Fehime Alasya

Cumhurbaşkanlığı eski sözcüsü ve eski müzakereci Osman Ertuğ, devam eden müzakere sürecinde, mülkiyet konusunda sağlıklı değerlendirme yapabilmek için halkın bilgilendirilmesi gerektiğini belirterek, “Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra insanları bilgi sahibi kılmak olmaz” ifadesini kullandı.

Halkın Sesi’ne açıklama yapan Osman Ertuğ, halkın zamanında bilgilendirilmesi gerektiğini ifade ederek, mülkiyet konusunda kamuoyuna yansıyan haberlerin doğru olup olmadığının halkla paylaşılması gerektiğini kaydetti. Osman Ertuğ, şöyle konuştu:

 “Bu konuda sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için her şeyden önce halkı bilgilendirmek, halkın hakkıdır, nihai zamanda referandumda evet veya hayır diyecek olan onlardır. Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra insanları bilgi sahibi kılmak olmaz. Dolayısıyla böyle bir kritik noktaya ulaşmış ve kamuoyuna yansımış birtakım bilgiler varsa bunların doğruluk derecesi, halk ile paylaşılmalı. Son bir aydır kurulan komisyon çalışıyor deniliyor, o zaman böyle bir komisyon çalışıyorsa bu niye halktan gizleniyor? Bu komisyonun kimler olduğuna dair isimler de biliyoruz Güney’de… Katılığı ile bilinen birçok isim bu komisyonda yer alıyor, bizim ekibimizde kimler var? Uzmanlık sahaları neler bilmek hakkımızdır diye düşünüyorum. Bu işi yürütenlerin halkı bilgilendirme sorumluluğu vardır. Atmosfer önemlidir ama yeterli değildir.”

Mülkiyetin son derece çetrefilli ve hassas bir konu olduğunu vurgulayan Ertuğ,

“Bu konu toplumun her birey ve her kesimini ilgilendiren bir konudur. Birinci can güvenliğimiz geliyorsa, ikinci de mal güvenliğimiz gelmelidir. Bizim tarafta bir sessizlik hüküm sürüyor” ifadesini kullandı.

Garantörler olmadan garantörlük konusunun nasıl konuşulacağını da sorgulayan Ertuğ, “Bu noktaya gelinmeden, çok gerekliymiş gibi ‘garantiler tabu değildir’ söylemleri yanlıştır. Yani buna poker oyunu gibi bakın. Siz elinizi önceden açıyorsunuz. Diplomaside vazgeçilmez olan bir kavram vardır ve bunun bilinmesi gerekir. Yaşam güvenliğiniz olmadan bir çözümün içerisine girerseniz olacaklar ortadadır” diye konuştu.

MÜLKİYETTE GERİ ADIM ATILDI MI?

Bazı kesimler tarafından Tük tarafının mülkiyet konusunda geri adım attığının iddia edildiğini belirten Ertuğ, şöyle konuştu:

“Bu iddialar da resmi ağızlardan geldiği için soruşturulmalı. İki kesimliliğin ve iki toplumluluğun sonunu getirecek söylemler yapılıyor. Mülkiyet konusunda eskiye dayanan global bir yaklaşım var; global mal- mülk takası… Mülkiyette çözümü ararken nereden nereye geldik? O kadar yılların pozisyon ve mücadelesi, bugün bireysele indirgenmiş vaziyette. Halbuki, Annan Planı döneminde bile, bu konunun çok büyük bir konu olduğu ve nihai çözüm yeri müzakere masasıdır denilmişti. Çünkü bireysel olarak her konuyu ele alırsanız belki de asırlar sürer.”

Ertuğ, “Kişisel mülkiyet hakkı sorunu daha da karmaşık hale getirmez mi?” sorusu üzerine ise şunları kaydetti:

“Mülkiyet hakkını iki toplumlu çerçeve içerisinde düzenlemezsek ve bireye indirgersek, o zaman hem dediğimiz komplikasyonlar doğar hem de iki kesimlilik ve iki toplumluluk ortadan kalkar. İki kesimliliğin tanımı zaten yapılmıştır. Avrupa kuralları Kıbrıs’ın özel kurallarını dikkate alıp, bu ülkede, sağlıklı ve dengeli, sürdürülebilir bir uzlaşı bulmak mümkün değildir. Dünya sadece Avrupa Birliği’nden oluşmuyor, Birleşmiş Milletler yıllardır bu konularla ilgileniyor ve yıllardır bu görüşmeler oluyor. Zaman içerisinde gelişen birtakım realiteler oluşmuştur ve bunlara saygı gösterilmesi lazımdır. Vazgeçilmez dediğimiz prensiplerden uzaklaşmamız, kaygılara ve endişelere neden olur, bu durum bizi sonuca götürmez.”

MÜLKİYETTEKİ ÖNEMLİ KRİTERLER

Ertuğ, “Mülkiyette en önemli kriterler nelerdir veya neler olmalıdır?” sorusuna karşılık da şu ifadeleri kullandı:

“Bana göre çözüm yeri mahkemelerden ziyade çözüm masası olmalıdır. Burada belirlenecek kriterlerin en önemlisi aradan geçen zaman içerisinde,  özellikle 1974 yılından bu yana oluşan sosyo-ekonomik ve insancıl dokunun bozul maması lazımdır. Eğer bu doku bozulursa, 74 öncesine dönüş olur. Buradaki Kıbrıslı Türkler’in, kurumların kalıcılığı sarsılmış olur. Bu dikkate alınmazsa ve özellikle mevcut kullanıcının hakları göz önünde bulundurulmazsa o zaman ciddi sorunlar doğar ve bu iş sağlıklı bir şekilde sonuçlandırılamaz.

İki kesimliliğin ve iki toplumluluğun korunması gerekiyor. Hakkı ret veya inkâr etmek değil, düzenlemek önemli. Hiçbir hak mutlak değildir, haklar daha yüce değerler için düzenlenir. Mülkiyet hakkı da böyle bir haktır. Buradaki en yüksek değer de barış, uzlaşı olduğuna göre, bunların düzenlenmesi lazım. Ama bireysel haklarla toplumun temelleri sarsılırsa bütünümüz zarar görür. Bu ileriye değil geriye gidiş olur. 40 yıl içerisinde Kuzey’de ve Güney’de oluşan sosyo-ekonomik ve insancıl doku vardır. Şimdi siz bu insanlara kalkıp da hadi yerinizden kalkıp gidin dememelisiniz. Bu hiçbir insancıl mülahazaya sığmaz ve Kıbrıs’ta da kalıcı bir barışı getirmez.

Halkımızın bu konuda bilgi talep etmesi ve bilgisizlik ışığında, sadece duydukları ile veya belli iddialar ile kaygılanması gayet doğaldır.        

Eğer birincil hukuk uygulanıp da deregasyonlar kalıcı olmaz ise o zaman hiçbir işlem kalıcı ve sürdürülebilir olmaz. Mahkemelere götürerek dava konusu yapılabilir ve oluşan uzlaşı çökertilebilir. Bu uzlaşı iki kesimlilik ve iki toplumluluk üzerine kurulmalıdır. İki kesimlilik ve iki toplumluluk bizi koruyor, bunun çökmemesi lazım.”

“Türkiye misafirimiz” yönündeki açıklamaya da tepki gösteren Ertuğ, “ Misafir sözcüğünü yadırgıyor ve Türkiye’ye kendine göre böyle bir söylem yüklemek son derece yanlıştır. Türkiye’nin statüsü zaten yapılan anlaşmalarda da bellidir. Türkiye anavatanımızdır ve ayni zamanda garantördür. Bu tarihten gelen bir durumdur” dedi.