Çiğdem AYDIN

KKTC’de 22 yıl süreyle siyaset yapan Hakkı Atun, 1976’daki ilk genel seçimlerde milletvekili oldu ve İmar, İskan Bakanı olarak görevlendirildi. Siyasi yaşamı boyunca Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın yanında yer aldı. Atun hem Başbakanlık, hem de Meclis Başkanlığı yaptı. 

Ülkenin bugünkü durumunu değerlendirirken, üçlü kararnamelerin devam etmesini eleştiren Hakkı Atun, kamu yönetiminin de çöktüğünü söyledi. 

Soru: Siyasete nasıl başladınız, nelerle karşılaştınız? 

Yanıt: Teknik ve sanatla iç içe geçmiş, insanı saran ve kendine büyük bir tutku ile bağlayan Mimarlık mesleğinden gelen bir profesyonel şehirci olarak politikaya girmeyi hiç düşünmemiştim. 1974 Mutlu Barış Harekatı, Kıbrıs Türk halkı önünde bağımsızlık ve özgürlük ortamı yaratarak yepyeni ufuklar açmıştı.

Hepimizi coşturan o ortamda bir kamu görevlisi olarak planlama ve İnşaat Dairesi Müdürlüğü’nden

1 Ocak 1975’ten itibaren Kuzey’de göçmenlerin iskanından sorumlu İskan Müsteşarlığına atanmıştım. Bu görev beni tüm insanlarımız ve başta Denktaş Bey olmak üzere diğer siyasi kişilerle temas ve diyalog sürecine taşımıştı. Çalışma Rehabilitasyon ve Sosyal İşler Bakanı merhum İsmet Kotak’ın sağ kolu olmuştum.

Denktaş’ın hayır duası ile girdim 

“Kıratın yanında yatan, ya huyundan ya tüyünden” misali memurluğum devam ederken, ısrarlı teşvikler üzerine ve sonunda merhum Denktaş’ın da hayır duasını alarak UBP’ye üye oldum ve Haziran 1976 seçimlerinde, kırk kişilik bir aday listesinin katıldığı çetin bir ön seçimden geçerek %50’yi aşan bir oyla seçimi kazanarak, ilk İmar İskan ve Rehabilitasyon Bakanı oldum. Daha sonra sırasıyla Ekonomi ve Maliye Bakanlığı, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, UBP Genel Sekreterliği, KKTC’nin ilanından sonra yeniden İskan Bakanlığı, 1985-93 yılları arasında üç dönem Meclis Başkanlığı, 1993 erken seçimlerinden sonra DP-CTP Hükümeti Başbakanlığı, 1996-1998 yıllarında yeniden Meclis Başkanlığı yaptıktan sonra, 1998 yılı sonunda itibaren DP’nin Onursal Başkanı olarak politikadan ayrıldım.


Soru: Siyaset öncesi ve sonrasındaki çalışmalarınız arasında neler vardı? 

Yanıt: İlk sorunuza verdiğim yanıtta da belirttiğim gibi, 1959 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Yüksek Mühendis Mimar olarak mezun olup Kıbrıs’a döndükten sonra, iki yıl serbest mimar olarak çalıştım. 1961 yılı sonunda Kıbrıs Cumhuriyeti Planlama ve İskan Dairesine tayin edilip hemen arkasından 2 yıl ödeneksiz izinli olarak İngiltere’de Manchester Üniversitesi’nde Şehir ve Bölge Planlaması alanında yüksek lisans eğitimi aldım. 1963 Eylülünde dönüp Planlama ve İskan Dairesi’nde üç aya yakın Planlama Memuru (Planning Officer) olarak çalıştıktan sonra, Limasol Baf Bölge Müdürlüğüne atandım. Evimi Limasol’a taşımak üzere olduğum sırada 21 Aralık 1963 olayları üzerine diğer memurlar gibi görevime dönemedim. Böylece, Kıbrıs Türkü için olduğu gibi hayatım radikal bir değişikliğe uğradı. Artık Türk Cemaat Meclisi çatısı altında görev yapacaktık.

Soru: Bundan sonraki dönemde aktif siyasete devam edecek misiniz?

Yanıt: Bundan sonra aktif siyasette yer almayı düşünmüyorum o defteri kapattım. Ben o kadar kendimi başka konulara akademik bir kariyer edinmeye yazmaya, topluma karşı bugüne kadar yaptıklarımı yazacak zamanım olursa o bile beni memnun edecektir.

Soru: Sizce KKTC’nin en önemli sorunları nedir?

Yanıt: KKTC’nin birinci ve en önemli sorunu tanınmamışlıktır. İkincisi ambargolar ve iyi yönetilememedir ve kamu hizmetleridir bu üçlü kararname sisteminin uygulaması ve kamu görevlilerini erozyona uğratması nedeniyle kamu yönetiminin adeta çökmüş olması en önemli sorunlarımızdır. 

Bazı dostlarla temaslar azaldı 

Soru: Siyasetten ayrıldıktan sonra dostlarınızın size karşı ilgisi nasıl oldu?.. Bugünkü siyaseti nasıl görüyorsunuz? 

Yanıt: Siyasetten ayrıldıktan sonra dostlarımızla olan bağımız ve ilişkimiz hiçbir şekilde azalmadı. Yıllarca arkamızdan koşan ve bize destek veren arkadaşlarla temasım azalmış olmakla birlikte, karşılaştığımızda gösterdikleri sevgi ve duygusal davranışları, gerçekten mutluluk verici ve göz yaşartıcı. Onlara samimiyetle ve dürüstçe hizmet vermenin mükafatı oluyor bunlar. Yolda yürürken, hatta araba kullanırken fark edildiğim anda bana selam verip yol veriliyor. Her rastladığım insan “geçmişi, bizleri” aradığını söylüyor. Şimdiki siyasetçiler de aynı ciddiyeti, beceriyi, saygıyı bulamadıklarına parmak basıyorlar. Politikaya ve politikacılara olan saygının azaldığını üzüntüyle görüyoruz. Bu durumun hiç de iyi olmadığını, mutlaka tamir edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Parlamenter demokrasi ile yönetildiğimize göre, Meclisin ve milletvekillerimizin insanımıza karşı örnek davranış içinde olmaları ve saygınlığı en üst düzeye çıkarmaları gerekir.

Meclisin çok daha üretken hale gelmesi kaçınılmazdır. Anayasamızı ve Meclis İçtüzüğünü ele alıp yeniden düzenleyerek sorunlarımıza çözüm getirecek, çağdaş yaşamı sağlayacak ve düzenleyecek yasalara ihtiyaç var. Bu da Meclisin gerekirse full-time çalışması ile gerçekleşebilir. Gelişmiş, çağdaş ülkelerde; Türkiye dahil parlamentolar böyle çalışır. Çalışkan ve ciddi olmak sorumluluğumuzu yerine getirmek zorundayız.
Rumlarda değişiklik yok 

Soru: Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ne düşünüyorsunuz?

Yanıt: Kıbrıs Rum tarafının elli yıldan beri politikalarından hiç taviz vermeden, sebep oldukları Barış Harekatı’nın getirdiği radikal değişikliklere rağmen, hiç bir şey olmamış gibi yollarına devam etmek istedikleri anlaşılıyor. Yapılan anketler, özellikle genç kuşağın bizimle beraber yaşamak istemediklerini gösteriyor. Bir türlü eşit bir ortaklığı benimsemek istemiyorlar. Adayı bizimle paylaşmak çok zorlarına gidiyor. Yaptıkları hataları ve halkımıza reva gördükleri haksızlıkları bile bile, Kıbrıs’ın başına gelenleri, Barış Harekatını, Coğrafi bölünmeyi, kabul edip kurduğumuz devleti hazmediyorlar. Kilise bu yönde büyük rol oynuyor. Eski Dışişleri Bakanı Nikos Rolandis’in “On dört kez Kıbrıs’ta çözüme yaklaşıldığını ancak her defasında bunu reddeden tarafın Rumlar olduğunu beyan etmesi bu görüşlerimi teyit etmektedir.”

Bu gelişmeden sonra halkımızın aşırı iyimserliğe kapılması hiç de sağlıklı değildir. AB’nin de desteğiyle Rumların her başlığı kendi istekleri ve inançları doğrultusuna çekmek isteyecekleri aşikardır. Çözümün “Kıbrıs Cumhuriyeti” çerçevesi içinde bulunabileceğine dair ünlü hukukçulardan olumlu görüş alarak yola çıkmışlardır. Hidrokarbon kaynakları bir katalizör rol oynayabilecek mi? Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetiminin içine düştüğü ekonomik krizden çıkış bir olası anlaşma ile aşılabilir mi? Doğrudan Türkiye ile temas kurmaları Türkiye’nin kendilerine karşı daha esnek davranacağını mı gösteriyor? Gibi soruların yanıtını müzakere süreci esnasında bekleyip göreceğiz.

Soru: Sizce Türk tarafı olası bir çözüme hazır mı?

Yanıt: Yukarıda anlatmaya çalıştığım çerçevede, Kıbrıs Türk tarafı çözüme hazırdır. Bütün tehlikelerine ve tuzaklarına rağmen 2004’te Anan Planı’na da evet demek ile kendini bu konuda kanıtlamıştır. Ancak verilen sözlere rağmen henüz izalosyanlardan ve baskılardan kurtulamadık. Eğer Batı Rum tarafının isteklerini ille de bize kabul ettirmek için varsa ve uğraşmaya devam edecekse kanımca bir yere varamayız ve böyle bir tutum bizi yolun sonuna getirmiş olur. Türkiye ile birlikte başka çareler, çözümler aramak zorunda kalırız. Bizi Rum’un esiri olarak tutmaya bu çağda kimsenin hakkı yoktur. Bize düşen görev devletimizi en iyi şekilde yöneterek ve kalkındırarak uluslararası meşruiyet kazanmaya çalışmak olur. Kanımca varlığımızı sürdürmek devletimizi yaşatmak için hiçbir şeyimiz eksik değildir. Hele Türkiye yanı başımızda olduğu ve destek vermeye devam ettiği sürece 80 km deniz altından boru döşeyerek Kıbrıs’a su getirmeyi göze alan Türkiye elbette bizi kaderimize ve Rumların insafına terk etmeyecektir. Ayrıca stratejik çıkarları nedeniyle Türkiye Kuzey Kıbrıs’ı hiçbir zaman gözden çıkarmayacaktır. Bu gerçekler dünyaca iyi biline! Kötümser olmamıza hiçbir neden yoktur ve olamaz! Bir an için düşünürsek 1963’te ve 1974’te ne durumda idik, ne idik ve şimdi ne olduk? Kararlı, akıllı ve dik durarak özgür ve bağımsız devletimizin çatısı altında yolumuza devam ederiz.