Özlem Çimendal

Ülke makro planında KKTC’nin doğasını koruma adına ilk etapta inşaat sektörü ve diğer sektörlerdeki gelişmelerin sağlıklı bir yaşam için gerekli olan uluslararası ölçüleri olduğunu anlatan  Suiçmez, KKTC’de bu ölçülere ve kıstaslara uyulmadan günübirlik girişimlerde bulunulduğunun altını çizdi.

Şahsi menfaatler, ülke menfaatlerinin önüne geçiyor

Suiçmez, ülke menfaatinin hiçe sayılarak, birilerine kolaylık sağlamak ve şahsi menfaatleri ya da özel ilişkileri bağlamında şekillenen bir anlayışın olduğuna işaret etti ve toplumun menfaati, hukukunun geriye gittiğini savunarak “Hiçbir şahsi menfaat ve çıkar halkın sağlığının üzerinde olamaz” dedi.

“Taş ocakları su kaynaklarımızı tehdit ediyor”

Taş ocaklarının işleyişinin gerçekleştirdiği bölgelerde tozlu havanın sağlığı ciddi anlamda tehdit ettiği gerçeğinin de herkes tarafından bilindiğine dikkat çeken Suiçmez, “Taş ocakları su kaynaklarımızı tehdit ediyor. Ayrıca içme suyu kaynaklarımıza yönelik de tehlike oluşturmaktadır. Kıbrıs gibi suya ihtiyaç duyan bir ülkede su kaynaklarının bu tarz tehdit altına sokulması akıl ve vicdanla açıklanacak bir şey değildir” dedi.

“Bölgedeki kanser vakaları artıyor”

Ocakların etrafa yaydığı toz toprak nedeniyle bölge insanlarındaki kanser vakalarındaki artışa da dikkat çeken Suiçmez, “Taş ocaklarının kapsama alanına giren bölgelerde kanserde sayı olarak artış var. Bu da bölge insanlarında ciddi anlamda bir tedirginlik oluşmasına neden oluyor” şeklinde konuştu.

“Verilen zarar, sadece bölgeyi değil, KKTC genelini etkileyebilecek ölçüde”

Değirmenlik ve bağlı civar köylerin taş ocaklarının çevreye yaydığı tozlu havayı solumak zorunda kaldığı için ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya kaldıklarına vurgu yapan Suiçmez, “Bu çevrelerdeki hava kirliliği ve doğa tahribatı sadece bölgeyi değil, KKTC genelini etkileyebilecek ölçüdedir. KKTC’de yeşil alan çok az” ifadelerini kullandı.

“Önceden verimli yeşillik olan alan şimdi toz, toprak”

Dikmen ve civarlarının özellikle de Başpınar bölgesinin önceden verimli, zeytinlik ve yeşillik bir alan olduğunu anımsatan Suiçmez, “Şimdi toz duman altında kaldı alan. Taşken civarından taş ocaklarının olduğu bölgeden bakıldığında alanın ve köyün olduğu gibi toz bulutunun kapladığı görülmektedir” dedi.

“Duvarları çatlamayan ev kalmadı”

Değirmenlik bölgesinde duvarı  çatlamayan  ev kalmadığına da işaret eden Suiçmez, “Taş ocaklarında belli dönemlerde yapılan patlatmaların şiddeti nedeniyle evlerin duvarları çatlıyor. Bölgedeki yeni inşaatlarda bile en fazla bir ay sonra çatlakları görmek mümkündür” diye konuştu.

“Kullanılan dinamitler, kanserojen madde içeriyor”

Patlatmada kullanılan dinamitlerin kanserojen madde içerdiğine de dikkat çeken Suiçmez, “Kullanılan dinamitler, evlere verdiği zararın ötesinde insan sağlığı açısından da kanserojen madde içerdiği için ciddi tehlike oluşturuyor” dedi.

“Dağların hepsinin yok edilmesi mi amaçlanıyor?”

Maden ve Taş Ocakları Yasası’na da değinen Suiçmez, patlatmaların ve taş ocaklarının işletilmesinin yasalara ve uluslararası standartlara uygunluğunun göz ardı edildiğine işaret etti. Taş ocaklarındaki denetlemenin ve izinlerin usulüne uygun yapılmadığının altını çizen Suiçmez, “Taş ocakları sözleşmelerinin belli yıl aralıkları ve rehabilite şartı ile yapılması gerekmektedir. Taş ocaklarındaki bu faaliyetlerin de bir sınırı olmalıdır. Nereye kadar daha devam edecekler? Dağların hepsinin yok edilmesi mi amaçlanıyor?” diye sordu. 

“Siyasi ilişkiler ve şahsi menfaatler, bilimsel yönünün ortaya konmasını zorlaştırıyor”

Beşparmak Dağları’ndaki genişlemenin ve yıllık kayıp oranının çok fazla olduğunu ifade eden Suiçmez, “Buradaki siyasi ilişkiler ve şahsi menfaatler, bu olayların bilimsel yönünün ortaya konmasını zorlaştırıyor. Üniversitelerin bağımsız araştırmalar yapması gerekmektedir. Ve bu araştırmaların da devlet planlama birimlerinin projelere döndürmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

“Sonuçlar neden halkala şeffaf olarak paylaşılmıyor?”

Kamuoyundaki tepkilere istinaden hükümet edenlerin denetimler ve uygunluk açısından yapılan açıklamalarını da hatırlatan Suiçmez, “Eğer yapılan açıklamalardaki gibi denetimler ve uygunluğu araştırılıp, denetleniyorsa neden bunların sonuçları halkala ve kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmıyor. Madem ki demokratik şeffaf bir devletiz açıklansın. Dönem dönem yapılan açıklamalarla toplumun direnci kırılıyor ancak daha sonra hiçbir icraat olmuyor” dedi.

“Kaliteli siyaset gelişmiş toplum yaratır, kalitesiz siyaset ise toplumu ve kaynaklarını tüketir”

Ülkedeki siyasi istikrarsızlığın da  problemlerinin çözülememesinde büyük sorun olduğuna da işaret eden Suiçmez, “Ülke siyasetinin istikrarlı hale gelerek, plan ve program üzerinden rekabet etmesi özlenen bir durumdur. Kaliteli siyaset kaliteli gelişmiş toplumu var ediyor. Kalitesiz siyaset ise toplumu ve kaynaklarını tüketiyor. Bunlar birbirileriyle ilişiklidir” ifadelerini kullandı.

“Taş ocaklarında içme suyu kullanılıyor”

Su kaynaklarının tehlike altında olduğunun da altını çizen Suiçmez, taş ocaklarında içme suyunun kullanıldığını söyledi. Suiçmez, “Taş ocaklarının günlük kaç ton su kullandığının ve alınan vergilerle kazancının ne olduğu araştırılmalı. Bazı şeyler parayla ölçülmez, biri sağlık biri de çevredir bunun. Kimi zaman sağlığa verilen zarar paranız da olsa giderilemeyecek ciddiyette olabilir” diye konuştu.

“Doğaya ve çevreye saygısı olmayan siyaset, günlük çıkarlara dayalı bir siyasettir”

İnsan haklarına, doğaya ve çevreye saygısı olmayan siyasi bir anlayış, günlük çıkarlara dayalı bir siyaset anlayışı olur diyen Suiçmez, “Siyasiler ve devlet yetkililerinden duyarlılık bekliyoruz. Bu cesareti gösterebilirler. Kimsenin şahsi çıkarları ve menfaatleri, toplumun sağlığından daha üstte olamaz. Taş ocaklarına düşmanlık duygusuyla yaklaşmıyoruz, onların da penceresinden bakabiliyor ve bu problemleri hükümet edenlerle karşılıklı görüşerek bir sonuca vardırabilirler” dedi.

“Ülke hukuk, düzenine aykırı olanlar el çektirilmeli”

Taş ocakları işletmecilerinin de kendi çalışanının sağlığına ve çevreye verilen zararı asgariye indirme girişimlerine sıcak bakacağına inanç belirten Suiçmez, mutlaka işi düzene uygun olarak yapmayan, saygı göstermeyen işletmelerin de olabileceğini ifade etti. Suiçmez, “Ülkenin kukuna, düzenine aykırı hareket eden bu işletmeler de derhal sektörden el çektirilmelidir” dedi. 

“Sübvanse edilen gereksiz alanlar var”

Sübvanse edilen gereksiz alanların varlığına işaret eden Suiçmez, “Turizm teşvike o kadar para aktarılıyor. Turizmi en çok etkileyen nedenlerden biri olan bu taş ocakları. Turist Kıbrıs’ın tozunu toprağını çekmeye mi gelecek? Su kaynakları ve doğası olmayan bir ülkenin turizmi ne kadar gelişebilir, rağbet görür?” ifadelerini kullandı.

“İş ortamı, güvenlik ve iş ölümlerinin istatistiği yapılmalı”

Taş ocaklarındaki iş ortamı ve güvenlik tedbirlerinin kaza ve ölümlerin de istatistiklerinin alınması gerekliliği üzerinde duran Suiçmez, “Bunlar bu çağda çevre ve doğa ile ilgili bilinmeyen, yapılamayacak şeyler değil. Sağlıklı bir işletmeciliğin nasıl yapılması gerektiği, doğadaki kaynakların ne ölçüde kullanılabileceği bilinmelidir” dedi.

“Doğayı katletmenin bedeli ağır ödenir”

Doğanın da bir tahammül sınırı olduğunu hatırlatan Suiçmez, “Doğa tüm canlıların kaynağıdır. Siz doğaya cansız gibi muamele ederek o şekilde davranırsanız, bunun bedelini ağır ödersiniz.  Siyasilerin topluma sorunun çözüm önerilerini de sunmaları gerekmektedir. Bunların lafta da kalmaması gerekiyor. Biz bu lafları defalarca işittik. Bundan sonra oluşturma çalışmalarını sürdürdüğümüz bu platformla mücadele de ne yapılması gerekiyorsa yapacağız. Dava açılması gerekiyorsa onu da yapacağız” şeklinde sözlerini tamamladı. 

 Suiçmez, KKTC için  önemli sorunlarından biri olan özelde taş ocakları genelde ise ülkede doğayı tahrip eden faaliyetlere karşı  bir platform oluşturma hazırlıklarının sürdüğünü de sözlerine ekledi.