Halkın Partisi protokolde karşı olduğu, değişmesini istediği ve olumlu bulduğu hususları kamuoyu ile paylaştı.

Halkın Partis Basın Bürosu tarafından yapılan açıklamada, "Halkın Partisi, Türkiye ile yapılacak olan ekonomik protokolün basına yansıyan taslak metni üzerinde yapmış olduğu inceleme sonucunda, bu taslağın bazı maddelerine karşı çıkılması ve değiştirilmesi gerektiğini, bazı maddelerin olumlu olduğunu ve bazılarınınsa netleştirilmesi gerektiğini düşünmektedir." denildi.

Halkın Partisi, yaptığı genel değerlendirme çerçevesinde ve partisinin programında yer alan düzenlemeler ışığında ekonomik protokol taslağına dair değerlendirmelerini kısaca şu şekilde özetledi:

"Halkın Partisi, Türkiye ile yapılacak olan ekonomik protokolün basına yansıyan taslak metni üzerinde yapmış olduğu inceleme sonucunda, bu taslağın bazı maddelerine karşı çıkılması ve değiştirilmesi gerektiğini, bazı maddelerin olumlu olduğunu ve bazılarınınsa netleştirilmesi gerektiğini düşünmektedir. İçinde bulunduğumuz dönemde halktan güçlü bir destek almayacak olan, kısa ömürlü zorlama bir hükümetin bu taslak metinde yer alan kaygılarımızı giderecek değişiklikleri yapabileceğine herhangi bir inancımız yoktur. Bu nedenle bir erken seçim hükümeti kurulması ve bu hükümetin de, halkı kendi görev süresinin ötesine geçecek herhangi bir uluslararası yükümlülük altına koymaması çağrısı yapıyoruz. Öte yandan yeni siyaset anlayışının gereği olarak sadece eleştirmiyor, her zaman olduğu gibi gerçekçi ve uygulanabilir olduğunu düşündüğümüz çözüm önerilerimizi de kamuoyu ile aşağıda detaylı olarak paylaşıyoruz.

Bizler protokol taslağına baktığımızda, bu ülkeyi bugüne değin yönetenlerin yaratmış oldukları yönetim zaafiyetinin bu toplum açısından nelere mal olduğunu herkesin görmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yıllarca, önce parti programlarına, daha sonra da seçim ve hükümet programlarına koydukları pek çok adımı atmayan, verdikleri onlarca sözü tutmayan siyasi oluşumların ve kişilerin bugün aslında kendi egemenliğimizde olması gereken birtakım konuların bir uluslararası antlaşmanın konusu haline gelmesinde asıl sorumlular olduğunu bilmeliyiz. Zamanında kendilerinin dile getirdikleri tedbirleri sahiplenip hayata geçirmeyenler, bugün kamu kaynaklarının ve kurumlarının kötü yönetimle bu noktaya gelmesine neden olmuşlardır. Anayasal bir zorunluluk olan planlamayı da yapmayan, kendi ekonomik kalkınma planlarını hazırlamayan hükümetler, bir süre sonra herşeyi ekonomik protokole havale etmeyi bir kolaylık olarak görmeye başlamışlardır. Oysa kendi kendimizi yönetmek konusunda, kendi kurumlarımıza sahip çıkmakonusunda samimiysek, öncelikle bu kurumları iyi yönetmeli ve başta partizanlık olmak üzere kötü yönetim hastalıklarından temizlemeliyiz. Protokol taslağında doğrudan ya da dolaylı olarak ekonomiyle ilgili olmayan hususların yer almasını da doğru bulmuyoruz.

Halkın Partisi’nin yukarıdaki genel değerlendirme çerçevesinde parti programında yer alan düzenlemeler ışığında ekonomik protokol taslağına dair değerlendirmelerini kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür:

* Limanlar: Halkın Partisi Parti Programında bir yandan gelir-gider sorumluluğu olacak bir liman idaresi kurulması, öte yandansa limanlardaki birtakım hizmetlerin yapılacak yasal ve yapısal reformlarla iyleştirilmeleri, diğer himzetlerin ise tercihen yerli işletmelerin katılımıyla kamu-özel işbirliği çerçevesinde sunulması öngörülmektedir. Protokol taslağında da liman otoritesi kurulması ve bunun liman hizmetlerinden ayrılması öngörülmektedir. Ancak liman otoritesinin gelir-gider sorumluluğu eksik bırakılmıştır. Öte yandan liman otoritesi için yetki itibariyle sadece gözetim ve denetime yer verilmesi dikkat çekmektedir. Bizler kamunun elinde kalacak olan liman otoritesinin aynı zamanda “liman yönetimi” yetkisine de sahip olması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca protokolde limanlardaki yatırım ve işletme için öngörülen kamu-özel işbirliği modelinin ülkemizin yararına olacak şekilde detaylandırılmasının gerekliliğine dikkat çekmek istiyoruz. Daha önce su konusunda yaptığımız ve dikkate alınmadığını gördüğümüz uyarıları burada da yapma ihtiyacı hissediyoruz. Kamu-özel işbirliği modelinde belirli yüzdeliklerle yerli ortak zorunluluğu, yerli istihdam zorunluluğu ve verginin ülkemize verilmesi hususları son derece önemlidir ve protokol taslağında güvence altına alınmalıdır.Son olarak yukarıda sözü edilen kamu-özel ortaklığı modelinin tüm limanlarımız için gerekli olup olmadığı tartışmalıdır. Bizler özellikle Girne Turizm Limanı konusunda iyi bir fizibilite çalışması yapılması ve işletilme şekline (kamunun işletiminde kalması yfa da kamu-özel ortaklığıyla işletilmesi) bunun ertesinde karar verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

* Elektrik: Ekonomik protokol taslağında Kıb-Tek’in üretim, iletim ve dağıtım fonksiyonlarının ayrıştırılması, öte yandan da üç ayrı şirket haline getirilmesi öngörülmektedir. Oysa ülkemizin ölçeği düşünüldüğünde bu türden fonksiyonel bir ayrıştırmanın hizmetlerin daha da pahalılanmasına neden olabileceği akla gelmektedir (üç ayrı yönetim kurulu, üç ayrı yönetim kurulu başkanı vb.). Bu nedenle maliyetleri artıracak türden bir ayrıştırma yerine, üretim, iletim ve dağıtım maliyetlerinin ayrı ayrı değerlendirilebilmesi, emeklilik ve benzeri yükümlülüklerin hangi alanda ne durumda olduğunun görülebilmesi ve ayrı ayrı tedbir alınabilmesi açısından finansal bir ayrıştırmanın yararlı olacağına inanıyoruz. 

Öte yandan Protokol taslağında elektrikte Türkiye ile enterkonnekte sisteme bağlanılması öngörülmektedir. Oysa Halkın Partisi programında “Türkiye Cumhuriyeti’nden elektrik alınmasını tek bir tedarikçiden elektrik alınarak bu konuda bir tür bağımlılık ilişkisi 

Oluşturma şeklinde değil Türkiye ve güney Kıbrıs elektrik ağları üzerinden ENTSO-E’ye (Avrupa Enterkonnekte Elektrik Ağı) bağlanarak, ağın sağladığı serbest piyasadan uygun fiyatlarda elektrik alımı” düşüncesi yer almaktadır. Bir başka ifadeyle bizler Türkiye’den kablo ile elektrik bağlantısına gidilmesini enterkonnekte bağlamında değerlendirmekteyiz. Bu nedenle de enterkonnekte sisteminin sadece tek yönlü enerji alımı için kullanılmasının hatalı olacağı düşüncesindeyiz. Bu yüzden kablo ile elektrik bağlantısından neyin murad edildiğinin ve bunun tek yönlü olmayacağının protokole açıkca yazılması gerektiğini vurgulama ihtiyacı hissediyoruz. Öte yandan elektrikte bağımlılık oluşturma tehlikesi dikkate alınarak Kıb-Tek’in kabloya rağmen her hal ve şartta elektrik üretim kapasitesini her dönemde koruması gerektiğinin de protokol taslağına açıkca yazılması gerektiğini savunuyoruz. Bir başka ifadeyle, kablo ile elektrik gelmesinin bir süre sonra Kıb-Tek’in küçülerek tamamen ortadan kalkması ve ülkenin elektrikte tamamen dışa bağımlı hale dönüşmesi anlamına gelmeyeceğinin protokol taslağında kayıt altına alınması gerektiği düşüncesindeyiz.

Protokol taslağında dağıtım açısından işletme hakkı devri öngörülmektedir. Halkın Partisi programı ise Kıb-Tek’in yasal ve yapısal reformlarla istikrarlı bir yapıya dönüştürülmesi, ve gerekirse kurumumuzun halkın ortaklığına açık bir yapıya dönüştürülmesini öngörmektedir. Bizler, elektrik enerjisinin bağımlılık yaratma tehlikesi bulunduğundan Kıb-Tek’in hem üretim, hem iletim hem de dağıtımda her hal ve şartta var olmaya devam etmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu nedenle Kıb-Tek’in de yer almayacağı herhangi bir dağıtım modelinin kabul edilmemesini; bugün üretimde belirli bir yüzdelikle yer alan Kıb-Tek’in (ki önemli bir kısmı AKSA tarafından üretilmektedir), dağıtımda da kayda değer bir şekilde var olmaya devam etmesi gerektiğini savunuyoruz. Ancak bunun da kurumu ve verdiği hizmetleri reforme etme yönünde atılan adımlar sonuç doğurmazsa mümkün olması gerektiğine inanıyoruz. Dağıtım konusunda bir karar vermezden önce kurumun alacağı tedbirlerin sonuçlarına bakılması ve kararın da yukarıdaki temel ilkeler çerçevesinde olması gerekir (Kıb-Tek hem üretim, hem iletim hem de dağıtımda her hal ve şartta belirli bir oranda var olmaya devam etmelidir).

* Yargı: Bu konuda öncelikle bu kadar yaşamsal bir meselede yargı mensuplarının görüşünün dahi alınmadan Protokol taslağı şekillendirilmiş olmasını hayretler içerisinde gözlemlemiş olduğumuzu belirtme ihtiyacı hissediyoruz. Hükümet bozulmamış olsaydı bu Protokol taslağı muhtemelen imzalanacaktı ve yargı organımız bu değişiklikleri sonradan öğrenecekti. Bunun vahim bir hata olduğunu düşünüyoruz. Geçmişte de Anayasa değişikliğine gidilmesi düşünüldüğünde (ilk aşamada) yargının görüşleri alınmamış ve sonradan gelen tepkiler üzerine bu sorun telafi edilmişti. Halkın Partisi hangi yönüyle ilgili olursa olsun yargıya dair değişikliklerin yargı organı mensuplarının bilgisi dahilinde, görüş ve düşünceleri alınarak yapılması ve son aşamaya taşınması gereğine inanmaktadır.

Halkın Partisi, bugün yürürlükte bulunan ve bazı açılardan karma bir modele dönüşmüş olan Anglo-Sakson yargı sistemimizin değiştirilmesine, yerine bir başka sistem getirilmesine karşıdır. Protokol taslağında mevcut yargı sistemimizin ortadan kaldırılması ve yerine bir başka sistemin getirilmesi anlamına gelebilecek tüm hususların metinden çıkarılması gerekir.

Taslak Protokolde yargıyı töhmet altında bırakacak, yargının bağımsız ya da tarafsız olmadığı algısı yaratacak tüm ifadelerin metinden çıkarılması gerekir. Örneğin yargının tarafsızlığının güçlendirilmesi, şeffaflığının artırılması gibi ifadeler bize göre sıkıntılıdır.

Halkın Partisi yargı konusunda sadece ekonomik konuları doğrudan ve yakından ilgilendiren birtakım alt başlıkların bu protokolde yer almasını desteklerken bunlar dışındaki hususların protokolde bulunmasına karşıdır. Örneğin yatırımları doğrudan etkilediği ve ekonomiyle ilgili olduğu için alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri; hızlı çalışan bir icra-iflas mekanizması gibi hususların Protokolde yer almasında bir sakınca görmüyoruz.Öte yandan Protokolde yer almasına gerek olmaksızın, icra-iflasın hızlandırılmasının ve etkin bir hale dönüştürülmesinin, ülkemizde mevcut sistemin örneğin dövizdeki dalgalanmalar gibi sorunlar nedeniyle yarattığı adaletsizlikler göz ardı edilmeden gerçekleştirilmesi gerektiği de akılda tutulmalıdır.

Öte yandan yargı mensupları için meslek etik kuralları belirlenmesi bu türden bir protokolün konusu olmamalıdır ve metinden çıkarılmalıdır. Bu konularda çerçeve Anayasamızdır. Bu türden bir hususun protokolde yer almasına karşıyız. Devamla bilirkişi yönteminin bizde ceza sistemimiz açısından birtakım sıkıntılar yaratacağını düşünmekteyiz ve Protokolden çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. 

Protokol taslağında yargıya dair değişikliklerde sorumlu kurum olarak Başbakanlığın gösterilmesinin de sıkıntılı olduğu düşüncesindeyiz. Bir yandan yargının bağımsızlığından ve mali özerkliğinden bahsederken diğer yandan bu hususları yürütmenin sorumluluğuna vermek hatalı olacaktır.

* Devlet Planlama Örgütü: Anayasamıza göre ekonomik kalkınma planlama ile yapılmalıdır. Bu görev olağan olarak içerisinde dört ayrı dairesi bulunan Devlet Planlama Örgütü aracılığıyla yerine getirilmelidir. Oysa ülkemizde uzun süredir bu türden bir planlama yapılmadığı gibi güncel verilerin toplanması ve sistematik şekilde analiz edilmesinde de sıkıntılar yaşanmıştır. Halihazırda kurum içerisindeki dört dairenin de müdürünün atanmamış olması planlamaya verilen ‘önemi’ göstermektedir diye düşünüyoruz. Hal böyleyken bu kadar önemli bir kurumun üstelik de bizzat KKTC tarafınca kaldırılmak istenmesine bir anlam verebilmiş değiliz. Bunun bir mantıklı izahı varsa bu izahı yapması gerekenler bunu önerenlerdir. Halkın Partisi DPÖ’yü ortadan kaldırmaya kim neden ihtiyaç duydu anlam veremediği gibi hükümetin bunu kendi atadığı müsteşarın da bilgisine getirmeden, kapalı kapılar ardında yapmaya çalışmasında bir samimiyetsizlik görmektedir. Bize göre sağlıklı verilerin toplanması, istatistiki bilgilerin planlama yapılmasında kullanılması ve herşeyin ekonomik protokole aktarılması yerine sahiplenilerek devletin kendi planlarında yer bulması önemli bir ihtiyaçtır. DPÖ’nün çok daha verimli çalışabilmesini ve gerçekten planlama yapılmasınayardımcı olmasını sağlayacak şekilde yeniden yapılandırılması gerekir. Kurumu kapatarak kimin ne elde edeceğini, kamunun bundan ne gibi bir yarar elde edeceğini anlamış değiliz.

* Sağlık: Protokolde, Partimizin Programında da yer alan genel sağlık sigortasına (GSS) dair birtakım düzenlemeler yer almaktadır. Ancak bu GSS sisteminin ülkemiz şartları da dikkate alınarak yürürlüğe konulmasına değinilmemektedir. Öte yandan ülkede yaşayan herkesi kapsayacak bir GSS’dan bahsedilirken bunun yabancı öğrencileri ya da turistleri kapsayıp kapsamayacağı net değildir. Protokol taslağında sağlık hizmetlerinin sunumu ve finansmanının ayrıştırılmasından söz ediliyor olmasındaki gaye net değildir. Bununla murad edilen şey bazı sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi midir? Protokolde sözü edilen sağlıkta katılım payı ve ilave ücret oranlarının ne olduğunun belirlenmesi ama özellikle de bunu yaparaken devletin Anayasal yükümlülüğünü paralı bir hizmete çevirecek yaklaşımlardan kaçınılması gerekmektedir. Öte yandan Protokol taslağında yer alan pek çok tedbirin sağlıkta otomasyona geçilmeden hayat bulmasının gerçekçi olmadığı gözden kaçırılmamalıdır. Protokolde bu hususun bir miktar göz ardı edildiği gözlenmektedir.

* Diğer başlıklar: Yerel yönetimlerin yapılandırılması konusunda sözü edilen pek çok tedbir bugün yaşanan sıkıntılar açısından gereklidir, bu hususları olumlu buluyoruz. Öte yandan bazı belediyelerin limanlarda (Ercan Havalimanı ve diğer) verdikleri hizmetlerden ötürü diğer belediyelere oranla daha fazla gelire sahip oldukları, daha adil bir durumun yaratılması açısından bu türden hizmetlerden kaynaklanan gelirlerin ortak bir havuza aktarılarak belirli oranlarda geliri az olan belediyelerin de bundan yararlandırılması yoluna gidilmelidir. Ayrıca Protokol taslağında belediyelerin öz kaynak gelirlerinin artırılmasından bahsedilirken bunun nasıl yapılacağına değinilmediğinden bugün yerel yönetimlerce verilmekte olan hizmetlerin vatandaşa daha pahalıya gelecek bir değişikliği akla getirmektedir. Oysa Halkın Partisi vatandaşa pahalılık olarak yansıyacak bu türden uygulamaları doğru bulmamaktadır. Bizler belediyelerin özkaynak gelirlerinin artırılabilmesinde parti Programımızda da yer alan şu tedbirlerin çok daha gerçekçi olduğunu düşünüyoruz: alt yapı çalışmalarıyla değer kazanacak mülkiyetten ekstra vergi alınması (şerefiye vergisine benzer bir uygulama); devletten alınan katkıda bölgenin gelişmişlik düzeyinin ve temel ihtiyaçların dikkate alınması” gibi. Bu tedbirler yerel yönetimlerin özkaynaklarını artırdığı gibi bölgeler arası adaletin sağlanmasına da katkı koyacaktır.

Öte yandan denk bütçenin sağlanması bağlamında vergi verme yükümlülüğünün artırılmasından bahsedilmektedir. Bu öncelikle kayıt dışı ekonomi konusunda gereken tedbirlerin alınması ve verginin tabana yayılması ertesinde ve ancak gerekli olması durumunda son çare olarak başvurulabilecek bir yaklaşım olmalıdır.

Tarım ve hayvancılık konularında genel anlamda yapılan değerlendirmelere katılmakla birlikte, açıklığa kavuşturulması gereken bazı önemli noktalar olduğu dikkatimizi çekmektedir. Toprak Ürünleri Kurumu ile ilgili olarak bu kurumun kötü yönetilmesi, ortaya çıkan görev zararı ve diğer sıkıntılar bir realite olmakla birlikte TÜK’ün “tekelci yapıdan çıkarılıp piyasa düzenleyici bir hale getirilmesi” saptamasıyla neyin murad edildiği net değildir. Halkın Partisi, TÜK’ün gerekli yasal ve yapısal düzenlemeler ertesinde bu konularda piyasada düzenleyici ve dengeleyici rolünün etkisini kaybetmeden devam etmesi gerektiği düşüncesindedir. Özellikle özel sektörde bazı şahısların gerek ithal edilecek bazı tarımsal ürünlerde gerekse bunların fiyatlarının belirlenmesinde başat bir rol üstlenmesine izin verilmemesi, TÜK’ün tekelinden çıkalım derken bazı şahıs yahut şirketlerin tekeline razı olunmaması gerekmektedir. Özetle TÜK yeniden yapılandırılarak ve güçlendirilerek piyasada başat bir rol oynamalıdır. Aksi durumda üreticilerin piyasa şartlarındaki sağlıksız gelişmeler karşısında ayakta kalmaları imkansız olacaktır.

Halkın Partisi’nin taslak ekonomik protokolün belirli bazı başlıklarına ilişkin ilk değerlendirmeleri yukarıdaki gibidir. Burada değinmediğimiz birtakım hususlara ilişkin görüşlerimizi de bilahare açıklayacağız. Kamuoyunda özellikle tartışma yaratan hususlarda sadece reddeden ya da kabul eden değil, neyin ne şekilde olması gerektiğine ilişkin olarak görüşünü açıklayan bir duruşun yeni siyaset anlayışı bağlamında gerekli ve gerçekçi olduğu kanaatindeyiz. Öte yandan göreve geldiğimizde bu konuların şekillendirilmesinde KKTC tarafının gecikmeksizin öneri hazırlayacağı ve ülkedeki tüm paydaşların dahil olacağı bir karar verme süreci öngörmekteyiz. Maalesef bugüne değin şeffaf ve katılımcı olmayan hükümetler ekonomik protokol konusunda dengeli bir müzakere süreci yürütememiş, günün sonunda da protokollerin sahiplenilmesi sorunu ile karşı karşıya kalınmıştır. Ülkedeki tüm paydaşların görüş ve önerileri alınarak, gecikmeksizin zamanında hazırlanacak olan KKTC pozisyonunun ekonomik protokol müzakeresinde bugün var olan dengesizliğin aşılmasında önemli bir faktör olacağı düşünülmektedir."