Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Rum halkına seslenerek Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis’in herhangi bir ön koşul olmaksızın masaya dönmesini beklemekte olduğunu vurguladı. Eroğlu, “Onun dönüşünü kolaylaştırmak için, Sayın Espen Eide’nin müzakerelerin devam etmesi yönündeki çabalarını destekleyen yapıcı öneriler ve jestler yaptım, ancak, bunların tümü Sayın Anastasiadis tarafından reddedilmiştir. Bu nedenle, kendisinin masayı terk etme konusunda öne sürdüğü mazeretin geçerli olduğuna inanmamaktayım” dedi.

Cumhurbaşkanı Eroğlu, müzakere masasında görüştükleri konunun, ne ENOSİS ne de taksim olduğunu belirterek, görüşülenin, her ikisi de eşit statüye sahip iki Kurucu Devletten oluşacak iki toplumlu, iki kesimli bir federasyon olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ikinci bir dönem için katılıyor olmasının asıl nedeninin, halkına Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunması arayışında öncülük edip onları yarım asırdan çok maruz bırakıldıkları izolasyonlardan kurtarmak olduğunu kaydeden Eroğlu, “tüm adaylar arasında en geniş desteğe sahip olanın ben olduğuma ve dolayısıyla böyle bir anlaşmayı elde edip bunu halkıma kabul ettirebilmek için en iyi pozisyonda olanın şahsım olduğuna inanıyorum” diye konuştu.

EROĞLU HARAVGİ GAZETESİ’NİN SORULARINI YANITLADI

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Güney Kıbrıs’ta yayımlanan Haravgi gazetesinin sorularını yanıtladı.

Cumhurbaşkanlığı’ndan verilen bilgiye göre Eroğlu’na yöneltilen sorular ve Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun verdiği yanıtlar şöyle:

“S- Seçime katılıp Kıbrıs Türk toplumu Lideri olarak kalmak istemekteki amacınız ne?

C-Kuzey Kıbrıs’taki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ikinci bir dönem için katılıyor olmamın asıl nedeni halkıma Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunması arayışında öncülük edip onları yarım asırdan çok maruz bırakıldıkları izolasyonlardan kurtarmaktır. Liderliğim süresince her iki konuda da kayda değer ilerlemeler sağladığımıza inanıyor ve şimdi de bugüne dek yapılan çalışmaları tamamlamak istiyorum.

S- Nisan ayındaki seçimlerde ne sonuç bekliyorsunuz? UBP ve DP’nin sizi destekliyor olmasına rağmen yakın çalışma arkadaşınız Kudret Özersay’ın adaylığı sağ kanattan gelecek oylar açısından size zarar verebilir mi?

“İLK TURDA KAZANMAYI BEKLİYORUM”

C-Nisan’daki seçimleri ilk turda kazanmayı bekliyorum. Seçim öncesi anketleri bunun mümkün olabileceğini göstermektedir. Seçimlere bağımsız olarak katılıyor olamama rağmen, Ulusal Birlik Partisi (UBP) ve Demokrat Parti (DP) yanında siyasi yelpazenin farklı kesimlerinden kişilerin desteğine de sahibim. Diğer adaylardan hiçbirinin, “sağ veya sol, seçim sonuçlarıma zarar vermesi” gibi bir endişem bulunmamaktadır. Değerli adaylarımız vardır ve tümüne iyi şanslar diliyorum.

S- Kıbrıs sorununun çözümünü istiyor musunuz? Neden Talat-Hristofyas anlaşmalarında tanımlanan federal çözümün Kıbrıslı Türkler’i 1974 öncesindeki koşullara geri götüreceğini destekliyorsunuz? BM parametrelerine dayalı bir çözüm ile sadece Türkiye’nin tanıdığı ve uluslar arası topluluk tarafından kabul görmeyen “sözde” KKTC’nin korunması yüceltilmesi arasında bir çelişki görmüyor musunuz?

C-Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunmasını istiyorum ve 2010 Nisan ayında Cumhurbaşkanı seçildiğimde müzakerelere kaldığı yerden devam etmeyi kabul ederek ve Sayın Talat ve Hristofyas’ın elde ettiği yakınlaşmalara bağlı kalarak bunu ispatladığımı düşünüyorum. O günden bu yana, önce Hristofyas’la iyi niyetle müzakere ederek yeni yakınlaşmalar elde ettik. Ancak, kendinden önce elde edilen yakınlaşmalara bağlı kalmayı reddeden Sayın Anastasiadis’in 2013 yılında göreve gelmesinin ardından güçlüklerle karşılaşmış bulunuyoruz.

S- Sizin iki toplum iki halk konusundaki pozisyonunuz nasıl çözüm getirebilir. Bunu bölünmüşlüğe katkı sağlamak için mi tekrar ediyorsunuz?

“ZAMANIN AKIŞINI  GERİYE ÇEVİRMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR”

C-Kurmaya çalıştığımız iki toplumlu iki kesimli federasyon yeni bir ortaklık olacak olup, siyasi eşitlerin oluşturacağı böylesi bir ortaklığın “Kıbrıslı Türkleri 1974 öncesi koşullara geri götürmesi” söz konusu olamaz. Kıbrıs’ta zamanın akışını  geriye çevirmek mümkün değildir. KKTC’nin ilanı, 1977 ve 1979 Doruk Anlaşmaları, ilgili BM Güvenlik Konseyi kararları yanında, 11 Şubat 2014 Ortak Açıklamasında öngörülen siyasi eşitliğe dayalı iki kesimli, iki toplumlu bir federasyon oluşturulmasına engel teşkil etmemektedir. Gerçekten de, KKTC’nin Bağımsızlık İlanı’nda iki toplumlu iki kesimli bir federasyon kurulmasına kapının açık bırakıldığı belirtilmektedir.

Müzakere masasında görüştüğümüz konu ne ENOSIS ne de taksimdir; her ikisi de eşit statüye sahip iki Kurucu Devletten oluşacak iki toplumlu, iki kesimli bir federasyondur. Bağlı olduğumuz 11 Şubat 2014 Ortak Açıklamasında öngörülen de budur.

S-Diğer yandan seçimdeki rakipleriniz Sibel Siber ile Mustafa Akıncı çözümü destekleyen adaylar olarak etiketlenmiş durumda.  Rakiplerinizin Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşlerini, nasıl buluyorsunuz? Bir Kıbrıslı Türk neden onları değil de sizi Cumhurbaşkanı olarak seçsin?

C-Kuzey’de, ben dahil, kendisini çözüm yanlısı olarak tanımlamayacak hiçbir aday bulunmamaktadır. Buradaki esas mesele, bunu, ileride oluşturulacak federal yapıda Kıbrıslı Türklerin ortaklık haklarını ve statülerini de koruyup, muhafaza edecek bir şekilde gerçekleştirmekte kimin en iyi konum ve kapasiteye sahip olduğudur. Tüm adaylar arasında en geniş desteğe sahip olanın ben olduğuma ve dolayısıyla böyle bir anlaşmayı elde edip bunu halkıma kabul ettirebilmek için en iyi pozisyonda olanın şahsım olduğuna inanıyorum.

S- Rum Yönetimi Lideri Anastasiadis ile müzakerelerdeki ve müzakerelerin “Türkiye’nin Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesini ihlaliyle ertelenmesiyle ilgili pozisyonunuz ne?

C- Müzakerelere ilişkin pozisyonum çok açık ve tutarlı olmuştur:  Ben müzakere masasında olup, Sayın Anastasiadis’in de herhangi bir ön koşul olmaksızın masaya dönmesini beklemekteyim. Onun dönüşünü kolaylaştırmak için, Sayın Espen Eide’nin müzakerelerin devam etmesi yönündeki çabalarını destekleyen yapıcı öneriler ve jestler yaptım, ancak, bunların tümü Sayın Anastasiadis tarafından reddedilmiştir. Bu nedenle, kendisinin masayı terk etme konusunda öne sürdüğü mazeretin geçerli olduğuna inanmamaktayım. Sizin de hatırlayacağınız üzere, hidrokarbon konusunda benzer gelişmeler 2011’de Sayın Hristofyas’la müzakere ettiğimiz dönemde de yaşanmış, ancak Hristofyas masadan ayrılmamıştı. Sayın Anastasiadis’in masadan ayrılmasının esas nedeni, müzakerelerde al-ver aşamasına gelmiş olmamız ve kendisinin böyle bir egzersize girmeye hazır veya istekli olmamasıdır.

S-Neden Kıbrıslı Rumlar’ın tüm Kıbrıslılar’a ait olan doğal kaynakların  sadece çözüm olması halinde paylaşılması konusundaki duruşuna katılmıyorsunuz? Bu neden sizin Lefkoşa’nın Ankara ile iş birliği yapmasının kapısını da aralayacak bir  çözüm yönünde çalışmak istemenizi sağlamıyor

“DOĞAL ZENGİNLİKLERİNİN HER İKİ TARAFA DA AİT OLDUĞU GERÇEĞİ İLGİLİ TARAFLARCA KABUL EDİLEN BİR GERÇEKTİR”

C-Kıbrıs’ın doğal zenginliklerinin her iki tarafa da ait olduğu gerçeği tüm ilgili taraflarca kabul edilen bir gerçektir. Rum tarafının, Kıbrıslı Türklerin katılımı veya geliri paylaşımını Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunması şartına bağlayan pozisyonu kendi içinde bir çelişkidir, çünkü tek yanlı faaliyetleriyle hidrokarbonlar meselesini Kıbrıs sorunun çözümünü bekleyebilecek bir konu olmaktan çıkarıp bugünün konusu haline getiren yine kendileridir.

S- Hristofyas ve Talat arasındaki yakınlaşmalara yönelik saldırılarınız var; Anastasiadis de aynısını yağınca hafiflediniz, rahatladınız mı?

Hristofyas ve Talat’ın üzerinde anlaştıkları yakınlaşmalara saldırdığım şeklindeki bilginiz yanlıştır. Daha önce de belirttiğim üzere, ben, benden önce elde edilen yakınlaşmaları kabul ettim ve ayrıca Sayın Hristofyas ile yeni yakınlaşmalar elde ettim. Görevi devraldığından bu yana, Sayın Anastasiadis’i aynı şeyi yapıp, bugüne dek elde edilen ilerlemelerin üzerine yenilerini inşa etmeye teşvik ve ikna etmek için elimden geleni yapmış bulunuyorum, ancak maalesef bu çabalarım beyhude olmuştur. 

S- Maraş’ın BM kontrolüne verilmesi ve Mağusa Limanı’nın AB kontrolünde açılması yönündeki öneriyi neden reddettiniz? Güven artırıcı önlemlerle ilgili önerilerde bulunan diğer adaylara karşı tepkiniz ne?

“MARAŞ KAPSAMLI ÇÖZÜMÜN AYRILMAZ BİR PARÇASIDIR”

C-Maraş kapsamlı çözümün ayrılmaz bir parçasıdır ve o şekilde muamele görmelidir. Aksi takdirde, kapsamlı çözümün gecikmesi ve hatta engellenmesi riskiyle karşı karşıya kalırız. Hâlihazırda açık olması sebebiyle “Mağusa Limanının açılması” şeklindeki öneri yanıltıcı olup, önümüzdeki görev; Kıbrıslı Türklerin bu liman üzerinden AB ülkeleriyle eşit şartlarda ticaret yapmasına olanak sağlamaktır. Bu bakımdan biz halen, AB’nin Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonu kaldırmasını öngören ve AB ülkeleriyle doğrudan ticaret yapmaya olanak sağlanmasını da içeren 26 Nisan 2004 tarihli kararını onurlandırmasını bekliyoruz.  
Bunun yanısıra,  Güven Yaratıcı Önlemler (GYÖ) benim her zaman desteklediğim bir fikir olup, icraatlarım da bunu göstermektedir. 23 Nisan 2003 tarihinde, tek taraflı bir güven yaratıcı jestte bulup, sınır kapılarının karşılıklı geçişlere açılması, benim Başbakanlığım döneminde gerçekleşmiştir. O günden bu yana yapılan milyonlarca geçiş, iki toplumun fertlerinin bir araya gelmesine olanak sağlamıştır. Ortak ürünümüz olan Hellim’in tescili konusunda ortak başvuru yapılması, hidrokarbonlar konusunda geçici bir ortak komite kurulması, Kıbrıs’ı mayınsız bir adaya dönüştürmek için kara mayınlarının temizlenmesi konularında Rum tarafıyla işbirliği yapma önerilerim, iki taraf arasında güven tesis etme çabalarımın somut örnekleri arasındadır. Bunun yanında, her iki tarafta günlük yaşamı iyileştirmeye yönelik Teknik Komitelerin değerli çalışmalarına da tam destek veriyorum.

S- Sürekli Kıbrıslı Türkler’e uygulanan  ambargoların kaldırılması ve izolasyonun sonlandırılması gerektiğini söylüyorsunuz. Peki izolasyonların aslında Türkiye’nin “işgalinden” kaynaklandığı şeklindeki düşüncelere yönelik tepkiniz ne?

C-Halkımın 50 yılı aşkın bir süredir tabi tutulduğu izolasyon ve kısıtlamalar mutlak bir gerçektir ve sonuncusu da dahil, BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporlarda ifade bulmuştur. Halkımın maruz bırakıldığı kısıtlamaların, 1963-1974 yılları arasında, Türkiye’nin adadaki mevcudiyetinden 11 yıl öncesinden bu yana var olduğu gerçeğine dikkatinizi çekmek istiyorum. BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyi’ne sunduğu 1963-1974 dönemini kapsayan ilgili raporlarında bunun kanıtları bulunabilir. Örnek vermek gerekirse, 10 Eylül 1964 tarihli

S/5950 sayılı raporda, Kıbrıs Türk halkına uygulanan ekonomik kısıtlamalar, “o kadar şiddetlidir ki gerçek bir abluka boyutundadır” şeklinde tanımlanmıştır. Türkiye, 1960 Garanti Antlaşması uyarınca, insanların hayatlarını kurtarmak ve kan dökülmesini durdurmak için; 1974 yılına kadar hüküm süren bu şartlarda ve 15 Temmuz 1974 tarihli Rum-Yunan askeri darbesine karşılık olarak müdahale etmek zorunda kalmıştır. Bu sebeple, sizin Türkiye’nin adadaki varlığından “işgal” olarak bahsetmeniz tarihi, maddi ve hukuki bir hatadır.

S- Siz ve siz desteklen partiler Kıbrıs Türk Ticaret Odası tarafından Ankara’nın neo liberal önlemlerini uygulamakla suçlanıyorsunuz. Siz de bunun Ankara’yla yapılmış bir ekonomik protokol olduğunu destekliyorsunuz. Bu eleştirilere bakışınız nasıl?

“TÜRKİYE İLE YAPILAN EKONOMİK PROTOKOLLERDEN CUMHURBAŞKANI DEĞİL, HÜKÜMETLER SORUMLUDUR”

C-Ekonomik programlara yönelik eleştiriler, KKTC de dâhil olmak üzere, tüm demokratik sistemlerde yaygındır. Ancak, bu eleştirinin sadece bana veya beni destekleyen partilere yöneltilmiş olduğunu varsaymak, büyük bir genelleme olur. Bildiğiniz gibi, KKTC’de şu anda sol ve merkez sağ partilerin oluşturduğu bir koalisyon hükümeti vardır. Bizim parlamenter sistemimizde, Türkiye ile yapılan ekonomik protokollerden Cumhurbaşkanı değil, hükümetler sorumludur.

S- TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve partisiyle ilişkileriniz nasıl? Basında geçmişte anlaşmazlık içinde olduğunuz  hatta partide liderlik sorunu yaşanan dönemde  Erdoğan’ın UBP içindeki etkisi konuşunda savaştığınız yer aldı. Bu sizin Kemalist inançlarınızla İslamcı AKP’nin karşı karşıya gelmesi mi?

C- Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile şahsımın ilişkileri mükemmel olup,    Türkiye’deki tüm siyasi partilerle iyi ilişkiler içerisindeyim. Bizim özellikle Kıbrıs sorunu bağlamında, Türkiye ile olan ilişkilerimiz, karşılıklı saygı ve özellikle Kıbrıs konusunda süregelen işbirliğine dayanmaktadır.

S- Kıbrıslı Rumlar’a mesajınız ne?

C-Kıbrıslı Rumlara iletmek istediğim mesaj; Kıbrıs sorununa siyasi eşitliğe dayalı, iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon temelinde adil ve kalıcı bir çözüm bulmak için hazır olduğumdur. Böylesi bir çözümü öngören BM parametreleri ve yakınlaşmalara ilaveten 11 Şubat 2014 tarihli Ortak Açıklamaya bağlılığım sürmektedir. Ben müzakere masasındayım ve Sayın Anastasiadis’in ön koşulsuz olarak masaya dönmesini beklemekteyim. 50 yıllık Kıbrıs sorununu tarihin sayfalarına gömebilmek için Kıbrıs Rum halkının kendi liderliğini müzakere masasına dönmeye teşvik edeceğini ümit ediyorum.