Cumhurbaşkanı ve bağımsız cumhurbaşkanı adayı Sayın Dr. Derviş Eroğlu Kıbrıs Türk Halkı’nın uluslararası toplum ile entegrasyonunu ve milli güvenliğini aynı anda önceleyen bir vizyonla hareket ettiğini belirtti.

BRTK’da bugün saat 18:50 -19:00 yaptığı seçim konuşmasında önümüzdeki dönemle ilgili vizyonunu anlatan Eroğlu mevcut konjonktürel koşulların önemli risk ve fırsatları aynı anda gündemde tutan dinamik ve belirsizlikler içeren bir yapıda olduğuna işaret etti.

Derviş Eroğlu, “söz konusu riskler, fırsatlar ve belirsizlikler halkımızın çıkarları için güçlü, sorumlu, tecrübeli ve vizyoner bir liderliği zorunlu kılmaktadır” dedi.

“ÜÇ KİTAP HAZIRLANDI”

Eroğlu llk radyo-televizyon konuşmasında dünyayı, bölgemizi, Anavatan Türkiye’deki gelişmeleri doğru okumanın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti açısından ne denli önemli olduğunu vurguladığını belirtti.

“Ben ve ekibim 19 Nisan seçimlerine giderken sizler için üç kitap hazırladık” diye konuşan Derviş Eroğlu, bunların ilkinde 5 yıllık görev süresinde yapılanları halka aktarmaya çalıştıklarını belirtti.

“Birlikte Güvenle İleriye” başlıklı ikinci kitapta ise Cumhurbaşkanlığı’nın görev ve çalışma alanlarına giren konularda bundan sonra izleyeceği yol haritasını ve yapacaklarını anlattığına dikkat çeken Derviş Eroğlu,  “Doğu Vizyon, Doğru Lider, Güvenli Gelecek” başlıklı üçüncü kitabımızda ise hiç bir adayın yapmadığını yaparak dünya ve bölgedeki gelişmeler ışığında “siyasal vizyonumuzu” ortaya koyduk diye konuştu.

Derviş Eroğlu konuşmasına şöyle devam etti:

“SOĞUK SAVAŞIN SONA ERMESİ VE 11 EYLÜL SALDIRILARI ÖNEMLİ EŞİK”

“Bugünden başlayarak önümüzdeki konuşmalarımda sizlere  “Siyasal Vizyon” kitabımızda yer alan konuları aktarmaya çalışacağım. Günümüz uluslararası güvenlik ortamının genel çerçevesinin, büyük oranda, geçtiğimiz on yılların iki önemli eşiği olan Soğuk Savaşın sona ermesi ve 11 Eylül terör saldırılarının etkileri ile çizildiği gözlemlenmektedir.  Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle, iki kutuplu dünyanın gergin ancak tahmin edilebilir siyasal-askeri stratejik dengesinin yerini, çok bilinmeyenli ve çok aktörlü, dinamik risk ve tehditler içeren bir uluslararası ortam almıştır. Soğuk Savaş’ın bitiminden 11 Eylül saldırılarına kadar olan dönemde NATO’nun yeni bir kimlik arayışında ve bu bağlamda ABD’nin dünya düzeninin yeniden şekillendirilmesi hususunda siyasi-askeri bir mücadele içinde olduğu söylenebilir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği stratejik mirasının temsilcisi konumunda bulunan Rusya Federasyonu’nu ise, özellikle 1990’lı yıllardaki iki Rus – Çeçen savaşıyla ön plana çıktığı üzere, ağırlıklı olarak ülke bütünlüğünü koruma çabası içinde olmuştur.  Ayrıca 1990’larda başlayan Avrupa Birliği genişleme dalgası, 2000’li yıllarda da devam etmiştir.”

“2000’Lİ YILLAR PARAMETRELER BAĞLAMINDA FARKLI”

Aynı şekilde, NATO’nun da benzer bir genişleme süreci yaşadığının görüldüğüne dikkat çeken Eroğlu. 2000’li yıllar ise temel parametreler bağlamında 1990’lardan farklılık arz ettiğini belirtti.

“Öncelikle Rusya Federasyonu, güvenlik kurumlarından gelen seçkinler öncülüğünde ülke bütünlüğünü ve milli güç kapasitesini kuvvetlendirerek eski Sovyet coğrafyasında etkinliğini yeniden inşa etme sürecine girmiştir” diyen Eroğlu Çin Halk Cumhuriyeti’nin de artan ekonomik ve askeri gücü ile uluslararası sistemde ağırlığını giderek daha fazla hissettirmeye başladığını söyledi..

Eroğlu, söz konusu çok-kutupluluk eğiliminin sadece savunma ve dış politika konularında yaşanmadığını, Brezilya, Rusya Federasyonu, Hindistan, Çin Halk Cumhuriyeti ve Güney Afrika  örneğinde görüldüğü üzere uluslararası sistemde yeni ekonomik güç odaklarının da ön plana çıktığını anlattı.   

Eroğlu şöyle devam etti:

“ULUSLARARASI ENTEGRASYON VE MİLLİ GÜVENLİK VİZYONUYLA HAREKET EDİYORUZ”

“11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nde karşı gerçekleştirilen terör eylemlerinin ardından uluslararası sistem yeni bir döneme girmiştir. Bu dönemle birlikte tüm dünyada Washington öncülüğünde başlatılan “teröre karşı küresel savaş” olgusu yaşanmaktadır. Bahse konu savaşın ana hedefi El Kaide ve benzer grupların terörist faaliyetlerinin bertaraf edilmesi olarak belirlenmiştir. El Kaide ve benzeri örgütlerin alışıldık terör yöntemlerinin aksine, küresel ölçekte bir terörist mücadele içinde olması, klasik “cephe” ve “cephe gerisi savaş ” kavramlarını boşa çıkarır niteliktedir. Bu terör olgusu, Afrika’dan Avrupa, ABD şehirlerine kadar her yerde siyasal-sosyal-ekonomik hayatın olağan akışını ve gelişimini akamete uğratacak risk ve tehditleri beraberinde getirmiştir.  Bu yeni terörizm dalgası,11 Eylül saldırılarından yıllar önce  kaleme alınan ve Soğuk Savaş sonrası çatışmaların temelinde dini – kültürel kimlik öğelerinin bulunacağını öne süren Medeniyetler Çatışması tezine güncellik kazandırmıştır.  Bu bağlamda özellikle Avrupa sağ siyasetinde İslamofobi ve benzeri akımlar yayılmaya başlamış,  son olarak Paris’te  yaşanan Charlie Hebdo benzeri trajik terör saldırıları söz konusu akımların zemin bulmasına neden olmuştur. Çok değerli kardeşlerim; Dünyada yaşanmakta olan bu durum, Kıbrıs Türk Halkına gerek İslam Dünyası gerekse Batı uygarlığı bağlamında önemli görevler ve işlevler yüklemektedir. Neden? Çünkü Kıbrıs Türk Halkı demokrat duruşu, hukuka olan bağlılığı, çağdaş ve geleneksel değerleri barışçıl bir perspektifle sentezlemesi dolayısıyla uygarlıklar arasında kültürel bir köprü görebilecek stratejik potansiyele sahiptir. Dolayısı ile bizim 2020 vizyonumuz, küreselleşme ekonomi-politiğinin gerektirdiği entegrasyon koşulları ile 21. yüzyılda yaşanmakta olan sorunların doğasını doğru anlayan dengeli bir anlayışa dayanmaktadır.  Daha açık bir anlatımla, biz, Kıbrıs Türk Halkı’nın uluslararası toplum ile entegrasyonunu ve milli güvenliğini aynı anda önceleyen bir vizyonla hareket etmekteyiz.

KIBRIS TÜRK HALKININ BARINDIRDIĞI POTANSİYEL

Mevcut konjonktürel koşulların önemli risk ve fırsatları aynı anda gündemde tutan dinamik ve belirsizlikler içeren bir yapıda olduğuna işaret eden Derviş Eroğlu, “söz konusu riskler, fırsatlar ve belirsizlikler halkımızın çıkarları için güçlü, sorumlu, tecrübeli ve vizyoner bir liderliği zorunlu kılmaktadır” dedi.

Kıbrıs Türk Halkının, Akdeniz Uygarlığı’nın, Türk Dünyası’nın, İslam Alemi’nin ve Avrupa’nın ortak parçası olması nedeniyle medeniyetler arası hoşgörü ve barışçıl işbirliği tesis edilmesinde önemli bir rol oynayabilecek potansiyeli barındırdığının altını da çizen Cumhurbaşkanı, “biz inanıyoruz ki, söz konusu potansiyel toplumumuzun demografik niceliğini fazlasıyla aşan, fark yaratabilecek bir niteliğe sahiptir” diye konuştu.

Dervşi Eroğlu Kıbrıs Türk Halkının, demokrasi, hukukun üstünlüğü, fikir ve ifade hürriyeti gibi özgürlükçü değerlere sahip olduğunun altını çizdi.

Eroğlu dünyaya, Doğu Akdeniz’e ve iki toplumlu Kıbrıs’a ilişkin yaklaşımının temelinde bahse konu bu değerlerin önemli bir yer tuttuğunu belirtti.

Derviş Eroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“ADİL, VAROLAN GERÇEKLER DAYALI YAŞAYABİLİR BİR ÇÖZÜM ARAYIŞIMIZI SÜRDÜRMEKTEYİZ”

“Bu değerler, mevcut duruşumuz ile çelişmemekte, aksine bahse konu anlayışımızın ahenkli bir tamamlayıcısı olmaktadır.  Bundan dolayı, savunduğumuz Kıbrıs Türk vizyonu ötekileştiriciliğe, ayrımcılığa ve yayılmacılığa karşıdır; Cumhurbaşkanı olarak temsil ettiğimiz milli varlığın, uluslararası toplum ile uyum içinde, küresel ekonomiye entegre, güçlü bir liberal ekonomik anlayışla desteklenmesini temel almaktadır. Dış politikamızın sadece bugünümüzü değil, yarınımızı şekillendireceği gerçeği Cumhurbaşkanlığı makamının ruhunu ve stratejik mirasını tanımlamaktadır.  Müzakere masasında muhatabımız tarafından yalnız bırakıldığımız anlarda dahi, ben ve  ekibim çabalarımızı devam ettirdik. Biz  adil, Kıbrıs’ta var olan gerçeklere dayalı, yaşayabilir bir çözüm arayışını kararlılıkla sürdürmekteyiz. Neden? Çünkü, barışa, istikrara, işbirliğine inanıyoruz. İnsanları seviyoruz. Bugünkü konuşmam sona ererken sizlerden 19 Nisan seçimlerinin öneminin idraki içinde çalışmanız ve davranmanızı rica ediyorum. Yanlış yapma şansımız yoktur. Gelecek konuşmamda sizlere siyasal vizyonumuzu anlatmaya devam edeceğim.”