Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Havadis, Filelefteros ve Cyprus Weekly’e verdiği ortak röportajda, müzakere sürecindeki kilit konularla ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı ve her iki topluma verdiği mesajda, iki liderin birbirlerini geleceğin ortağı olarak gördüklerini ve Kıbrıs’ın daha güzel bir geleceğe ulaşmasını sağlamaya çalıştıklarını söyledi.

Kıbrıs medya tarihinde ilk kez üç resmi dilde yapılan röportajda dönüşümlü başkanlık, iki kesimlilik ve garantiler konusunda yaptığı açıklamaların yanı sıra, Maraş’a da değinerek, müzakere sürecinin sonuna gelindiğinde çözümü beklemeksizin Maraş için bir teknik komitenin kurulacağını belirtti.

Havadis, Filelefteros ve Cyprus Weekly’nin sorduğu sorulara samimiyetle yanıt veren Akıncı, mevcut sürecin öncekilerden farklı olduğunu her iki liderin de birbirini suçlamaktan kaçınarak, yolu birlikte yürümeye çalıştığını kaydetti. Çözüm olabileceği inancının önemine de vurgu yapan Akıncı, “Ben bu inancın kaybolmaması için ve sonuca gitmesi için elimden geleni yapmaya devam edeceğim.” Dedi.

Çözümün finansmanı ile ilgili çok detaylı çalışmaların yapıldığını hatırlatan Akıncı, çözümün elbette maliyetli olacağını, ancak çözümsüzlüğün maliyetinin çok daha büyük olacağını hatırlattı.

Dönüşümlü başkanlık konusunda neden bu kadar ısrarlısınız?

Akıncı: Dönüşümlü başkanlık konusu Kıbrıslı Türkler için son derece önemlidir. Bunu siyasi eşitliğin bir parçası olarak görüyoruz. Aslında dönüşümlü başkanlık Rum tarafı açısından kabul edilmesi zor olmaması gereken bir konudur. Bu binada, 56 yıl önce, 1960’ta bir cumhurbaşkanı muavini vardı. Kıbrıslı Türklerin tam 53 yıldır ortak devlette değil cumhurbaşkanı muavini, hiçbir şeyleri yoktur statü olarak. Bazı Rum partiler diyor ki- ki en çok da bu partiler karşı çıkıyorlar dönüşümlü başkanlığa – ‘Kıbrıs Cumhuriyeti devam etsin.’ Ama orada Kıbrıslı Türk bir başkan yardımcısı olduğunu unutuyorlar - veto hakkına sahip bir cumhurbaşkanı yardımcısı. Şimdi biz vetodan bahsetmiyoruz, çünkü biz artık yeni dönemde rakipler olarak değil ortaklar olarak bulunmayı istiyoruz. Ama makul sürelerle bir Kıbrıslı Türkün de federal cumhuriyetin başına gelebilmesini makul karşılanması gereken bir talep olarak görüyoruz.  Dönüşümlü başkanlığı kabul ettikleri taktirde ağırlıklı oy yöntemiyle de seçilmesine razıyız. Yani bir Kıbrıslı Rum cumhurbaşkanı olacağında Kıbrıslı Türkler de oy versin, bir Kıbrıslı Türk cumhurbaşkanı olacağında da Kıbrıslı Türklerin oy ağırlığına eşit derecede Kıbrıslı Rumların da oyu olsun. Sayın Anastasiadis Annan Planında buna ‘evet’ dedi. Annan Planı’nda söz konusu başkanlık konseyiydi, ama biz daha sistem üzerinde anlaşmadık - başkanlı sistemi, mi parlamenter sistem mi, veya başkanlık konseyi mi. Eğer Kıbrıslı Rumlar dönüşümlü başkanlığı başkanlık konseyi ile birlikte kabul etmeye hazırsa, tamam. Şimdi buna onay veriyorum. Dönüşümlü başkanlık bir ilke meselesidir. Sürelerini konuşacağız. Makuliyet içinde olacak herşey. Yani hakkımızdan fazlasını arayan ve çözümü zorlaştıran bir tavır içinde değiliz. Ama bu konuda Rum toplumundan anlayış bekliyoruz çünkü Kıbrıslı Türkler bunu içermeyen bir anlaşmaya onay vermeyecekler.

Kurucu devletlerde nüfus ve mülkiyet çoğunluğu pozisyonunuzun nedenini açıklar mısınız?

Akıncı: Bu benim pozisyonum değil. Bu 1990lardan beri Birleşmiş Milletler’in pozisyonu. Bu, Güvenlik Konseyi tarafından da teyit edilen bir BM parametresi. İki kesimli bir federasyondan bahsediyoruz. Bir kesimde tabii ki bir toplum çoğunlukta olacak, bu çok doğaldır. Ama diğer topluma da kendi bölgesinde çoğunluk olma hakkını çok görmemek lazımdır. Bugünü bırakalım, çünkü deniyor ki ‘nüfus çoğunluğu olması gerekmez, politik çoğunluk olacaksınız, siz yöneteceksiniz.’ Eğer yıllar içerisinde her iki bölgede de tek bir toplum çoğunluğa geçerse ve adanın her tarafında çoğunluk o toplumdan olursa, orayı da o çoğunluk yönetmek isteyecektir. Doğal gelişim bu olacaktır. Biz uzun vadeli kalıcı bir çözüm istiyoruz. Tabii ki, insanlar istediği yere gidip yerleşme hakkını kullanacaklar. Yani gelip buraya bir yazlık ev yapmak istiyorsa, ikametgahı diğer tarafta olmak üzere, veya bir apartman dairesi satın alacaksa, bir Almanın, bir İngilizin buna hakkı olduğu gibi Kıbrıslı Rumun da hakkı olacak, Kıbrıslı Türkün de hakkı olacak, Ermeninin de hakkı olacak, Maronitin de hakkı olacak. Bu bizim için önemli değildir çünkü bunların yasal/daimi ikametgahı ve iç vatandaşlığı diğer tarafta olacak. Ama neticede bir yapılaşmış bir bölgeden bahsediyoruz. Dolayısıyla buraya gelip yerleşmek isteyecek olanların çok büyük sayıda olamayacağı zaten fiziki koşullardan belli. İnsanlar gelip yerleşme istiyorsa, yasal gereklerini yerine getirip iş kuracaksa bu hakları olacak, ama daimi ikamet ve iç vatandaşlık konusu farklıdır ve bunlar diğer tarafta olacak.

Bu bir derogasyon değil mi?

Akıncı: Hayır, biz bunları AB yetkilileri ile de konuşuyoruz ve mümkün olduğu kadar AB hukukunu ve ilkelerini dikkate almaya çalışıyoruz. Mesela yasal ikametgah kavramı AB hukukundan gelen bir terminolojidir. Mülkiyeti düzenleme hakkının kurucu devletlerde olması gibi kavramlar AB hukukuna aykırı değildir.

Orijinal sahipler ile şu anki kullanıcıların eşit haklara sahip olmaları gerektiğini söylüyorsunuz?

Akıncı: Yine bu benim değil Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin görüşü. Daha bu konu herşeyiyle sonuçlanmadı ama Kıbrıs Türk tarafının pozisyonu şudur: 1974’te kuzeyde yaşayıp da sonra güneye geçmiş ve şimdi hayatta olup da yeniden o evde ikamet etmek isteyen insanların, yaşamış olduğu o eve duygusal bir bağı olabileceği argümanı vardır. Eğer yeniden gelip de Türk idaresi altında yaşamak isteyeceklerse, bu olabilir. Yalnız şöyle de bir gerçeklik var; diyelim ki, kuzeyde bir evde 1974’ten önce bir evde iki yıl yaşadı bir aile, sonra hadiseler oldu, güneye gitti. Güneyden de bir aile geldi, Baf’tan, Leymosun’dan veya başka bir yerden, ve 42 yıldır o evde yaşıyor. Şimdi duygusal bağ hangisinde daha çoktur? Bunu düşünmemiz lazım. Biz de diyoruz ki, bu noktada Demopoulos davası giriyor devreye, çünkü AİHM orada açık açık söylüyor, içinde oturanları yeniden göçmen yapmak mıdır doğru olan, yoksa daha önceki sahiplerini bir şekilde tatmin etmek midir doğru karar? Biz tabii ki herkesin mülkiyet hakkını tanıyoruz. Önemli olan bu hakkın nasıl sağlanacağıdır. Bunun içerisinde iade de olabilir, kısmi iade de olabilir, tazminat da olabilir, alternatif mülk de olabilir. Dolayısıyla bu seçenekler sunulacaktır kişilere. Şimdi bu safhadayız – kriterler konusunda berraklaşmayı bekleyen bu hususlarda anlaşmaya varmak.

Omorfo ile ilgili farklı açıklamalar yapılıyor. Sizin tutumunuz nedir?

Akıncı: Bugün toprakla ilgili konuşmamı beklemeyin çünkü toprak konusu günü geldiğinde masada konuşulacak. Harita, yer ismi, yüzdelik hiç konuşulmadı bugüne kadar. Tabii ki bazı ilkeler üzerinde konuştuk, konuşabiliriz de. Ama harita, yer adı, yüzdelik en son safhada konuşulacak. İki taraf bu konuda anlaştı. Dolayısıyla ben herhangi bir yer konusunu telaffuz etmedim, etmem de.

İnşaatlar konusunda eleştiriler var...

Akıncı: İnşaat heryerde oluyor, güneyde de kuzeyde de. Hayatı donduramazsınız. ‘Bekleyin çözüm oluyor’ deyip hayatı dondurma şansımız maalesef yoktur. Bundan dolayıdır ki zaten 2004 referandumundan sonra kaybedilen 12 yıl çözümü kolaylaştırmadı. Daha da zorlaştırdı. Ama bir gerçek var, hayat devam ediyor... Ben bütün hissiyatları anlıyorum, Türklerin de Rumların da. Kıbrıs sorununu çözeceksek, ki çözme kararlılığındayız, iki taraf da birbirinin hissiyatlarını anlayacak. Benin Rumların hissiyatlarını anladığım kadar Anastasiades de Kıbrıslı Türklerin hissiyatlarını anlayacak. Toplumlar da birbirinin hissiyatını anlayacak ve çözümü böyle bulacağız. Bu söylediğim tamamen genel birşeydir ve her konuyu kapsar sadece toprağı değil.

Türkiye’nin süreçteki rolü nedir?

Akıncı: Türkiye’nin Kıbrıs’taki rolünü küçümsemek doğru olmaz. Ama güneyde çok geçerli bir tavır var ki, Kıbrıslı Türklerin rollerini çok küçümsüyorlar. Bunun daha vahim bir hata olduğu kanaatindeyim. Şu ana kadar çok açık yüreklilikle söylüyorum, Türkiye kanadından müzakere süreciyle ilgili olumsuz bir şey görmedik. Bu sonuna kadar böyle gider mi göreceğiz. Ama şu anda elimde olumsuz olacağını düşünmeme neden olacak bir delil yok. Aksine olumlu olacağını düşünmemi gerektiren veriler var. Bugüne kadar yaptığım bütün temaslarda ben bunu gözlemledim. Öyle inanıyorum ki Türkiye de bir çözümden sonra bölgesel işbirliği olanaklarının getireceklerden, barış içinde bir adanın daha doğru bir gelişme olacağından emindir. O eski yaklaşımlar artık terkedilmiştir. Eskiden bilirsiniz, çözümsüzlük çözümdür yaklaşımları vardır. Onlar tarihe maloldu diye düşünüyorum. Şimdi Türkiye’nin bir yandan İsrail ile yakınlaşması, diğer yandan AB ile ilişkileri, Yunanistan ile ilişkileri, federal bir Kıbrısla ilişkileri çok daha iyi bir noktaya gelecek ve bundan herkes kazançlı çıkacak. Türkiye de bunun farkındadır.

Garantilerle ilgili son durum nedir?

Akıncı: Garantiler konusunda  tabii ki Türkiye’nin bir ağırlığı olacaktır, çünkü bu anlaşmanın üç tarafından biridir. Fakat şöyle de bir gerçeklik var, Türkiye’nin garantisinin devam etmesi Kıbrıslı Türkler için önemli. ‘Merak etmeyin, hepimiz AB’de olacağız, hiçbir tehlike yoktur’ demek yeterli değil. Toplumlar bunu yaşayıp görmek ister. Bunu deneyimlemek ister. Ben Rum toplumunu bir bütün olarak hiçbir zaman suçlamam. Ama örneğin Elamcıların bazen ortalığı nasıl karıştırdığını görüyorsunuz. Bir küçücük caminin yakılmak istenmesi... Bu tür fanatizm olabilir gelecekte de. Daha ciddi şeyler de yaşanabilir. O yüzden iki açıdan biz bir şekilde Türkiye’nin güvencesini devam ettirmek istiyoruz. Bir, kendimizi güvende hissedelim yeni oluşumda, ve yaşayarak görelim. Bir de, bu statünün de garanti edilmesi lazım. Yani 1963’te 60 cumhuriyetinin yıkıldığı gibi bir durumla karşılaşmayalım, gene statüsüz kalmayalım. Dediğim gibi, 53 yıldır Kıbrıs Türkleri statüsüz kaldılar. Dünyanın kabul ettiği bir statüden mahrum kaldılar. Bunları ben acıları kaşımak için söylemiyorum, bunların tekrarlanmayacağı bir yeni geleceği inşa etmek için söylüyorum. Bir gerçek daha var, bizim Kıbrıslı Türkler olarak güvencemiz Rumların tehdit algısı olmamalı. Bunun için de ‘garantiler noktasına virgülüne kadar değişmeyecek’ demiyorum. Diğer bütün konuları bitirince ve ortaya yeni bir durum çıkınca, garantörlerle birlikte oturup bu yeni durumu değerlendireceğiz. İki tarafın da kabul edebileceği bir formülasyonun yaratılabileceğine ben inanıyorum.

2016 yılında AB üyesi modern bir ülkede garantörlere ihtiyaç olmamalı argümanı var...

Akıncı: Modern bir ülke sadece ‘modern’ demekle olmuyor. Davranışlarla modern oluyor, eğitimle oluyor, dayanışmayla oluyor, ve süreç içinde oluyor. Bir çırpıda olmuyor. Yani ‘AB’ye üye olduk, modern olduk’ - yoktur öyle birşey. Bu bir süreçtir. Ve biz de o güne geleceğiz.

Parçalı veya süreli bir garanti sisteminden mi bahsediyorsunuz o zaman?

Akıncı: Bunlar konunun ayrıntılarıdır bu ve buna benzer her türlü konu değerlendirilecektir. Şimdiden bu konuda bir yorum yapmak istemem.
Ben sadece ilkeleri ortaya koyuyorum. Burada bir anlaşma yapacaksak, bu anlaşmanın parametrelerinden biri de güvenliktir. Biz ne istiyoruz? İki kesimlilik istiyoruz, siyasi eşitlik istiyoruz, özgürlük istiyoruz, birinin ötekine tahakküm etmeyeceği bir yapı istiyoruz. Bütün bunları her iki toplum için de istiyoruz. Güvenlik, eşitlik, özgürlük. Güvenlik derken, sadece Kıbrıslı Türkler kendilerini güvende hisseder ve diğer toplum tehdit altında hissederse, bu olmaz. Bu bir çözüm değil, kalıcı olmaz ve böyle bir çözüme de onay verilmez. Ama yeni yapı iki kesimli olacak. Ekonomik anlamda karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin gelişeceği bir ortamı da düşünün,  ben bu yeni oluşacak yapının diğer konuyu kolaylaştıracağına inanıyorum. Ayrıntılı olarak bu konular ele alınmadığı için sadece genel yaklaşımımı size izah ediyorum, çünkü Türkiye ile bile daha bu konuyu enine boyuna konuşmadık. Ama ben Türkiye ile konuşmadan da bu ilkeleri çoktan beridir seslendiriyorum, çünkü ben güvendeyken ortağımın kendisini güvensiz hissedeceği bir garanti sistemi istemiyorum.

Siz uzun yıllar Maraş’ın gerçek sahiplerine verilmesini savundunuz...

Akıncı: Ben daha önce söylediğimin arkasındayım. Kapalı Maraş’ın ve hiçbir yerin yılanların farelerin yuvası olmasını istemem. İnsanların olmasını isterim. Göreve geldiğimde bu ve benzeri konuları birinci toplantıda Anastasiadis ile ele aldığımda gördüm ki, yalnız Sayın Anastasiadis değil, Türkiye de, Yunanistan da, BM de, ABD de, kiminle temas ettiysem, herkes kapsamlı çözümün bir an önce olmasını destekliyor. Yani ‘yoğunlaşalım ve Kıbrıs sorununu bitirelim çünkü parçalarla uğraşırsak daha çok zaman kaybedeceğiz’ anlayışı hele mobil telefonlarda yaşadıklarımızı da gördükten sonra daha da haklı bir gerekçe oldu. Unutmayın, ben seçim kampanyamda da Maraşla ilgili konuştum. Ama onun yanında Mağusa limanının ve Ercan havalimanının da açılması gerektiğini söyledim paralel olarak. Ercan havalimanı ile ilgili Rum toplumunda bir tereddüt olduğunu, o konuda hazır olmadıklarını gözlemledim. Ben de Ercan’ın gündemde olmayacağı bir durumda sadece kapalı Maraş konusunun gündeme getirilmesine hazır değildim doğrusu. Ancak kapalı Maraş’ın hemen dibinden geçen Derinya yolunu yakında inşallah açacağız. Ve daha ileri aşamaya geldiğimizde çözüm yönünde artık ‘yakınız bitiyor’ noktasına geldiğimizde beklemeksizin Maraş için bir teknik komitenin kurulması gündeme gelecektir. 

Çözümün finansmanı konusundaki gelişmeler nedir?

Akıncı: Çözüm çalışmaları gözönünde bulundurulduğunda ilk defa finansman konusu bu kadar gündemdedir. Mesela ilk defa iki lider Davos’a gittik ve bu konuda mesaj verdik. İlk defa çözüm müzakereleri devam ederken Dünya Bankası’ndan İMF’den uzmanlar buradadır. Ciddi çalışmalar yapılıyor bu konuda. Bu maliyetin tabii ki toprak boyutu var, tazminat boyutu var, gerekli olacak yeni yerleşim yerlerinin yapılması boyutu var. Ve bir de sistemin yürümesi, yaşayabilir olması konusu var. Herşeyin uluslararası toplumdan gelmesini bekleyemeyiz. Geçen defa Annan Planı’ndaki bağışçılar toplantısı maalesef başarısız olmuştu. Bu kez AB destek olacağını söylüyor, başka ülkeler destek olacaklarını söylüyorlar. Ancak mucizevi katkılar beklemeyelim. Belki düşük faizlerle uzun vadeli krediler sözkonusu olacak. Ortak zenginliğimiz olan denizaltındaki doğalgaz belki önemli bir unsur olacak. Ama şu da gerçektir ki Kıbrıslılar bütün yükü omuzlayamaz. Bu masraflı bir çözüm olacak. Tabii masraftan bahsederken, çözümsüzlüğün daha büyük maliyeti olacağını da söylemek isterim.   

Son olarak toplumlara vermek istediğiniz mesaj nedir?

Akıncı: Bu kez her defakinden farklı bir durum var. İki lider de birbirini suçlamaktan kaçınarak birlikte bir yol yürümeye çalışıyor. Eski suçlama oyununu oynamıyoruz. Birbirimize geleceğin ortakları olarak bakıyoruz. Pek çok insanı kapsayan çok ciddi bir çaba var ve bütün bunların olabilmesinin temel nedeni çözüm olabileceğine dair inançtır. Ben bu inancın kaybolmaması için ve sonuca gitmesi için elimden geleni yapmaya devam edeceğim. Burada bulunuşumun temel amacının bu olduğunu toplumlara iletmek isterim. Bir Kıbrıslı Türk lider olarak elbette Kıbrıs Türk toplumunun haklarını gözetmek benim ödevimdir ama Kıbrıslı Rumların kaygılarını da anlayan ve iki tarafın da kabul edeceği bir anlaşma olmasının ne kadar hayati olduğunun bilincinde olan bir insanım. Hep birlikte Kıbrıs’ın daha güzel bir geleceğe ulaşmasını sağlayabiliriz, buna inanıyorum. Ve bu fırsatın heba olmaması için tüm kapasitemle çalışacağımın bilinmesini isterim.