Züleyha Karaman

Cumhurbaşkanlığı eski sözcüsü, eski müzakereci, emekli diplomat Osman Ertuğ, mülkiyet ve nüfusta sarih çoğunluğun önemli olduğunu söyledi.

HALKIN SESİ’ne açıklama yapan Osman Ertuğ, Cumhurbaşkanlığı’nın, mülkiyette en önemli kriterin “mülk ve nüfus çoğunluğunun Türkler’de olacağı” açıklamasının memnuniyet verici olduğunu, ancak “sarih” kelimesini duymadıklarını belirtti.

Ertuğ, “Nüfus ve mülkiyette sarih çoğunluk önemli. Sarihle ilgi yüzdeliği taraflar müzakerelerde belirleyecekler. Cumhurbaşkanının basını bilgilendirme toplantısında mülkiyetle ilgili açıklamalarında sarih kelimesini duymadık. İlgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı tarafından da onaylanan BM Genel Sekreteri’nin ilgili raporunda sarih çoğunluk ifadesi de kullanılmaktadır. Bu son derce önemlidir. Yüzde1’lik oran bile çoğunluktur, ve yeterli değildir.”

Osman Ertuğ’un, “sarih çoğunluğun, iki kesimliği ve iki toplumluluğu tesis etmek için kullanıldığını” vurguladı.

“OLUMLU İFADELERİ TAHHÜT KABUL EDİYORUZ”

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, müzakereler hakkında bilgi verdiği gazetecilere yönelik düzenlediği basın toplantısında, bazı temel konularda kullandığı ifadeleri olumlu karşılayıp, taahhüt kabul ettiklerini belirten Ertuğ, olumlu olarak değerlendirdiği konuları şöyle aktardı:

“Bir anlaşmanın, Kıbrıs Türklerinin özgürlüğünü, eşitliğini ve güvenliğini içereceği,  vatandaşlarımız arasında herhangi bir ayrım yapılmayacağı ve hiç kimsenin ‘gemilere’ konup gönderilmeyeceği, garantilerin en son konuşulacak konu olduğu ve toprak, harita ve rakam boyutlarının da en sona yakın aşamada konuşulacağı yönündeki açıklamaları yerindedir.

Dönüşümlü başkanlığın siyasi eşitliğinin bir gereği olduğu ve bundan vazgeçilmeyeceğini açıklaması da olumlu olup, bu konunun ısrarlı bir şeklide savunulması elzemdir.

Ancak, garantilerin can ve mal güvenliğimiz açısından vazgeçilmez olduğunu açık ifadeyle kendisinden işitmedik. Sayın Sözcünün son günlerde yapmış olduğu ‘garantiler tabu değildir’ açıklaması ışığında bu konunun herhangi bir şüpheye mahal bırakmayacak ve halkımızın bu konudaki şüphe ve kaygılarını gidermek açısından gerekli olduğunu düşünmekteyim.”

Kıbrıs Rum tarafının dönüşümlü başkanlık prensibini geçmişte, Hristofyas ve Anastasiadis tarafından kabul edildiğiyle ilgili açıklamaları olduğunu kaydeden Osman Ertuğ, “Dolayısıyla bu kabul edilmiş BM parametresi haline gelmiştir  ve bundan ödün verilmesi veya bunun sulandırılmasına rıza gösterilmesi söz konusu olmamalıdır. Bu prensibin uygulanmasında ise toplumsal bazda hareket edilmesi, yani Kıbrıs Rum başkanını Kıbrıs Rum toplumu, Kıbrıs Türk başkanını da Kıbrıs Türk toplumunun seçmesi, siyasi eşitliğin olduğu kadar iki toplumluluğun da gereğidir” diye konuştu.

“KAMU DİPLOMASİSİNDE CİDDİ EKSİKLİĞİMİZ DEVAM EDİYOR”

Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, basın mensupları ile başladığı, müzakerelerle ilgili bilgilendirme sürecini olumlu bulduklarını ve bunun, sivil toplumu da içine alarak devam etmesini beklediklerini kaydeden Osman Ertuğ, sadece genellemeler çerçevesinde kalınmayıp, kritik ve yaşamsal konularda da doyurucu bilgiler paylaşılması gerektiğini söyledi.

Ertuğ, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin de müzakerelerde şeffaflığın önemine işaret ettiğine atıf yapan Ertuğ, “Halkımız

bu konuda Kıbrıs Rum basınının insafına ve olası manipülasyonuna bırakılmamalıdır. Kamu diplomasisinde ciddi bir eksikliğimizin devam ettiği görülmektedir. Bunun en bariz örneği mülkiyet konusunda yaşanmaktadır” dedi. 

Ertuğ, Rum basınında yer alan ve resmi çevrelerin açıklamalarına dayanan haberlerin ve Türk tarafından bu açıklamalara doyurucu yanıt verilmemesinin halkın mülkiyet konusunda kaygılarını artırdığını kaydetti.

“MÜLKİYETTE KUŞKULAR GİDERİLMELİ”

Mülkiyet konusunda bazı kaygı ve kuşkuların giderilebilmesi için bazı sorulara tatminkar yanıtlar verilmesi gerektiğini ifade eden Osman Ertuğ, şöyle konuştu:

“Olaya zaman perspektifi içinde baktığımızda nüfus mübadelesinin yapıldığı, 2 Ağustos 1975 yılına kadar giden ve bugünkü sürecin de temel ilkelerini oluşturan 1977-1979 Doruk Anlaşmaları’nın ruhunda bulunan, 1992 Fikirler Dizisi’nde ise açıkça ifade edilen global yaklaşımdan vazgeçilip geçilmediğinin netleşmesi gerekmektedir.

Konunun büyüklüğü itibariyle müzakere masasında çözümlenmesi ve aradan geçen 40 yılı aşkın zaman içerisinde Kuzey’de bir sosyo-ekonomik doku oluşturulduğu, bunun muhafaza edilmesinin gerek insani açıdan gerekse iki kesimliliğin korunması açısından  elzem olduğu unutulmamalıdır. Mesele, ‘salt bireysel haklar’ çerçevesinde ele alındığı ve iki halk arasında barış içinde yaşamanın en temel taşlarından biri olan iki kesimlilik bir kenara bırakıldığı takdirde olası bir uzlaşının yaşayabilir olması mümkün olmayacaktır.

Mevcut kullanıcıların haklarının korunacağı söylenmektedir. Ancak mevcut kullanıcının tanımı üzerinde taraflar arasında görüş birliği yoktur.

İlk söz hakkı kimin olacaktı? Müzakerecimiz Sayın Özdil Nami, ‘önemli olanın oluşturulacak kriterler olduğunu’ söylüyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) mevcut kullanıcılara öncelik veren ve bireysel hak açısından KKTC’deki Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurulabileceği veya Kıbrıs sorununun çözülmesinin beklenmesi gerekiyor yönündeki kararı varken, Kıbrıs Türk tarafı olarak bizim bu konuda kuşku yaratacak bir tutum içine girmemiz söz konusu olmamalıdır.

Kıbrıs’ta çatışmaları bizim başlatmadığımız, çözümsüzlüğü ise bizim sürdürmediğimiz göz önünde bulundurulacak mı? Aradan geçen 40 yıllık süre içerisinde oluşan gerçekler dikkate alınacak mı?

Bu süre içinde oluşan sosyo-ekonomik ve insani dokunun bozulmaması, insanların yeniden gereksiz mağduriyetlere uğratılmaması gerçeği göz önünde bulundurulacak mı?

Başta Sayın Cumhurbaşkanı Akıncı olmak üzere görüşmecilerimizin halkımızın geniş kesimlerinin üzerinde hassasiyetle durduğu aynı duyarlılık ve kararlılığı sergileyeceklerini düşünüyoruz.”