Kıbrıs TMT Mücahitler Derneği, Kıbrıs görüşmelerinde “çözüm, hemen çözüm ve barış” dendiğini, ancak Türk askeri burada olduğu sürece barış, huzur ve güvenin devam edeceğini belirterek, “Garantiler asla kaldırılamaz. Türk askeri Ada’daki barış, huzur ve güvenin bekçisi olmaya devam edecektir” dedi.

Dernek Genel Başkanı Yılmaz Bora yazılı açıklamasında, Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başladığını ve çeşitli cephelerden olumlu mesajlar yayınlandığını, ancak Kıbrıs’ın yaşanmış gerçeklerinin dikkate alınmayarak ortaya konan bu görüşlerle soruna bir çözüm getirilmesinin mümkün olmadığını savundu.

Bora, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yeni Cumhurbaşkanı’nın görüşmelere iyi niyetle başlamış olabileceğini ancak karşı tarafın tutumunda hiçbir olumlu unsur bulunmadığını” öne sürerek, “Rumlar garantiler kalkamadan, Türk askeri ve 1974 sonrası Ada’ya dönen soydaşlarımız Kıbrıs’tan gitmeden bir antlaşmanın olamayacağını ısrarla söylemeye ve gündemde tutmaya gayret ediyorlar” dedi.

21 Aralık 1963 ile 20 Temmuz 1974 tarihleri arasında Kıbrıs Türk halkına reva gördükleri zulüm, işkence ve katliamları hatırlamak istemediklerini ifade eden Bora, şöyle devam etti:

“15 Temmuz 1974’de Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilân ederek Kıbrıs’ı bir Yunan adası haline getirme aşamasının 20 Temmuz 1974’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin haklı ve yerinde yaptığı barışçı müdahalesi ile Kıbrıs’ın tümüne barış, huzur ve güven getirdiğini ve Rumları da bir iç kavgadan kurtardığını asla hatırlamak istemiyorlar.

1975 Nüfus Mübadele Antlaşması ve 1977 – 1979 Doruk Antlaşmaları ile Kıbrıs sorununun büyük ve önemli bir bölümünün çözüme kavuşturulduğunu ve geriye kalan bölümünün ise sınır düzenlemeleri, mal mülk meselesinin de takas ve tazminatlarla sonuçlandırılmasının öngörüldüğü halde, bütün bu önemli hususlar dikkate alınmadan bir çözüme ulaşılması mümkün değildir.

1968’den 1974’e kadar devam eden süreçte Rumların oyalama taktiği ile Kıbrıs Türk halkının teslim olacağı varsayımı ile davrandılar. 20Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekâtı ile değişen ve bugüne dek kökleşerek devam eden bugünkü durumu geriye götürmek için Rumların, arkalarına aldıkları AB, BM ve ABD desteği ile yalan, entrika, şantaj ve tehditle Kıbrıs’ın gerçeklerini inkâr ederek meselenin Kıbrıs’ın Kuzeyi’nin Türk Askerinin işgali altında olduğu yalanı ile dünya kamuoyunu yanıltmaya devam ediyorlar.

15 Temmuz 1974 Rum ve Yunan’ın ortak darbesinin amacı neydi? Kıbrıs Garanti Antlaşması’na dayanarak Türkiye’nin garantör ülke olarak 20 Temmuz 1974’de haklı ve yerinde yaptığı meşru, barışçı müdahalesi olmasaydı, Rumların Taşkent, Muratağa, Atlılar ve Sandallar’daki katliamları ile Kıbrıs Türk halkının akıbetinin ne olacağı belli değil miydi?”

Bora, burada belirtmeye çalıştığı gerçekler dikkate alınmadan Kıbrıs’ta yaşayabilir bir çözümden söz etmenin olası olmadığını ifade ederek, “ayrılığın kökleştiği bunca yıldan sonra zorla mümkün olmayacak beraber yaşamayı telkin edenlerin neye dayandıklarını da açıklamalarını” istedi.

Günümüzde birçok “Federal” yapıya sahip ülkelerin bölündüğünü, iki ayrı din, dil, ırk, kültür ve hiçbir zaman iç içe yaşamamış, ayrı köy ve ayrı mahallelerde yaşamış bu iki ayrı halkı birlikte yaşamaya zorlamanın insanlık için “utanç verici” olduğunu savunan Bora, “Rumların Kıbrıs Türk halkına soykırım uyguladığı gerçeği ortada iken çağdışı, barbar, zalim, hak ve hukuk tanımayan Rumlarla birlikte yaşamaya zorlanması insanlıkla bağdaştırılması mümkün müdür?” diye sordu.

Yılmaz Bora, adada adayı terk edecek yerleşikler olmadığını da ifade ederek, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sahibi olan yurttaşlarımız vardır” dedi.