Eniz Orakcıoğlu

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Serdar Denktaş, Türkiye’deki terör olayları ile ilgili söze başlayarak, “Türkiye’de dökülen kanlar için dökülen acıyı biz de burada aynen hissediyoruz. Türkiye’deki olumlu ve olumsuz her şey buraya da yansıyor. Özellikle ekonomik istikrar ve olumlu gidişat olduğunda bu bize de yansıyor. Türkiye ile birbirimize ilişkiler düzeyinde çok yakınız. Bu nedenle bire bir aynı şeyleri yaşıyoruz. Temennimiz Türkiye’de biran önce terör olaylarının ve ölümlerin sona ermesidir. Bunun yanında 1 Kasımda seçimler yapılacak ve Türkiye halkının iradesi neyse ortaya o çıkacak. Çıkacak sonuç bizim için önemli değildir, sandıktan çıkacak olan kim olursa olsun ve kurulacak hükümet kim olursa olsun Kuzey Kıbrıs ile – Türkiye’nin ilişkileri devam edecektir” şeklinde konuştu.

“Beceri var, kaynak yok”

Su konusuna da değinen Denktaş, suyu yönetme becerisinin olduğunu, fakat yönetecek kaynak olmadığını belirterek, “Hala daha karada yapılacak olan yatırımlar var. Bu yatırımların miktarı oldukça yüksek ve bu kaynak belediyelerimizde yoktur. Hükümetin büyük kanadı özelleştirmeyiz diyor, fakat neyin özelleştirilmemesinden bahsediyor biz daha anlamış değiliz. Su, Türkiye’den geliyor dolayısıyla da Türkiye’nindir. İrsen Küçük’ün imzalamış olduğu anlaşmada yapılacak olan bütün tesisler ve yatırımlar Türkiye’nin malıdır. Bu sebeple ben ‘özelleştirmeyiz’in anlamını halen bugün çözmüş değilim. Türkiye’den gelecek olan su, bizim kendi kaynaklarımızla birleştirilerek kullanıma sunulacaktır. Yer altından çekilen, denizden ve kanalizasyondan arıtılan su, Türkiye’den gelecek olan su ile birleştirilerek bir bölümü tarım, bir bölümü de evlerimizde akan içme suyu kalitesinde su olacaktır” dedi.

“Üst kurul oluşması için yasa tasarısı hazırladık”

Denktaş, sözlerine şu şekilde devam etti; “Suyun yönetimi KKTC devletine ait olmalı ve bunun içinde bir üst kurul oluşsun diye Bakanlar Kuruluna götürdüğümüz bir yasa tasarısı var. İşletme başka bir şeydir, bazı arkadaşlarımız ise yönetme ile işletme arasındaki farkı değişik nedenlerle çarpıtarak suyu biz yöneteceğiz diye bir tartışma başlattılar. Evet, bizim yönetmemiz gerekir ama bizim yönetmemiz için de Tarım Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Su İşleri Dairesi ve belediyelerden oluşan bir üst kurul oluşturulması da şarttır. Bu üst kurul, yapılan yatırımları vatandaştan harç edilecek rakamı suyun verimli kullanılıp, kullanılmadığını, ne kadarını tarıma kullandırılacağını bütün bunları yönetmelidir. Ama özellikle yatırımların yapılması için sermayeye ihtiyacımız olduğuna göre ihaleye çıkılarak özel şirketlere devredilebilir. Buna bağlı olarak da tek bir işletmeye devretmek bize göre doğru bir yaklaşım değildir, bu yüzden Kuzey Kıbrıs iki bölgeye ayrılmalı ve ayrı ayrı ihalelerle yola çıkılmalıdır.”

“Suyu polemik haline getirilmeyi tercih ediyorlar”

Denktaş, Belediyeler tarafından oluşturulan BESKİ’nin sermaye gücü olmadığına göre sermaye gücü olan bir kuruluşla bir konsorsiyum oluşturarak bu ihalelere katılmanın mümkün olduğuna değinerek, “Fakat ‘biz bunu yapmayız, bu işi belediyeler yapacak ve tahsil edilen para ile de yatırımları yapacak tezi’ doğru bir yaklaşım değildir. Bu tez ile karşımıza gelindiğinde belediyeler bu işi yürütebilse bile, yatırımı kazanılan gelirle yapmayı planlıyorlarsa ve bu kazancı hiçbir şekilde başka maksatla kullanmayacaklarını düşünürsek en az 20 yıl bu yatırımların yapılması için beklememiz gerekecek ki böyle bir lüksümüz yoktur. Suyun yönetimi, elinde sermaye gücü olan ve teknik anlamda donanımlı şirketlere ihale sonrası verilmeli ve biran önce bu yatırımlar yapılıp evlerimizden içilebilir basınçlı su akabilmeli. Bizim hazırladığımız bir yasa tasarısını inceleseler ve üzerinde tartışsalar bir sonuca varılacağını düşünüyorum. Ama Sonuca varmak yerine bunu polemik haline getirmeyi tercih ediyorlar” ifadelerini kullandı.

“Hükümet reform hükümeti değildir”

Hükümetin reform hükümeti olmadığını vurgulayan Denktaş, “Her kesimle tartışılmış ve sonuçlandırılmış bir Kamu Reformunu hemen geçireceklerine önce oyalayıp hükümetin değişmesini beklediler, sonra da 6 ay ileriye attılar. Hükümetin, reform adına yaptıkları herhangi bir şey yok. Bunun yanında partizanlık yapmayacağız diye yola çıkıldı ve Sayın Talat bu konuda çok ne konuştu ama geçtiğimiz gün yapılan bir atama ile Amerika’dan gelen İrsen Küçük döneminde UBP’nin atadığı Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Suat Yerdener’i görevden alarak yerine bu konuyla ilgisi olmayan bir arkadaşı atadılar. Biz ise hükümette olduğumuz dönem bu kişiyi UBP atamasına rağmen uzmandır diye görevden almamıştık. Kısacası böyle bir davranışla partizanlığın hangi boyutlara ulaştığını ve UBP kurultayının ne kadar bütün bu olayları etkilediğini de açıkça görmüş olduk. Dolayısıyla ben reformcuyum diyerek reformcu olunmaz üretmek gerekir ve cesaretle bir şeyler yapabilmek gerekir ki bu kabiliyet bu hükümette yok. UBP kurultayında netice ne olursa olsun bu hükümetin ömrü çok uzun değil. Bu tartışmalarla bu işi götürebilmeleri mümkün değil dolayısı ile bekleyip göreceğiz” dedi.

“Sesimizi çıkarmaya başladık”

Denktaş, UBP ile bütünleşme iddialarının da doğru olmadığını ve öyle bir hesap içinde olmadıklarını belirterek, “Hükümetten ayrıldıktan sonra yeni vizyon raporu diye bir rapor hazırlattım. Rapor üzerinde çalışmalarımız devam ediyor. Bunun yanında Şubat’ta kurultayımız var ve kurultay hazırlıklarımız devam ediyor. Merkez yönetim kurulundaki ve Meclis kurulundaki arkadaşlara başlıklar halinde görevler verilmiştir o çalışmalar da sürmektedir. Hükümete tanıdığımız ne yapabilecek, ne yapamayacak kredi dönemini görmek maksadıyla, hem de meclis tatilinin bir süresini sesiz kalarak ve dinlenerek geçirdik, ama sonra hummalı bir çalışma başlamış durumda. Hem kendi özeleştirimizi yapmak, kendi içimizdeki eksikleri tamamlamak, sorunları anlamak ve hazır bir şekilde yola çıkmaya yönelik bir dönem geçiriyoruz. Sessizliğimizi de yavaş yavaş üzerimizden attık ve sesimizi çıkarmaya başladık” diye konuştu.

“Gidişat çok da parlak değil”

Denktaş, referanduma götürülecek planın hazırlanmış durumda olduğunu ve detaylar üzerinde konuşulduğunu söyleyerek, “Bizim burada çok dikkat etmemiz gereken birkaç unsur vardır ki bunlardan 1 tanesi siyasi eşitliğimizin kesin, net ve geri alınamayacak şekilde planın içinde yer almasıdır. Bu konuda Sayın Akıncı Rum’un teklif ettiği 4 dönemde 1 veya bizim talep ettiğimiz 3 dönemde 1 Türkün Cumhurbaşkanı olması siyasi eşitliği ifade etmez. Sayın Akıncı ise nüfusa göre böyle olmalı diyor ki bu son derece yanlış bir yaklaşımdır. Diğer bir dikkat edilmesi gereken unsur 2 bölgeliliğin sulandırılmamasıdır ki bu planda gördüğümüz gidişat 10 yıl gibi bir süre içerisinde 2 bölgeliliğin kalmayacağıdır. Bunların yanında birincil hukuk olacak mı, olmayacak mı? Ki bu en önemle üzerinde durduğumuz hususlardan biridir. Birincil hukuk haline gelebilmesi için ortaya çıkan anlaşmanın bütün AB ülkeleri tarafından onaylanması gerekir. Rum tarafının müzakere ettiği AB müktesebatını biz hiçbir müzakereye girmeksizin kabul edeceksek bu Rumlaşmış Kıbrıs Cumhuriyetine yama olacağımız anlamına gelir. Bu açılardan baktığımızda gidişat çokta parlak değil” dedi.

“Devlet iyi yönetilmiyorsa bu yöneticilerin suçudur”

Denktaş, sözlerine bu şekilde devam etti; “Vatandaşa, devletin iyi yönetilmemesi nedeniyle Avrupa Birliği ve Rum’un bizi daha iyi bir yönetime ulaştıracağı düşüncesi yaygınlaştırılmaya çalışılıyor, bu doğru bir yaklaşım değildir. Bugün devleti iyi yönetmiyorsak bu devletin suçu değil biz yöneticilerin suçudur ve hesap bizden sorulmalıdır, devletten değil.”

“Bölgeleri dolaşarak konuları konuşacağız”

Toprak konusuna henüz girilmediğini belirten Denktaş, “O konuda söyleyecek fazla bir sözümüz yok ama yakından takip ediyoruz. Bunun yanında mülkiyet konusunu da çok yakından takip ediyoruz. Bireysel mülkiyet hakkı tanınması yeni bir kargaşanın doğacağı sinyallerini vermektedir. Biz bu konu ile ilgili farklı yöntemler önerdik, fakat pek dikkate alındığını görüyoruz. Bizim beklediğimiz mülkiyet konusunun sonuçlanması ve vatandaşa gerçekler üzerinden ne olup, ne bittiğimi, eksiğinin ne olduğunu, gelecekte bu plana göre bir çözüm ortaya çıkarsa ne olacağını anlatılmasıydı ama öyle görüyoruz ki buna çok fazla fırsatımız olmayacak. Plan, 2 lider tarafından kabul edildikten sonra Annan Planı’nda olduğu gibi değiştirme ve düzelme imkânımız da olmayacak. Bu nedenle geçtiğimiz gün yapılan toplantımızda verdiğimiz kararla sonucu beklemeden şimdiden bir basın toplantısı ile bölgeleri dolaşarak hangi konularda eksiklik görüyoruz ve olası bir referandum da neleri görmezsek bu planın içerisinde tavrımız olumsuz olur gibi konuları anlatmaya başlayacağız. Çünkü hükümetin bu konuyla çok fazla ilgilendiklerini göremiyoruz” şeklinde konuştu.

“Masada suçlu bizmişiz gibi davranılıyor”

Mülkiyette Denktaş’ın global takas önerisinin bir yeni versiyonu üzerinde çalıştıklarını ve meclise bir öneri sunduklarının altını çizen Serdar Denktaş, “Öneride vatandaşları karşı karşıya getirmeyecek ve yıllar içinde yaşandı denilen haksızlıkları büyük oranda ortadan kaldıracak bir formül sunduk. Bu formülün tabi ki Rum tarafınca da kabul edilmesi gerekir ki kabul edilmeyecek bir şeyde değildir. Masadaki arkadaşlarımız öyle bir havada görüşüyor ki suçlu biziz, bu savaşı biz çıkardık, Rumlar evlerinde otururken bir gecede evlerinden attık da onların evlerine yerleşmişiz gibi davranıyorlar” diye konuştu.

“Maliyet bizim ceplerimizden çıkacak”

Denktaş, Annan planında maliyet konusunun fiyasko olduğuna dikkat çekerek, “Şimdi maliyet açısından fon oluşsun diye girişim yapılmaya çalışılıyor. Vatandaşın bilmesi geren ise, bu fona Türkiye’den, İngiltere’den biraz para aksa bile günün sonunda bu maliyet bizim ceplerimizden çıkacak. Müzakere masasındaki anlayış da bizim suçlu olduğumuzu düşünen bir anlayış olduğuna göre de bunu ödeyecek olan bütün bu sorunları yaratan Kıbrıslı Rumlar değil, Kıbrıslı Türkler olacaktır” şeklinde konuştu.

“Tercih bütün ömrümüzü kapsayacak”

Denktaş, sözlerine şu şekilde devam etti; “Ülkemizde oluşan kamu yapısının kamu reformu ile belli bir süre içerisinde düzeltmek hedefleniyordu. Çözümle birlikte bu kamu yapısının devam ettirilmesi mümkün değildir. Daha planın ekonomik yönlerine girilmedi ama çözüm sonrasında Türkiye yine yılda 1 buçuk milyar dolar gönderecek ve memuru ödeyeceğiz düşüncesi varsa böyle bir şeyin olmadığını herkesin bilmesi gerekiyor. Bunun yanında Rum tarafının yaptığı çalışmaya göre iki taraf arasındaki ekonomik eşitlik 37 yılda eşitlenecektir, bizimkilere göre bu biraz daha kısa bir süre olsa da yine 20 yıl ve üstüdür. Dolayısıyla şu anda yaşadığımız hayatın ayakları yere basmayan bir hayat olduğunu anlamak durumundayız. Bunun düzeltilmesi şart olsa da, düzeltilmesi için illaki çözüm gerekmez. İnsanımızın, bütün bunlar iyice düşünmesi gerekir, çünkü gireceğimiz yol referandumda yapacağımız tercih bütün bir ömrü ve gelecek nesilleri kapsayacaktır” dedi.

“Biz çözüm karşıtı değil, çözülmeme karşıtıyız”

Denktaş, sözlerine bu şekilde son verdi; “Bunun yanında bizim Meclise yaptığımız bir öneri vardı. Yüzde 51-49 gibi 1 oy farkı oluşan bir referandumun kabul edilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Bunun demokrasi ile alakası yoktur çünkü cumhurbaşkanı değil bir gelecek tayin ediyoruz. Bu nedenle her iki tarafta da kabul veya ret en az yüzde 55 olmalıdır. Çünkü anlamlı bir çoğunluk evet veya hayır derse bu çalışmaya, yürümeye veya yaşamaya daha müsait olur. Ama her iki tarafta da yüzde 51’in evet, yüze de 49’un hayır dediğini veya tam tersi yüzde 51 hayır, yüzde 49 evet dendiğini düşünün ülkenin yarısı karşı durumda demektir. Bu öneriyi yaptığımız zaman hem cumhurbaşkanından, hem de CTP kanadından tepki gördü, ama ne kadar yanlış olduklarını zaman gösterecektir. Bu yüzden bu önerimizi yeniden dikkate alsınlar ve basit çoğunlukla bir gelecek tayin edilemez. Biz çözüm karşıtı değil, çözülmeme karşıtıyız. Bir çözüme ulaştıktan sonra o çözümün hakikaten yaşayabilir olması taraftarıyım. Kıbrıs Cumhuriyeti geçen 40-50 yıllık süre içerisinde Kıbrıslı Rumlaşmıştır.”