Rum tarafına Kıbrıs’ta en az kendileri kadar hak sahibi bir Kıbrıs Türk halkı olduğunun mutlaka söylenmesi gerektiğini vurgulayan Eroğlu, “Siyasi eşitlik sadece görüşme masasında kalmamalı, her yere yansımalıdır” dedi.

Henüz iki halka da görüşmelerdeki gelişmelerle ilgili net bilgi verilmediğini kaydeden de Derviş Eroğlu, “Ancak zaman zaman yapılan açıklamalara ve elde ettiğimiz bilgilere göre denildiği gibi Mart ayına kadar bir referanduma gidilmesi mümkün görünmüyor” dedi.

Eroğlu, “Eğer Kıbrıs Türkler olarak güvenliğimizden, özgürlüğümüzden, egemenliğimizden taviz vermez, Türkiye Kıbrıs’taki tarihi haklarından vazgeçmez, böylesi kritik bir dönemde Kıbrıs’taki askeri varlığını sona erdirmeyi kabul etmezse, Rum tarafının bir antlaşmaya evet demesi mümkün görünmüyor” ifadesine yer verdi.

Uluslararası İşbirliği Platformu tarafından İstanbul’da düzenlenen “6’ncı Boğaziçi Zirvesi”ne katılan ve burada “Dünyadaki Gelişmeler ve Kıbrıs ” konulu konuşma yapan 3’üncü Cumhurbaşkanı Eroğlu, “Bana göre, Kıbrıs’ta Rum’un istediği gibi bir antlaşmaya evet diyecek bir Kıbrıs Türk yönetimi yoktur” dedi.

“Türkiye bölgedeki gelişmeler ve tarihi sorumluluklarını bir tarafa iterek Kıbrıs’ta Rum tarafının istediği, evet diyebileceği şeyleri kabul eder mi?” diye soran Eroğlu, “Bana göre etmez, etmemelidir” ifadesine yer verdi.

Eroğlu’nun Basın Bürosu’ndan verilen bilgiye göre, 3’üncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu “6’ncı Boğaziçi Zirvesi”nde yaptığı konuşmada Kıbrıs sorununun yanı sıra, dünyadaki gelişmeler, terör, mülteci sorunu gibi konulara da değindi. Eroğlu konuşmasında, özellikle Avrupa sağ siyasetinde İslamofobi ve benzeri akımların yayılmaya başladığını da kaydetti.

“39 YIL FİİLEN SİYASETİN İÇİNDE BULUNDUM”

Zirvedeki konuşmasında siyasi yaşamını da anlatan Eroğlu, 39 yıl fiilen siyasetin içinde bulunduğunu ifade etti.

34 yıl milletvekilliği, 5 yıl da Cumhurbaşkanlığı yaptığını söyleyen Eroğlu, “Yaklaşık 19 yıl Başbakanlık, 24 yıl da Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanlığı’nı yaptım” dedi.

“BABAM POLONYA’DAKİ ESİR KAMPINDA HASTALANARAK YAŞAMINI YİTİRDİ”

1938 yılında doğduğunu, İkinci Dünya Savaşı’nın babasının vefatına neden olduğunu anlatan Eroğlu, “Yoksulluk ve yokluk dolayısıyla İngiliz Ordusu’na asker yazılan babam, Polonya’da bir esir kampında hastalanarak yaşamını yitirdi” ifadesine yer verdi.

“EOKA’NIN TEHDİTLERİNİ, SALDIRILARINI YAŞADIK”

Konuşmasında ortaokul ve lise yıllarına da işaret eden Derviş Eroğlu, “Kıbrıs’ı Yunan yapmak için harekete geçen EOKA terör örgütünün tehditlerini, saldırılarını yaşadık. 1960’ta Kıbrıs Türk halkı ile Kıbrıs Rum halkının siyasi eşitlik temelinde Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurmaları ile umutlandık. Ama olmadı, yürümedi...” dedi.

“BİZİ ORTAK OLDUĞUMUZ DEVLETTEN ATTILAR”

Rum ve Yunan ikilisinin Kıbrıs’ı Yunan yapmayı kafasına koyduğunu söyleyen Eroğlu, şöyle devam etti:

“1963 yılı Aralık ayında tarihe ‘Kanlı Noel Saldırıları’ diye geçen bir hareketle bizi ortak olduğumuz devletten attılar. Anavatan Türkiye’nin desteği ile direndik ve Enosis’i yani Ada’nın Yunanistan’a bağlanmasını önledik.”

“RUMLAR EMELLERİNDEN VAZGEÇMEDİKLERİ İÇİN…”

1968’de Kıbrıs görüşmelerinin başladığını dile getiren Eroğlu, şöyle dedi:

“Rumlar emellerinden vazgeçmedikleri için görüşmelerden bir sonuç alınamadı. 15 Temmuz 1974’te adanın bir an önce Yunan olmasını isteyen dönemin Yunan Cuntası ile Kıbrıs Rumları arasındaki uzantıları, Kıbrıs Rum lideri Makarios’a bir askeri darbe yaptı. Darbeyle birlikte ‘Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin ilan edildiği dünyaya duyuruldu.”

“Anavatan Türkiye ahde vefa gereği buna kayıtsız kalamazdı” diyen Eroğlu, Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkının çağrısı ve arzusu üzerine 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlattığını anlattı.

“BÖLGEMİZ ATEŞ TOPUNA DÖNDÜ… DÜNYA HALA BARIŞ ÖZLEMİ İÇİNDE”

Harekatın 16 Ağustos 1974 itibarıyla sona erdiğini belirten Eroğlu, “Bizler üzerinde devlet kurduğumuz bugünkü coğrafyamıza kavuştuk” diyerek, şunu ekledi:

“Dünyanın, hele hele de bölgemizin durumu ortada. Dünya hala barış özlemi içinde. Bölgemiz ise ateş topuna döndü. Kıbrıs’ta ise Türk Ordusu’nun varlığı sayesinde sağlanan barış ortamı devam ediyor, ancak Rum tutumu dolayısı ile 47 yıldır olduğu gibi bir türlü bir antlaşmaya varılamıyor.”

“TÜRKİYE BÖLGENİN EN ÖNEMLİ ÜLKELERİNDEN BİRİ ANCAK RAHATSIZ EDİLİYOR”

Türkiye’nin bölgenin en önemli ülkelerinden biri olduğunu, ancak rahatsız edildiğini söyleyen Eroğlu, “Türkiye’nin gelişmesinin önüne engeller konulmaya çalışılıyor” dedi.

“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bizim gurur kaynağımız, özgürlüğümüzün, egemenliğimizin simgesi, Kıbrıs Adası’nda haklarımızla var olma kararlılığımızın bir göstergesi” şeklinde konuşan Eroğlu, “Kıbrıs adasının dün olduğu gibi bugün de stratejik önemi büyük” ifadesine yer verdi.

“HERKES, KIBRIS’TAKİ GELİŞMELERİ VE ADANIN STRATEJİK ÖNEMİNİ HESABA KATMAK DURUMUNDA”

3’üncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “Bölge ile ilgili, enerji ile ilgili herkes Kıbrıs adasındaki gelişmeleri ve Ada’nın stratejik önemini hesaba katmak durumunda” dedi.

“ÇOK BİLİNMEYENLİ VE AKTÖRLÜ, DİNAMİK RİSK VE TEHDİTLER İÇEREN ULUSLARARASI BİR ORTAM VAR”

“Dünyadaki durumu kısaca şöyle değerlendirmek mümkün” ifadesine yer veren Eroğlu, şöyle devam etti:

“Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle, iki kutuplu dünyanın gergin ancak tahmin edilebilir siyasal-askeri stratejik dengesinin yerini, çok bilinmeyenli ve çok aktörlü, dinamik risk ve tehditler içeren bir uluslararası ortam almıştır. Soğuk Savaş’ın bitiminden 11 Eylül saldırılarına kadar olan dönemde NATO’nun yeni bir kimlik arayışında ve bu bağlamda ABD’nin dünya düzeninin yeniden şekillendirilmesi hususunda siyasi-askeri bir mücadele içinde olduğu söylenebilir. Ayrıca 1990’larda başlayan AB genişleme dalgası, 2000’li yıllarda da devam etmiştir. NATO da giderek genişlemektedir.”

“RUSYA ELİNİ SURİYE’YE DE ATTI… BİRÇOK GÜÇ ODAĞI ULUSLARARASI SİSTEMDE AĞIRLIKLARINI HİSSETTİRMEYE BAŞLADI”

Rusya Federasyonu’nun Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği stratejik mirasının temsilcisi konumunda olduğunu da söyleyen Eroğlu, “Rusya Federasyonu; Gürcistan, Ukrayna ve Kırım’dan sonra Suriye’ye de elini atmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti ile diğer birçok güç odağı uluslararası sistemde ağırlıklarını giderek daha da hissettirmeye başladı” dedi.

“IŞİD İNSANLIK DIŞI EYLEMLERLE GÜNÜMÜZE DAMGA VURUYOR”

11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen terör eylemlerinin ardından uluslararası sistemin yeni bir döneme girdiğini söyleyen Eroğlu, şu değerlendirmede bulundu:

“Bahse konu konseptin odak noktası El Kaide ve benzer grupların aşırı ve şiddet yanlısı ideolojilerinin ve terörist faaliyetlerinin bertaraf edilmesi olarak belirlenmiştir.

El Kaide kaynaklı IŞİD terör örgütü, günümüze yaptığı insanlık dışı eylemlerle damga vurmakta ve herkesi meşgul etmektedir. Afganistan’dan sonra Irak, şimdi de Suriye parçalanmış, kaosa sürüklenmiştir. 11 Eylül saldırılarından yıllar önce Huntington tarafından kaleme alınan ve Soğuk Savaş sonrası çatışmaların temelinde dini – kültürel kimlik öğelerinin bulunacağını öne süren Medeniyetler Çatışması tezi son gelişmelerle yeni bir güncellik kazanmıştır.

Bu bağlamda özellikle Avrupa sağ siyasetinde İslamofobi ve benzeri akımlar yayılmaya başlamış ve giderek yayılmaktadır.”

“BATILILAR GÜVENLİK KAVRAMINI YENİDEN SORGULUYOR”

Paris’te yaşanan iki büyük terör saldırısına da değinen Eroğlu, “Rus yolcu uçağının IŞİD tarafından düşürülmesi batılıların güvenlik kavramını yeniden sorgulamasına neden olmuştur” dedi.

“MÜLTECİ SORUNUNUN ÜSTESİNDEN NASIL GELİNECEĞİ KESTİRİLEMİYOR”

Suriye’de 2011 yılından bu yana yaşananlar sonucu büyüyen mülteci olayının ise hem insani hem de güvenlik açısından büyük sıkıntılar doğurduğunu belirten Eroğlu, “Henüz bunun üstesinden nasıl gelineceği kestirilememektedir” şeklinde konuştu.

“KIBRIS’TA ÇÖZÜM NASIL OLACAK?”

Bütün bunlar düşünüldüğünde Müslümanların ve Hıristiyanların birlikte yaşadığı Kıbrıs’ta 47 yıldır devam eden görüşmelerin uzlaşıyla sonuçlandırılmasının olumlu ve umut verici bir gelişme olacağını vurgulayan 3’üncü Cumhurbaşkanı Eroğlu, “Ama çözüm nasıl olacak?” diye sordu.

Siyasi yaşamı boyunca Kıbrıs konusuyla hep yakından ilgilendiğini kaydeden Eroğlu, “Çözüm için hep yapıcı oldum, ama hiçbir zaman haklarımızı feda edecek bir anlayışla hareket etmedim” ifadesine yer verdi.

“5 KEZ ZİRVE TOPLANTILARI YAPTIK AMA BİR SONUCA ULAŞAMADIK”

“2010’de Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’a bir mektup yazarak görüşmelere kalınan yerden devam etmeye hazır olduğumu bildirdim” diyen Eroğlu, süreçle ilgili şu bilgiyi verdi:

“Kıbrıs görüşme süreçlerinde ilk kez BM Genel Sekreteri’nin katılımı ile arka arkaya o dönemin Rum lideri Hristofyas’la New York’ta, Cenevre’de ve Greentree’de 5 kez zirve toplantıları yaptık ama bir sonuca ulaşamadık.

BM Genel Sekreteri’ni ‘bu artık Kıbrıs konusundaki son oyundur- end game’ noktasına getirdik, raporunda buna yer verdi, ama Hristofyas, çözüm sürecinden seçimleri bahane ederek kaçtı. Ardından 2013 yılı Şubat ayında Nikos Anastasiadis Rum Yönetimi Başkanlığı’na seçildi ama benim yaptığım gibi görüşmelere kalınan yerden devam etmedi. Pek çok şart ileri sürdü ve ancak bir yıl sonra kendisi ile bir ortak açıklama sonrası masada görüşmelere devam edebildik.

11 Şubat 2014’te imzaladığımız ortak açıklama ile görüşme sürecinin yol haritasını ve yeni ortaklığın iki kurucu devlet tarafından siyasi eşitlik temelinde kurulacağı, egemenliğin iki halktan kaynaklandığı gibi bazı önemli noktaları ortaya koyduk. Zaten isteksiz masaya oturan Anastasiadis, süreç boyunca hep ayak oyunları yaptı ve sonunda masadan kaçtı.

Halbuki pazarlık safhasına geçişi kendisine de BM Genel Sekreteri’nin Özel Danışmanı Eide’ye de kabul ettirmiştik.”

“BULUNACAK ÇÖZÜM VAR OLAN BARIŞ ORTAMINI KORUMALI”

Bulunacak çözümün var olan barış ortamını korumasının şart olduğunu vurgulayan 3’üncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “Ben çözümün herhangi bir şekilde çatışma zemini yaratmayacak şekilde açık ve net olması gerektiğini vurguluyorum” dedi.

“HAKLARIMIZIN VE GÜVENLİĞİMİZİN FEDA EDİLMESİ ANLAMINA GELECEK BİR YOLA GİRMEMİZİ KİMSE BİZDEN BEKLEMESİN”

“Bir toplumun geleceğine mal olabilecek siyasi maceracılık ve hayalcilik çözüm iradesi olamaz” vurgusunda bulunan Derviş Eroğlu, “Siyasal-ekonomik-sosyal hayatımızdaki sorunlar bahane edilerek haklarımız ve güvenliğimizin feda edilmesi anlamına gelecek bir yola girmemizi kimse bizden beklememelidir” şeklinde konuştu.

EROĞLU’NDAN ENERJİ KONUSUNDA DEĞERLENDİRME

Konuşmasında enerji konusuna da değinen Eroğlu, “Doğu Akdeniz enerji jeopolitiği Anavatan Türkiye için de kritik mahiyettedir” dedi.

Eroğlu, yapılan çalışmaların Türkiye’nin doğalgaz tüketiminin yakın gelecekte önemli ölçüde artacağını ortaya koyduğunu da söyledi.

“KIBRIS SORUNUNUN KALICI BİÇİMDE ÇÖZÜLMESİ, BÖLGEDE İŞBİRLİĞİ ZEMİNİ SAĞLANABİLMESİ DURUMUNDA…”

Ekonomik büyümenin ve bu çerçevedeki sanayinin enerji ihtiyacı doğalgazın payının artmasının da dikkat çeki olduğunu belirten Derviş Eroğlu, şöyle konuştu:

“Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yayımlanan 2015-2019 Stratejik Plan dokümanında vurgulandığı üzere, 2003-2013 döneminde Türkiye’nin enerji tüketiminin yıllık ortalama yüzde 4 artmış olması, enerji tüketiminin ülkenin ekonomik büyümesi ile doğru orantılı olarak ilerlediğini ortaya koymaktadır.

Yine bu bağlamda, Ankara’nın stratejik öncelikleri arasında olan doğalgaz alanında kaynak ülkelerin çeşitlendirilmesi ve bir enerji geçiş merkezi olma hedefleri, Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinin Anavatan Türkiye açısından da kritik bir konu olduğunu göstermektedir.

Uzman görüşleri, Kıbrıs sorununun kalıcı biçimde çözülmesi ve bölgede geniş bir işbirliği zemini sağlanabilmesi durumunda, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de bir enerji geçiş merkezi olmaya oldukça uygun bir aday olduğuna işaret etmektedir.

Ayrıca, adamızın açıklarındaki hidrokarbon kaynakları için en karlı değerlendirme yolunun Türkiye üzerinden boru hatları vasıtasıyla olabileceği de birçok çalışmada ön plana çıkmaktadır.

Esasen, Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarının küresel enerji denkleminden çok, bölgesel olarak fark yaratabilecek bir nitelikte olduğu vurgulanmalıdır. Daha açık bir anlatımla, söz konusu kaynaklar dünya doğalgaz piyasası dengelerini yapısal olarak değiştirecek büyüklükte olmasa da; bizi ve bölgedeki bazı devletleri enerji konusunda kendine yeten bir konuma getirebilir, küçük ve orta ölçekli ekonomiler için de önemli kaynak yaratabilecek potansiyeldedir.”

“RUM TARAFINA ENERJİ KONUSUNDA CİDDİ ÖNERİLER SUNDUK”

“Bu nedenledir ki biz, Rum tarafına enerji konusunda ciddi öneriler sunduk…” diyen Derviş Eroğlu, şunları aktardı:

“Önerilerimizin özü, var olan kaynakların bir çözümün finansmanı için kullanılması ve söz konusu kaynakların ileride Türkiye üzerinden dünyaya pazarlanmasıdır. Ama olmadı, kabul etmediler, tek taraflı hareket ettiler ve etmeye de devam ediyorlar.”

“HENÜZ İKİ HALKA DA GELİŞMELERLE İLGİLİ NET BİLGİLER VERİLMEDİ”

Geçtiğimiz Mayıs ayında Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrıldığını anımsatan Eroğlu, 6 ayı aşkın bir süredir görüşmelerin devam ettiğini belirtti, “Görüşmelerin temel hareket noktası benimle Anastasiadis arasında imzalanan 11 Şubat ortak açıklaması olarak kabul edildi. Bu ortak açıklama hükümet programına da Kıbrıs konusunun çözümü için esas kabul edilen anlayış olarak girdi” dedi.

Henüz iki halka da gelişmelerle ilgili net bilgiler verilmediğini kaydeden Eroğlu, “Ancak zaman zaman yapılan açıklamalara ve elde ettiğimiz bilgilere göre denildiği gibi Mart ayına kadar bir referanduma gidilmesi mümkün görünmüyor” şeklinde konuştu.

“RUM TARAFI TUTUMUNU DEĞİŞTİRMEDİ”

3’üncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, bunun nedenini ise şöyle aktardı:

“Çünkü Rum tarafı tutumunu değiştirmedi. Rumlar hala var olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamını, bizim ona yama olmamızı istiyor. Bu ise, bizi yeniden 1963’te olduğu gibi devletsiz bırakabilir. Rumlar hala varılacak antlaşmanın Avrupa Birliği müktesebatı ile bozulmasının hesabı içindedir. Yani kağıt üzerinde iki bölgelilik olacak, Kuzey’deki Türk varlığını, sosyo-ekonomik yapısını koruyacak bazı düzenlemeler yer alacak, ama bunlar belli bir zaman sonra Avrupa Birliği müktesebatı ileri sürülerek ortadan kaldırılacak.

Rumlar, hala kendilerine 100 bin kişinin yerleştirilebileceği toprak tavizi vermemizi istiyor; 60 bin Rum’un da Kuzey’e içimize gelip yerleşme hakkını elde etmesi için uğraşıyor. Yani Güney hep Rumlar’dan oluşacak bir devlet olacak ama Kuzey’de bizler içimizde çok sayıda Rum’la yaşayacağız ve bu, Rumların bizim seçimlerimize girmesinin, mal-mülk edinmesinin, iş kurmasının önünü de açacak.

Rumlar hala ‘Kıbrıs’ta tek bir Türk askeri kalmayacak, Türkiye’nin garantörlüğü ortadan kalkacak’ diyor. Peki neden? Niyetleri iyi ise neden Türk askerinin varlığından rahatsız oluyorlar?

Amaçları; kalıcı, var olan gerçeklere dayalı bir çözüm değildir. Niyetleri 1974 öncesine dönebilecekleri şartları yaratacak bir anlaşmadır.

“RUM TARAFININ BİR ANTLAŞMAYA EVET DEMESİ MÜMKÜN GÖRÜNMÜYOR”

Eğer Kıbrıs Türkleri olarak güvenliğimizden, özgürlüğümüzden, egemenliğimizden taviz vermezsek Türkiye Kıbrıs’taki tarihi haklarından vazgeçmez böylesi kritik bir dönemde Kıbrıs’taki askeri varlığını sona erdirmeyi kabul etmezse Rum tarafının bir antlaşmaya evet demesi mümkün görünmüyor. Peki Kıbrıs’ta Rum’un istediği gibi bir antlaşmaya evet diyecek bir Kıbrıs Türk yönetimi var mı? Bana göre yoktur.

Peki Türkiye bölgedeki gelişmeler ve tarihi sorumluluklarını bir tarafa iterek Kıbrıs’ta Rum tarafının istediği, evet diyebileceği şeyleri Kabul eder mi? Bana göre etmez, etmemelidir.

“KIBRIS’TA ÇÖZÜM ANCAK BÜYÜK DEVLETLERİN KATKISI, KONJONKTÜRÜN UYGUNLUĞU İLE SAĞLANIR”

“Peki Kıbrıs’ta çözüm nasıl olur?” diye soran Eroğlu, şöyle devam etti:

“Kıbrıs’ta çözüm ancak ve ancak büyük devletlerin katkısı, konjonktürün uygunluğu ile sağlanır. Rum tarafına mutlaka ve mutlaka Kıbrıs’ta en az kendileri kadar hak sahibi bir Kıbrıs Türk halkı olduğu söylenmelidir.

Siyasi eşitlik sadece görüşme masasında kalmamalı, her yere yansımalıdır.”