Adaletten uzak Türkiye'nin, adalet üstüne kurulmuş ama anlaşılan bu kavramı sömürmek dışında bu kavramla uzaktan yakından alakası olmayan mahkemesinin, sevgili Hrant Dink davasıyla ilgili verdiği içler acısı, adaletten uzak kararından sonra
Agos gazetesinin önünde toplanan 50 binden fazla kişinin verdiği mesaj işte tam da buydu; ’insanlık daha ölmedi’...

Türkiye'nin, Ermenilere bakış açısı hiç değişmedi. 1915'te ne yapıldıysa 2012'de yine aynı şey yapıldı. Mahkemenin verdiği karardan çıkarılan sonuç bu ve Hrant Dink'in başta Ermeniler olmak üzere Türkiye'deki tüm ‘ötekilerin’sesi olduğu da hesaba katılırsa 1915'ten kastım daha da net anlaşılabilir. Mahkeme başından beri güvenilir değildi. Hrant'ın katillerinin korunduğu gün gibi açıkken ve katillerle devlet içindeki bağlantılar medyaya bile yansımışken mahkeme hakiminin dosyada buna dokunmaya, incelemeye değer bile bulmaması, sadece yargının değil tüm Türkiye'nin adaletine indirilmiş bir darbedir. Ve mahkemenin ‘örgütle’ ilgisi yok deyip cezayı sadece bireyselleştirmesinin adaletin dışında ‘siyasi’bir ayagınında olduğunu ve bu siyasetin 1915'ten öncesinin bir devamı değil de nedir?

Türkiye Cumhuriyeti temsilcilerinin  bu davanın sonucuyla ilgili yaptıkları açıklamalar ‘timsah gözyaşından’ öteye gitmez. Nitekim bu sonuç bizi tatmin etmedi ifadesi ‘politik bir hamledir’. Bu ifadenin dışında yargıya müdahale edemeyiz(müdahale etmemek en demokratik, en doğru davranıştır ama sadece kendi dışındaki davalarla ilgili söylenince pek inandırıcı olmuyor. Kendi davalarında tehditlere varan ifadeler basın yayın kuruluşların arşivlerinde saklı olmasa bende inanacam) demeleri de ancak ‘ikiyüzlülük’ olur. Eğer Türkiye Cumhuriyeti temsilcileri(hükümet) diğer tüm siyasi davalarda olduğu gibi bu davada da aynı politikayı yapmasa, bu ülkede ne kimseye zarar gelir ne de bu ve benzeri davalarında göz göre göre adaletsiz kararlar verilirdi. Devletin temsilcilerinden yargıya müdahaleyi beklediğim sonucu çıkarılmasın ben polisin, askerin kısacası güvenlikle ilgili tüm kurumlara hakim hükümetin, bu kurumların işleyişini, demokrasiye, insan haklarına uygun hala getirebileceğini söylemeye çalışıyorum.

Nitekim hükümet yetkililerinin ‘üzüntü duyduk’, ’tatmin olmadık’larının pek bir kıymeti harbiyesi yoktur çünkü üzüntüler bu ülkede Ermeni yada ‘öteki’nin katledilmesi ve ‘adaletsizliğe’ maruz kalmasından ötürü gelmiyor. Üzüntü duymanın dışında bu gibi vahim durumları ortadan kaldırabilmek varken ve işlenen bu vahşetin örgütlü,planlı oldugu görüldüğü halde buna engel olmayıp sonra üzüntü duydugunu ifade etmek anlamsızdır. Türkiye'de çıkan her farklı sesin kesilmesi politikasının bir sonucu Hrant Dink katliamıdır bunu itiraf etmeliyiz artık. "Ötekiler" katledilmeden önce sesi kısılır, Türkiye'nin en belirgin yok etme politikası budur. Tıpkı 1915 sürgünü  öncesinde, 1 Nisan'da 250 Ermeni aydınının Haydarpaşa garından ayaşa sürdülürüp Ermeniler'in önce sesinin kısılmaya çalışılmaya çalışılması gibi ama bu katliamı yapanların hesaba katmadığı bir şey var o da, Hrant'ı katlederek kimsenin sesinin kesilmediği, tam tersi artık Türkiye'de milyonlarca HRANT DİNK çıkmasıdır.

1915 öncesinde ve sonrasında yapılan zulumlere o günlerde çok ses çıktı mı bilmiyorum çünkü bununla ilgili yeterince belge, doküman yok, ama bugün, o günlerden farklı olarak ne Ermeniler yalnızdır ne Kürt ne de ‘ötekiler’ ... Devlet bu davanın sonucunda geleneğini bozmadığını gösterse de, toplum bununla aynı çizgide değil. Nitekim bunu, Hrant davasından sonra verilen ‘adaletsiz’karara karşı Agos gazetesinin önünde toplanan 50 binden fazla kişinin verdiği: ‘İNSANLIK DAHA ÖLMEDİ’ mesajından anlayabiliriz. Bu mesajı herkes anlamalı, bu mahkemenin daha bitmediğini, bu devlet geleneğinin değişmesi gerektiğini herkes anlamalı ve Hrant Dink'e verilen insanlık mesajını tekrardan söyleyip  bu mesajın tüm dünya halkları arasında yayılmasını umut ediyorum…

Ne mutlu İNSANLIK DAHA ÖLMEDİ diyene...