Deniz Abidin

AB Derneği Kurucu Başkanı Ali Erel, Başkanlık sisteminde yürütme organının süresinin  belirtildiğini ve bunu Meclis'in görevden alamayacağına vurgu yaparak, bunun nedeninin halkın seçimi olmasından kaynaklandığını söyledi. Erel, parlamenter sistemde ise seçilen Başbakan'ın Meclis'ten olduğunu belirtti. Erel, yürütme organını oluşturan Başbakan'ın görevden alınabileceğini kaydetti. Erel, "Hedef uzun süreli hükümet etmekse başkanlık sistemi çözüm şeklidir"diyerek demokratik ülkelerin yönetim şeklinde hak ve özgürlüklerin hedeflendiğini belirtti. "Hak ve özgürlükleri sağlamak için başkanlık sistemi daha iyidir"denilemez diyen Erel, parlamenter sistemin de daha iyi olduğunun söylenemeyeceğini kaydetti. Erel, her iki sistemin de iyi ve kötü yönleri olduğunu söyledi. Erel, başkanda yetkilerin yoğun olması durumunda hangi odakta olduğuna bakılması gerektiğini söyleyerek, hak ve özgürlükler endeksini değerlendirdi. Erel, parlamenter sistemde refah, halk ve özgürlüklerin üretilememe sebebinin sistemin kendisinden kaynaklı olduğunu söyledi.

"Önemli olan demokrasinin nasıl uygulandığıdır"

Erel şunları söyledi, "Halkın milletvekillerini seçmesi, milletvekillerinin başbakanı seçmesi, başbakanın kabine ve yürütmeyi oluşturması, Meclis'in istediği anda geri çekmesi değildir dezavantaj olan. Başkanlık sistemi de olsa yine aynı kötü neticeleri bizim siyasi ve sosyal kültürümüz verecektir. Dünyayı incelediğinizde yoğunlşmanın da nasıl pratikte uygulandığı önemlidir. Sayın Erdoğan'ın yetkisinin ötesinde olanlar buna bir örnektir. Sadece yasalar anayasayla başkana verilen yetkilerin ötesinde kullanılabilir. Ama Başbakana verilen yetkileri de Bakan ise o da kullanmayabilir. Neticede ülkenin demokratik yapısı herhangi bir sistemi iyi veys kötü çalışması durumunu doğurabilir. Örneğin, Venezuela ve Rusya'da yetki sahibi olma yüksektir. Birinde başkanlık sistemi var, diğeri de başkanlık sistemi içindedir. Ancak her ikisinde de hak ve özgürlükler yerlerde sürünür. Ancak yoğunlaşma yüzde yüze yakındır. Yetkiler o kadar güçlüdür ki hak ve özgürlükler genişletilebilir de daraltılabilir de. Önemli olan ülkenin demokrasisidir ve nasıl uygulandığıdır. Diğer taraftan İngiltere, Fransa ve Kore'de ise yürütmenin yetki hakkı çok yüksektir. Hak ve özgürlükler hat safhadadır"

"Sistem değişikliği isteriz demekle kamuoyu yaratılamaz"

Erel, demokrasi kültürünün iyi olması durumunda başkanlık sistemde  hak ve özgürlüklerin gelişebileceğine dikkat çekti. Erel, bunun yarı başkanlıkta da parlamenter sistemde de geçerli olduğunu kaydetti. Erel, siyasi partilerin dönem dönem bu konuyu gündeme getirdiğini söyleyerek, sistemin sadece iyi noktalarının anlatıldığını, diğer sistemin ise hak ve özgürlükler üretemeyeceğinin anlatıldığını kaydetti. "Bugün Kuzey Kıbrıs'ta da yapılmaya çalışılan budur"diyen Erel, sistem değişikliği isteriz demekle kamuoyu yaratılamayacağını söyledi. Erel, çarşaf listenin küçük partileri tırpandayacağını ifade ederek, yanına konulacak bir başkanlık sistemiyle, vatandaşın yürütmeye oy verirken üçüncü kişilere  oy vermesi durumunda  bunun boşa gitmiş oy olacağını anlattı. Erel, bu durumda en büyük iki partiden birinin seçileceğini anlatarak, bunun Amerika ve İngiltere'de de böyle olduğunu söyledi.

"Mevcut sistemin iyileştirilmesi daha kolay"

Erel, Güney Kıbrıs'ta da başkanlık sisteminin uygulandığını söyleyerek, bakanları vatandaşın seçmediğini, yasaları parlamentonun yaptığını, başkanı parlamentonun görevden alamadığını ve sürenin sabit olduğunu anlattı. Erel, yürütme organının başkan olduğunu ifade ederek, kendisinin tayin ettiği sekreterlerden oluştuğunu, bunun bakanlar kurulu olmadığını söyledi. Bakanlar Kurulu yasa önerisi yapabilirken, Güney'de bunu yapamadığını dile getiren Erel, "Güney'deki başkanlık sistemini görüp de Venezuela'yı görmemek olmaz"dedi. Erel, şunları belirtti, "Güney de, Fransa da refah üretebilir. Ama Rusya refah üretmeyebilir. Bütün bunların üst seviyeye çıkması için sistemin hiçbir ilgisi yoktur. Rusya'da da  yoktur, Venezuelada'da da yoktur. Kuzey'de de yoktur. Demokrasinin halk ve özgürlükler üretmesi yazılı yasalar değil, pratikte nasıl uygulandığıdır. Bu da tabii ki demokratik kültürle ilgilidir. Siz bu kültürü köklerinden kopararsanız, bu kültürün yeniden şekillenmesi gerekir. Ben başkanlık sistemine karşı değilim. Ancak mevcudun iyileştirilmesi, mevcutta dezavantajlar yoksa, çok daha kolaydır. Mevcut sistem de parlamanter sistemdir"

"Ülkede parlamenter sistem olduğuna inanmıyorum"

Ali Erel, ülkede parlamenter sistemin de olduğuna inanmadığını, demokratik ülke bağlamında yarı başkanlık veya parlamenter sistemden herhangi birinin de yaşayacağı fikrine katılmadığını  belirtti. Erel, ülkenin kendini uluslararası hukuk içinde kıyaslaması gerektiğini söyleyerek, Kuzey Kıbrıs'ta hak ve özgürlükler aleyhine yapılan icraatların sorumlusunun TC devleti olduğunun kayıtlara geçtiğini belirtti. Erel, "Uluslarararsı hukuka göre, burada bir devlet yoktur. Mahkemeleri vardır, polisi vardır. Bütçesi kendi kendine yeterli değildir. Ana karaya ihracat yapamaz. AB ye vereceği sertifikalar kabul görmez. Devlet olma itibariyla bizim parlamenter mi yoksa başkanlık mı olsun  tartışması fuzulidir. Çünkü demokratik bir devlet yapısından bahsedildiğinde hangi sistemimn kullanılacağı gündeme gelir" diye konuştu.

"Sistem yine kötü neticeleri doğurabilir"

Ali Erel, şunları söyledi, "Biz bu şekilde başkanlık sistemine geçsek de başkanların sekreterleri değişir, ancak sistem yine bu kötü neticeleri doğurabilir. Dolayısıyla biz başkanlık, parlamenter gibi fuzuli tartışmalar içine gireceğimize mevcut sistemi  daha yaşanabilir yapmamız gerekiyor. Refah hak ve özgürlüklerin arttırılması gerekiyor. Bu vatandaşın talebidir. Diğerleri siyasilerin çıkarlarıdır. Sivil toplumun hareket etmesi lazım. Parlamenter sistemdeki bu çift başlılık hem yetkisiz hem de sorumsuz olması ilk defa mı berhava oldu? Değişen tek şey toplumsal yapı erezyona uğrar ve sayısal ve kültürel  olarak her anlamda erezyona uğrar ve etkisiz bir toplum olma durumuna geliriz"

BM İnsan Hakları Mahkemesinin 1970'li yıllarda verdiği bir karar olan nabibya davasının bugün hala daha kullanıldığını söyledi. "Nabibya davasında başka bir ülkenin alt yönetimi olsa bile o ülkede yaşayan insanların hayatını cehenneme çevirmemek için doğum ve ölümlerin kaydedilmesi, polisin mahkemelerin bir düzen sağlaması gerekiyor, aksi halde bir çete düzeni oluşur"diyen Erel, burada söz konusu olan bir ateşkes olduğunu belirtti.

"Hükümetten bir beklentim yok"

Erel, 40 yılda 39'ncu hükümetin oluştuğuna da dikkat çekerek, gelinen süreci değerlendirdi. Erel, şunları söyledi, "Büyük bir hükümet geldiğini söylediler. Yapamayacakları birşey yok dediler. Zaman sınırlı çok sayıda  rapor ortaya kondu. Ancak Grand koalisyon bunu yapamadı. Mecliste 39 desteği olan bir yürütmeden bahsediyoruz. Şimdi ise 27 sayı ile güvenoyu almış, bunun 4 tanesi ödünç...Neticede bize hak ve özgürlükler ve ekonomik refah anlamında birşey verip vermeyeceği önemli. Ben bu hükümetin birşey vereceğine inanmıyorum, bir beklentim yok"

Erel, 2010 yılında İrsen Küçük'ün imzaladığı su anlaşmasının yasalara aykırı olduğunu ve nasıl imzalandığını sorarak, yasal bir sürecin gerektiğini, imza atılır atılmaz TC devletinin mülkiyetine geçtiğini söyledi. Erel, Türkiye açısından bakıldığında bir devlet adına imza atıldığına vurgu yaparak, bir sonraki hükümetin "ben bunu inceleyeceğim"demesinin Türkiye tarafından farklı yorumlara yol açtığını kaydetti.

"Tapuya döndürmemiz gerekiyor"

Erel şunları söyledi, "Hükümet gittiğinde bu imza geçerli değil. Bizim bunu tapuya döndürmemiz gerekiyor. Şimdi bu hükümet bu tapuları vermesi gerekiyor. 26 bin yeni vatandaştan bahsediliyor. Akıncı bu konuda feci çıkıştı ama yetkisizdir. Toplumu dinleyen olsaydı o grand koalisyon altına imza attığı icraatları yapardı. Toplumun düşüncesi umurlarında değil. Demokratik bir ülke değiliz, oy veririz ama seçtiklirmiz bize karşı sorumlu değil. Biz oy veririz, seçtiklerimiz kendini patron sanır. Böylece demokratik zincir de kopmuş olur. Bunun ekonomik nedeni de var. Belediyeler suya yatırım yapmaktan vazgeçti. İmza atılan o kuyularda zaten TC devletinindir. Kış bitmeden her bölge su konusunda tükendi. Şimdi su geldiğinde bir rahatlama söz konusu olacak. Ancak gelmeseydi ne olacaktı? Bunu da düşünmeliyiz. Musluktan akan su vatandaşa iyi ki geldi dedirtecektir"