Erdoğan, Fransız FRANCE 24 televizyon kanalına, gündemdeki gelişmelerle ilgili mülakat verdi.

Erdoğan, Türk hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından Rusya ile Türkiye arasında bir savaş tehlikesi olup olmadığının sorulması üzerine, olay sırasında aidiyeti belli olmayan bir uçağın Suriye içinden Türkiye sınırlarına doğru geldiğine dikkati çekti.

Bu uçağın 5 dakika içinde 10 kez uyarıldığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bütün bu uyarılara rağmen bu uçuş bizim sınırlarımıza doğru devam ediyor. Sınırlarımızdan içeri girdikten sonra oradaki F-16 uçaklarımız bu aidiyeti belli olmayan uçaklara doğru yöneliyorlar. Burada 1. sıradaki uçak, o tekrar Suriye'ye dönüyor. Neden sonra? F-16 uçaklarımızı gördükten sonra. Ama ikincisi dönmüyor. Bunun üzerine otomatik olarak angajman kuralları gereği burada F-16 uçaklarımız ateş ediyorlar. Olayın aslı budur. Bunu bir savaş sebebi olarak saymak mümkün değil. Bu tüm ulusların uluslararası camiada angajman kurallarının otomatik işlemesinin neticesidir."

Bundan önce 3-4 Ekim tarihlerinde de benzer olaylar yaşandığını belirten Erdoğan, o zaman buna karşı çok daha farklı bir tavır takındıklarına işaret ederek, şunları kaydetti:

"Kendilerini telefonla aradım. Dışişleri Bakanımız aynı şekilde aradı. 'Bakın bu olanlar doğru şeyler değil, bu konuda angajman kurallarını bir gün silahlı kuvvetlerin mensupları da işletiverir ve burada sıkıntıya düşeriz.' Bundan daha önce Karadeniz'de benzer bir şey oldu. O zaman da yine hava sahası ihlali 15 dakika sürdü. Burada da yine maalesef bunları konuştuk. Fakat biz bu telefon görüşmelerimize rağmen G20'de başa baş bu konuyu ele aldık, konuştuk. 'Bunu yapmayın. Bu bizim için yarın bir başka sıkıntı nedeni olabilir. Çünkü pilot bir yerde görevini yapacak. Angajman kuralı nedir, bunu bildiği için, otomatik olarak bu angajman kuralını işlettiği zaman, bunun için yeni bir emre de gerek de yok. Bunun gereği nedir? Ha benim görevim bu.' Ülkemizin sınırlarını ihlal eden olduğu zaman ona karşı hemen görevini ifa etmesidir."

"BİR RUS UÇAĞI OLDUĞU BELLİ OLMUŞ OLSAYDI BELKİ UYARILARIN TÜRÜ FARKLI OLABİLİRDİ"

Türkiye'nin Suriye'yle 911 kilometrelik kara sınırı olduğuna dikkati çeken Erdoğan, hava sahasının da bu ölçüde geniş olduğuna işaret etti.
Bütün bu alandaki uçakların Suriye rejiminin uçağı olabileceği gibi, rejime destek vermeye gitmiş olan aidiyeti belli olmayan uçaklar da olabileceğini ifade eden Erdoğan, "Nitekim burada da böyle bir durum oldu" dedi.

Rusya ile gerilim istemediklerinin altını çizen Erdoğan, "Zira bizim Rusya'yla şu anda üst düzeyli istişari konseyimiz var. Bizim ekonomik ilişkilerimiz gayet ileri bir konumda. Böyle bir konumda olan ülkeyle biz böyle bir şeyin içerisine girebilir miyiz? Böyle bir şeyin olmasını asla arzu etmezdik. Ama maalesef bu böyle bir konuma gelmiş bulundu" diye konuştu.

"Eğer gelen uçağın bir Rus uçağı olduğunu bilseydiniz Türkiye'nin cevabı farklı mı olurdu? Eğer bir Rus uçağı bir kez daha Türk hava sahasını ihlal ederse yine indirilir mi?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:

"Bir Rus uçağı olduğu belli olmuş olsaydı belki uyarıların türü farklı olabilirdi. Bu uyarılar çok daha farklı bir zeminde ulaştırılarak, farklı yerler devreye sokulmak suretiyle bu hava sahası ihlalinin önü kesilebilirdi. Ama bu konuda hassasiyetin devam etmesinde fayda var. Yani bu tür ihlallerin olmaması gerekir. Aynı şeyi Rusya için düşünelim. Herhangi bir ülke Rusya'nın acaba hava sahasını ihlal ettiği zaman, 'Hoşgeldin' der mi? Demez. Uyarılarını yapar. Uyarılara uyulduğu takdirde ne ala, uyulmadığı takdirde onlar da gereğini yapar."

"SAYIN PUTİN HENÜZ DAHA BANA (ARAMAMA) DÖNMÜŞ DEĞİL"

Durumu bir "egemenlik hakkı meselesi" olarak niteleyen Erdoğan, "Hiçbir ülke, hiçbir ülkenin egemenlik haklarını ne karada, ne denizde, ne havada ihlal edemez. Bu konuda dikkatli olmaya mecburuz" dedi.

Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin'in olay sonrasında "özür dilenmesi gerektiğini de içeren" açıklamalarının hatırlatılması üzerine, şunları kaydetti:

"Sayın Putin henüz daha bana (aramama) dönmüş değil. Biz askeri ataşelerine, büyükelçilerine, dışişlerine çağırmak suretiyle, gerekli olan bilgileri, teknik bilgileri A'dan Z'ye vermiş bulunuyoruz. Böyle bir talep söz konusu değil. Bir defa böyle bir talepten önce bu olayı konuşmamız lazım. Bu olay niçin böyle oldu, neden böyle oldu, nasıl oldu? Ben olaydan bir müddet sonra kendilerini aradım ama o andan bu ana kadar henüz bize bir dönüş söz konusu değil. Bir dönüş söz konusu olmadığına göre burada tabii neyin nasıl söyleneceği ayrı bir tartışma, müzakere konusudur. Kaldı ki olaya tabii buradan girmek, o da ayrı bir yanlıştır. Eğer biz suçlu arama noktasına gideceksek ayrı bir konudur. Ayrı bir müzakere konusudur."

Türkiye'nin elinde olayla ilgili net bilgiler olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:

"Benim şu anda ülke olarak elimde belgeler, deliller, her şey var. Bunlar ortada. Bu deliller, belgeler ortada olduktan sonra, bunlara rağmen Rusya ne düşünüyor? Ben bunu görmek isterim. Benim radar üssümdeki tespitler var. Acaba bu radar tespitleri Sayın Putin'de var mı? Veya onun ilgili birimlerinde var mı? Bütün bu 5 dakika içindeki 10 uyarı ile ilgili konuşmalar var. Ve bunları biz şu anda televizyonlarımızdan yayınlıyoruz. Onların bunları bilmesi duyması lazım. Bu konuyla ilgili olarak bütün bunlardan sonra, 'Söylenenler yalandır' ifadelerini kabul etmemiz mümkün değil. Çünkü ben radar merkezlerinden bana gelen bilgiye bakarım ve radar üssündeki bütün dinlemelere ve bütün uyarılara bakarım. Şu anda da müttefiklerimizin bu konuyla ilgili bilgileri bizim bilgilerimizle örtüşüyor, başta NATO olmak üzere."

"BİRİLERİNİ TATMİN ETMENİN GAYRETİ İÇERİSİNDE OLMAYA GEREK YOK"

Olaydan sonra Putin'in "Üzgünüz" demesi ve elini uzatması halinde Türkiye'nin hala Rusya ile işbirliğine devam edip etmeyeceği sorusu üzerine Erdoğan, Türkiye'nin Rusya'yla işbirliği halinde olduğunu, olayı bir gerilim sebebi olarak görmediklerini belirterek, şunları kaydetti:

"Tabii ki tokalaşmamız lazım, tabii ki yolumuza yine beraber devam etmemiz lazım. Birilerini tatmin etmenin gayreti içerisinde olmaya gerek yok. Zaten böyle zamanlarda tahrik unsurları ortaya çıkar. Burada da birçok tahrik unsuru var. Örneğin büyükelçiliğimizi gelip taşlayanlar, yumurta atanlar, domates atanlar falan. Bunların hepsinin yaptığı işler çok çok duygusaldır ve yanlıştır. Benzer şeyler benim ülkemde de olabilir ama ben, benim ülkemde buna asla müsaade etmem ve anında güvenlik güçlerimi oraya gönderirim. Orada, o yakın mahalde, böyle bir eylemi yapmalarına müsaade etmem. Niye? Çünkü bütün büyükelçilikler vesaire, bunların hepsi bizim güvencemiz altındadır. Onları korumakla mükellefiz. Eğer onları korumuyorsak bu da uluslararası bir diplomasi hatasıdır. Polis orada bu adımlar atılırken, orada camlar çerçeveler indirilirken, orada onu bir seyirci gibi, tribünden izlerse orada bir faklılık var demektir. Bundan da üzgünüz. Bunu da ayrıca söylemek isterim. Böyle bir olayın olduğu dönemde biz soğukkanlılığımızı korumakla mükellefiz ve bu soğukkanlılığımızı da devam ettireceğiz."

"ŞU ANDA RUSYA, SURİYE'DE REJİMLE BERABER HAREKET EDİYOR. HER TÜRLÜ DESTEĞİ VERİYOR”

Erdoğan, "Şu anda Rusya, Suriye'de rejimle beraber hareket ediyor. Her türlü desteği veriyor. İran, her türlü desteği veriyor. Fakat DAEŞ'e karşı şu anda mücadele veriyorlar mı vermiyorlar mı bu önemli. Bakın çok açık, net söylüyorum. Vermiyorlar" dedi.

Rusya'nın Türkiye'yi kaçak petrol satma konusunda DAEŞ'e yardım etmekle suçlamasına ilişkin soru üzerine Erdoğan, "Bundan dolayı çok üzgünüm. Onu açıkça söyleyeyim. Bir defa, bu ifadeyi kullananlar öncelikle bunu ispat etmeye mecburdur. Eğer bunu ispat edemezse bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı çok büyük bir saygısızlıktır. Bunu yapanlar müfteridir. İftira atıyorlar. Bir defa bizim birinci derecede petrol ve doğal gaz alımı yaptığımız ülke Rusya'dır. Bunu kendileri biliyor. İkinci derecede biz İran'dan doğal gaz ve petrol alırız. Üçüncü derecede Azerbaycan, dördüncü sırada Kuzey Irak, beşinci sırada Cezayir ve Katar'dan doğal gaz ve LNG alımı yapıyoruz" diye konuştu.

Rusya'dan bazı firmaların DAEŞ'le ortak olarak Suriye rejimine petrol satışı yaptığıyla ilgili ABD Hazine Bakanlığı'nın açıklaması bulunduğuna işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bakın şu anda benim elimde ABD Hazine Bakanlığı'nın açıklaması var. Bu açıklama da 'Rusya Federasyonu'na ait firmalar ile DAİŞ ortak olarak petrol satışı yapıyor' diye. Kime? Rejime. Suriye rejimine. Bunlar bizim elimizde belge olarak var ve bunu da ABD açıkladı. Fakat burada yapılan bu iftira ve dürüst olmayan ifadeler hakikaten siyasette, veyahut da yönetimde üst düzeye gelmiş insanlara yakışmıyor. Biz şu anda kaçakçılıkla ülkemize bizim petrol sokmaya çalışanlar olduğu zaman hemen onlara biz bir defa yapışıyoruz. Ellerindeki petrolleri kesinlikle alırız. Ondan sonra da onları bizim gümrük ticaret kendisi alır, imha eder. Bizim yaklaşım tarzımız budur."

Türkiye'nin petrol alışverişi yaptığı ülkelerin başında Rusya'nın geldiğine dikkati çeken Erdoğan, "Çok ayıp. Bunu Rusya yetkililerin söylememesi gerekirdi. Bizim asla terör örgütleriyle böyle bir alım satımımız yoktur. Bunu ispat etmeleri gerekir. İspat ettikleri an Tayyip Erdoğan böyle bir görevin başında bulunmaz. Ama bu iftirayı atanlar, acaba o yerlerini bırakabilirler mi? Biz namusumuzla yaşıyoruz. Namusumuzla yaşamaya da devam edeceğiz. Bakın ben size sadece şunu söyleyeyim. Biz 2014'te 79 milyon litre kaçak petrol yakaladık. Bu kaçak petroller yakalandığı zaman gümrük ticaret bunları alır imha eder" diye konuştu.

"Sizce Suriye'de öncelikle DAEŞ'le mi savaşmak lazım, Beşar Esed sorunu daha sonra mı çözülmeli?" şeklindeki soru üzerine Erdoğan, "Bunların her ikisi de beraber yürüyen süreçler. Şu anda Rusya, Suriye'de rejimle beraber hareket ediyor. Her türlü desteği veriyor. İran, her türlü desteği veriyor. Fakat DAEŞ'e karşı şu anda mücadele veriyorlar mı vermiyorlar mı bu önemli. Bakın çok açık, net söylüyorum. Vermiyorlar. Şu anda özellikle Rusya'nın mücadeleyi verdiği yer Lazkiye ve kuzeyidir" dedi.

Suriye rejiminin Bayırbucak Türkmenleri'nin olduğu bölgeyi sürekli olarak ateş altında tuttuğunu belirten Erdoğan, son 1,5 ay içerisinde orada ılımlı muhaliflerden 300 kişinin öldüğünü söyledi.

Hayatını kaybedenler içerisinde Türkmenlerin ağırlıkta olduğunu ifade eden Erdoğan, "Hele son bir hafta içerisinde 20 tane Türkmen öldürüldü. Bunlar Bayırbucak Türkmenleri. Bütün bunlar gözümüzün önünde olurken DAEŞ tamamıyla doğu bölgesindedir. Cerablus ve daha doğusudur. Dolayısıyla oralarda herhangi bir, şu ana kadar DAEŞ'le mücadele yok. DAEŞ'le mücadeleyi kim sürdürüyor? Koalisyon güçleri sürdürüyor. Koalisyon güçleri şu anda o bölgede havadan, karadan ılımlı muhaliflerle, Özgür Suriye Ordusu'yla bunu sürdürüyor ve DAEŞ'e karşı oralarda ciddi neticeler de almış durumdalar. Fakat burada maalesef biz Rusya'nın böyle bir mücadelesini şu ana kadar tespit edebilmiş değiliz" şeklinde konuştu.

Türkiye'nin son günlerde Amerika'yla bir operasyon yürüterek, Türkiye-Suriye sınırını DAEŞ'e karşı kapatıp kapatmayacağına ilişkin soruya ise Erdoğan, "O başladı zaten. Şu anda DAEŞ'e karşı özellikle Mare-Harcele dediğimiz hatta şu anda havadan bu mücadele sürerken bunun yanında karadan da Özgür Suriye Ordusu mücadelesini devam ettiriyor. Bizim sınırla ilgili olarak DAEŞ'e yönelik, 'açıktır' diye kimse bir şey iddia edemez. Biz bu noktada zaten şu ana kadar 27 bin kişiyi içeri sokmadık, onlara giriş yasağı var. Ama bunun yanında da şu anda ciddi manada gönderdiğimiz 2 bin 550 civarında rakam var" yanıtını verdi.

Erdoğan, Türkiye'nin aşırı gruplarla mücadelesine ilişkin bir soru üzerine ise şunları kaydetti:

"O konudaki kararlılığımız bizim devam ediyor. Aşırı uçların tamamına karşı zaten tavrımız var. Bu aşırı uçları gerek Türkiye içinde çeşitli operasyonlarla yakalanıp onların tutuklanması sağlanıyor. Dışarı gönderilmesi gerekenler varsa bunlar dışarı gönderiliyor. Yargıya havale edilmesi gerekenler varsa yargılanıyor. Bu süreçler çok kararlı bir şekilde, taviz vermeksizin devam ediyor. Çünkü bu bizim terörle mücadeledeki 35 yıllık tecrübemizin de gereğidir. Biz PKK terörüyle mücadele eden bir ülkeyiz. Öbür tarafta güneyimizde, Suriye'nin kuzeyinde PYD'yle bir mücadele söz konusu, ondan sonra YPG'yle bir mücadele söz konusu. Bir El-Kaide meselesi söz konusu zaten bu DAEŞ denilen örgüt biliyorsunuz El-Kaide'nin içinden çıkmış bir örgüt. 2005'ten bu yana onlarla olan bu mücadele kararlı bir şekilde devam ediyor"

Batılılar ve özellikle Amerikalıların PYD'ye silah vermesinin Türkiye'yi rahatsız edip etmediğinin sorulması üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

"Onu ta baştan beri zaten değerli dostum Obama'yla hep konuştum. 'Bu verdiğiniz silahlar terör örgütüne gidiyor.' Anladılar bizi. 'Bu PYD'ye verdiğiniz silahlar terör örgütüne gidiyor çünkü PYD bir terör örgütüdür. Bu silahların bir kısmı PKK'ya gidiyor ama uçaklar havadan bunları attığın zaman, bunların bir kısmı da kimin eline geçiyor? DAEŞ'in eline geçiyor, YPG'nin eline geçiyor'. Bize söylenen şey şu. 'Ama YPG, PYD, DAEŞ'e karşı savaşıyor' deniliyor. Ben de kendilerine diyorum ki, 'Bakın eğer bir terör örgütünün bir başka terör örgütüne karşı savaşması onun iyi olduğunu ifade ediyorsa o zaman ben size bir başkasını örnek vereceğim. El Nusra da DAEŞ'e karşı savaşıyor. El Nusra için iyi diyebilir misiniz?' 'Hayır' diyorlar. 'O zaman terör örgütlerinin hepsi kötüdür. Bizim için bunlar da kötüdür. Dolayısıyla bunların hepsi bizim için bir tehdit unsurudur. Bu tehdit unsuruna karşı bizim hep birlikte mücadele etmemiz gerekir' diyorum."

Türkiye ile AB arasında sığınmacı sorunu konusunda hafta sonu düzenlenecek zirvede bir anlaşma sağlanıp sağlanamayacağına ilişkin soruyu yanıtlarken ise Erdoğan, şunları kaydetti:

"Şimdi son olarak o toplantıya sayın Başbakanımız katılacaklar. Son söylenen şey, 1 yıllığına 3 milyar avro gibi bir rakamın verileceği hususu ve bunun yanında tabii vizelerin kaldırılmasıyla ilgili bazı telaffuz ettikleri aylar var ki 2016'nın sonuna doğru diye bir yaklaşım var. Tabii bunlar bizim beklentimiz değil. Bunun bir an önce halledilmesi gerekir. Aralık ortasında da 17. faslın açılacağını ifade ediyorlar. Bütün mesele burada bu külfet paylaşımını birlikte yapmamızdır. Külfet paylaşımını ne kadar sağlayabilirsek bizim mültecileri kontrol altına almamız o kadar kolay olur.

Bütün dostlarımıza hep şunu teklif ettim. Terörden arındırılmış bir bölge burada ilan edelim. Bu konuyu sayın Obama'yla da görüştük. Avrupa Birliği temsilcileriyle de görüştük. Bu ilk etapta yaklaşık bir 5 bin kilometrekarelik bir alan olabilir. Suriye tarafında. Burada uçuşa yasak bölge ilan etmek suretiyle de oraya yerleşecek olan bu mültecilerin güvenliğini sağlamamız lazım. Burada özgün mimariyle 500 ya da 1000 metrekare içerisinde konutlar yapmak suretiyle burada mültecileri yerleştireceğiz. Bütün sosyal donatı alanlarıyla oraya yerleştirerek bunların Avrupa'ya veya Türkiye'ye gelmelerini böylece önlemiş olacağız. Bizdekilerin de oraya gitmelerini sağlayacağız. Bunlar hayatlarını çadır kentlerde veya konteynır kentlerde devam ettiremezler. Ama böyle doğal bir hal olursa evleriyle sosyal donatı alanlarıyla, hastanesi, okulu vesairesiyle, bu olduğunda ben inanıyorum ki mülteciler adeta Suriye'de bir doğal kent oluşturulmasına olumlu bakıyorlar."

Türkiye'nin terörden arındırılmış bölge teklifine diğer bazı ülkelerin kuşkuyla yaklaştığının belirtilmesi üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:

"Terörden arındırılmış güvenli bir bölge diyorum. Şimdi oraya kuşkuyla bakarsanız. Peki Türkiye olarak ben ne yapacağım? Ben nereye kadar gelen mültecileri alacağım? Şu anda 2,5 milyon mülteci var. Bu nereye kadar devam edecek? Biz 2,5 milyona çözüm ararken, kapımızı açıyoruz ama Avrupa şu anda 200 bin için telaşa düşüyor, 300 bin için telaşa düşüyor. O daha büyük bir alan. Mali imkanları bize göre çok daha fazla. Onlar bu telaşın içerisinde. Peki o zaman Türkiye olarak biz ne yapacağız?

Külfet paylaşımıysa gelin bunu beraber yapalım. Böyle bir bölgeyi Suriye'de buna tahsis edelim. Hatta bu 5 bin değil daha fazla da olabilir. Hepsi zaten kendi vatanlarına dönmek de istiyorlar. Böyle bir imkanı onlara hazırladığımız zaman zaten hem terör örgütüne karşı, çok daha farklı bir tavır onlar da koyacaktır. Ondan sonra onlar oraya yerleşecektir. Bunu sağladığımız anda inanıyorum ki Avrupa bu tür bir mülteci akınından kurtulacaktır. Biz de bundan kurtulacağız."

Paris'teki terör saldırılarını gerçekleştirenlerin bazılarının sığınmacıların kullandığı yolları kullandığına dikkat çekilerek, sığınmacıların Avrupa için güvenlik riski oluşturup oluşturmadığının sorulması üzerine Erdoğan, "Bizim yılda aldığımız turist sayısı 39 milyon. Şimdi bu 39 milyonun içerisinde samimi olarak turist olan da var ama bu turistlerin içerisinde kötü niyetlerle gelenler de olabilir. Dünyanın her yerinde bunu görmemiz lazım. Burada bir şeyi de ayırt etmemiz gerekiyor. Mülteci kimdir, terörist kimdir? Bu önemli" şeklinde cevap verdi.

Bu ayırımın sığınmacıların gittiği ülkeler tarafından yapılması gerektiğine de işaret eden Erdoğan, "Burada istihbarat paylaşımının dünyada çok iyi yapılması lazım. İstihbarat paylaşımı ne yazık ki sağlıklı yapılmıyor" dedi.

Ülkelerin arasındaki istihbarat paylaşımının güçlendirilmesi gerektiğini kaydeden Erdoğan, "Ülkelerin istihbaratları birbiriyle sağlıklı çalışmıyor. Ya burada bilgi kaçırıyorlar veyahut da aldıkları bilgiye güvenmiyorlar. Güvenmedikleri için de bu tür kaçamaklar olabiliyor. Eğer bilginin kaynağına sağlıklı erişebilirsek, neticeyi almamız da kolay olur diye düşünüyorum. Bu olaylar biraz da bunu öğretiyor. Temenni ederim ki bu yanlışlara bundan sonra düşmeyiz" diye konuştu.