Deniz Abidin

YDÜ Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şevki Kıralp,Kıbrıs müzakerelerinde gelinen son durumu ve iki liderin 20 Eylül'de yapacağı New York ziyaretini Yeni Bakış’a değerlendirdi. Kıralp, Kıbrıs müzakerelerinin bir sonuca bağlanabilmesi için garantörlerin  masada olacağı beşli görüşmelerin  zaruri olduğunu belirterek,  beşli görüşme olmaksızın sağlıklı ve bütünlüklü bir “al-ver” pazarlığı yapabilmenin mümkün olmayacağını söyledi. Anastasiadis'in "beşli görüşme için müzakerelerde ilerleme lazım şu an bu koşullar mevcut değil” şeklinde bir tezle masada olduğunu belirten Kıralp, garantörler de masada olmaksızın müzakerelerde, özellikle de toprak ve garantiler başlıklarında sağlıklı bir uzlaşı elde etmenin  zor olduğunu kaydetti.

"Annan Planı’nda  Türk askeri adadan topyekün ayrılmayacaktı"

Kıralp, Kıbrıs sorununun çözülmesinin ardından adanın önemli ölçüde askersizleştirilmesi üzerine farklı formüllerin  1970’li yıllardan beri gündemde olduğunu söyleyerek, bazı önemli belgelerde, BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın hazırladığı 2004 referandum metninde, Türk askerinin adadan topyekün ayrılması şeklinde bir formülün  söz konusu olmadığını vurguladı. Kıralp, "Annan Planı’nda Türk askeri adadan topyekün ayrılmayacaktı. Ayrıca, Garantör İngiltere’nin askeri personel bulundurduğu bir coğrafyada Türkiye ve Yunanistan  dabulundurabilir" diye konuştu.

Mülkiyet konusunda kategoriler üzerinde belirli bir ilerleme sağlandığını, ancak konunun  çok çetrefilli olduğunu dile getiren Kıralp, mülkiyet başlığında sağlam bir uzlaşı olduğunu söyleyemeyeceğini kaydetti.

"Bütünlüklü bir pazarlık gerekir"

Kıralp, açıklamalarını şöyle sürüdürdü: "Toprak konusunda şunu söyleyebilirim ki, Annan Planı “yok ve batıl” kabul edildiğine göre, Annan Planı’ndaki haritanın da “yok ve batıl” kabul edilmemesi için hiç bir sebep yok. Diğer bir değişle, Sn. Akıncı’nın illa ki Kıbrıs Türk yönetiminden çıkarmayı kabul etmek zorunda olduğu spesifik bir bölge yok. Geçtiğimiz haftalarda, Sn. Anastasiadis’in partisi DİSİ, Güzelyurt’u gündeme getirdi. Toprak konusu henüz müzakerelerde görüşülmeye başlanmış değil. Başlandığı zaman ancak bütünlüklü bir pazarlık içerisinde bir sonuca bağlanabilir. Bu noktada, Sn. Anastasiadis’in Güzelyurt’u ya da başka bir bölgeyi talep etmesi durumunda, Sn. Akıncı talep edilen bölgenin geleceği hakkında tavır belirlerken toplumsal kazanımlarımızın, özellikle de mevzu bahis bölgedeki insanlarımızın iradelerinin, haklarının ve kendilerine sağlanması öngörülen olanakların üzerine hassasiyetle eğilerek müzakere etmelidir.  Garantiler konusundaysa, Sn. Barış Burcu’nun sürecin başında “garantiler tabu değildir” şeklindeki açıklaması Kıbrıs Rum tarafında bazı beklentiler doğurabilecek nitelikte olsa da, Sn. Akıncı şu anda Türkiye’nin etkin rol üstleneceği, Kıbrıs Türk toplumunun güvenlik ihtiyaçlarını karşılar nitelikte bir garanti sistemi için müzakere ettiğini açıklıyor"

"AKEL'in desteği pamuk ipliğine bağlı"

Kıralp, 1970’li yılların gazetelerini incelediğini,  o dönemlerde bile “yıl sonuna kadar çözüm var” şeklinde ifadelere çok rastladığını ifade ederek, Güney’deki iç siyaset dengelerinin çok önemli olduğunu belirtti.

"Bazı Rum partileri Sn. Anastasiadis’i çok ağır biçimde suçluyor" diyen Kıralp, AKEL'inşu an müzakereleri desteklediğini ama bu desteğin sürmesinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu kaydetti.

"Seçim siyasetteki iç dengeleri şekillendirecek"

"AKEL yetkilileri 'Anastasiadis’e açık çek vermiyoruz', 'çok taraflı konferansa varız ama beşli konferansı kabul etmeyiz'” şeklinde açıklamalar yapıyorlar diyen Kıralp, Rum tarafında seçimler yaklaştıkça iç siyasetteki  dengelerin yeniden şekilleneceğini belirtti.

Kıralp, 2016’da çözüm olmasını bırakın, sürecin Rum tarafındaki 2018 seçimleri sonrasına kadar sarkmasının  bile mümkün olduğuna dikkat çekerek, bazı faktörlerin  müzakereleri hızlandıracağını, garantörlermasada olmadan bütünlüklü pazarlıklar yapılabileceğini düşünmediğini dile getirdi.Kıralp,"2016’da çözüm olur mu olmaz mı, süreci izleyerek görmek lazım" dedi.

"Eleştiri saldırı haline gelmemeli"

Kıralp, şöyle devam etti, "Her şeyden önce, müzakerelerin seyri ya da müzakerelerle ilgili bilgilendirme hakkında Sn. Cumhurbaşkanı’na bir eleştiri yöneltilecekse, bu eleştirilerin belirli bir üslup seviyesinin altına inmemesi,  saldırı haline gelmemesi  gerekir.  Kaldı ki, görüşmelerin tutanakları düzenli olarak Meclis’e gidiyor ve Cumhurbaşkanı ile hükümet yetkilileri düzenli görüşmeler yapıyor. Ayrıca müzakere heyetindeki bazı görevliler, hükümetin isteği üzerine müzakerelere dair her türlü bilgiyi hükümetle paylaşma yetkisine sahiptir. Yani, meclisteki partilerin ya da hükümetin süreç konusunda yeterli bilgi alamadığını söylemek bence biraz abartılı olur"

"Toplum “evetçiler” ve “hayırcılar” bloklaşmasına doğru sürükleniyor"

Kamuoyunun bilgilendirilmesi hakkında, bilgi eksikliği ya da yanlış bilgiyle ilgili esas sorunun iç siyasete yönelik amaçlar doğrultusunda izlenen bazı tutumlar olduğunu düşündüğünü belirten Kıralp,  bazı siyasi çevrelerin  toplumda “nasıl olursa olsun evet” yaklaşımını yükseltmeye çalışırken, bazı siyasi çevrelerin ise “nasıl olursa olsun hayır” yaklaşımını yükseltmeye çalışmakta olduğunu söyledi. Kıralp, toplumu bir tür “evetçiler” ve “hayırcılar” bloklaşmasına doğru sürükleme çabalarının söz konusu olduğunu belirtti.

"Referandum metninin içeriğine göre tavır almalıyız"

Kıralp, Annan Planı referandumunda da benzer tutumların olduğunu hatırlatarak, bazı çevrelerin  “yer değiştirenlere lüks villa yaptırılacak”, bazı çevrelerin ise, “gemilere bindirilip gönderileceksiniz” şeklinde asılsız iddialarla propaganda yapmaya çalıştığını söyledi. Kralp, "Toplum açısından sağlıklı olan, bloklara ayrışıp cepheleşmeler üzerinden tavır almak değil,  o noktaya ulaşabilirsek referandum metninin içeriğine göre tavır almaktır. Bu süreçte elbette farklı siyasi kesimler tercihlerini ve hassasiyetlerini ortaya koyacaktır ve koymalıdır. Ancak bunu abartılı ve spekülatif algı operasyonlarından kaçınarak, bloklaştırıcı söylemlerden uzak durarak ve topluma karşı gerçekçi olarak yapmak gerekir" dedi.