Eski Görüşmeciler Ergün Olgun ve Osman Ertuğ, tüm insanlığı derinden etkileyen mülteci krizine bir çözüm aramaya yönelik görüşmelerin Brüksel'de başladığı bir aşamada, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Kıbrıs sorununu bahane ederek yeni bir tehdit ve şantaj politikasını devreye soktuğunu vurguladılar.

Olgun ve Ertuğ yaptıkları ortak açıklamada,  “Rum lider Anastasiadis'in Türkiye'nin gaspçı Rum Yönetimi'ni tanıması anlamına gelecek hareketlerde bulunması, sözde ‘Kıbrıs Cumhuriyeti'ne karşı sorumluluklarını yerine getirmesi’, aksi takdirde Türkiye'nin üyelik müzakerelerinde bazı başlıkların açılmasını veto edeceği şeklindeki açıklamaları ile Rum Dışişleri Bakanı Kasulides'in ‘Türkiye (Kıbrıs'ta) çözüme kadar sabretsin’ şeklindeki sözlerinin bu tehdit ve şantaj politikasının bariz örnekleri olduğunu vurguladılar.

“TÜRKİYE BOYUN EĞMEYECEK”

Rum tarafının, 1963'te silah zoruyla gaspettiği gayrı meşru statü ve bunu kullanarak elde ettiği tek yanlı AB üyeliğini istismar ederek sürdürdüğü  bu tehdit ve şantaj politikasına Türkiye'nin boyun eğmeyeceğini, Türkiye'nin AB ile İlişkilerinden Sorumlu Bakanı Volkan Bozkır’ın açıklıkla ortaya koyduğu kaydedilen açıklamada, “Sayın Bozkır'ın ‘sırf bir fasıl açmak için Türkiye'nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni tanıması söz konusu değildir’ şeklindeki açıklamasını isabetli buluyor, memnuniyetle karşılıyoruz. Avrupa Birliği'nin de aynı sorumluluk duygusu içinde hareket etmesini ve Kıbrıs'taki iki tarafa daha adil ve duyarlı davranmasını beklemek hakkımızdır” denildi.

Ortak açıklamada,  bu son tavrıyla  Kıbrıs Rum liderliğinin, siyasi eşitlik ve eşit ortaklığın gereklerini yerine getirmek yerine, silahlı gasp yoluyla 53 yıl önce ele geçirdikleri bir ünvanı Türkiye nezdinde meşrulaştırmaya, bunu yapmakla Kıbrıs Türk tarafını devre dışı bırakarak bunu bir oldu bittiyle Kıbrıs Türk halkına da empoze etmeye çalışmakta olduğu ifade edildi.

Açıklamada, “ Buna ne Kıbrıs Türk halkı, ne de onun anavatanı ve garantörü konumunda olan Türkiye'nin prim vermesi söz konusu değildir, olmamalıdır. Hepimizi ulusça derinden yaralayan Ankara'daki terör olayları ve genelde uzun bir süredir Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu terör sorununu fırsat bilerek Kıbrıs'ta taviz koparma gayreti içinde görünen Kıbrıs Rum tarafını bu yanlış ve hasmane tutumundan vazgeçmeye çağırırız. Yakın çevremizde cereyan eden trajik olaylar ve bunun tüm bölge ülkelerine yansımaları Avrupa'nın olduğu kadar tüm insanlığın sorunudur” denildi.

Kıbrıs'ta iki eşit taraf arasında devam etmekte olan ve  "son şans" olarak tanımlanan  bir görüşme süreci bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada, başta Kıbrıs'ta  iyi niyet görevi üstlenmiş bulunan Birleşmiş Milletler ve bu süreci desteklediğini söyleyen Avrupa Birliği olmak üzere, tüm ilgililerin hukuken ve siyasi açıdan eşit iki halktan birinin diğeri üzerinde yetki ve/veya meşruiyet iddiasında bulunmasına prim vermemesi  gerektiği, bunun  aynı zamanda, Kıbrıs'ta iki kesimli, iki toplumlu federal bir ortaklığın kurulabilmesi için de şart olduğu belirtildi.

“AVRUPA PARLAMENTOSU RAPORU RUM TEZİNE  DESTEK”

 Açıklamada, Avrupa Parlamentosu'nun, son raporunda amaçlanan ortaklığın "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin dönüşümüyle ortaya çıkacağını" iddia etmesinin, Rum tezlerine verilen tek yanlı bir destek ve kabul edilemez olduğu belirtildi.

“Sürece yersiz, yanlı ve zararlı bir müdahale teşkil eden bu yaklaşım, ayrıca, yeni ortaklığın nasıl oluşacağıyla ilgili BM parametresiyle mevcut sürecin zeminini teşkil eden 11 Şubat 2014 tarihli Ortak Açıklama'ya da ters düşmektedir” ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada, yürütülmekte olan müzakerelerin, konunun esas aktörü olan siyasi eşit iki tarafın hangi güvencelerle ve ne ölçüde etkin olacağı yanında, garantör Türkiye'nin güvenliği ve Doğu Akdeniz'deki güç dengeleri ile de ilgili olduğu, Garanti ve İttifak Antlaşmaları'nın korunmasının,  Kıbrıs'taki iç dengenin olduğu kadar, Doğu Akdeniz'deki Türk-Yunan dengesi ve bölgesel dengelerin korunmasında elzem olduğu kaydedildi.

Açıklamada, bu antlaşmalara sadece Ada'nın kendi iç perspektifi açısından değil, daha geniş bölgesel bir perspektif içinde bakılması gerektiği belirtilerek, “ Garanti ve İttifak Antlaşmaları ortadan kaldırıldığı, bunların sulandırıldığı veya etkinliğine zarar verildiği takdirde, bir caydırıcılık ve otorite boşluğunun doğabileceği ve bundan Kıbrıs'la, bölge ülkeleri ve hatta Batı ittifakının zarar göreceği akılda tutulmalıdır” ifadelerine yer verildi.