CHP'nin 14 koalisyon şartını anlatan Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu ülkelerden birinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilgili olduğunu belirterek, "Bu ülkenin Cumhurbaşkanı anayasal sınırlar içine çekilmek zorundadır" dedi.

7 Haziran seçimlerinin ardından TBMM'de yapılan ilk CHP Grup Toplantısı'nda partililere hitap eden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 25. Dönem'in ilk toplantısını yaptıklarını dile getirerek, sürecin herkese hayırlı ve uğurlu olmasını diledi. TBMM'nin bir yasama organı olduğuna dile getiren Kılıçdaroğlu, "Çok kanun yapmak "yasama organı görevini yerine getiriyor" şeklinde algılanmaması gerekiyor. Çünkü yasama organı bir kanun fabrikası değil yasama organı elbette yürütme organından gelecek olan tasarıları değerlendirecek ve tartışacaktır. Ama yasama organına saygınlık kazandıran parlamentodan geçen yasaların genel kabulüdür. Eğer bu yasalar toplumun sorunlarını çözmekten çok günlük sorunları çözmeye çıkıyorsa, birilerini aklamaya dönük yasalar yapılıyorsa o zaman parlamento itibar kaybeder, güven kaybeder. Asıl temel sorun budur" şeklinde konuştu.

"Yasama organı yürütme organının arka bahçesine dönüşmemelidir" diyen Kılıçdaroğlu, "Eğer yasama organı, yürütme organının arka bahçesine dönüşüyorsa oradan gelen teklifler hiç tartışılmadan gözü kapalı yasalaştırılıyorsa yasama organı görevini yapmıyor demektir. Geçen yasama döneminde en büyük şikayetimiz buydu. Umarım bu yasama dönemi de yasama organı yine birilerini arka bahçesine dönüştürülmez" ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, yasama organından bir diğer şikayetin ise "Torba kanun" uygulaması olduğunu belirterek, "Yasama organını yürütme karşısındaki zaaftan kurtarmak gerekiyor" dedi.

TBMM'nin itibarına gölge düşüren uygulamaların ardından TBMM Geçici Başkanı Deniz Baykal'ın başkanlığı döneminde TBMM'nin yeniden itibar kazandığını savunan Kılıçdaroğlu, "Parlamento yeniden güçler dengesinin önemli, saygın bir parçası oldu, yürütmenin arka bahçesi haline dönüşmedi. Geçen yasama döneminde iktidar kanadından milletvekillerinin Genel Kurul salonunda olmadıkları halde sahte oy pusulalarıyla "biz buradayız" diye pusula gönderdi. TBMM'nin itibarına bundan daha ağır bir darbe vurulmadı. Hatta bazıları umredeyken burada sahte oy pusulası kullandı. Bu bizi temelden yaraladı. Umuyorum 25. Yasama döneminde bu tür garipliklerle karşılaşmayız" diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, "Biz bu yasama döneminde gerçekten de bilgisi, birikimi, demokrasiye olan inancıyla hiç kimsenin tereddüt etmeyeceği bir kişiyi TBMM Başkanlığı'na aday gösterdik. Aday gösterdiğimiz kişi Sayın Deniz Baykal. Umuyoruz ve diliyoruz, bütün saydığım gariplikleri, haksızlıkları, TBMM'nin itibarına gölge düşüren uygulamaları Sayın Deniz Baykal'ın başkanlığı döneminde görmeyiz, TBMM yeniden itibar kazanır, güçler dengesinin saygın bir parçası olur, yürütmenin arka bahçesine dönüşmez. O nedenle bütün milletvekili arkadaşlarımızın bu alanda duyarlı olduklarını biliyorum" açıklamasında bulundu.

Yeni yasama döneminde hükümetin oluşmasında ciddi sorunlar olduğunun bilincinde olduklarını belirten Kılıçdaroğlu, tavırlarını buna göre belirleyeceklerini belirtti.

Kılıçdaroğlu, "Sayın Davutoğlu'na yine seslenmek isterim; Senin adına başkaları konuşmamalı, Suriye konusunda önce sen konuşmalısın. Sen konuşacaksın ki senin Başbakan olduğunu farkına varalım. Senin yerine başkaları konuşuyor ve sen sesini kesiyorsun, susuyorsun. Bunlar doğru değil" diye konuştu.

"SURİYE'YE NEDEN GİRECEĞİZ?"

"Suriye'ye neden gireceğiz, niye gireceğiz, hangi gerekçeyle gireceğiz?" diye soran Kılıçdaroğlu, "Akan kan yetmedi mi? Şimdi sıra Mehmetçiğin kanına mı geldi. Yazık değil mi bu ülkeye? Ramazan ayı orada kan akıyor. Binlerce insan öldü. Sizin yanlış politikalarınız nedeniyle terör örgütleri bizim komşumuz oldu. Şimdi şikayet ediyorsunuz. Peki zamanında ne yaptınız. Devlet akıl, bilgi ve birikimle yönetilir, dille ile öfkeyle devlet yönetilmez. Sadece Suriye mi? Hayır, Libya, Irak, İran, Rusya ile sorunumuz var. Dış politikada iki ana eksen vardır: Bir, dış politika milli olmak zorundadır. İktidar, muhalefet ülkenin dış politikada tek ses çıkarması lazım. Ama geçtiğimiz 13 yıl bunu bozdu. İkinci temel ilke, dış politika hiçbir zaman iç politikanın malzemesi olmamalıdır. Olduğu andan itibaren milli olma vasfını kaybeder. Siz dış politikayı iç politikada kullandınız. Şimdi bedel ödüyoruz. Bedeli iktidar sahiplerimi ödedi? Hayır, onlar ine koltuklarında. Bedeli ödeyen bu ülkenin insanları" ifadelerini kullandı.

"YENİ BİR YOL HARİTASI ÇİZMEK ZORUNDAYIZ"

"Yeni bir yol haritası çizmek zorundayız" diyen Kılıçdaroğlu, "Seçimler oldu, 7 Haziran'da seçimler sonuçlandı. Hiçbir parti tek başına iktidar olamıyor. Dolayısıyla bir koalisyon arayışı doğal olarak başladı. Geçen 13 yılın faturası bize çok ağır oldu. Bakın size bir örnek vereceğim, Güney Kore'de sadece bir firmanın elde ettiği patent sayısı Türkiye Cumhuriyeti'nin 40 yılda sahip olduğu patent sayısından fazla. Geldiğimiz nokta bu. Bundan daha iyi bir örnek var mı? Eğer siz bilgi toplumunu yakalamak için kararlılığınızı ortaya koyamıyorsanız, güçlü bir sosyal devlet oluşturma konusunda kararlılığını ortaya koyamıyorsanız, ülkeyi nasıl yöneteceksiniz?" açıklamalarında bulundu.

"KOALİSYON KONUSUNDA SEÇİMLERDE İZLEDİĞİMİZ STRATEJİMİZİ İZLEYECEĞİZ"

Koalisyon konusunda CHP'nin seçimlerde izlediği stratejiyi izleyeceklerini bildiren Kılıçdaroğlu, "Gayet açık, net söylüyorum. Seçim bildirgemizin ana stratejisi neydi? Bir, doğrudan vatandaşın sorununa kilitlenmek, iki, kısır siyasi tartışmalardan uzak durmak, bunlar bu ülkeye fayda getirmez. Üç, hiçbir vatandaşı ötekileştirmemek, aynı stratejiyi koalisyon görüşmelerinde de bize geldikleri zaman kendilerine söyleyeceğiz. Hiç vatandaşı yok saymıyoruz, hiçbir siyasi partiyi de yok saymıyoruz. Bu ülkenin yasalarına göre kurulan ve o partilere oy veren bütün vatandaşlarımızın oylarını değerli kabul ediyoruz. Hiçbir vatandaşı "Neden şu partiye oy verdin veya vermedin?" diye suçlama hakkımız yok. Demokrasiye inanıyoruz" şeklinde konuştu.

"KİMİN KİMİNLE KOALİSYON YAPACAĞI DEĞİL, İLKELER ÖNEMLİ"

Kılıçdaroğlu, "Kim kiminle koalisyon yapacak tartışmaları var. Biz bunu da bir tarafa bıraktık, bunlar "eski siyasi anlayışın tartışmaları" dedik. Elbette sonuçta partiler bir araya gelecek. Ama biz yeni bir siyasi algıyı, yeni bir siyasi seçeneği milletimizin önüne koymaya özen gösterdik. "İlkelerden yola çıkalım" dedik, kimin kiminle koalisyon yapacağından çok daha önemli olan hangi ilkeler içinde koalisyon yapılacağıdır. Eğer bu stratejiyi izlersek kurulacak koalisyonda sağlıklı ve kendi iç tutarlığı olan bir koalisyon kurulur. Bu çerçevede ilkelerimizi belirledik" dedi.

"14 TEMEL İLKE BELİRLEDİK"

Kurulacak hükümetin demokrasiyi onarma hükümeti olacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, 14 temel ilke belirlediklerini belirtti. Kılıçdaroğlu, koalisyon ilkelerini şöyle sıraladı:

"İlkelerimizin birincisi hukukun üstünlüğü, vatandaşın can ve mal güvenliğinin sağlanması, makul şüphe ile insanların hapse atılıp insanların mal varlığı na el konulduğu bir düzeni asla kabul etmiyoruz. İster hiçbir geliri olmayan işsiz vatandaşımız olsun ister ayda milyonlarca lira kazanan vatandaşımız olsun herkes hukukun önünde eşittir. Yargının bağımsız olması. Şu anlayışa göre kurulan HSYK'yı kabul etmiyoruz. Ülkücülerden iki kişi, sosyal demokratlardan iki kişi, AKP'den ve cemaatten iki kişi. Neymiş, bunlar bir araya geliyorlar HSYK kuruluyor. Böyle saçma şey olur mu? Hakim hakimdir elbette siyasi görüşü vardır ama siyasi görüşüne göre bir yere geliyorsa yargıçlık görevini yapamaz. O nedenle hakimin bağımsız ve tarafsız olması çok önemli. Bu ülke aynı zamanda birinci sınıf demokrasidir. İkinci ilkemiz, 12 Eylül darbe hukukundan Türkiye'nin arındırılması lazım. Yüzde 10 seçim barajı. Darbe hukukunun karşısında duran tek parti CHP'dir. YÖK denilen bir belanın kalkması lazım. Siyasi Partiler Yasası'nın ve lider suntasının kalkması lazım. Üçüncü ilkemiz siyasi ahlak yasası. Siyasetçi cebine çalışmayacak, yakınlarına çalışmayacak, ülkesi ve halkı için çalışacak. Siyaset temiz, düzgün hesap vermekten korkmayan adamların işi olmalıdır. Dördüncü ilkemiz, refahın tabana yayılması. 21. yüzyılın Türkiyesi'nde 17 milyon yoksulluğu kabul etmiyoruz. Yoksulluğu tarihe gömmek zorundayız. "Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar." Atalarımız böyle demişse kıyametin kopmayacağı bir süreci yaşatmak zorundayız. Onun için güçlü bir sosyal devlet istiyoruz. Emekliye Ramazan'da ve Kurban Bayramı'nda iki maaş ikramiye olmazsa olmazımızdır. Asgari maaşın 1500 lira olması olmazsa olmasımızdır. Taşeron sisteminin kaldırılması, herkese kadro verilmesi olmazsa olmazımızdır. Çiftçi ürettiği ürünün karşılığını alamıyor olmazsa olmazımızdır ürettiği ürünün karşılığını alacak. Aile sigortası. Bunlar güçlü bir sosyal devletin temel taşlarıdır."

"CUMHURBAŞKANI ANAYASAL ÇERÇEVEDE KALACAK"

"Beşinci ilkemiz, bu ülkenin Cumhurbaşkanı anayasal sınırlar içine çekilmek zorundadır" diyen Kılıçdaroğlu, "Anayasamız "hiçbir kişiye, zümreye, aileye imtiyaz tanınamaz" diyor. Kimse kendi kendisine imtiyazlı alan yaratmamalı. Bu da bizim olmazsa olmazımız. Defalarca söyledim, yine söylüyorum. Tarihimize, teamüllerimize bakın, bir cumhurbaşkanı az konuşur, öz konuşur, yerinde ve zamanında konuşur. Sabah akşam konuşmaz. "Benim meşrutiyetimi tartıştırmam" o zaman anayasal sınırlar içinde kalacaksın. Ama hem Anayasayı çiğneyeceksin, taraflığı inkar edeceksin, "bana saygı gösterin" diyeceksin. Kimse kusura bakmasın, biz o tür bir davranışla asla saygı göstermeyiz. Altıncı ilkemiz, cumhuriyet tarihine bakın örtülü ödeneği bugüne kadar sadece Başbakanlar kullandı, Cumhurbaşkanın örtülü ödenek kullanma hakkı yoktur. Neden? Devlette çift başlılık olmaz. Cumhurbaşkanı Başbakan'dan ne gizli iş yapacak da örtülü ödene kullanacak? Böyle bir anlayış olabilir mi? Bunu asla kabul etmiyoruz, asla doğru bulmuyoruz. Bu bir gece yarı önergesidir" ifadelerini kullandı.

"BARIŞ EKSENLİ DIŞ POLİTİKA"

"Yedinci ilkemiz, yeniden, sıfırdan, tutarlı bir dış politika. Barış eksenli bir dış politika. Türkiye'de barış, dünyada barış" diyen Kılıçdaroğlu, "Dostluğu, kardeşliği savunuyoruz. Ne kendi ülkemizde ne de başka bir ülke de kan akmasını istemiyoruz. Dış politikayı bu eksende oluşturuyoruz. Türkiye'nin yalnızlaştığını, dünyadan soyutlanmaya başladığını görüyoruz. Bizim yalnızlığımız değerli bir yalnızlık değil. Siz kendi kendinize değer veriyorsunuz, bunun hiçbir önemi yoktur. Başka bir ülke size değer veriyor mu? Asıl değerli olan odur. Olmazsa olmazlarımızdan birisi dış politikanın yeniden barış eksenli olmasıdır" dedi.