Yurdagül Atun

Kapasitesinin çok üzerinde hizmet veren Merkezi Cezaevi, fiziki kapasitesinin yetersizliği yüzünden birçok sorunu barındırıyor. 367 mahkumun kaldığı cezaevinin müdürü Metin Bilmem mahkumların yatacak, yiyecek sıkıntılarının olmadığını ancak sigara içme yasağı olmamasından ötürü havalandırma problemi olduğunu kaydediyor. 

Cezaevinde (haberin hazırlandığı gün itibarıyla) 367 mahkumun kaldığını ifade eden Bilmem, tartışmalı şehir efsanesine şu sözlerle nokta koyuyor: “Cezaevinde Kıbrıslılar çoğunluktadır. Bunu hep söylüyoruz. Kıbrıslıların çoğunluğu uyuşturucudan giriyor. Bugün cezaevinde kalan orijinal Kıbrıslı sayısı (anne baba Kıbrıslı) 131’dir, KKTC-TC uyrukluların sayısı 95’tir. 89 da TC uyruklu vardır.”

Cezaevine uyuşturucu sokulduğuyla ilgili haberleri sorduğumuz Bilmem açıkyüreklilikle yanıt veriyor: 

“Girmez dersem yalan söylemiş olurum. En iyi korunan cezaevine dahi girer. Bugün bonzai girmez belki ama hap girer. Ve hapın kokusunu köpek almaz. Bugün narkotik dedektör köpeğimiz olmasına rağmen buna engel olamayız. Bir insan bir tanıdığını zehirlemek ister mi? İnsan çocuğuna, kocasına, sevgilisine uyuşturucu getirebilir mi?  Ama maalesef yapıyorlar. Don lastiklerinin içine diken mi ararsınız, öperken bile bir şekilde veren mi… Uzmandırlar bu konuda. Felaket saklarlar. Makatına bile sokan var.”

 Metin Bilmem, Cezaevi mutfağının kapatılıp dışardan yemek alımı yapılmasının hijyen açısından büyük faydaları olduğunu savunuyor. “Mutfak berbattı. Başta aşçı olsa da mahkumlar çalışırdı mutfakta. Bulaşığıdır, pişirmesidir mahkumlardaydı. Şu an gelen yemekle o zaman pişen yemeği hijyen açısından karşılaştıramayız” diyen Bilmem, dışardan alımın daha pahalıya malolduğunu ancak kesinlikle artniyet aranmaması gerektiğini söylüyor. 

İçişleri Bakanlığı’nın iki yıl önce aldığı bir kararlar gardiyanların cezaevi yemeğinden yiyememesinin sakıncalarına değinen Bilmem, küçük toplum olmanın dezavantajlarından birinin herkesin birbirini tanıması ve kıramaması olduğuna vurgu yapıyor. 

Soru: Bana göre en önemli sorudan başlayayım; Hafif suçlularla, ağır suçluları biraraya koymak tehlike arz etmiyor mu? Bunları ayırma imkanınız yok mu?

Kadınlar ayrıdır. Ayrıca gençleri-20 yaş ve altını- mümkün mertebe ayrı tutmaya çalışıyorum, ayrı bölümdedirler ama tam anlamıyla mümkün değil. Gündüz bir aradalar, gece ayrı kalırlar.  Cezaevinin kapasitesi 220’lerden çıktı 420’lere. Nasıl çıktı, ranza sistemiyle. Mazbatayı, trafiği, askeri suçları, seferberliği mümkün mertebe ayırmaya çalışırız, yettiği kadar ama 367 kişi kalıyor. Kapasitemiz bugün ranza sayesinde 420. Yemeden içmeden yana sıkıntı yok. Yatacak yerleri var ancak havalandırma yönünden problemleri vardır. Sigara içme yasağı olmadığı için sigara içenle içmeyen bir yerde kalıyor, sıkıntı oluyor. 

Soru: 40 kişilik koğuşta 2 banyo, üç tuvalet olduğu söyleniyor doğru mu?

Doğrudur. Yıkanma problem değil, sıcak suyu verebiliyoruz. Gece saat 9-10’a kadar kazanlar açıktır, banyo ihtiyaçlarını giderebilirler ama tuvalet sıkıntı oluyor. Sabah kalktınız, ihtiyaçtır tuvalete gitmek. O zaman sıkıntı yaşanabiliyor. Kuyruğa girerler. Cezaevi 1982 yılında 179 kişilik olarak yapıldıydı. Daha sonra eklemeler yapıldı, üç bina eklendi, kadınlar bölümü yapıldı ama yine de bu konularda yetersiz. 

“Yemeklerde sıkıntı yok”

Soru: Geçtiğimiz günlerde cezaevinin yemek ihtiyacının dışardan karşılanmasına yönelik bir haber yapmıştık. Bundan 3 yıl önce cezaevine geldiğimizde yemekler cezaevinde pişiyordu ve mahkumlar da, gardiyanlar da bol bol yiyordu. Şimdi dışarı verildi. Hem daha pahalıya maloluyor, hem mahkumlar doymuyor, hem de gardiyanlar yemiyor. Burada birilerine kıyak mı geçildi?

Yemeklerde sıkıntı yoktur. Gardiyanların yememesi, bütçenin karşılamamasından ötürüdür. Evet, gardiyanlar eskiden yiyorlardı, çünkü yemek burada pişiyordu. Şimdi çeşit daha çok. Dört çeşit yemek gelir, artı diyetisyenler tarafından hazırlanır menüler. Daha da sağlıklıdır. Diyet menüsü olanlara, şeker hastalarına, tansiyon hastalarına ara öğünler de geliyor. Meyvesidir, yoğurdudur… Eski listeye bakalım bir, gece olurdu bir zeytinli, bir çorba yedikleri olurdu. Bu bir  öğlen yemeği (fotoğrafı gösteriyor) Börek var, fasülyesi, meyvesi, tatlısı, her şey var. Bunu görmeyenler var.

Soru: Burada yemek pişerken, herkes memnunken neden dışardan alınır? 

Memnun derken; Bana her gün et gelirse, kadınbudu köfte gelirse, tavuk gelirse yok demem. Ama bana bugün bu listeyi çıkaran diyetisyendir. Bu menü tablosunu bir insanın günde ne kadar yemesi lazımsa hesaplayıp çıkarıyor. Etidir, tavuğudur, balığıdır menüde var. Nedir konu ki, ben bu yıl ihaleye girerim, bir yıl sonra, bir önceki senenin etini taşırım cezaevine. Ben müdür olduğumda 2015yılı için ihaleye girecektik. Tanıdığım bir kasap da girdi ihaleye. Geldim cezaevine bir baktım kasap et taşır.  ‘Daha ihale sonuçlanmadı, sen ne eti getiriyorsun’ diye sordum. Kasap bana ‘2012’nin etini taşırım’ dedi. Böyle bir saçmalık olabilir mi? ‘Sen daha 2012’nin etini bitirmedin mi’ dedim, bitmemiş. Baktılar gördüler sürekli bunun içine birileri sürekli bir şey taşır, bize ‘hesabı çıkaracaksınız’ dediler. Gaz ne kadar kullanırsınız, kaç deepfreeze var, ne kadar elektrik gider bunların hesabını istediler. Sonrasında da ‘biz yemeği dışardan alalım’ dediler. Ben, ‘bana uygundur’ dedim. Sen bana güvenmeyeceksen, ben dışardan alımı tercih ederim. Fazla gelirdi et. İhtiyaçtan fazla gelirdi. İnsan iki sene et taşırdı cezaevine. Burada bütçe de haklı, idare komisyonu da haklı. Böyle oldu.

“Rant sağlanmış değil”

Soru: Şimdi daha mı ucuza geldi?

Daha ucuza geldi diyemem. O zaman neydi, 800’e mâlolurdu, dıştan alınca bin 400’e mal oldu. Ancak diğer faydalara bakarsak, yemek pişirme yeri cezaevi mutfağıyla kıyaslanamaz. Mutfak berbattı. Başta aşçı olsa da mahkumlar çalışırdı mutfakta. Bulaşığıdır, pişirmesidir mahkumlardaydı. Hijyen çok önemlidir ve şu an gelen yemekle o zaman pişen yemeği hijyen açısından karşılaştıramayız. Ben de çalıştım mutfakta. Nasıl olduğunu biliyorum. Binanın durumu belli. Ne kadar isteseniz de istenilen hijyeni sağlayamazsınız. Mutfağa girdiyseniz bilirsiniz. Ki mahkumların çoğu şikayetçi değil. Ben şu anki mutfağa baktığımızda kesinlikle dıştan alımı tercih ederim. 

“Gardiyanlar da cezaevi yemeğinden yiyebilmeli”

Soru: Ben o dönem İçişleri Bakanlığı’nın hijyeni düşünerek böyle bir karar aldığını düşünmüyorum açıkçası. Bütçe konusuna da baktığımızda burada birilerine rant sağlamak için yapılmış olabilir mi?

Farklı bir şey olacağını düşünmüyorum. Zaten İçişleri Bakanı düşünmemişti. Bunu düşünen Maliye ile İhale Komisyonu’ydu. O zaman Bakan Teberrüken Uluçay’dı. Ben konuyu açtım, ‘tamam dışardan hizmet alınsın ama bütçede sıkıntı yoksa gardiyanlar da yesin’ dedim ama gardiyanların yemesini kabul etmediler. Başka bir artniyet olamaz. Buna asla inanmam. İhale Komisyonu nasıl böyle bir şey yapacak ki? İhaleye herkes katılabilir, en uygun fiyatı verende kalır. İlk seferde üç kişi katıldıydı, ‘Tam Sofra’ dediğimiz şirket aldı. Rant gibi bir şey olacağına inanmıyorum. Bu sene de en az parayı o verdiği için o kazandı. İhale usülü olmazsa artniyet aranabilirdi ama ihaleyle verildi. 9 deepfrezee var, o erzakları korumak için üç klima çalışır. Önce bu hesapları yaptılar. Artı, durmadan içeri mal taşınırdı. Nohutçusu gelirdi, pirinççisi gelirdi. Bunları düşününce akıllarına yattı. Böyle başladı. 

Mahkum neden şikayetçidir anlamam. 10 mahkum çağırsam 9’u kilo almıştır ama gardiyanın yemesi gerektiğine katılırım. Para çıkmadığı için dıştan yesinler dendi. Tüm personel 220 kişidir ama bunların 50’si anca yer bütçe olmadığı için…

Soru: Dışardan gardiyanlara yemek gelmesi güvenlik açısından sorun olmaz mı? Gardiyanların tutuklularla yakınlığı varsa, tutukluların istedikleri bir şeyi kolayca sokmazlar mı cezaevine?

Maalesef bugün cezaevinde kalanların çoğu Kıbrıslıdır ve herkesin tanıdığı vardır. Bir de Kıbrıslılar sıcakkanlıdır. Bir şey istenir de yapamazsan mahçup olursun, personele ne kadar sınırlama koysan da mahkumlara yardımcı olmaya çalışırlar. Zaten dışardan gardiyanlara yemek gelmesi benim çok tasvip ettiğim bir şey değil, gardiyanların cezaevi yemeğinden yemeleri taraftarıyım.

“Uyuşturucu suçlarını çoğaltan da Kıbrıslılardır”

Soru: Hep cezaevini Türkiyelilerin doldurduğu, tek tük Kıbrıslının olduğu söylenir ama siz Kıbrıslıların fazla olduğunu söylediniz. Kıbrıslıların sayısı ne kadar?

O geçti. Birkaç yıldır Kıbrıslılar çoğunluktadır. Bunu hep söylüyoruz. Kıbrıslıların çoğunluğu uyuşturucudan giriyor. 25 ve altı uyuşturucudur. Düşünün orijinal Kıbrıslı 131’dir, KKTC-TC uyrukluların sayısı 95’tir. Türkiyeliler fazla deniyor ama 89 TC uyruklu vardır. Ben bunu iki yıldır tüm röportajlarımda söylüyorum. Cezaevinde Kıbrıslılar artmıştır. Nüfusa göre çok büyük bir orandır. Uyuşturucu bir numarada dedik ya, bu uyuşturucu suçlarını çoğaltan da Kıbrıslılardır. 

“En iyi korunan cezaevine dahi uyuşturucu girer”

Soru: Cezaevine uyuşturucu sokulduğu gündeme gelmişti. Onlarla ilgili daha sıkı önlemler alındı mı?

En iyi korunan cezaevine dahi girer. Girmez dersem yalan söylemiş olurum. Bugün bonzai girmez belki ama hap girer. Ve hapın kokusunu köpek almaz. Bugün narkotik dedektör köpeğimiz olmasına rağmen buna engel olamayız. Bonzai eğitimi veririz ama hap eğitimi veremeyiz kendilerine. Bir insan bir tanıdığını zehirlemek ister mi? Ama maalesef yapıyorlar. Ziyaretçi gelir getirir. İnsan çocuğuna, kocasına, sevgilisine uyuşturucu getirebilir mi? Getiriyorlar. Öperken bile bir şekilde verir. Uzmandırlar bu konuda. Felaket saklarlar. Makatına bile sokan var. Kaç kez bulundu. Naylona sarıp yutan var. Fotoğrafları var, midede baloncuk gibi durur. Dudaklarının altına koyarlar. Bu konuda çok tecrübeliler.

“Tedavi olmak istemiyorlar”

2014’te dıştan gelen yiyecekleri durdurttuk. Önceden mahkum aileleri meyvesidir, yemeğidir taşırlardı, onu yasakladık. TC Yardım Heyeti’nden XRay cihazı aldık, gelen çamaşırları kontrol ediyoruz. Bir hayli çalışmalar yaptık. Zaman zaman bölümlere gider, kontrol ederiz ama yine de girer. Her tür yolu dener adamlar. Bugün potinin altını açar ve yerleştirir. Külotun lastiğinin geçtiği yere. Lastiği bir çıkarırsın, hapları sıralamış boncuk gibi… Onu bulursun başka yol dener, yetişemezsin. Her tür yoldan sokmaya çalışıyorlar. Niçin kendi kendinizi zehirliyorsunuz diyoruz. Tedavi olma şansları var. Doktorumuz geliyor, ‘tedavi edelim’ diyoruz. Bir grup var tedavi olmak bile istemez.

Soru: Bunlar çıktığında islah oluyorlar mı? Normal hayata adapte edecek psikoloğunuz var mı?

Psikoloğumuz var. Öncelikle insan kendi isteyecek. Kendi istemeden olmaz. İsteyince her şeyi yapar ama istek yok. Çıktığı gün dışarda kimle buluşup, nasıl alem yapacağının hayalini kurar burada. O mantıkta olan biri nasıl kurtulacak. Gönülden istemeleri lazım. 25 yaşın altı dünya yansa umurunda değil. Ne zaman çocuk sahibi olacaklar, o zaman daha makul düşünecekler. Cesaret çok, korku yok… Çocukların her şeyi tamam. Anne baba bakmaya devam eder. Zamanında bizim birçok şeyimiz eksikti, sıkıntımız yok ama şimdi her şeyleri var çocuklar böyle. Ailelere de çok görev düşüyor burada. Uyuşturucuyla Mücadele Komisyonu Başkanı var Hasan Karaokçu çok emek sarf eder, çok çalışkandır, isteklidir ama sanki boşa kürek sallar gibi. Aileye ulaşmadan bu iş zor. Bilmiyorum basın da mı el atmalı… 16 yaşındaki çocuk nereye bırakılır. Arkadaş grubu kim? Bir bira, iki bira derken kafa değişir. Kötü niyetli biri de ‘al oğlum bunları iç’ derse o kafayla reddetmez. Dolayısıyla burada ailelere büyük görev düşüyor. 

Soru: Küçük suçlardan cezaevine girenler burada başka suçları öğrenmiyor mu? Kullanıcı olup da satıcı çıkma riskleri yok mu?

Var tabi. Bu binanın fiziki yapısında her tür suçu öğrenir. Nasıl yapılacağını, nasıl yapıp da kurtulacağını öğrenir. Ben içiciyle satıcıyı ayırmaya çalışırım ama zor. İçici diyelim cezaevinde. Biri bonzai getirse alacak. Önüne konunca dayanamıyor. Bunları ayırmaya çalışıyoruz. Böyle olsun bir kolaylık yapıyoruz. 

Soru: Cezaevi’nde sayıları hayli artan Nijeryalıların koğuşlarda huzursuzluk çıkardıkları, taşkınlık yaptıkları iddia ediliyor. Doğru mudur?

Sayılarının arttığı doğrudur. Bugün 50 küsur Nijeryalı var cezaevinde. Ortama ayak uyduramıyorlar. Konuşmaları bile değişiktir. Bir şey söyleseniz ırkçılığı öne sürerler. Burada pek kavga etmezler, şikayet gürültüleridir. Zaten burada bir şey yapmaya kalkan olursa hemen müdahale edilir. Bir şey söylenecek olursa ‘zenciyiz diye bize ırkçılık yaparlar’ sözleri ilk silahlarıdır. Kendilerini parçalamaya, grup oluşturmalarına çalıştırırız.