Son dönemde Doğu Akdeniz'de keşfedilen enerji kaynakları üzerine yaşanan gelişmeler, bölgeyi olduğu kadar Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor.

Güney Kıbrıs'ın, tek yanlı ilan ettiği münhasır ekonomik bölgede (MEB) 2008'den bu yana yürüttüğü petrol-doğal gaz arama faaliyetleri, Türk savaş gemileri tarafından yakından izleniyordu. Rum yönetimi, Türkiye'nin bu hareketiyle adadaki barış görüşmelerini sekteye uğrattığını iddia ederken, Türkiye söz konusu bölgedeki doğal kaynakların tüm ada halkına ait olduğu görüşünü dile getiriyor.

Bu gelişmelerin ardından 7 Ekim'de, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis, Türkiye'nin doğalgaz araması yapılan bölgeye savaş gemilerini göndermesi nedeniyle müzakere sürecinden çekildiğini açıklamıştı.

Konuya ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Akdeniz Ülkeleri Enerji Şirketleri Birliği Hidrokarbon Kaynakları Müdürü Karbuz, Türkiye'nin, Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarıyla ilgili haklarını diplomatik yollardan koruması gerektiğini söyledi.

Bölgede son dönemde yaşanan gelişmelerin uzun süredir kendini tekrar eden bir süreç olduğuna dikkati çeken Karbuz, batı ülkelerinin desteğini arkasına alan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne karşı Türkiye'nin attığı adımların olumsuz algılanabileceğini savundu.

"RUM TARAFININ ATTIĞI DİPLOMATİK ADIMLAR YETERSİZ"

Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü Kıbrıs Merkezi Uzmanı Ayla Gürel de son dönemde ABD yönetiminin Güney Kıbrıs'a sıcak diplomatik mesajlar verdiğini, bu durumun Anastasiadis'in müzakerelerden çekilme kararı gibi "dramatik" sayılabilecek bir kararı almasında etkili olduğunu ifade etti.

Uluslararası toplumun Güney Kıbrıs'a verdiği destekten ötürü, Türkiye'nin attığı adımların olumsuz karşılandığını dile getiren Gürel, "Türk savaş gemileri sadece gözlem yapıyordu ve Rum tarafının 12 millik karasuları dışında duruyorlardı. Sadece Türk tarafının, Rum tarafının tavrını dengelemek için yaptığı bir hamleydi" dedi.

Güney Kıbrıs'ın attığı diplomatik adımların yetersiz olduğunu belirten Gürel, "Güney Kıbrıs örneğin adada gelir dağılımı ve bunun hukuksal çerçevesi nasıl olabilir gibi konuları gündeme hiç getirmedi. Rum tarafı en azından Türk tarafını biraz olsun rahatlatacak etkin bir öneriyle gelebilirdi. Türk tarafı hep dışlanan taraf olmak istemiyor ve bu yüzden haklarını bazen diplomatik yollardan hatırlatmak zorunda kalıyor" diye konuştu.

"TÜRKİYE FIRSATI İYİ DEĞERLENDİRİLMELİ"

Enerji Hukuku Araştırma Enstitüsü Başkanı Süleyman Boşça da Doğu Akdeniz'de Güney Kıbrıs'ın tek taraflı münhasır ekonomik bölge ilanının uluslararası hukuk kurallarının ve ilkelerinin ihlali anlamına geldiğini belirtti.

Kıbrıs'ın bölünmüş yapısı nedeniyle adanın etrafında çıkan gazın paylaşımının da anlaşmazlıklara yol açtığına işaret eden Boşça, bu konuda 1959 Zürih ve Londra antlaşmaları ile 1960 Kıbrıs Antlaşmalarının görmezden gelinemeyeceğinin altını çizdi.

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de çıkacak gazın Avrupa'ya ulaştırılmasında stratejik bir konumda olduğunu ifade eden Boşça, şöyle konuştu:

"Bu nedenle Türkiye'nin tavrı ve öncelikli olarak Kıbrıs sorununun çözümündeki haklı talebi görmezden gelinemez. Türkiye Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının çıkartılması ve taşınmasında önemli bir ülke olmaya aday ve bu fırsat çok iyi değerlendirilmeli."