Yurdagül Atun

Güzelyurt’ta faaliyet gösteren Alnar Narcılık Ltd. başarılı çalışmalarıyla izolasyonları aşarak, dış pazarda da aranan markalar arasına girdi. İlk ihracatını 2011 yılında İsveç’e yapan Alnar Narcılık Ltd. pazar ağına daha sonra İngiltere, Belçika, Almanya ve Hollanda’yı da ekledi.

Alnar Narcılık Ltd. Genel Müdürü İbrahim Kahramanoğlu, Alnar’ın 2006 yılından bugünlere uzanan başarı hikayesini Haberal Kıbrıslı Gazetesi’ne anlattı. KKTC iklimi ve toprağının nar üretimi için müsait olduğunu ifade eden Kahramanoğlu, “tüm üretim ve paketleme girdilerimiz bu ülkelere kıyasla daha yüksek. Navlun deseniz, ihracat bedelimizin yüzde 40’ına tekabül ediyor” dedi. 

KKTC’ye uygulanan izolasyonlar olduğunu ancak halk arasında izolasyon olarak görülen şeylerin bir kısmının standart olduğunu ifade eden Kahramanoğlu “ Biz Alnar olarak, EDGE projesi kapsamında uzmanlardan danışmanlık hizmeti alarak, doğru çeşitin dikimini yaparak üretime başlamıştık. Ondan sonra dünyanın çeşitli yerlerinde fuarlara katıldık ve dünya pazarlarındaki tüketicilerin ve diğer toptancıların taleplerini öğrendik. Onların istediği şekilde, istenilen kalitede üretim yapıyoruz. Müşterilerimizden gelen talepler doğrultusunda da üretimimizi şekillendiriyoruz. Bugün halen daha üretim ve paketlememiz üzerinde değişiklikler yapıyoruz. Gelen taleplere ve tepkilere cevap vermezseniz, pazarda sürekliliğiniz olmaz” dedi.

KKTC halkının çözümü beklemeden yapması gereken birçok şey olduğunu vurgulayan Kahramanoğlu, “Bugün ülkemizde şube açan büyük bir firma, sektördeki birçok küçük firmanın zor günler geçirmesine, hatta kapanmasına yol açıyor. Bunu söylerken, çözüm olmasın demiyorum. Çözüme hazırlıklı olalım diyorum. Çözüm bize çok önemli sorumluluklar getirecek. Tarım sektörü özelinde konuşacak olursak. Kaliteli ve sertifikalı üretim yapmak için illaki çözüm olmasına, ihracat yapmamıza gerek yok. Kendimiz için, halkımız için yapmamız gerekiyor” şeklinde konuştu.

Üreticilere tavsiyelerde bulunan Kahramanoğlu, nar üreticisinin hedefi ihracat ve süreklilik ise birlikte hareket etmeye hazır olduklarını ancak, kendilerinden bilgi alıp kendi başlarına hareket etmeye çalışan üreticilere karşı da temkinli olmak zorunda olduklarını söyledi. “Kendi içimizde bölünmeye başlarsak, bir yerlere varamayız. Ülkemizde 3 tane narenciye üreticiler birliği var. Birden fazla ‘birlik’ olması doğru mu?” diyen Kahramanoğlu, “birlikten kuvvet doğar” sözünü anımsattı.

“Nar rekoltesinde yüzde 50 artış var”

Soru: Bu yıl nar rekoltesi nasıl?

Geçtiğimiz yıla kıyasla nar rekoltesinin yüzde 50’ye varan bir artış gösterdiğini söyleyebilirim. 2014 yılında ülke genelinde 600 ton olan üretim şu an 900 tona yaklaştı. Bu üretimin yaklaşık olarak yarısı Alnar çatısı altında birleşen üreticilere ait. Geçtiğimiz yıllarda Alnar’ın oranı yüzde 60 ve üzerindeydi. Ancak, Alnar dışında yapılan yeni dikimlerin de hayata geçmesi ülkedeki üretimi artırırken, Alnar’ın oranı azalmaya başladı. Ancak, Alnar olarak da geçtiğimiz yıla kıyasla yaklaşık olarak yüzde 40’lık bir artış gösterdiğimizi de söylemem gerekiyor. 

Soru: Ülkemizde nar üretimi artırılabilir mi?

Aslında bu soru, enine boyuna, uzun uzun tartışılması gereken bir soru. Kısaca evet diyebilirim. Ama bu ‘evet’in bir karşılığı olmalı.  İklimimiz nar üretimi için müsait. Hatta bazı ülkelere göre ekstra avantajlar da sunabiliyor. Özellikle renk yönünden. Tabi bunun yanında aşırı yanıklık ve çatlamaya yol açtığı için dez avantajları da var. İklim müsait dedik. Ama üretim artırılırken sertifikalı ve kayıtlı olmasında fayda var. Doğru çeşit ile dünya pazarlarında istenilen kalite ve standartta üretim yapılmalı. Şu an için dünya pazarlarında nara olan bir talep var. Ancak, dünya pazarlarındaki fiyat da belli. Ülke olarak bu fiyatları değiştirecek gücümüz yok. İran, Hindistan, Mısır ve Türkiye bölgemizdeki en önemli nar üreticileri. Çeşit ve kalite olarak bu ülkelerin biraz önüne geçebiliyoruz. Ama iklim bazen buna izin vermiyor. 

Bunun yanında, tüm üretim ve paketleme girdilerimiz bu ülkelere kıyasla daha yüksek. Navlun deseniz, ihracat bedelimizin yüzde 40’ına tekabül ediyor. Farzedelim ki herşeyi doğru yaptık, doğru ürünü, istenilen kalitede ürettik. Buna göre altyapımızı da geliştirmemiz gerekli. Hasat, paketleme, nar suyu üretimi, v.s. Bunların hepsi zincirin bir halkası. Dediğim gibi, uzun uzadıya konuşmak, tartışmak gerekiyor. Şu an, ülkedeki üretimin yarısının ne olduğu konusunda bir bilgimiz yok. Çeşitin ne olduğunu üreticisi de bilmiyor. Sertifika sorsanız, ne olduğunu bilen yok! Serbest piyasa isteyen istediğini üretebilir. Ama sonuçlarına da katlanmak zorunda. Ama şunu da unutmamak gerekiyor, hedef ihracatsa, birlikte hareket etmekte fayda var. Hedef iç piyasa ise, iç piyasada tüketilebilecek olan ürün miktarının ne olduğu iyi analiz edilmeli. 

‘Peki bu şartlarda, halen daha nar üretimi kârlı mı’ diye sorarsanız. Profesyonel anlamda üreticilik yapan, doğru çeşit ve imkânlarla bu işe gönül vermiş ve istenilen düzeyde üretim yapabilen üreticiler için kârlı. O üreticiler mutlu. Bizim Alnar olarak ürettiğimizi satmakta bir sıkıntımız yok. Piyasa şartları ne ise, ona göre satışlarımızı yapıyoruz. 

Soru: Devletin üzerine düşenler neler? Devletin bu konuda üzerine düşeni yaptığını söyleyebilir misiniz?

Şahsi fikrimi sorarsanız, her şeyi devletten beklememek gerekiyor. Devlet üzerine düşeni yapıyor mu diye sorulduğu zaman, hepimizin aklına teşvikler geliyor. Biz Alnar olarak hep şunu söyledik. Teşvik verilecekse, üretici ve/veya ihracatçıları dünya ile rekabet edebilir hale getirmek için verilmeli. Bunun yolu da kaliteli üretimi teşvik etmek ve navlun giderleri konusunda üretici veya firmaları desteklemekten geçiyor. Geçtiğimiz yıl Bakanlar Kurulu’ndan bu yönde bir karar çıktı. Her ne kadar karar belirtilen ve istenilen şekilde uygulanmamış olsa da, doğru uygulandığı zaman üretici ve ihracatçı için faydalı olacağını düşünüyorum. Bir diğer destek veya teşvik de kaliteli ve sertifikalı üretim için yapılmalı ki üretilen ürünler satılabilsin. Daha doğrusu; satılabilecek ürünler üretilebilsin. 

“Devlet Türkiye’den gelen suyu fırsat bilip, çok iyi fizibilite çalışmaları yapmalı”

‘Devlet üzerine düşeni yapıyor mu’nun genel cevabına gelecek olursak. Devlet Türkiye’den gelen suyu fırsat bilip, çok iyi fizibilite çalışmaları yapmalı veya uzmanlara yaptırmalı. Dünyada artık, biz üretelim, birisi çıkar alır, yada nasıl olsa satarız mantığı yok, “önce pazarla sonra üret” mantığı var. 

Pazarlayamayacağımız şeyleri zorla üretmenin, sonra da satmak için destekler vermenin bir anlamı yok. Faydadan çok zararı olur. Bu yapıdan ne üreticiler, nede devlet kârlı çıkmıyor. Tabi buradaki “üretici” kelimesinin tam karşılığı da önemli. Devletin yapması gereken bir diğer uygulama da bu yönde olmalı. Bir an önce ülkedeki “çiftçi” tanımını yapıp, kooperatifleşmenin önünü açacak çalışmalar yapmalı. Öyle 3-5 dönüm bahçesi olan herkes üretici olmamalı. Topraklarımızı ve suyumuzu “hobi amaçlı”, ikinci bir gelir olsun diye kullanmak olmaz. Milli servetimiz olan doğal kaynaklarımızı bu şekilde kullanmaya devam etmemeliyiz, edemeyiz!

“Biz müşterilerimizden gelen talepleri dinledik”

Soru: İzolasyonlardan muzdarip bir ülke olmamıza rağmen sizin birçok pazara ulaşabildiğinizi biliyoruz. Uluslararası pazarlara ulaşmak için neler yapmak gerekir? Kimler, nasıl ulaşabiliyor?

Evet, izolasyonlar var. Ancak, bizim halk arasında izolasyon olarak gördüğümüz şeylerin bir kısmı standart. Özellikle Avrupa ülkelerinde tüketiciler kendi haklarını aramak için büyük organizasyonlar, birlikler kurmuş durumdalar. Bu nedenle de marketler, tüketicilerine sattıkları ürünlerin sorumluluğunu almak istemiyor. Bu sorumluluğu haklı olarak ürünün birinci üreticisine yüklüyor. 

Biz Alnar olarak, EDGE projesi kapsamında uzmanlardan danışmanlık hizmeti alarak, doğru çeşitin dikimini yaparak üretime başlamıştık. Ondan sonra dünyanın çeşitli yerlerinde fuarlara katıldık ve dünya pazarlarındaki tüketicilerin ve diğer toptancıların taleplerini öğrendik. Onların istediği şekilde, istenilen kalitede üretim yapıyoruz. Ürünümüzü talep edilen şekilde paketleyip satmaya çalışıyoruz. 

Müşterilerimizden gelen talepler doğrultusunda da üretimimizi şekillendiriyoruz. Bugün halen daha üretim ve paketlememiz üzerinde değişiklikler yapıyoruz. Gelen taleplere ve tepkilere cevap vermezseniz, pazarda sürekliliğiniz olmaz. Sektör çok dinamik, sürekli olarak kendinizi yenilemek ve yeniliklere ayak uydurmak zorundasınız. Kısacası, bizim izolasyon olarak gördüğümüz şeylerin çoğunluğu talep ve standart. 

Soru: Bu konuda üreticilere tavsiyeleriniz var mıdır?

Aslında diğer soruları cevaplarken üreticilere de bazı tavsiyelerde bulunmuş oldum. 

Nar üreticisi önce kendisine bir hedef belirlemeli, hedefi ihracat ve süreklilik ise, bizler birlikte hareket etmeye varız. Bilgimizi onlarla paylaşmaya varız. Ancak, bizden bilgi alıp kendi başlarına hareket etmeye çalışan üreticiler de yok değil. O nedenle bizler de bundan sonra temkinli olmak zorundayız. Biz de kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir üretici şirketiyiz. Kendi içimizde bölünmeye başlarsak, bir yerlere varamayız. Ülkemizde 3 tane narenciye üreticiler birliği var. Birden fazla “birlik” olması doğru mu? Tartışılır. 

Kısacası üretici ne istediğine karar vermeli. Karar verirken de şunu asla unutmamalı: “Birlikten kuvvet doğar.” Ancak, birlikten kuvvet doğurabilmek için, günlük çıkarları bir kenara bırakıp, “ben” değil “biz” olmalıyız. Sadece nar üreticisi değil, ülke olarak buna ihtiyacımız var sanırım. 

“Bir şeyi üretmeden önce satılabilip satılamayacağına baksınlar”

Üretime başlamayanlara ise naçizane önerim, başlamadan önce gelip sorsunlar. Maliyetlerinden muhtemel gelirlerine kadar her şeyi anlatayım. Birliktelik için yapmaları gerekenleri de anlatayım. Sonra yine kendileri karar verir. Sadece nar üreticisi değil, diğer tüm üreticiler için bu söylediklerim geçerli aslında. Bir şeyi üretmeden önce satılabilip satılamayacağına baksınlar, maliyetlerini hesaplasınlar, satış fiyatından geriye doğru gelip muhtemel kazançlarına baksınlar. Ona göre üretime karar versinler. Ve üretim yaparken de, profesyonellerden hizmet alsınlar. Dünya standartlarında üretim yapsınlar. Dünyaya satmasalar bile, sonuçta o ürünleri yine kendileri, kendi aileleri ve bizler tüketiyoruz. 

Soru: Sizin işletme olarak sıkıntılarınız nelerdir?

Aslınca sorular ve cevaplar iç içe. Daha önce söylediğim gibi. En önemli sıkıntılarımızdan biri navlun konusu. İhracat bedelinizin yüzde 40’ının navlun olması çok büyük bir rakam. Bu yönde Bakanlar Kurulumuzun geçtiğimiz yıl aldığı kararın bu yıl tam olarak uygulanacağını umut ediyorum. Bu da sıkıntılarımızı bir nebze çözecek. 

Bir diğer sıkıntımız, ülkede bizim haricimizde yapılan üretim hakkında çok fazla bilgi sahibi olmamamız. Ki bu konuda üretenlerin de bilgisi yok! Bu ürünlerin kalitelerinin düşük ve sertifikasız olması önemli bir sorun. Gün sonunda adadaki bütün nardan biz sorumluymuşuz gibi görülüyor ama bu doğru değil. 
Diğer yandan, ülkemizdeki sanayinin gelişmemiş olması da bizi önemli derecede etkiliyor. Üretim ve paketlemede kullandığımız neredeyse her şey yurtdışından geliyor. İlaç, gübre, karton kutu, palet, v.s. Haliyle de maliyetlerimiz rekabet içerisinde olduğumuz ülkelere kıyasla önemli bir artış gösteriyor. 
Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir üretici şirketiyiz. Sırf ürünlerimizi değerlendirebilmek için üyelerimiz 1 milyon TL’ye yakın bir sermaye ortaya koydular. Yeni bir yatırım yapmamız da kolay değil. Ancak, rekabet içerisinde olduğumuz firmalarda her şey son teknoloji. Makineler otomatik. Ürünü rengine, ağırlığına, iç kalitesine göre ayıran teknolojileri var. İmkânları sınırsınız. Haliyle de bu firmalarla rekabet etmemiz kolay değil. Pazardaki sürekliliğimiz için, markanın korunabilmesi için kaliteden ödün vermeden devam etmek zorundayız. Bu nedenle de, çeşit ismi dahi bilinmeyen, düşük kalite ve sertifikasız ürünleri alma şansım yok. 

“Nar ürününün doğası gereği, güneş yanığı ve çatlama sorunları var”

Tabi bir de nar ürününün doğası gereği, güneş yanığı ve çatlama sorunları var. Aslında ürünün iç kalitesinde bir bozulma olmuyor ama dış görünüşünden dolayı albenisi ve pazarlanabilirliği de düşüyor. Narda bu oran yüzde 50’lere kadar varabiliyor. Bu nedenle de biz sanayimizi kurduk ve narı tanelerine ayırarak, nar tanelerinden yüzde100 doğal ve katkısız, tamamen saf, POMİ markası ile nar suyu üretiyoruz. Tarımsal ürünlerde sanayi çok önemlidir. Dünya piyasaları çok dinamik olduğundan pazar fiyatları değişken olabiliyor. Dünyada fiyatların düşeceği ve maliyetleri dahi karşılayamayacağı zamanlar gelebilir. Tabi bu durum sürekli olursa, belki de nar üretiminden vazgeçilir. Ama dönemlik olduğu zaman, sanayi sektörü sizin için emniyet sübabı görür. İşte bu düşüncelerle başlanan nar suyu üretimi, bugün ülkemizde çok beğenildi. Saf ve katkısız oluşu, tüketicilerin bize olan güvenini artırdı. Bugün tüketicilerden gelen talebi karşılayabilmek için iyi olarak nitelendirdiğimiz ihracatlık ürünlerden dahi nar suyu ürettiğimiz oluyor. Tabi bu durumda üreticinin kazancı düşüyor. Ama sürdürülebilirlik için bunu yapmak zorundayız. Her şeyden önemlisi sürdürülebilirlik. 

“Çözüme hazır olmak zorundayız”

Soru: Çözüm olduğunda daha iyi bir duruma geleceğinizi düşünüyor musunuz?

Bu soruyu cevaplayabilmem için çözümün şeklini tam olarak bilmem gerekiyor. Çözümden kastımız tanınmak mı? Birleşmek mi? Avrupa Birliği’ne girmek mi? Çözüm her ne ise, biz toplum olarak gerçekten çözüm istiyor muyuz? “Çözüm” kelimesinden ne anlıyoruz? Bunlar da cevaplanması gereken diğer önemli sorular. Çözüm ve Avrupa Birliği’ne girmek, sadece pasaportumuzun tanınması ve bizim Avrupa pazarına “ambargosuz” ulaşmamız anlamına gelmeyecek. Bugün ülkemizde şube açan büyük bir firma, sektördeki birçok küçük firmanın zor günler geçirmesine, hatta kapanmasına yol açıyor. Bunu söylerken, çözüm olmasın demiyorum. Çözüme hazırlıklı olalım diyorum. Çözüm bize çok önemli sorumluluklar getirecek. 
Aslında, çözümü beklemeden yapmamız gereken, kendi halkımız, kendi toplumumuz ve kendi geleceğimiz için yapmamız gereken birçok şey var. 

Tarım sektörü özelinde konuşacak olursak. Kaliteli ve sertifikalı üretim yapmak için illaki çözüm olmasına, ihracat yapmamıza gerek yok. Kendimiz için, halkımız için yapmamız gerekiyor. Ülke olarak bunlara hazır mıyız? Sözde değil, özde değişmeye hazır mıyız? Önemli olan bu. Cevabımız evetse, gerisi teferruattır. Hep birlikte başarırız. Ama,her şeyden önce; gerçekten istememiz gerekiyor. 

Bu nedenle tek başına nar özelinde konuya yaklaşmak yanlış olur. Ama nar özelinde bakacak olursak, biz Alnar olarak kalite ve standartlar yönünden hazırız. Hazır olmadığımız alanlarda da kendimizi değiştirmeye, yenilemeye hazırız. Hazır olmak zorundayız.