Mülteci Hakları Derneği Üyesi Avukat Paşa, meclisten geçen 2016 bütçesine "Mülteci Tahliye Giderleri" adı altında bir kalem eklendiğini belirterek, "Bu kalemin ne olduğunu biz bile anlamadık, vekillerimiz herhalde mülteci kavramının ne olduğunu bilmiyorlar" dedi.

Mülteci Hakları Derneği Üyesi Avukat Faika Deniz  Paşa, 2015 yılında dünyada mülteci rejiminin çöküş yaşadığına vurgu yaparak,  " Uluslararası Göç Örgütünün raporlarına yansıyan verilere göre  sadece Akdeniz’i ve Ege’yi geçmeye çalışırken 3 bin 771 insan yaşamından oldu" dedi.

Paşa, mülteci sorunuyla ilgili 2015’te en acı veren şeyin ise  mülteci ölümlerinin insanlık adına meşru bir yapıya bürünmesi olduğunu belirtti.

" Hangi hayatın ölümü yas tutmaya değer sorusundan mülteciler maalesef 2015’in içerisinden çıkarıldı. Aylan bebeğin cesedi sahile vurduğunda büyük bir infial yaratılmıştı. Ancak geçtiğimiz gün arasında çocuklarda olan 31 kişi hayatını kaybetti ama yası tutulmadı, gazetelerin küçük bir köşesinde gecen bir haberle geçti".

Açıklamalarında, meclisten geçen 2016 bütçesi içinde yer alan "Mülteci Tahliye giderleri" kalemine de tepki gösteren Paşa, "Mülteciyi aç ve susuz bile bıraksan geri gönderemezsin, temel prensip bu, ama biz bütçede mülteciyi geri göndermek için için para harcıyoruz" dedi.

Paşa, " Ya bizim vekillerimiz mülteci ne demektir bilmiyor, ya da bu bütçeyi hazırlayan ve imzalayanlar öngörüsü halkın parası İnsan Hakları ihlalleri için harcana bilir şeklindedir”

 

Eniz ORAKCIOĞLU

Mülteci Hakları Derneği Üyesi Avukat Faika Deniz Paşa, 2. Dünya Savaşından sonra dünyada en çok  2015 yılında yaşanan Mülteci akımıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu ve insanlık adına "Bir utanç" belgesi olan sorunun Kıbrıs'a yansımalarını değerlendirdi.

“Yasalarda olsa da, akıllar da yok”

Mülteci Hakları Derneği Üyesi Avukat Faika Deniz Paşa, 2015’de dünyada mülteci rejiminin bir çeşit çöküşünü yaşandığına vurgu yaparak, “ Suriye’de başlayıp Ortadoğu’ya yayılan iç çatışmalar çok yoğun göç akınlarına neden oldu. Biz böyle bir şeyin geleceğini 1990’lardan beri bilmekteydik. Çünkü soğuk savaş dönemlerinden beri dünyada savaş yapma şekilleri oldukça değişerek, sivil haklar hedef alınmaya ve savaşlar ulus devletler tarafından değil, irregular düzensiz silahlı guruplar tarafından yapılmaya başlandı. Bunun yanında artık toprağın kontrolü değil insanların ve halkların kontrolü hedef alındığı için elbette sivil göçler çok daha fazla olabilmekte. Göçlerin eski usul sınır boylarına kamplar kurup birkaç yıl içinde bu zaten geçer algısının yıkıldığını gördük. Maalesef mültecilere dair zorunlu göçmen olup ulusal bir sınır geçen kişilere olan algının hayırseverlikle sınırlandırıldığını ve bir hak, hukuk çerçevesine yasalarda olsa da akıllara çok geçemediğini gördük” dedi.

“3 bin 771 can verildi”

Yaşanan olaylarının çok üzücü olduğunu belirten Paşa, “Göç esnasında  ölümler ve hayatların kayması gibi acı olaylar yaşandı. Uluslararası Göç Örgütünün açıklamasına göre sadece Akdeniz’i ve Ege’yi geçmeye çalışırken 3 bin 771 insan can verdi. Bunun yanı sıra sınır boylarını geçmeye çalışırken verilen can kaybını veya yolda giderken ya da dolaylı olarak hayatını kaybedenlerin sayısını bilmiyoruz. Ancak 2015’in getirdiği başka bir şey, artık mültecilerin ölümleri bizim için meşru. Hangi hayatın ölümü yas tutmaya değer sorusundan mülteciler maalesef 2015’in içerisinden çıkarıldı. Aylan bebeğin cesedi sahile vurduğunda büyük bir infial yaratılmıştı. Ancak geçtiğimiz gün arasında çocuklarda olan 31 kişi hayatını kaybetti ama yası tutulmadı, gazetelerin küçük bir köşesinde gecen bir haberle geçti. Bu nedenle 2015’in çok da güzel şeyler getirmediğini söyleyebiliriz” diye konuştu.

“Dünya muhafazakârlaşmaktadır”

Paşa, sözlerine şu şekilde devam etti; “Dünya özellikle, Avrupa muhafazakârlaşmaktadır. Bununda getirdiği bir göçmen düşmanlığı ve ırkçılık vardır.  Bu politikaların ve düşmanlığın çok tehlikeli olduğu ortada. 2’inci dünya savaşında yaşanan soykırımlar bir gecede olmadı. Biz sabah kalkıp koskoca bir halkı, bir ulusu öldürelim, gaz odalarına atalım demedik. Önce bir takım özelikler yüklendi. Baktığımızda özellikle Suriye’den gelen mülteci ve zorunlu göçmenlere de aynı şekilde bir takım özellikler yüklendi. Pistirler denildi, kültürler farklıdır denildi. Buda yabancı düşmanlığına doğru yol aldı. Yabancı düşmanlığı da ırkçılığı besledi. Örneğin; Amerika’daki seçimlerde adaylardan biri çıkıp dedi ki ‘Ben belirli bir dini gurubu sınırlarıma almayacağım’, bunun Hitlerin yaptığı söylemlerden hiçbir farkı yoktur. Böyle olunca algının üzerine söylemde hakları alırsınız, daha sonra da yasalarda alırsınız. Yasalarda alınan haklardan sonra da o insanlara belirli bir muameleyi yapmak hem yasalarda, hem de politikaları içleştiren hakların beyninde meşrulaşır bu yüzden çok tehlikeli ve korkutucudur.”

“Ya dayanışacağız, ya da çökeceğiz”

2016’da insanlığın önünde önemli bir karar süreci olduğunu belirten Paşa, “Ya insanlık olarak dayanışacağız, ya da hepimiz çökeceğiz. Ulus devletlerin çöktüğü bir zaman diliminde yaşıyoruz. Devlet kavramının eskiden yarattığı güç ve sınırlar artık yok. Mültecilerden birazda bunun için korkulur, çünkü o çok güçlü kalelerin ve sınırların aslında ne kadar doğal bir denizden, nehirden ve tepeden olduğunu hatırladılar. Bugün bakıldığında içinde bulunduğumuz dönemi bir dünya savaşı diye adlandırmayız ama yeni yaptığımız savaşın türlerinde kanaatimce bir dünya savaşının da içindeyiz. Nasıl 2’inci dünya savaşı Avrupa’da yoğunlaşmışsa, şimdide Ortadoğu’da yoğunlaşan bir dünya savaşı yaşıyoruz. Bugün diğer ülkelerde yaşanan patlamaların ve kıyımları da göz ardı edemeyiz. Bunların tümünün de anlamı vardır. Bu nedenle bununda artık adını koymak lazım. Halep’te patlayan bir bombanın bizimle alakası yok diyemeyiz, çünkü oradan kaçan insanlar bizim ve başka ülkelerin sınırlarına gelir. Kısaca  hep birlikte bu çemberin içindeyiz” şeklinde konuştu.

“İster istemez etkileneceğiz”

Mülteci sorunuyla ilgili KKTC siyasetini de değerlendiren Paşa, “Ben yokum, ben tanımam, ben zaten küçük bir devletim diye söylemler doğru değil ve böyle bir dünya yok. Biz zaten Akdeniz’de yer alan küçük bir adayız ve bir toprak parçasını işkâl ederiz o zaman biz varız. Eğer biz varsak dünya üzerindeki bu sorunlardan da ister istemez etkileneceğiz. Bu arada bir genelleştirme yapmakta istemem, çünkü sorumluluk alan ve almaya çalışan kurum ve kuruluşlarımızda var. Bazı özverileri de göz ardı edemeyiz” diye konuştu.

“Vekillerimiz mülteci ne demektir bilmiyor”

Paşa, sözlerine şu şekilde devam etti; “Geçtiğimiz günlerde mecliste bütçe onaylandı ve bizim seçtiğimiz vekillerimiz bu bütçeye oy verdi. Orada Mülteci Tahliye Giderleri diye bir kalem var. Bu kalemin ne olduğunu biz bile anlamadık. 51 sözleşmesinde ve meclisimizde böbürlene böbürlene geçirilen yerel yasalarımıza konulan İnsan Hakları Sözleşmesinde mülteci kavramı vardır. Mülteci yaşadığı şiddet ortamından kaçmak zorunda kalan, devletinin onu koruyamadığı veya devletinin bire bir zulmettiği kişi olarak kaçan ve ülkesine bu yüzden geri dönemeyen kişilerdir. Bu tanımdan çıkan mülteci alanındaki rejimin yasası, örgütü ve prensipleri var. En temel prensip de geri göndermeme prensibidir. Kısacası kimseyi zulme ve savaşa geri gönderemezsiniz. Bu kurala dair yerel düzenleme sizin yasalarınızda olsa da, olmasa da siz bu kuralı ihlal edemezsiniz. Mülteciyi aç ve susuz bile bıraksan geri gönderemezsin temel prensip bu ama biz bütçede mülteciyi geri göndermek için para harcıyoruz. Buradan çıkan sonuç ise ya bizim vekillerimiz mülteci ne demektir bilmiyor, ya da bu bütçeyi hazırlayan ve imzalayanlar öngörür üsü halkın parası İnsan Hakları ihlalleri için harcana bilir şeklindedir.”

 

“Bizim dayanıştığımız gurup halkımızdır”

Faika Deniz Paşa sözlerini şöyle sürdürdü; “Böyle bir noktada Mülteci Haklarını Derneği şahsında mültecilere sağladığımız dayanışma koruma ve hizmetler için devletten çok az destek alırız. Bizim temelde destek aldığımız ve dayanıştığımız gurup halkımızdır. 13’üncü maaşların ödenmediği bu dönemde bile halkımız oldukça duyarlı davrandı ve mültecilerimizi aç bırakmadı, mülteci çocukları da düşünerek onlar üst baş aldı ve bu insanlar için soğuktan korunmak amaçlı soba gibi bağışlarda bulundu ve yeni yılda bu insanlar sıcak bir ortamda geçirdi. Siz ise böyle duyarlı bir halkın parasını ne münasebet ve ne hakla halkımızın dayanıştığı insanları geri yollamak için harcayacaksınız.”

“Yasa değişikliği rafa kaldırıldı”

Şeffaflık kriterlerine uyulmadığı için onaylanan Mülteci Tahliye Giderleri kalemini bütçeden geçtikten sonra gördüklerini belirten Paşa, “Kapsamlı mülteci yasasını geçtim, derneğimiz sivil toplum örgütleri ile istişare halindedir. 3 yasa değişiklik maddesi önerdik  sırf cezalandırmama ve geri göndermeme ile ilgili. Mülteci olarak insanların tanımlanmasına dair bir prosedürün olması ve belgelenmeye dair özellikle de refakatçisiz mülteci çocuklar üzerinde duran bir değişiklik önerdik. Haziran’da bu yasa değişiklik önerisi meclisi temsil edilen her partiden bir vekilin imzasıyla sunuldu, hukuk komitesine gitti 2-3 kere görüşüldü, sonra hiç ses çıkmadı. 2015’de geçmesi gereken değişiklikler, 2016’ya geçtiğimiz halde raflarda tozlanmaya terk edildi. Bu yasa değişikliklerini geçirmek yerine, hak ihlallerinin devam etmesine göz yummaya devam etmektedirler. Ama 2016’da artık bunu göz ardı edemeyiz” diye konuştu.

“Eğitim vermeye karar verdik”

Mülteciler konusunda sadece sığınma hakkından bahsedilmemesi gerektiğini söyleyen Paşa, "Bir insanın özgürlüğünden mahrum kalmasına dair uluslararası standartlardan, hapishanelerin durumundan, polis nezarethanelerinin durumundan,  buralardaki işkence, iddia veya vakalarından sözedilmesi gerekir. Ülkemide yaşayan  100’e yakın mülteci konumunda insan var. Biz dernek olarak ülkedeki her birimi bilinçlendirmek adına , 2016,17 ve 18’de her yıl bir konuyu ele alarak. 2016’da sığınma, 2017’de işkence ve tutukluluk standartları, 2018’de de sosyal ekonomik haklar olmak üzere kapsamlı bir raporlandırma, bu raporların İngilizce ve Türkçe yayınlanması ve yayılması, bu konuda da sivil toplum ve kamu çalışanlarına eğitim verme yönünde bir yol izlemeye karar verdik” şeklinde konuştu.

“Raporlama ve denetleme eksiktir”

Paşa, konuşmasının sonunda ülkede yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgili de değerlendirmelerde bulundu. Paşa; “Bu coğrafyada yaşayıp ‘insan haklarını biz ihlal etmeyiz’ diyen birinin olacağını düşünmüyorum. Bize burada düşen görev bu hak ihlallerinin standartlara uygun bir şekilde raporlandırılmasıdır. Maalesef bizim ülkemizde raporlandırma, izleme ve denetlemede eksiktir.”


Kaynak: Yeni Bakış