İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV), Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) katılım müzakerelerinde 17. faslın açılmasının sürece yeniden ivme kazandıracağını ve bunu diğer fasılların takip edeceğini kaydetti.

Kurum açıklamasında, Türkiye'nin AB katılım sürecinde, 17. fasıl olan "Ekonomik ve Parasal Politika" faslının, bugün Brüksel'de gerçekleşen Hükümetlerarası Konferans'ta müzakereye açıldığı anımsatıldı.

Yaklaşık 2 yıllık bir sürenin ardından AB müzakerelerinde yeni bir faslın açılmış olmasının sürecin tüm engellere rağmen devam ettiğini gösterdiği belirtilen açıklamada şunlar kaydedildi:

"Faslın ekonomi ve maliye yönetimi açısından AB ile uyumlaşmanın en önemli gereklerinden birini oluşturması ve daha önce Sarkozy yönetimi tarafından 'üyelikle doğrudan ilişkili olduğu' gerekçesiyle bloke edilen başlıklardan biri olması da faslın açılmasını daha da önemli hale getirmektedir. Bugün müzakerelere açılan Ekonomik ve Parasal Politika faslı ile birlikte AB sürecinde açılan fasıl sayısı 15'e çıkmıştır.

Ekonomik ve Parasal Politika faslının müzakerelere açılması müzakere sürecine ivme kazandıracak ve aynı zamanda ülkemizin ekonomi alanında elini güçlendirecektir. Esasen Türkiye'nin AB ile ticari ve ekonomik bütünleşmesi ileri düzeydedir. Türkiye'nin dış ticaretinde AB'nin payı 2014 itibarıyla yüzde 40'tan fazladır. Aynı zamanda AB, Türkiye'nin en büyük doğrudan yabancı yatırım kaynağıdır. 2014'te AB'nin Türkiye'deki doğrudan yabancı yatırımlar içindeki payı yüzde 56'dır. Ekonomideki olumlu gelişmeler dış ticaret ve yatırımlara, dolayısıyla büyümeye de olumlu yansıyacaktır."

"GÜNEY KIBRIS'IN BLOKE ETTİĞİ 6 FASIL DA AÇILMALI"

Ekonomik ve Parasal Politika faslının müzakerelere açılmasının olumlu bir gelişme olmasının yanı sıra bunun yeterli olmadığı ifade edilen açıklamada, "Müzakere sürecinde AB Konseyi kararı ile bloke edilen 8 fasıl ve Güney Kıbrıs'ın tek taraflı olarak bloke ettiği 6 faslın da açılabilmesi için gerekli koşullar oluşturulmalıdır. Bu ise hem Kıbrıs sorununda çözümün sağlanması, hem de Avrupa Komisyonu ve üye devletlerin müzakere sürecinin canlandırılması yönünde 29 Kasım Türkiye-AB Zirvesinde verdikleri sözleri yerine getirmelerine bağlıdır" değerlendirmesi yapıldı.

"17. FASIL NELERİ KAPSIYOR?"

Açıklamada yer verilen bilgilere göre, 17. fasıl kapsamındaki müktesebatın temelini, ülkelerin merkez bankalarının bağımsızlığı, kamu sektörünün merkez bankası tarafından doğrudan finansmanının yasaklanması ve kamu kesiminin finansal kurumlara imtiyazlı erişiminin önlenmesi konuları oluşturuyor.

Merkez Bankası'nın tam bağımsızlığının sağlanmasına ilişkin, 2001 yılında kabul edilen 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu'nda (TCMB) Değişiklik Yapılmasına Dair 4651 sayılı Kanun gereğince TCMB'nin yetkilerini kullanma ve görevlerini yerine getirme ilkesi bakımından tam bağımsızlığa sahip olması öngörüldü.

Merkez Bankasının kurumsal ve mali bağımsızlığının mevzuatta ve uygulamada sağlanması bu fasıl kapsamında ele alınacak. 2006 yılı başından itibaren açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçilerek para politikasının şeffaflığı ve hesap verebilirliği artarken, Merkez Bankası'nın, AB müktesebatına uygun olarak kurumsal ve mali bağımsızlığına dair ilave uygulamalar için gerekli ek değişikliklerin katılım tarihinden bir yıl önce yapılması öngörüldü.

"MERKEZ BANKASI'NIN BAĞIMSIZLIĞINA ZARAR VERECEK MÜDAHALELERDEN KAÇINILACAK"

Türkiye'nin ekonomik ve parasal politika alanında genel olarak AB müktesebatına kısmen uyumlu olduğu belirtilen açıklamada, Türkiye'nin ilgili mevzuatı uygulayabilecek ve mevzuattan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirebilecek organizasyonel alt yapıya, insan kaynağına ve kurumsal kapasitesine sahip olduğu hatırlatıldı.

Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ilkesi ve kamu sektörünün finansal kuruluşlara imtiyazlı erişiminin engellenmesi ilkesine ilişkin bir takım uyumsuzlukların da bulunduğu hatılatılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

"Merkez Bankasının tam olarak bağımsızlığının sağlanamaması uyumsuzluklar konusunda sorun oluşturmakta ve fiyat istikrarına odaklanılması gerekmektedir. 2015 Türkiye İlerleme Raporunda Avrupa Komisyonu, 17. fasıl ile ilgili aşağıdaki adımların atılmasını öngörmüştür:

Merkez Bankası'nın bağımsızlığına zarar verecek siyasi müdahalelerden kaçınılması, belirlenen tarihler içinde mali bildirim tabloları ve ekonomik reform programının AB'ye sunulması, diğer yandan, Avrupa Komisyonu 2014 raporunda, ayrımcı stopaj vergisi oranlarının kamu sektörü borçlanma araçlarını özel sektöre göre ayrıcalıklı kıldığı, bu durumun kamu sektörünün finansal kuruluşlara imtiyazlı erişiminin engellenmesi ilkesi ile uyumlu olmadığına işaret etmektedir.

Ekonomi politikalarının oluşturulmasının plansız ve parçalı bir yapıda olduğu, Türkiye'nin, mali kuralın uygulamaya koyulmasını da içeren bütçe çerçevelerine ilişkin 85/2011 sayılı Yönerge ile uyum sağlamak için ciddi çaba sarf etmesi gerektiği de kaydedilmektedir."

"TÜRKİYE MAASTRİCHT KRİTERLERİ'NE UYUMLUDUR"

Türkiye'nin AB'nin ekonomi ve para politikasına Maastricht Kriterleri bağlamında yüksek derecede uyumlu olduğunu belirtilen açıklama şu ifadelerle devam etti:

"Özellikle Kamu Açığının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'ya (GSYİH) oranı ve Kamu Borç Stokunun GSYİH'ye oranı Maastricht kriterleri çerçevesinde öngörülen sınırların altında seyretmekte ve birçok üye ülkenin oranlarından daha iyi durumda bulunmaktadır. (Kamu açığının GSYİH'ye oranı yüzde 1,39 ve Kamu Borç Stokunun  GSYİH'ye oranı yüzde 33,5'tir. AB'nin verileri ise sırasıyla yüzde 3 ve yüzde 88,6) Ekonomik ve Parasal Politika çerçevesinde Türkiye'nin tek para birimi avroya geçmesi ise ancak üyelik tarihinden sonra Maastricht kriterlerine uyumu ile gerçekleştirmesi gereken bir gerekliliktir.

Ekonomik ve Parasal Politika faslının açılmasını takiben, açılması gündemde olan diğer fasılların da yakın zamanda müzakerelere açılmasını umuyoruz."