Eniz Orakcıoğlu

Kuraklık ve aşırı sıcak hava, ülke genelindeki göletleri vurdu. 17 göletten 16’sında su buhar oldu. Su İşleri Dairesi’nin ölçümlerine göre, Mart ayında 20.2 oranında dolan göletlerde doluluk, Eylül ayında yüzde 4.7’ye geriledi. Çevre Mühendisi Nilden Bektaş ve Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Çevre Sorumlusu Teksen Köroğlu, Su işleri dairesinin göletlerin doluluk oranlarına dair raporunu değerlendirerek, önemli noktalara değindi.

Bektaş; “Hiçbir konuda akılcı politikalar geliştirilmiyor”

Bektaş, Su İşleri Dairesi’nin göletlerdeki doluluk oranına ilişkin raporuna göre Göletlerin kuruma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyleyerek, “Bunun en büyük nedeni, Ülkenin genelinde gördüğümüz gibi; hiçbir konuda akılcı politikalar geliştirmemek, planlama yapmamak yatıyor. Çevre politikamız olmadığı gibi su politikamız da yoktur. Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımızı korumak ve sürdürülebilir kılmak için planlama yapamıyor oluşumuz su kaynaklarımızın her geçen gün azalarak yok olmasına neden olmaktadır” şeklinde konuştu

“Yanlış algı oluştu”

Bektaş, sözlerine şu şekilde devam etti; “Göletlerdeki en büyük sorunu yağışların azlığı, ormanların korumasız olması, tarım alanlarının konut alanına dönüştürülmesi, izinsiz su çekimleri, gölet tabanlarında biriken ve göletin su tutma kapasitesini düşüren toprağın temizlenmemesidir. Tüm bunlar göletlerimizin kurumasına neden olmaktadır. Ancak soruna sadece bu pencereden bakmak doğru olmayacaktır. Türkiye'den su gelmesi ile su sorunumuzun çözüldüğü gibi bir yanlış bir algı doğurmuştur. Türkiye de su fakiri bir ülkedir, üstelik bir ülkenin su ihtiyacının başka bir ülkeden karşılanması sürdürülebilirlikten oldukça uzaktır. Bizler kendi su kaynaklarımızı sürdürülebilir kılmak için akılcı politikalar üretmeli ve hayata geçirmeliyiz .”

Köroğlu; “Her şeyimiz göletler misali kuruyacak”

Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Çevre Sorumlusu Teksen Köroğlu, Göletlerin kuruma nedenleri arasında ülkemizdeki kuraklık, iklim bozukluğu gibi etkenler olduğunu vurgulayarak, “Göletlerin kuruma nedenlerinden bir diğeri de gelmiş geçmiş hükümetlerin bu anlamdaki yönetim beceriksizlikleridir. Ülkemizde yanlış ve kötü yönetim sadece su kaynaklarının kurutulması anlamında değil neredeyse her alanda, sağlık, eğitim, tarım sistemi gibi alanlarda da yönetim beceriksizliği gerçeği vardır ve bu sektörler de gelmiş geçmiş hükümetler sayesinde iflas ettirmiştir. Bizler öylesine kötü yönetiliyor ve öylesine işinin ehli olmayan yöneticilerin yönettiği bir ülkede yaşıyoruz ki yakında herşeyimiz göletler misali kuruyacak. Kısacası bu hallere gelme sebebimiz ülkede bir devlet su politikasının olmamasından kaynaklanmaktadır” dedi.

“Devlet su politikaları oluşturulmalı”

Bütün göletlerin kuruduğuna dikkat çeken Köroğlu, “Yeraltı su kaynaklarımızın birçoğu bilinçsiz, sistemsizlik ve plansızlık yüzünden tuzlandı, tuzlanmaya devam ediyor. Göletlerin kurumasının ve su kaynaklarımızın tükenmesinin önüne ancak devletin su politikası oluşturması halinde geçebileceğimizi düşünüyorum. Kaldı ki daha önce su konusunda yapılaması gerekenlerle ilgili yapılan çalıştaylar alınan kararlar vardır, ama bu çalıştaylarda alınan kararları uygulama noktasına gelindiğinde maalesef ki icraat görememekteyiz” şeklinde konuştu.

“Taşıma su ile değirmen dönmez”

Türkiye’den gelen suya da çok güvenmememiz gerektiğini söyleyen Köroğlu, “Kendi su kaynaklarımıza yönelik bir devlet su politikası oluşturup, acilen uygulamaya koymamız gerekmektedir. Taşıma su ile maalesef ki değirmen dönmemektedir. Türkiye’den gelen su henüz sadece evlere verilmekte ve tarım alanına suyun nasıl verileceğinin hesabını bile henüz yapmamaktadır” diye konuştu.

“Susuzluğun canlı örneği Afrika”

Suyun hayat olduğunu vurgulaya Köroğlu, “Temiz su kaynaklarımızın azalması ülkemizdeki tüm canlıların hayatını olumsuz etkilemektedir. Su kaynaklarının azalmasına bağlı oluşan hastalıklar ve çoğu insanın ölmesinin canlı örneğini bugün Afrika ülkelerinde görmemiz mümkündür. Sağlıklı bir insanın bilindiği üzere günde 3 litre su içmesi gerekir ve su hem vücudumuz, hem de hijyen için olmazsa olmazdır. Bunun yanında içilebilir sulara fabrika ve kanalizasyon atıkları, tarımsal zehirlerin karışması suyun kalitesini düşürmekte ve suyu içilmez hale getirmektedir. Ormanlara verilen zararlar, yeşilin katledilmesi ve yerine binaların dikilmesi yağışları azaltmakta ve akarsuların beslenememesinden dolayı kuraklığı getirmektedir. Bu oluşumların ardından da suyun pahalı ve ulaşılamaz olması temizliğin ihmal edilmesine, beraberinde de çeşitli sağlık sorunlarının ve bulaşıcı hastalıkların gelmesine neden olacaktır. Bu sebeplerle de barajlarımızda su toplamalı, bu suyun planlı bir şekilde nasıl kullanılması gerektiğinin planlamasını yapmalıyız. Su israfını önleyecek yönetimsel, sosyolojik önlem almalı ve deniz suyundan da tatlı su elde edilmesi yöntemlerinin geliştirilmesi ve kullanılması gerekir” dedi.