs’ı işgal etmeye kalkmasalardı 1974’te de Türkiye buraya müdahale edemeyecek, Ada ikiye bölünmeyecekti”

Kıbrıs’ta Rum aklıyla kalsa ve bir karmaşa olmasaydı ve 15 Temmuz’da Kıbrıs’ı işgal etmeye kalkmasalardı 1974’te de Türkiye buraya müdahale edemeyecekti. Ada ikiye bölünmeyecekti. Öylesi bir koşulda Türkiye’nin kendi parasıyla yaptığı bu yolları Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti yapmak zorunda kalmayacak mıydı? Yoksa bizim Lefkoşa’nın Türk bölgesinden yol geçirmeyecekler miydi? Bu yolları ve bütün bu yatırımları Türkiye buraya yaptıysa elbette beleşe sana bırakmamalı bana göre. Kendisi isterse bırakır helali hoş olsun der ama bana göre bırakmamalı. Bunun bir maliyeti vardır. 1955’li yıllardan 1974’e ödemekte olduğumuz sosyal sigortalar priminin karşılığını bile alamazdı Kıbrıslı Türkler Rum’dan 63’ten itibaren. 

“Türkiye 75 sente muhtaçken bile bize yardım etti”

Bunun yerine Türkiye para gönderirdi, maaş öderdik insanlara. 30’ar lira. O dönemde 75 sente muhtaçtı Türkiye bu yardımları yaparken. 1974 sonrası da yatırımlar yapmaya başladı. 75 sente muhtacız diye açıklaması var o dönem Süleyman Demirel’in. O günlerde buraya yine yıllık katkılar gelmeye devam etmekteydi.

“’Ne paranı ne pulunu istemem’ diye bağıracağız ama parayı da isteyeceğiz”

Birlikte, kol kola verilen bir mücadele sonrasında ortaya çıkan bir devlet. Şimdi bütün bunları geride bırakacağız ne paranı ne pulunu istemem diye bağıracağız ama parayı da isteyeceğiz! Türkiye de veriyor zaten, vermiyor değil ama diyor ki biraz da toparlanın. Biraz da toparlanın derken, doğru müzakere edilse kapalı kapılar ardında o doğrunun ne olduğu noktasında da uzlaşacağız. Ama bunu basın yoluyla tartışmaya başlayınca durun bir bakalım böyle olmaz bu iş dendiğinde de gücümüze gidiyor. 

“Troyka söylüyor ve yaptırıyor”

Dönüp bakıyoruz Troyka’ ya. Söyler ve yaptırır. Burada hiç olmazsa söyleyen, yaptırmak isteyen ama mantıklı bir izahat getirdiğimizde de onu da kabul eden bir ortam var. Bu ortamı iyileştirirsek biz kendimize iyileştirmiş olacağız. Bütün uğraşımız bu hükümetle, sayın başbakanla da ortaya koyduğumuz tavır budur. Biz sadece söyleneni yapan değil, üstümüze düşeni de yapan ve ihtiyacımız olduğunda talep eden bir ortam yaratarak karşılıklı uzlaşarak Türkiye’yle de bu ülkede atılması gereken doğru adımları atarak bu iki yılı geçirmek için çalışacağız. Biraz önce de dediğim gibi birçok konuda iyi gidiyor hükümet. 

“Göz tutmasın…”

Göz tutmasın inşallah böyle devam eder. Ederse gerçekten bir güzellik yaşanacak. Altı ay sonra, belki daha erken belki daha sonra ama iyiye doğru bir gidiş vardır ve olacak da. Bunun için halkımız biraz daha sabırlı davranmak zorunda. Çünkü hakikaten sıkıntılı bir dönem yaşayacağız. 

Soru: Koalisyon ortağı olan UBP ve DP genel itibarıyla aynı misyona sahip olmaları hükümetin başarı şansını artırıyor mu?

Biraz farklılıklarımız olsa bile Kıbrıs sorununda ki siyasi yaklaşımlarımızın yakınlığı, daha uyumlu bir çalışma süreci yaratmamızı da sağlıyor. ‘Aman tabana şunu da vereyim, aman tabana şöyle de görüneyim’ korkusuna dalmadan hareket edersek başarı mutlaktır. Ama başlarsak benim tabanım, senin tabanın, onu da böyle memnun edeyim dersek orada sıkıntı yaşanabilir. Demokrat Parti’nin bir kısmı…. içerisinden kopmuştur, bir kısmı ….’ ye karşı oluşan grupların Demokrat Parti’de toplanmasıyla oluşmuştur. Ama neticede hepimiz bu ülkenin insanlarıyız. Ben kimseye sormam hangi partilisin diye. Haklı ise yapmaya çalışırım işini. 

“Sendikalarla fikren uyuşmasam da haklı taleplerine cevap vermeye çalışırım”

Sendikalarla fikren hiçbir zaman uyuşmadım. Ama haklı taleplerine cevap vermeye çalışırım. Haksız bile olsalar dinlemeye çalışır ve cevabını veririm. Bu Kıbrıs’ın özünde olan bir şeydir. Samimiyetle dinleme, samimiyetle cevaplama… Biri sövüyorsa bize kavga etmeyiz, döner biz de ona söveriz. Bu şekilde işte sendikalarla ve diğer sivil toplum örgütleriyle ilişkilerimizi bir düzene sokacağız. 

“Korkularım yok mu…”

Dediğim gibi korkularım yok mu? Biri karıştıracak ortalığı, yeniden çatışır kavga eder duruma geleceğiz hükümet içerisinde… Var ama tutuyorum bir kenarda. Elimden geldiğince de engellemeye çalışacağım. Çünkü yürürken birilerinin de kuyruğuna basacaksınız. Onlar o acıyla mutlaka ara bozmaya, nifak sokmaya çalışacaklardır. Bunca yıllık tecrübeden sonra artık bunları da göğüslemeyi de bileceğiz. 

“Zaten yapmakta olduğumuz yanlıştı…”

Anlatacağız artık insanlara. Her icraatın doğru ve yanlışları vardır. Bir adımı atarken, şimdi bir takım değişik yaklaşımlar koymaya çalışıyoruz ortaya. Vay bunu yaptın ama işte şu kötü tarafı var... Doğrudur, zaten yapmakta olduğumuz yanlıştı. Bırak bununla belki daha iyisini buluruz. Bir müddet sonra daha doğurgan bir kafa, bir siyaset belki onu da düzeltir. Bırakın bir adım ileriye gidelim. Şu bir gerçek yıllardan beri edindiğimiz alışkanlıklarla bu devleti devam ettirmemiz, bu yaşam tarzını devam ettirmemiz mümkün değil. Önce bunu kabul edeceğiz. Kimseden de beklemeyelim işte Türkiye gelecek düzeltecek çözüm olacak, Avrupa Birliği düzeltecek yok. Ya düzelteceğiz ve ya herhangi bir çözüm ya da çözümsüzlük sonrasında eğer düzeltmemişsek mahvolacağız. Bunun görülmesi lazım.

Çok büyük etkisi var. Nasıl olsa bu şekilde kalmayacak diye uğraşırlar. Kalsa da kalmasa da hazırlanmamız lazım.


“Biz bugün imzalasak para akışının başlaması Temmuz ayını bulur”

Soru: Ekonomik protokolde mutabık kalındı ama imzalar ne zaman atılacak?

Müzakeresi bitti. İmza nasıl imzalanacak? Yani yeni başbakanı mı bekleyeceğiz, mesaj telakkisiyle mi olacak? Çünkü daha bunların bizde mecliste, orada bakanlar kurulundan geçmesi var. Ondan sonra bürokratik işlemler tamamlanacak. Biz bugün imzalasak Temmuz ayını bulur para akışının başlaması. 

Çok mümkün değil o. İmzalandıktan sonra belki evet avans çıkabilir. Ama esas olan avans değil programın başlamasıdır. Para akışı olmuyor diye kamu açısından bir sıkıntı yok ama piyasaya yönelik borçlar açısından sıkıntı çekiyoruz. Zorlanıyoruz. Yine de gıdım gıdım bir şeyler vermeye çalışıyoruz. Kimisi tatmin olur, kimisi tatmin olmaz ama para akışı başladıktan sonra o noktada rahatlamış olacağız.

“Burası alacaklılarla dolup taşıyor”

 Bazı kurumları ödüyoruz. Üreticileri, devlet müteahhitlerini ödemeye başlıyoruz. Bugün ilaç depoları geldi baya yüklü bir verecek var. İnsanlar artık zorda hakikatten 4-5 aydır… Sıkıntılı alacaklılar çok. Burası da alacaklılarla dolup taşıyor. Dışarıya para akıtmazsak çark dönmüyor. Atlatacağız.

Soru: Herkes bu koalisyon döneminde daha da olgunlaştığınızı, eskiye nazaran daha sabırlı olduğunuzu, pratik çözümler ürettiğinizi söylüyor. Ustalık döneminizde misiniz?

Kendimi hep olduğum yerde görürüm aslında. Sadece biraz daha yakından izleniyor belki… Yine aynı tempoda çalışırdım ama geçmişte çok basına daha fazla bilgi vermekten uzak dururdum. Bu kez basın ayağına girince bir değişik algı oluştu.