Çiğdem Aydın

Kuzey Kıbrıs’ın en uzun süreli siyasilerinden biri olan, Meclis eski Başkanı ve Sağlık bakanlarından Dr. Ertuğrul Hasipoğlu,1990’dan 2013 yılına kadar siyasetin içinde bulundu. Hasipoğlu “2013’te siyasetten ayrıldım ve bir daha da girmeye niyetim yok” diyerek, bugünkü siyaset anlayışını sert ifadelerle eleştiriyor.

Hasipoğlu “Bencillik, kişisel çıkar anlayışı ve ihtiraslar arttı” diyerek, KKTC’deki yaşamın düzene girmemesinden yakındı.

Dr. Ertuğrul Hasipoğlu, Diyalog’un sorularını şöyle yanıtladı:
  
Soru: Siyasete ne zaman başladınız ne zaman ara verdiniz?

Yanıt:1979 yılında devletten ayrıldıktan sonra Ulusal Birlik Partisi’nde (UBP ) Parti Meclisi’ne (PM) ve Genel Yönetim Kurulu’na (GYK) girdim. 1981 seçimlerinde hevesli olmamama rağmen beni aday yaptılar. Kazandığım halde o dönemde yaşanan bazı ayak oyunlarına tepki olarak adaylıktan çekildim. Rahmetli Denktaş ve Çağatay Bey’in de bulunduğu bir toplantı yaptık ve ben rahatsızlıklarımı anlattım onlar da bana hak verdiler. O dönemde 40 vekil vardı mecliste. Ben çekildikten sonra Ali Atun birinci sıradan seçildi. Biz 18 vekil çıkardık ben bu tespiti söylemiştim ve öyle de oldu. 

Babam hiç siyasete girmemi istemedi. Pazar günü seçim vardı ve ben babamı Cumartesi günü kaybettim. Eğer seçime girmiş olsaydım hayatım boyunca vijdan azabı çekecek “adam benim yüzümen kahrından öldü” diye düşünecektim. Çok şükür ki Allah bana bunu yaşatmadı.

1990 yılında yeniden seçime girdim ve Sağlık Bakanı oldum 1994 yılına kadar bu görevi sürdürdüm.1994 -1996’da CTP- DP hükümeti kuruldu; 1996 yılından 1998 yılına kadar Sağlık ve Çevre Bakanlığı yaptım. 1998 yılından 2001 yılına kadar da Meclis Başkanlığı yaptım. 2001 yılında Eroğlu’na karşı kurultayda aday oldum. Her şeye rağmen iyi de oy aldım yüzde 30. Bir buçuk yıl sonra 2012 yılında partiden ayrılmak zorunda kaldım. 

Biliyordum çünkü Eroğlu beni aday göstermeyecek bir görev de vermeyecekti. Çünkü beni rakip görüyordu. 2002 yılında partiden ayrıldım. 2013 yılında Demokrat Parti (DP) ile birleştik. 2005 erken seçimlerinde DP’den aday oldum ve kazandım. Genel Sekreterlik yaptım. 2010 yılında DP’den ayrıldım. Maalesef Serdar Denktaş Bey beni ve Mehmet Tancer’i disipline vereceklerini bir televizyon kanalında açıklamış ve ben de bunu kulaklarımla duymuştum. Hiç unutmam aynen şöyle dedi: 

“Adamsalar, adam gibi istifa etsinler” ben de istifa ettim. Daha sonra Ulusal Birlik Partisi’ne (UBP) geçtim. 2013 yılında Genel Sekreter olarak seçime girdim ve seçimi kaybettim. 

Soru: Siyasetten ayrıldıktan sonra dostlarınızın size karşı ilgisi değişti mi? Arayıp, soran oluyor mu?

Yanıt: Benim çevrem hiç değişmedi. Gerçek dostlarım her zaman yanımda oldular. Gerçek olmayanları da zaten dosttan saymak mümkün değildir. 
Herkes ‘ben’ derdinde

Soru: Bugünkü siyaseti nasıl buluyorsunuz? Yanlışlar nedir? Neler yapılmalı?..

Yanıt: Tek kelimeyle rezalet. Bütün partiler içinde bir rezalet vardır. Kişisel hırslar öne geçti herkes “ben” derdinde kimse “biz” olamıyor. İhtiraslar her şeyin önüne geçti ne yazık ki. En kritik dönemdeyiz. Görüşmelerin yoğunlaştığı bu süreçte dünyanın baskıları arttı ve bizim kuzeyde birlik sağlanamıyor.

Süper güçlerin dediği olacak

Soru: Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ne düşünüyorsunuz?..

Yanıt: Benim Kıbrıs’ta bütünlüklü bir çözüm olacağına hiçbir inancım yoktu. Ama son zamanlarda doğal gaz kaynakları ve süper güçlerin buna müdahil olması bir çözümü gerektiriyor. Siyaset çıkarların örtüştüğü noktadır.

Şimdi bana göre bu süper güçlerin çıkarları ötüşüyor. Türkiye, İsrail, ABD, Yunanistan bu duruma müdahildir ve hal böyleyken görüyorum ki bu ülkelerin çıkarları şimdi örtüşüyor. Bu bağlamda şimdi bir çözüm olacağına inancım vardır. Ancak bu anlaşmadan ne Türk tarafı ne de Rum tarafı tam olarak memnun olmayacaktır.

Soru:Kıbrıs Türk tarafı çözüme hazır mı? Değilse ne yapmalı?..

Yanıt: Türk tarafı Rumlardan çok daha fazla hazırdır. Türk tarafı bunu Annan Planı’nın referandumunda net olarak ortaya koymuştur. Aynı zamanda Rum tarafı da.

Soru: Müzakerelerde en önemli sorun sizce nedir?

Yanıt: Toprak ve Mülk konusu en zor konular arasındadır. Örneğin Rumlar hep Maraşı gündeme getiriyor. Maraş’ın yüzde 99,9’u Vakıf malıdır. Satılamaz ve devredilemez. Ancak takas edilebilir. Takas kozunu kaybetmemek gerekir. Şimdi Avrupa İnsan Hakları (AİHM) Vakıfların Maraş’la ilgili taraf olduğunu kabul etmiştir. Vakıflar Maraş’ı açar ve inkişaf ettirenlere kiraya verebilir. Ve bundan her iki taraf da memnun olur. Yoksa Maraş’ı açtık, Rumlara verelim denildiğinde bizler bindiğimiz dalı keseriz.