Deniz Abidin

HÜR-İŞ Başkanı Yakup Latifoğlu, 2016-2018 TC-KKTC Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü'nde yer alan maddelerle ilgili açıklamalarda bulundu.

Latifoğlu, emeği ile geçinenlerin nasıl ayakta duracağı,ailesini nasıl yarına taşıyacağının  siyasilerin derdi olmadığını belirterek, imzalanması gündemde olan ekonomik protokolde  yaşam kalitesini artıracak gibi bir gailenin olmadığını söyledi. Latifoğlu,  uygulamaya konacak olan Genel Sağlık Sigortasının yaşam kalitesini iyileştirmeyeceğinin görüldüğünü belirterek,  yerel bütçenin yüzde 81'ine tekabül eden peersonel maaşlarının üç yıl içinde yüzde 75'e indirilmesinin yer aldığının da protokolde görüldüğünü kaydetti. Latifoğlu, protokole bakıldığında bugünkü ücretlerin aynı seyiredeceğinin öngörüldüğünü, bunun da yaşam kalitesini yükseltmeyeceğini belirtti.

Latifoğlu, "İddiaya göre bu protokolü biz kendimiz hazırladıysak, emeği ile geçinenleri pek de kaale almadığımız söylenebilir. Çünkü tüm bunlar asgari ücretin artırılmayacağını gösteriyor. Asgari ücret bugün itibarıyla ötelenmiştir. Yeni gelecek olan bakan kendi kadrosunu oluşturacak, atamalar yapacak,bu konuda bir iki ön görüşme daha yapalım diyecek ve uzayıp gidecek. İnsanımız ise sefilleri oynamaya devam edecek" diye konuştu.

"Yargının burada yer almasına anlam veremedim"

Latifoğlu, "Hükümet bu protokolden dolayı mı yoksa başka hesaplardan dolayı mı bozuldu emin değilim" diyerek, elektrik kurumunun özelleştirilmesi ve yargı sisteminin yeniden dizayn edilmesinin hükümeti bozduğunun iddia edildiğini söyledi. Latifoğlu, yargının burada yer almasına anlam veremediğini belirtti.

Latifoğlu şunları söyledi, "Yargıda istisas mahkemelerinin oluşması gerektiğini her zaman söylüyoruz. İş ve çocuk mahkemelerinin kurulmasını talep etmekteyiz. Bir önceki hükümet programında bu yer almıştı. Bunları istisaslaştırmada personel ihtiyacınız varsa, istihdam yapılabilir.90'lı yıllardan itibaren bakıldığında çift uygulamalı yargı sistemine geçilmeye başlandı. Kesin hükümler içeren kanunlar yazmaya başladık biz. Bunu Türkiye de kıta avrupası da kullanıyor. Sanırım bunun bugün dönüştürülmesidir söz konusu olan. Türkiye de bunun mali bedelini taahüt etmiş olabilir diye düşünüyorum"

"Neden çözümünü biz bulmuyoruz"

Latifoğlu, protokolde bakanlıkların geneliyle ilgili, "Daireler bakanlıklara tüzükle bağlıdır. Sonuç olarak her hükümet döneminde yeni oluşan bakanlıkların politika uygulamaları kesintiye uğramakta, daireler arası uyum sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Protokolde bakanlıkların görev ve yetkilerini belirleyen yasa ve tüzükler yapılacak" denildiğini söyleyerek,  "Bu güzel bir tespit. Başbakanlıkla ilgili ise plan ve kooordinasyonu sağlamada sıkıntı yaşanıyor. Bunu biz tespit etmişsek neden çözümünü de biz bulmuyoruz ve bunları protokole koyuyoruz?" diye sordu.

Latifoğlu, "bu yasaların tasarıları bizde yapılacak ve gelecek deniliyorsa bu bana göre başka bir ayıptır"diyerek, DPÖ'nün kapatılmasıyla ilgili olarak da , bir müsteşarlığın altında olan dairelerin, buradan çıkartılarak Başbakanlığa ve Ekonomi Bakanlığına bağlanmasının söz konusu olduğunu belirtti. Latifoğlu, protokolde, DPÖ'nün yetersiz kaldığının  ifade edildiğini söyledi. Latifoğlu, DPÖ ile ilgili kısımdan Başbakanın kendisinin haberi olmadan yapıldığı açıklamalarına, "Başbakan kamuya hakim değil miyim mi demek istedi" diye tepkisini dile getirdi.

Latifoğlu,  kamuda çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesinin de yer aldığını hatırlatarak, özel sektöre paralel hale getirileceğinin ifade edildiğini söyledi. Latifoğlu, verimliliğin saatlere bağlı olmadığını belirterek, verimin  ne  kadar üretildiğiyle alakalı olduğunu kaydetti. "Verimsizliğin en önemli nedeni siyasetin ve siyasetçinin dayı olmasıdır"diyen Latifoğlu, "en alt kademede görev yapan kişinin en üst kademede görev yapanı siyaseten dövdüğü bir ortam var"dedi.

Latifoğlu, ödül ve cezanın getirilmesinin ise kurallara bağlanması gerektiğini anlatarak, bunun olumlu olduğunu, ancak "seçimde bana koştun al ödülü, bana koşmadın al  cezayı" diye bir yaklaşım sergilenecekse bunun doğru olmayacağını kaydetti.

"Türkiye ile bizim mevzuatımız farklı"

Latifoğlu, protokolde her yıl 20 kamu görevlisinin Türkiye'de 6 aylığına staja gönderileceğinin ifade edildiğini belirterek, bunun giderlerini TC devletinin karşılayacağını söyledi. Latifoğlu, staj gören bu kişilerin  ülkeye döndüklerinde orada bulundukları sürenin  üç katı kadar kamuya hizmet vereceklerini, ayrılmak istemeleri durumunda ise tazminat ödeyeceklerini kaydetti.

Latifoğlu şöyle devam etti, "Bu güzel. Ancak ben sormak istiyorum. Türkiye'nin kamu mevzuatıyla bizim kamu mevzuatımız birbirinden farklıdır. Pratik ve teorik eğitim alacaklarsa oradaki kamu hizmeti ve yönetimi öğretilecekse, bu arkadaşlar buraya geldiklerinde bunu nasıl uygulayacaklar.

Protokolde ayrıca, staj görecek olan kişilerin  üniversite mezunu olmaları ve 3 ile 15 yıl arası hizmeti olanlar arasından tercih edilecekleri şart konuyor. Bizim mevzuatımız neden burada yıllık hizmet içi eğitimlerde programlanarak daha verimli ve kamuya daha iyi hizmet verecek konuma getirilmiyor? Ben bunu soruyorum ve buraya dikkat çekmek istiyorum"

"Genelge ile yapamadıklarını yasa ile yapacaklar"

Latifoğlu, ihtiyat sandığı prim oranlarının en alt düzeyin üzerinde olmasının artık kamuda eşitlenmesi için yasa yapılmasının da protokolde yer aldığını belirterek, bundan önceki protokolde hükümetin genelge çıkarttığını hatırlattı. Latifoğlu, bugünkü protokolde bu konuda yasa konulduğunu söyledi.

"Bunun bedelini nasıl karşılayacağız?"

Latifoğlu şunları söyledi, "Nasıl ki göç yasasında sosyal haklar kaldırıldı, burada  da genelge ile yapamadıklarını yasa ile yapılmasını gündeme getirdiler. Mücadele ile kazandıklarımızı yasa yapıldı diye vermek olamaz. Bu noktada da kavga çıkacak görünüyor. Genel sağlık sigortasına ise bakacak olursak son günlerde gündemdedir. Bu güzel bir uygulama. Ama bedeli nasıl ödenecek bunu merak ediyorum. Bugün sağlığa yüzde 6 prim ödeniyor. Yüzde 2'si çalışandan yüzde 2'si işverenden yüzde 2'si de devletten... Türkiye'de sağlığa ödenen prim devlet dışarı yüzde 12,5.  Yüzde 5 çalışan yüzde 7,5 işveren. Buna rağmen Türkiye'de  2014 yılında verilen açık 63 milyar TL'dir. KKTC bütçesinin 12 katı kadar. Bu şartlarda bizde yüzde 6'lık primle bu iş nasıl dönecek. Bu halkın cebinden gidecek demektir. Döner sermaye yasası çerçevesinde ise ilaçların artık devlet eczanelerinden değil, anlaşmalı özel eczanelerden karşılanacağı yani onun da bedelini yeniden ödeyip alacağız. Ben bunu soruyorum, bunun bedelini nasıl karşılayacağız. Halk bilgilendirilmeli. Maliyet paylaşılmalıdır. Endişelerim var"

"Emeklilik yaşı yükseltilecek"

Sosyal güvenlik sisteminde parçalı yapının ortadan kaldırılacağına yönelik protokolde yer alan maddeye de açıklık getiren Latifoğlu, şöyle devam etti, "Sosyal güvenlikte üç yapı vardır. Birincisi, devlet emekliliği, ikincisi sosyal sigortalar, üçüncüsü ise sosyal güvenlik. Bu parçalı yapı ortadan kaldırılacak deniliyor. Yani bu üçü bir çatı altında mı toplanacak, yoksa ayrı ayrı tek çatıda mı devam edecek bilmiyoruz. Ama tüm bunlar yanında emeklilik yaşı yükseltilecek deniliyor. Avrupa normlarına uygun 65-67 yaş aralığından söz ediliyor. Bir de yaşlılık aylığı alırken çalışmaya devam edenlerden sosyal güvenlik destek primi adı altında yeni bir prim alınacağı belirtiliyor"

"Devlet varlıkları peşkeş çekilmemeli"

Ülkenin içinde bulunduğu şartlar dikkate alındığında eğitim, ulaşım ve haberleşme devletin elinde olması gerekirken, protokolde limanlar ve telekominikasyonun özelleştirilmesi ve siyasilerin de buna itirazı olmadığının belirtildiğini anlatan Latifoğlu, sadece elektrikte sorun çıktığını söyledi. Latifoğlu, özelleştirmeye karşı olduğunu söyleyen siyasi partilerle geçmişte  eylem yaptıklarını  belirterek, devlet varlıklarının peşkeş çekilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Latifoğlu, söz konusu protokolde, limanlardai liman  otoritesinin kurulacağı ve liman hizmetlerinin özelleştirileceğinin yazdığını söyledi. "Limanlar müdürlüğü kurulacak. Geminin bağlanması limandan çıkması herşey özele devredilecek. Biz yapamıyor muyuz? Başaramaz mıyız? Telefonda ise ilginçtir ki altyapının kamuda kalması ve hizmetlerin özelleştirilmesi konuşulurken şimdi her ikisinin de özelleştirilmesi, kamu özel ortaklığı şekliyle olması  yer alıyor. Kamu özel ortaklığından kastettikleri, özelin ağırlıklı olacağı, kamunun da içinde olacağı bir yapı oluşması veya  otorite kamuda hizmetlerin özelde olacağı bir yapı oluşması veya satılmak üzere devredilebilmesidir. Yani her durumda çalışanların iki dudak arasında olacağı bir yapıdan söz ediliyor"

"Enerji Dairesi'nin kurulmasından söz ediliyor"

Latifoğlu, protokolde bir Enerji Dairesi'nin kurulmasından da bahsedildiğini belirterek, Türkiye ile kabloyla enter kornekte  olmanın gündemde olduğunu anlatarak,  buna dünyadaki gibi  olunacaksa bugün Kıb-Tek'i idare edenlerin karşı olmadığını söyledi. Latifoğlu, Enerji Dairesi kurulurken Kıb-Tek'in üretim, iletim ve dağıtım olarak üçe ayrılacağına dikkat çekerek, iletim ve dağıtımın özele devredilmesinin söz konusu olduğunu belirtti. Latifoğlu sözlerini şöyle sürdürdü, "Tüm bunlar bizim ülkemizde yapılacak en temel yanlışlardır. 1998 yılından beri Telekominikasyon Dairesine hiçbir yatırım  yapılmadı. Bugün iletişimin yüzde 80'i GSM operatörleri tarafından yapılıyor. Geriye kalan yüzde 20'sinin de özelleştirilmesi dayatılmaktadır.  Cep telefonları nedeniyle devlet yeterli geliri elde edemiyor. Çünkü sonlandırma anlaşması nedeniyle GSM operatörlerine devletten daha çok kaynak aktarılmaktadır"

"Maaş ödeyebilmek adına bu protokole imza koyacaklar"

Latifoğlu, son yaşananlara bakıldığında bir maaş krizi yaratıldığını belirterek, maaşın yarısını şimdi, geri kalanını  sonra ödemenin çalışanlar arasında bir ikilem yarattığına dikkat çekti. Latifoğlu, bunu ekonomik protokole bağlayarak Türkiye'den kaynak alarak karşılamak yerine, ülkenin bir sorunu olarak masaya yatırarak çıkış yolu aramanın daha doğru bir yaklaşım olduğunu söyledi. Latifoğlu, yeni oluşacak olan hükümetten  bunu yapmasını beklemediğini ifade ederek, "2009 yılında bunu denedik, masada protokol görüşülürken imzalamaya gittiler,  bugün de maaş ödeyebilmek adına bu protokole imza koyacaklarını düşünüyorum. Bu ülkede insanların yollara dökülmesini sağlayacak bir durumdur. Eğer hükümet bozulmasaydı bu protokolü imzalandıktan sonra görecektik, benim bu hükümetten beklentim bu protokole imza atmadan,  bu protokolün kamuoyunda tartışılmasının zeminini hazırlaması ve çıkacak sonuca göre hareket etmeleridir"diye konuştu.