Mülkiyet Teknik Komitesi Başkanı Ayfer Said Erkmen’in “eğer vatandaş eşdeğerden almışsa korkacak bir şey yok, çünkü biz malların iadesi konusunda bir sürü filtre getirdik” sözlerine Avukat Fuat Veziroğlu’ndan zehir zemberek yanıt geldi.

Erkmen’in haddini aştığını ifade eden Veziroğlu, “Sen kimsin arkadaş, Rum’la daha bir anlaşma bile olmadan, böyle bir anlaşmanın içeriği bilinmeden sen hangi hak ve yetkiyle şimdiden vatandaşa garanti vermekte, korkmamasını söylemektesin? Kimsin sen, nesin sen, bu Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonu ki ileride bulunması muhtemel bir çözümün şartlarını bizzat ve şimdiden saptamağa yeltenmektesin? Böyle bir garantiyi en tepedeki Akıncı bile veremez, vermeğe kalkışırsa yalan söylemiş olur. Hatta böyle bir garantiyi dünyanın en güçlü uluslararası organı olan Güvenlik Konseyi bile veremez” dedi.

“Halkı aldatmaya yönelik…”

Mülkiyet Teknik Komitesi Başkanı Ayfer Said Erkmen’in Haberal Kıbrıslı Gazetesi’ne verdiği demeçteki bazı sözler avukat Fuat Veziroğlu’nun tepkisine neden oldu. Konuyla ilgili olarak Haberal Kıbrıslı Gazetesi’ne bir değerlendirme yapan Veziroğlu, Erkmen’in, “Eşdeğer Mal Alanlar Korkmasın” şeklindeki sözlerini, “halkı aldatmaya yönelik palavra” olarak nitelendirdi.

“Haddini ve hududunu fersah fersah aştı”

Erkmen’in, “eğer vatandaş eşdeğerden almışsa korkacak bir şey yok, çünkü biz malların iadesi konusunda bir sürü filtre getirdik” sözleriyle haddini aştığını savunan Veziroğlu, tepkisini şu ifadelerle gösterdi:

“Gazetenizin 6 Haziran 2016 tarihli sayısında Mülkiyet Teknik Komitesi Başkanı Ayfer Said Erkmen’e atfen yayınlanan “Eşdeğer Mal Alanlar Korkmasın” başlıklı yazı tam bir hayâl ve yalan rüzgârı, keza hayati bir konuda halkı aldatmağa yönelik bir palavradır. Üstelik devletten ödenek alarak teknik bir işin başında bulunan bir görevlinin haddini ve hududunu fersah fersah aşması, görevlerinin ve sorumluluğunun bile bilincinde olmadığının göstergesidir. Bu açıklama ayrıca bir hukuksal kepazeliğin de itirafı niteliğindedir, şöyle ki: 1- Bu arkadaş diyor ki ‘eğer vatandaş eşdeğerden almışsa korkacak bir şey yok, çünkü biz malların iadesi konusunda bir sürü filtre getirdik.’

“Sen kimsin…”

Ben de diyorum ki: ‘Sen kimsin arkadaş, Rum’la daha bir anlaşma bile olmadan, böyle bir anlaşmanın içeriği bilinmeden sen hangi hak ve yetkiyle şimdiden vatandaşa garanti vermekte, korkmamasını söylemektesin? Kimsin sen, nesin sen veya kimdir bu Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonu ki ileride bulunması muhtemel bir çözümün şartlarını bizzat ve şimdiden saptamağa yeltenmektesin? Böyle bir garantiyi en tepedeki Akıncı bile veremez, vermeğe kalkışırsa yalan söylemiş olur. Hatta böyle bir garantiyi dünyanın en güçlü uluslararası organı olan Güvenlik Konseyi bile veremez.’ 

“Bunun tek çaresi olası bir antlaşmaya konacak bir maddenin AB nezdinde birincil hukuk olarak kabul edilmesidir”

Vatandaşa “korkma” diyor, “çünkü biz malların iadesi konusunda bir sürü filtre getirdik.” Hayatım boyunca bundan daha palavra bir palavraya rastlamış değilim. Bu arkadaş filtre, yani engel getirmiş, bu nedenle eşdeğer mallar iade edilmeyecekmiş. Oysa açık gerçek şudur ki olası bir antlaşmaya hiçbir eşdeğer mal iade edilmeyecek şeklinde bir madde koysanız bile bunun hukuken beş paralık değeri yoktur, buna rağmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir tek kararıyla böyle bir madde işlemez hale getirilecek ve Türk’ün elinde bir tek eşdeğer mal kalmayacaktır. Bunun tek çaresi olası bir antlaşmaya bu doğrultuda konacak bir maddenin AB nezdinde “birincil hukuk” olarak kabul edilmesidir ki bu da mümkün değildir, çünkü bunu Rum tarafı da kabul etmiyor, AB de kabul etmiyor. 

2) Bu arkadaş diyor ki “eğer (eşdeğer mal sahibi) bir mal üzerinde yatırım yapmışsa, kullanıcı ev olarak kullanıyorsa veya geçimini oradan sağlıyorsa o zaman bunlar geri verilmeyecek, Rum tarafı da bunu kabul etti.”

“Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’nun bile sahip olmadığı yetkiler vehmetmekte, hayâl içinde yüzmekte”

Ben de diyorum ki:

‘Yukarıda belirttiğim gerçekler ışığında bu da kuyruklu yalan düzeyinde bir başka palavradır. Bu arkadaş haddini ve hududunu o kadar aşmıştır ki yalnız Türk tarafı adına değil, Rum tarafı adına da garantiler dağıtmakta, Rum tarafının da bu görüşü kabul ettiğini ifade edebilecek kadar ileri gitmektedir. Oysa herkes bilmektedir ki Rum tarafının vazgeçilmez tavrı ‘mülkiyet konusunda ilk söz mal sahibine aittir’ şeklindedir. Bu da demektir ki Rum eşdeğer kullanıcısına ‘hadi git’ dediğinde eşdeğer sahibi pılıyı-pırtıyı toplayıp gitmek zorundadır. Açıkça bellidir ki bu arkadaş kendinde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’nun bile sahip olmadığı yetkiler vehmetmekte, hayâl içinde yüzmektedir.’
        
“Söz konusu yasadan ben zaten eskiden beri utanç duymaktaydım”                                            

3) Bu arkadaş diyor ki “Meclis’e aktarılan Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonu yasasındaki bir maddenin değiştirilmesi için savcılık tarafından bir taslak sunuldu. O da halen görüşme aşamasındadır. Bizim yasamız bilindiği üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da onaylanmış bir yasadır. Değişiklik gerekiyorsa bunu bu mahkemeye sunmamız gerekir ki bu yasa tekrar gözden geçirilsin” 

Ben de diyorum ki:

‘Söz konusu yasadan ben zaten eskiden beri utanç duymaktaydım, bu açıklama üzerine halkım adına daha da utanç duydum ve kahroldum. Bu arkadaşa göre bu yasa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da onaylanmış bir yasaymış. Ben bunun böyle olduğunu bilmiyordum, eğer doğruysa utançtan yerin dibine batmamız ve halk olarak buna isyan etmemiz gerekir. Bir devletin yasalarını o devletin yasama organı yapar, devlet başkanı da imzalayarak yayınlar. Bütün dünya anayasaları gibi bizim anayasamız da bunu böyle vazetmiştir. Eğer bir ülkede bir yazılı metnin kanun haline gelmesi yabancı bir organ ya da mahkemenin onayına bağlıysa ortada bir kapitülâsyon organı ve şerefsiz bir kapitülâsyon ilişkisi var demektir. Hal böyleyken devletten ödenek alarak teknik bir işin başında bulunan memur kademesinde bir kimsenin devletin bile peşinen taahhüt edemeyeceği garantiler üretmesine en geri Afrika ülkelerinde bile rastlamak mümkün değildir.’

“Halkı kandırmaya yeltenmesi olsa olsa kara mizahtır”

Bir de şu gerçeğin altını çizmek istiyorum:

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına göre KKTC meşru bir devlet değildir, KKTC anavatan Türkiye’nin “idari bir alt birimidir”, yani KKTC toprağı işgâl altındadır. Buna göre de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi KKTC’nin aldığı kararları KKTC’nin kararı olarak değil, Türkiye’nin kararı olarak kabul etmekte, yine muhatap olarak KKTC’yi değil Türkiye’yi kabul etmekte ve bundan dolayı da Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kararlarından tatmin olmayan Rum’lar KKTC’yi değil Türkiye’yi dava etmektedirler. Yani bu mahkemeye göre Taşınmaz Mal Komisyonu bile KKTC’nin değil Türkiye’nin bir organıdır. Üstelik Taşınmaz Mal Komisyonu KKTC veya Türkiye tarafından gönül rızasıyla oluşturulmuş değildir, Avrupa emperyalizminin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin şantaj ve baskılarıyla zorla kabul ettirilmiş bir kapitülâsyon kurumudur. Dünyanın hiçbir yerinde kanunla oluşturulmuş bir organın yönetiminde yabancılar yer alamaz, oysa söz konusu Komisyonun karar organında bize empoze edilmiş iki yabancı da yer almaktadır ki bu da kapitülâsyon gerçeğini yoğunlaştırmaktadır. Böyle bir kapitülâsyon kurumunda üstelik teknik düzeyde bulunan sıradan bir görevlinin ‘golifa’ dağıtır gibi millete Cumhurbaşkanı tarafından bile taahhüt edilemeyecek garantiler dağıtmaya ve halkı kandırmaya yeltenmesi olsa olsa bir kara mizah teşkil etmektedir. Bu arkadaş haddini ve hududunu bilmeli, boyundan büyük işlere kalkışmaya yeltenmemeli, aksi takdirde devlet yetkilileri tarafından gereği ifa edilmek suretiyle haddi ve hududu kendisine bildirilmelidir. 

“Bütün eşdeğerciler kapının önüne atılacak”

Hiç kimsenin ve hele de teknik düzeydeki bir görevlinin ortada henüz fol yok yumurta yokken yalan rüzgârlarıyla halkı peşinen aldatmağa hak ve yetkisi yoktur, haddine de düşmemiştir, eğer bu hayati konuları bu seviyedeki bu tür adamlar yönetiyorsa vay halimize, böyle bir halde şimdiden herkese ‘müjde’ (!) verebilirim ki gün gele Türk’ün elinde renga büyüklüğünde bile bir tek eşdeğer mal kalmayacak ve bütün eşdeğerciler kapı önüne konulup sokağa atılacaktır.”