Pelin Yükselay

Garantiler konusunun bugün ilk defa liderler zirvesinde ele alınacak olması nedeniyle Diyalog muhabiri, eski Başbakan’ların görüşlerine başvurdu.

Hakkı Atun, Ferdi Sabit Soyer ve Ömer Kalyoncu’nun görüşlerini açıklarken, İrsen Küçük ile Özkan Yorgancıoğlu herhangi bir açıklama yapmadı.

İşte görüşler:

Hakkı Atun:Dile getirilmesi bile saçma

“Garantörlük konusunun dile gelmesi bile saçma. Garantörlük konusu Türkiye’nin yetkisinde olan bir anlaşmadır. Bu Türkiye’nin bileceği bir şeydir. Kıbrıs Türkü asla garantilerden vazgeçmez. Bugün bu durumdaysak nedeni garanti anlaşmalarıdır. Hiçbir şekilde taviz verilemez. Rumların bize karşı kötü bir niyeti yoksa, neden garantilerden çekiniyor ben bunu anlayamıyorum. Garantiler olmadan bizim Kıbrıs’ta varlığımızı sürdürmemiz, güvende olmamız zordur. Türkiye’nin de Doğu Akdeniz’de çıkarları olduğuna göre, Türkiye’nin de Kuzey’den vazgeçmesi mümkün değildir. 

Soru: Çözümden sonra bir miktar Türk ve Yunan askerinin adada kalmasına ne dersiniz?

Yanıt: Buna da Türkiye karar vermeli. Şahsi fikrim ise şu an ki mevcut durumun değiştirilmemesi yönündedir.

Ferdi S.Soyer: Sağlıklı karar verilmeli

Soru: Garantiler konusu görüşülüyor, size göre değiştirilebilir mi? Şimdiki sistem devam mı etmeli, yoksa esneklik gösterilerek sadece Türk bölgesi mi Türkiye’nin garantörlüğü altında olmalı?

Yanıt: Garantiler konusunda şunu söylemek lazım; 1960 Garanti ve İttifak anlaşmasına bağlı olarak garantörlük, Kıbrıs adasının toprak bütünlüğü ve anayasal düzeninin korunmasıyla ilgilidir, bu olguyu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor. Kıbrıs Türk tarafında bulunan insanların endişesi şu; bu garantörlük Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasındaki hakların korunmasıyla ilgili bir güvence olarak yorumlanıyor.  Kıbrıs Türkleri açısından bu doğru bir yorumdur. Rumlar açısından da en büyük endişe tek taraflı müdahale hakkıdır. Bu çerçeveden baktığımızda adanın toprak bütünlüğü ve esas özgürlük, Rumlar ve Türklerin kurulacak olan Federal Kıbrıs’ın veya bir anlaşmanın içindeki anayasal süreci benimsemeleri ve bu süreci ilerletmeleri ki bana göre en büyük garanti bu olur. Bu aşamadaysa bu yapının oluşmasının çok zaman alacağı aşikârdır. Bu bakımdan görüşmelerde Türkiye’nin, Yunanistan ve İngiltere’nin Doğu Akdeniz’de çıkarları olduğu unutulmamalıdır. Bundan dolayı garantörlük konusu garantör ülkelerin çıkarları, aynı zamanda Güney Kıbrıs ve Kıbrıs Türk tarafının da çıkarları temelinde bir senteze ulaşabilir. Bunun için sağlıklı düşünülmesi gerekir. 
Kıbrıs’ın üç garantöründen birisi olan İngiltere, ada üzerinde askeri üslere sahiptir. Bu askeri açıdan ciddi bir varlıktır. Diğer taraftan Yunanistan AB üyesidir, aynı şekilde Kıbrıs Cumhuriyeti’ de. Tüm bunları göz önünde bulundurduğunuzda Türkiye AB üyesi değildir. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını korumak amacıyla bu bağı, garantörlüğü korumak zorundadır. Bu sorunu tek başına çözemezsiniz. Garantörlük konusunun sağlıklı ve sağduyulu şekilde, beklentileri dikkate alarak çözümlenmesi gerekmektedir. 
Bugünkü durumda Varşova’da yapılan NATO Güvenlik zirvesindeki ortak güvenlik konusuna bağlı olarak Türkiye’nin bir kısım çekinceleri Kıbrıs Rum tarafının verdiği belli taahhütler bağlamında Türkiye’nin kandırıldığını ortaya koymaktadır. Avrupa Birliği, NATO ortak güvenlik Konseyi’nin bir parçasıdır. Kıbrıs garantörlük konusunu konuşurken yalnızca hamasetle bir yere varmak mümkün değildir. Değişen şartlarda Kıbrıs Türk tarafının, Rum tarafının ve Türkiye’nin ortak çıkarlarını sentezleyecek bir olgudur. Bizim devletimizin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri Bakanı bir açıklama yaptı mı bu konuda? Varşova’da Kıbrıs’ın da içerisinde bulunduğu Güvenlik Konseyi’nde ne oldu? Garantörlük konusunda mangalda kül bırakmayanlar bu konuda Kıbrıs Türk halkına aydınlatıcı bilgi verdiler mi? Konsey’in ardından zaman geçtikten sonra Türkiye Dışişleri’nin bir açıklaması oldu. O da çok bürokratik bir açıklamaydı. Bu anlaşmanın esasları ve orada konuşulanlar neydi? Bize bir açıklama yapılmadı. Kıbrıs Rum tarafından da konuyla ilgili açıklama gelmedi. Bu durumun aydınlığa çıkması gerekiyor. 

Soru: Çözüm sonrasında 1960’da olduğu gibi bir miktar askerin Kıbrıs’ta kalmasını destekler misiniz yoksa ada tamamen askersizleştirilmeli mi?

Yanıt: Ada zaten askersizleştirilecek. Ama belli bir miktar asker tabii ki adada kalabilir. Önemli olan bu adada kalmanın doğuracağı anlaşmanın içeriğidir. Annan Planı’nda da adada bir miktar asker kalacaktı ve bu tüm ayrıntılarıyla belirtilmişti. 

Ömer Kalyoncu:60 anlaşmaları Kuran-ı Kerim değil

“Garantiler konusuna sistemin devam etmesi ya da değiştirilmesinden ziyade başka yöntemler de bulunabilir. Annan Planı döneminde hatırlanacağı üzere 1960 Garantiler ve İttifak anlaşması revize edilmişti. Yani şunu diyorum Kıbrıs Türk halkını tatmin edecek başka formüller de bulunabilir. Burada önemli olan Kıbrıs Türk halkının kendini güvende hissetmesidir. 1960 anlaşmaları Kuran-ı Kerim değildir. 

2004 Annan Planı referandumunda halkın üzerinde durduğu konu garantilerdi. Bu da halkın kendini güvende hissetmesiyle alakalıydı.