Selda İçer

Hafta arası yağmurlu bir Nisan gününde Eziç ailesinin Girne’deki evine konuk olduk. Mehmet Eziç, eşi Ayşe, kızları Hazal ve Sıla ile damatları Salih ile çok sıcak, samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Geniş bahçesinde Mehmet Eziç’le yürüdük. Bahçeye verdiği önemi konuştuk. Tavukların kümesinden kendi elleri ile her sabah yumurta toplayışını bizimle paylaştı. Bahçesinde, portakal, limon, incir, nar, gibi birçok meyve ağacı bulunan Mehmet Eziç, en fazla incir meyvesini sevdiğini ve istediği kalitede incir yetiştirmek için köyünden incir ağaçları getirip ektiğini anlatıyor. Güneş panelleri ile elektrik enerjisini karşılayan Eziç ailesi, bahçesinde adeta küçük bir çiftlik yaratmış. Evin bir diğer üyesi olan Felix de bize sohbetimiz süresince eşlik ederek, iyi bir ev sahibi olduğunu kanıtladı. Mehmet Eziç, ailesine büyük önem veren bir kişi ve “ Evde huzur yoksa, ben o gün hiçbir şey üretemem. Bu benim için çok önemli” diyor.

Yiyecek sektöründe “Eziç” adı ile markalaşan restoranlar zincirinin sahibi Eziç ailesi başarılarının sırrını bizimle paylaştı. “Çok çalışmak, yatırım yapmaktan korkmamak ve farklı dalda yatırım yapmak” olarak özetledikleri başarılarının sırlarını bizimle paylaşan aile, çok yakında “Eziç Point” adıyla ada genelinde 2-3 şube daha açacaklarını, Girne’de de bir butik otel açma projeleri bulunduğunu açıkladı.   

SORU: Öncelikle bu yatırım yolculuğuna nasıl başladınız konuşmaya oradan başlayalım?

MEHMET EZİÇ: 1990 yılında bu yola çıktık. Sektörde 25 yılımızı tamamladık. Biraz da çaresizlikten, mecburiyetten başladı bizim hikayemiz aslında. Çok küçük bir yatırımla başladık. Hayatımızı idame ettirmek için yola çıktık ve  serüven, kazandığımızı  yatırıma dönüştürerek devam etti. Bu şekilde bugünlere geldik ve hala daha bu alışkanlığımız devam ediyor. Şubeleşmeye karar verdiğimiz zaman yatırımlarımızı çoğalttık. 2005 yılında Premier ile artık  tam manası ile yatırım yaptık diyebilirim. Ardından Lefkoşa ile de bir yatırımcı konumuna gelmiş olduk.

_dsc0901.jpg

SORU: Bu yola çıkılırken eşiniz Ayşe hanım ne hissetti. Bugünlere gelinebileceğini öngördü mü?

AYŞE EZİÇ: İlk başladığımız zaman sadece hayatımızı idame ettirmekti amacımız. İşsiz kaldığımız için biz bu işe başlamıştık. Daha sonra başarmanın verdiği hazla, çalışmak, başarmak ve başardıkça motive olarak bugünlere geldik. Mehmet, yerinde durabilen insanlardan birisi değil. Sanki başarıdan, üretimden beslenir. Bu nedenle onun önüne açmak gerekiyordu. Kişiliği bu. Onun için o yürüdükçe ben de yanında destek olarak birlikte yürümeye devam ettik.

MEHMET EZİÇ: Ben hiçbir zaman eşimin onayı olmadan bir işe girmedim. Bugün de bu böyledir. Aile içinde oy birliği olması gerekir yeni yatırımlar, girişimler konusunda. Biz  işlerimizi bugün bir noktaya getirdik ancak, bizden sonra bu işi çocuklarımız devralacak. Dolayısıyla, onların da canı gönülden yeni atılımlara onay vermesi gerekiyor.

SORU: Yeni yatırımlarınız nelerdir?

MEHMET EZİÇ: Birisi, Eziç restoranları ile ilgilidir. “Eziç Point” olarak 2-3 şube açma fikrimiz var. Bunun yanında Girne’ye bir Butik Otel açma konusunda da ciddi çalışmalarımız var.

AYŞE EZİÇ: Mehmet’te bir de şu yön vardır. Bir fikir edinir, ona inanır, eğer ki etrafında bu fikirle ilgili olumsuz düşünceler varsa, “ bu konu beni düşündürür, şu olabilir, bu olabilir” dersek, ertesi gün  kendisi bu konuyla ilgili gidip çalışma yapar ve sizin endişe duyduğunuz konularla ilgili verileri önümüze koyar. Saptama ve çözüm önerilerini ortaya koyarak sizi ikna eder.

MEHMET EZİÇ: Risk her zaman vardır. Yatırımcısınız sonuçta. Biraz da o riski görmeli ve ne getirip ve götüreceğini hesaplamak gerekir. Ülkemizin durumunda da tabii ki yatırımcılar olarak riskimiz daha da büyüktür. Zaman zaman kabuğumuza çekilip biraz seyrederiz ortamı. Bu, bizim için hem biraz nefes alma, hem dinlenme olur. Hem de piyasayı daha çok analiz etme şansımız olur. Girişimcilik, farklı bir şeyler yapma, bizim yaşam biçimimizdir, bundan vazgeçemeyiz. Bir de sürekli pazar değişir. Sürekli yeni bir şeyler çıkar, ona da ayak uydurmak gerekir. Yarıştan kopmamak için sürekli pedal çevirmek gerekir.

AYŞE EZİÇ: Biz çok şanslıyız ki, bizim çocuklarımız da yaptığımız işe sahip çıktı. İki kızımız da çok hazır. Damadımız geldi, o da bizim yanımızda şimdi ve çok gönüllü ve isteklidirler bu işi yaparken. Onların da önünü açmak lazım. Onun için hiç durmak yok.

_dsc0894.jpg

SORU: Yatırımlarınızı yaparken, global düşünüp mü yapıyorsunuz. Barış sürecinden sonra tüm adaya hitap edecek şekilde mi yapıyorsunuz girişimlerinizi?

MEHMET EZİÇ: Ne iş yaparsanız yapın bu adada bir anlaşmaya hazır olmanız gerekiyor. Bizim Eziçleri büyültüp çoğaltma düşüncemiz de buradan doğdu. 2004’de kapılar açıldıktan sonra piyasa bir anda coştu. Onun havası bile birçok insanın işini yenilemesine vesile oldu. Biz restoran sektörü olarak, adada bir anlaşmaya hazırız diye düşünüyorum. Belki ufak tefek eksikliklerimiz olabilir ama, bizim sektörümüz buna hazırdır. Bundan sonraki yatırımlarımızı da ona göre planlamak lazım. Yiyecek sektöründe AB kuralları, HCCP kurallarına uygun alt yapılar yapmak lazım. Sonuçta anlaşma olsun veya olmasın, kendi vatandaşımız için de bunları yapmamız gerekiyor. Ben daha çok ona bakarım. Öncelik bizim piyasamızdır.

SORU: Bir kıyas yapmak gerekirse Güney ile bizim yeme içme sektörümüzü hangi noktada görürsünüz?

MEHMET EZİÇ: Bana göre biz Güney’den çok geri değiliz, hatta bazı konularda onlardan ilerdeyiz. HCCP konusunda özellikle biz daha da ciddiyiz. Gerek Sağlık Bakanlığı, gerek Belediyeler, Gıda Mühendisliği önderliğinde kontroller yapıyorlar. Hijyen konusunda özetle onlardan daha iyiyiz. Sektör olarak da bir tek balık restoranları konusunda geri olduğumuzu düşünüyorum. Bir ada ülkesi olarak kendimizi daha fazla geliştirmeliyiz. Onun dışında, kebap ve meyhane kültüründe çok iyiyiz. Cafeler konusunda geri idik ancak, son zamanlarda yapılan atılımlarla o konuda da Güney’i yakalama noktasına geliyoruz.

SORU: Çeşitlendirmeniz sektörde devam edecek mi? Örneğin Eziç’in ardından Lavash geldi.

MEHMET EZİÇ: Az önce bahsettiğim Eziç Point’ler bunun içindir. Olmadığımız yerlerde, insanların bize ulaşamadığı noktalarda olup Eziç’in yüzde yüz mönüsü ile değil ama, yüzde 80 -70 mönüsü ile insanların bize ulaşmasını sağlayacağız. 3-4 yeni noktaya ulaşma hedefindeyiz. Bunların içinde İskele ve Güzelyurt da var.

SORU: Lefkoşa Dereboyu’nda da sizi görebilecek miyiz? Çünkü bu bölge cafe ve restoranların yoğunlukta olduğu bir cadde?

MEHMET EZİÇ: Olabilir. Bu konudaki çalışmalarımız da devam ediyor, henüz tamamlanmadı.

SORU: Butik Otel konusunda çalışma yaptığımızdan bahsettiniz. Yiyecek sektöründen farklı bir sektörden bahsediyorsunuz. Bu konuda girişim yapma fikriniz nasıl doğdu?

MEHMET EZİÇ: Otel, turizm sektörümüzün başka bir bacağı. Eziç Peanuts’un yanında bu oteli açmayı planlıyoruz. Konum olarak da çok özel bir yer orası. Orada başarılı olacağını düşünüyoruz. Otelin önünde de yeni bir restoran açmayı planlıyoruz. 

SORU: Aile içerisinde en hızlı girişimci olan aranızda kimi gösterebiliriz?

AYŞE EZİÇ: En hızlı hareket edenimiz Mehmet’tir. Ama kızlardan da özellikle büyük kızımız  Hazal, 6 yıldır bu sektörün içinde çalıştığı için küçük bir “Mehmet EZİÇ” olarak yetişmektedir. Küçük kızın eğitimi daha devam ediyor. Ancak, mutfak konusunda ikisi birlikte hareket eder. “ Son çıkarılan yemekler, soslar ile uğraşmak” konusunda ikisi bir birini tamamlıyor.

SORU: Özellikle kızlara sormak istiyorum. Böyle bir ailede yetişmek nasıl bir duygu?

HAZAL EZİÇ: İşin içinde büyüdüğümüz için hiç başka bir sektöre, farklı bir dala bakmadık. Bu işten zevk alarak, keyifle yapıyorum işimi. Anne ve babadan, bu sektörde illaki çalışmamız konusunda hiç baskı gelmedi. Tamamen bizi serbest bıraktılar. Tamamen kendimiz, severek bu sektörde çalışmak istedik.

_dsc0979.jpg

SILA EZİÇ: Bu benim için de geçerlidir. Özellikle ben, tamamen bu işin içine doğdum. Benden önce vardı “Eziç”. Ben çocukluğumu restorandın içinde kay-kay yaparak geçirdim. Restoran’da kasaları üst üste dizerek barın üzerine çıkardım, bardakları koyabilmek için. O nedenle hiç başka bir sektör düşünmedim. Tamamen Eziç üzerinde odaklaşıp gıda sektöründe ilerlemek istedik. Gurur verici bu aslında. Bu günlerde yaşıtlarımıza, yeni mezun olan geçlere göre, bir adım önde olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü bizim aileden gelen bir mesleğimiz var.

SALİH DEMİREGE: Ben aileye sonradan katıldım Hazal ile evlendiğim zaman. Gerçekten işini yapan insanlar gördüm. Tabii ki ben de yeme içmeyi sevdiğim için 5 ay oluyor Eziç’te aktif olarak çalışmaya başladım. Zevk alarak bu işi yapıyorum. Ailede  gördüğüm en öne çıkan özellik ise, herkesin işini zevk alarak yapmasıdır. Daha önceden bu tempoya alışkın olduğum için çok zorlanmıyorum.

SORU: Aile içinde nasıl bir iş dağılımı var?

MEHMET EZİÇ: Catering işi tamamen kızlardadır. Ben hiç karışmıyorum bu işe. Özellikle Hazal okulunu bitirip geldikten sonra sürekli üzerine koyarak devam ettiriyor bu işi. Dolayısıyla, catering işini onlar uçurdular. Bir yıl oluyor müşteri ilişkilerini de tamamen onlara bıraktım. Ben daha çok yönetsel taraftayım. Banka ve yönetime bakıyorum. Bu arada da ben, diğer yatırımlara yoğunlaştım. Görev dağılımı olduktan sonra daha hızlı yol alıyoruz. Ayşe Hanım olmadan hiçbirimiz iş yapamayız. İşleri koordine eden odur.

SORU: Eziç Ailesi işin dışında neler yapar?

AYŞE EZİÇ: Eğlenmeyi, seyahat etmeyi çok severiz. Arkadaşlarla dışarı çıkmaktan hoşlanırız. Mütevazı yaşamayı severiz. Ailece Galatasaray fanatiğiyiz ama damadımız Fenerbahçeli.( Küçük kız Sıla ile Salih arasında zaman zaman bu konuda tartışmalar çıktığı esprilerle, kahkahalar arasında anlatılıyor)  Mehmet, yaşı ilerledikçe bu fanatiklik konusunda olgunlaştı. Ama Sıla ve Salih’in de bir birlerine karşı centilmen olmaları konusunda onlara örnek olmuştur.

MEHMET EZİÇ: Bir gerçek varsa, ben daha duygusal birisiyim. Evde huzur yoksa o gün üretemezsiniz. Taş taş üzerine koyamazsınız. Evinizde huzur olacak ki, işinize gittiğinizde bu işe de yansısın. İşinizin gelişmesine ve ilerlemesine bu yansır. Benim için bu çok önemlidir. Bundan sonra çok macera aramaya da gerek yok. Ama her şeyden önce huzur arıyoruz.

SORU: Agresif misiniz?

MEHMET EZİÇ: Biraz var. İşi hızlı yapmaya da yansır. Yanlış bir şey görürsem de “ bunu neden böyle yaptınız” dememe de yansır bu yönüm.

AYŞE EZİÇ: Ne kadar agresifse ve sinirli ise eve geldiğinde tek kelime konuşmaz ve sükunet ister.  Biz de ailece aramızda konuşur, durumunu anlarız ve hiçbirimiz üzerine gitmeyiz. Sonuçta 28 yıldır evliyiz. Ortaokul bittikten sonra tanıdım Mehmet’i ve o zamandan bu yana birlikteyiz. Beraber büyüdük. Bunun avantajları da dezavantajları da var tabii.

SORU: Nasıl bir ekonomi görüyorsunuz Kuzey Kıbrıs’ta ve ne hayal ediyorsunuz?

MEHMET EZİÇ: Tek aradığımız istikrar ve özellikle kamu tarafında işlerin yapılmaması bizi yavaşlatıyor. Bürokrasinin işler olmasını arzu ediyoruz. Ülkeye yatırımcı çağırıyoruz ama, yatırımcıların önündeki bürokratik engelleri kaldırmıyoruz. Devlet dairelerinde işimiz olduğu zaman beni düşünceler sarar. “Nasıl halledeceğiz, kaç günde halledeceğiz” diye. Bunlar ülkenin en büyük sorunudur. Yoksa, “bu ülkede anlaşma yok, tanınmayız”  yaklaşımının ekonomiye engel olduğunu düşünmüyorum. Evet, bunlar bir engel olabilir ancak, bunların arkasına saklanıp da ağlamaya gerek yok, yapılacak o kadar çok şey varken. O nedenle, devletimizin yapması gereken bürokrasiyi bir an önce minimize edip iş insanlarının önünü açmasıdır. Devlet sadece kontrolcü olacak, birçok sektörden devletin çekilmesi gerekiyor. Enerji maliyetleri çok yüksek. Bunun düşürülmesi gerekir. Girdiler düşürülmeli özetle.

SORU: Biz dünyadaki gelişimi yakalayamıyor muyuz?

MEHMET EZİÇ: Çok geri kaldık. Bir zaman ilerdeydik. 1985-90’a kadar Türkiye’nin 20 sene önündeydik ancak şimdi, 40 sene gerisindeyiz, bırakın Avrupa’yı. Herkes koşarken biz emekliyoruz, yürümedik. Olduğumuz yerde kalmaktan mutlu olduk. Tren kaçmış değil tamamen, küçük bir ada ülkesi olduğumuz için kısa sürede toparlarız diye düşünüyorum. Yeter ki arzu ve istek olsun. Tabii ki bu süreçte acı reçete de olacak ancak, birilerinin artık “yeter” deyip yola çıkması ve toplum olarak hep beraber toparlanmamızı sağlaması gerekir. Hep beraber silkinip kendimize gelmemiz gerekir. Bu durum sürdürülebilir değildir. Değişime herkesin kendinden başlaması gerekiyor. Toplum, değer yargılarını da yitirdi artık. Çocuklarımıza bir şey kalmayacak. Üzücü ve son nokta budur yani. Gidişat, manzara hiç hoş görünmüyor. Toplum mutluysa ben de mutluyum. “ Ben kendimi ve çocuklarımı kurtardım” diye olaya bakmam. Hala bir şansımız var, ben umudumu yitirmiş değilim. Sistemin kurulması şart.

SORU: Kendimize gelmemiz için taşları nasıl oynatmak gerekiyor yerinden?

MEHMET EZİÇ: İradeli bir hükümet olacak tek başına  iktidarda ve reform paketi de belli olacak. Kimseyi dinlemeden bir yılda reformları yapacak. Üçüncü yılın sonunda attığı adımların meyvelerini toplamaya başlar ve dördüncü yılda da seçilir. Seçilmezse de umurunda olmayacak seçilmemesi. Bize bir “Margaret Thatcher” modeli lider gerekiyor. Reformlarını yapıp, sistemi kuracak ve giderse de umuru olmayacak. Seçilme gailesi olmayan biri lazım bize. Ülkede iş bilen bürokrat kalmadı.

SORU: Yeni yatırım yapacak olan gençlere önerileriniz ne olur?

MEHMET EZİÇ: En önemlisi risk almaktan korkmasınlar. Çalışmayı seviyor olmaları gerekiyor. Farklı bir şeyler yapmaya çalışsınlar. Ne yapacaksa kendine özgü olsun. “Ahmet’in, Mehmet’in işini” yapmasınlar. Birini kopyalamadan, kendine özgü bir kimliği olsun.

_dsc0961(1).jpg

SORU: Son olarak neler söylemek istersiniz?

MEHMET EZİÇ: Biz huzurlu ve zevk alarak işimizi yaparken, yeni yatırımlarımıza da keyif alarak geçmek istiyoruz. Bir işe başlarken en büyük keyif, başarmaktır. Kazanç ikinci, üçüncü plandadır. Bizi besleyen insanların mutluluğudur. Aile olarak da bu bize yansıyor. Çocuklara da bunu aşılıyorum ben. Şimdi onlar da kıpır kıpırdır yeni işler için. Gönül rahatlığı ile şu anda bile işleri çocuklara bırakıp gidecek durumdayım. O kurumsallaşma noktasına geldik. Çocuklar yükü üzerimizden aldı. Ben artık salonlarda dolaşmıyorum. Çocuklarıma tavsiyem cesaretle, severek bir birlerine destek olarak işleri büyütmeleridir.

HAZAL EZİÇ: Benim yaşıtlarımda en çok gördüğüm şey, geçmişten gelen bir memur olma sevdası. “ Memur olayım, saat 15.00’de  evime gideyim, çalışmayım. Ama para bir yerden gelsin” anlayışıyla, çalışmadan para kazanma mantalitesi var. Bence, en önce bu anlayışın bırakılması gerekir. Bazı şeyler çalışmadan olmaz. Biraz daha çalışkan olunmalı. Özellikle benim yaşıtlarımda özverili çalışanlar var tabii ki ama çoğunluğu “ çalışmadan para gelsin” anlayışındadır. Sefa sürmek istiyorsan, cefasını da çekmek gerekiyor. Bizim kuşaktan arkadaşların çoğu da, ülkeye faydalı olabilecek bireyler, yurt dışında kaldı. Herkes yurt dışında kalırsa ülke için bir şeyler yapacak olan kim kalacaktır ki..  

SILA EZİÇ: Benim yaşıtlarımdan hiç çalışan yoktur. Çevreme baktığımda çalışan bir veya iki kişi vardır ki Hazal ile aramızda 5 yaş vardır. Arkadaşlarım “hade dışarı çıkalım” dedikleri zaman ve ben “çalışıyorum” dediğimde bana, garip garip bakıyorlar. Ben 21 yaşında üniversitede okuyorum ve arkadaşlarıma göre bu yaşta iş hayatının içinde olmak çok erken. Ama, gençlerin de, biraz işin ucundan tutup toparlanmaları gerekiyor.

SALİH DEMİREGE: Toplumun artık “Cumartesi-Pazar evde olayım” memur anlayışından uzaklaşıp, biraz daha girişken, kendi ayakları üzerinde durabilen bireylerin daha fazla risk alması gerekir ki, özgüven de gelişsin. Genç nesil bunu yaparsa çok daha başarılı olacağımıza inanıyorum. Hayalleri gerçek yapmak için çalışmak şarttır. (HK Ajans)