Mevcut sistemde, yasalara uyan namuslu vatandaşların cezalandırıldığını savunan Mimarlar Odası Başkanı Azmi Öge, iki kat yasası uygulanan bir yerde, başka bir kişinin bu yasayı delip, 10 katlı bir inşaat yapabildiğini, bunun da adil olmayan sonuçlar ortaya çıkardığını söyledi.

1989 yılında yürürlüğe giren İmar Yasası gereği iki yılda tamamlanması gereken Ülkesel Fizik Planı (ÜFP) taslağının 21 yıl gecikmeyle gündeme gelmesinin yanlışlığına dikkat çeken Öge, pek çok yönden eksikliği hissedilen ÜFP’nin, 31 ay üzerinde çalışılarak tartışılabilecek bir taslak plan haline getirilmesinin olumlu bir gelişme olduğunu ifade etti. 

Belediyeler sadece görüş verir pozisyondan çıkarılmalı, planların hazırlanmasında ve uygulanmasında etkin role kavuşturulmalı.”

Planın geri çekilmesinin sebebi, ortak aklın bulunmasıydı. Şimdi bu planı hazırlarken 55/89 yasasının tadil edilmesini de ortaya koyduk. Çünkü kuralların hızla değiştirilebildiği bir yapıda sizin düzenli ve adil bir planlama ilkesi yürütmeniz mümkün değil.”

Yurdagül BEYOĞLU ATUN

Kontrolsüz gelişmeyi önlemek, tarihsel dokuya ve çevreye zarar vermeden yapılanmak ve kaynakları verimli kullanmak adına yenilenmesi öngörülen, ancak siyasi erke bağlı olması yüzünden hayata geçirilemeyen Ülkesel Fizik Plan’da orta yol bulundu. Konuyla ilgili olarak Haberal Kıbrıslı Gazetesi’ne açıklamalarda bulunan Mimarlar Odası Başkanı Azmi Öge, hükümet ve diğer paydaşlarla ortak akıl oluşturma sürecinde olunduğunu, yeni planda kendi görüşlerinin de dikkate alındığını belirtti. 

Planlama konusundaki önemli bir unsurun “yaptırım” olduğunun altını çizen Öge, “Siz devlet olarak yaptırım uygulamıyorsanız veya konjonktüre göre farklı açılımlar yapabiliyorsanız, sağlıklı ve adil planlamadan söz edilemez” dedi. Mevcut sistemde, yasalara uyan namuslu vatandaşların cezalandırıldığını savunan Öge, iki kat yasası uygulanan bir yerde, başka bir kişinin bu yasayı delip, 10 katlı bir inşaat yapabildiğini, bunun da adil olmayan sonuçlar ortaya çıkardığını söyledi. 
Öge, 1989 yılında yürürlüğe giren İmar Yasası’nın, Şehir Planlama Dairesi’ni tek yetkili olarak tanımlamasının sıkıntılara yol açtığını, yeni çalışmayla bu olumsuzluğun ortadan kaldırılacağını dile getirdi.

“21 yıl gecikmeli bir plan”

Mimarlar Odası Başkanı Azmi Öge, Ülkesel Fiziki Plan için uzunca bir süredir endişelendiklerini, seçim döneminde bununla ilgili olarak mekansal stratejiler manifestosu yayımlayarak fikirlerini ortaya koyduklarını ifade etti. Ana temalarının katılımcı kentsel planlama dinamiklerinin geliştirilmesi olduğunu kaydeden Öge, 1989 yılında yürürlüğe giren İmar Yasası’nın, Şehir Planlama Dairesi’ni tek yetkili olarak tanımlamasının sıkıntılara yol açtığını söyledi. Bundan 21 yıl önce hayata geçirilmesi hesaplanan bir planın 2015 yılında konuşuluyor olmasının yanlışlığına dikkat çeken Öge, “Bununla birlikte, ortak akılla, belli bir sapma payı hesaplayarak bir sonuca varabiliriz” dedi. 

“Önerilerimiz dikkate alınmıyordu”

Yasadaki bu tanımdan ötürü sivil toplum örgütlerinin ve konunun paydaşlarının görüşlerinin dikkate alınmadığını, kendileri dahil birçok paydaş sivil toplum örgütünün sadece görüş belirten konumda olduklarını vurgulayan Öge, önerilerinin yasadan ötürü havada kaldığını belirtti. “Bizler sonuç değil, görüş bildiren kurumlar haline gelmiştik” diyen Öge, Ülke Fiziki Planı’nın İçişleri Bakanlığı’yla yaptıkları görüşmeler sonucu, “sivil toplum örgütleriyle daha iyi istişare edilerek düzenlenmek üzere” geri çekildiğini anımsattı. Kuzey-Güney dengesinin ve ülkedeki öğrenci potansiyelinin hazırlanan plana yansımadığını kaydeden Öge, bundan 21 yıl önce hayata geçirilmesi hesaplanan bir planın 2015 yılında konuşuluyor olmasının yanlışlığına dikkat çekerek, “Bununla birlikte, ortak akılla, belli bir sapma payı hesaplayarak bir sonuca varabiliriz” dedi. 

“Eski verilerle yeni plan olmazdı”

Gelinen aşamada, planın birlik çatısı altında ve sivil toplum örgütlerinin katkılarıyla yapılmasında hemfikir olunduğunu kaydeden Öge sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Daha önce hazırlanan planda sakıncalı bulduğumuz unsurlar vardı. Bunlardan en önemlisi veri güncellemesi yapılmadan bir plan hazırlanıyor olmasıydı. Veriler eski ve yetersizdi. Biz bunu sakıncalı bulduk. Planın bazı yazılım ve teknik yapısı üzerinde görüşlerimiz vardı, o noktaların üzerinde çalışıyoruz. Burada siyasi otoritenin irade koymasıyla birlikte ilgili dairelerle ortak çalışmalar başladı. Bir haftadır oda temsilcilerinden bir heyet ciddi çalışmalar gerçekleştirmektedir. Ticaret Odası, Sanayi Odası, Müteahhitler Birliği gibi ilgili odalar, ilgi alanları dahilinde destek vermektedir.”

“Olumlu bir gelişme”

1989 yılında yürürlüğe giren 55/89 İmar Yasası gereği iki yılda tamamlanması gereken Ülkesel Fizik Planı (ÜFP) taslağının 21 yıl gecikme ile 31 ayda hazırlanarak, Odalar ile Meslek Kurum ve Kuruluşlarının görüş ve önerilerini almak üzere tartışmaya açıldığını söyleyen Öge, pek çok yönden eksikliği hissedilen ÜFP’nin bu süreç sonunda üzerinde tartışılabilecek bir taslak plan haline getirilmesinin olumlu bir gelişme olduğunu ifade etti. 

ÜFP taslağı hazırlanması sürecinde paylaşım ve ortaklaşa yönetim ilkesinin göz ardı edildiğini savunan Öge şunları söyledi: 

“Planın 3.2 Planlama ve Plan İlkeleri bölümünde ‘3.2.1.3 Sorumluluk Paylaşma ve Ortaklaşa Yönetim’ ilkesi uygulamaya konamamıştır. İktidar ve sermaye güçleri, şeffaf olmayan planlama süreçlerini kolaylıkla manipüle edebilmek için süreci dikte de etmiş olabilir. Her iki halde de katılım ve ortaklığın olmadığı süreçler sonunda planın sahipsiz ve kimsesiz kalması söz konusu olacaktı. Daha önce de belirtildiği gibi uzun bir süredir beklenen Ülkesel Fizik Plan sahipsiz kalabilecek lükse sahip değildir. Ülke genelini kapsayacak vizyon, amaç ve hedefleri içeren, zaman içinde sosyal yapının ve toplumun mekânsal gelişimini öngörüp yön vermesi amaçlanan planın ülke genelinde paylaşılması, tartışılması ve ilgili aktörlerin katkı koyması elzemdi.

 “Koruyarak gelişelim…”

ÜFP sloganının bir parçası olarak, ‘koruyarak gelişen’ terimi sunulmaktadır. Ekolojik, tarihi ve kültürel nesnelerin korunmasına yönelik ihtiyatlı bir planlama öngörüsü de bunu destekleyen ana unsur olarak bu taslak planda görülmektedir. KTMMOB Mimarlar Odası ÜFP’de öne çıkarılması gereken ana konunun yaşam biçimlerinin korunması gerekliliği olduğunu saptamaktadır. Hâlihazırda kırsal alanlarda sürdürülebilir yaşam tarzları geleneksel olarak oluşmuş ve süregelmektedir. Bu yaşam alanları altyapı desteğinden, erişim olanaklarından, ürünlerin pazar bulamamasından kaynaklanan sorunlar ile karşı karşıyadır. Doğuda Yeniboğaziçi, İskele, Karpaz gelişim alanları, kırsalı ve kıyı turizmini içinde barındırırken, Büyükkonuk ve Dipkarpaz köyleri ekolojik turizm ve agroturizm potansiyellerinin olduğu yerleşim alanlarıdır. Güzelyurt ve Lefke ise Batı’da bu role sahip pek çok kırsal yerleşim birimini barındırır. Bu gibi alanlar için önerilecek yoğunluk artışı, kentleşme ve yapısal olarak büyüme, verimli tarım alanları, ekolojik alanlar ve en önemlisi, değeri her geçen gün artan ve kaybedilmesi halinde geri dönüşü olmayan sürdürülebilir yaşam tarzlarının yok olması ile sonuçlanabilir. 

“Ekolojik dengenin bozulmadığı bir sistem…”

Ekonomik büyüme ve gelişmenin ekolojik dengeleri bozmadığı ve sadece yapısal değerlerin değil yaşam biçimlerinin de korunduğu sistemler planın ana omurgasını oluşturmalıdır. Yerel kültürün desteklenmesi ve uluslararası pazarlara açılması agroturizm ve ekoturizm’e yönlendirilmiş yerleşim alanlarının ‘Dünya ile bütünleşme’sinin teşviki noktasında Slowfood, Cittaslow ve benzeri uluslararası oluşumlara katılımın özendirilmesi ile büyüme endeksli parametrelerden yaşam kalitesi parametrelerine geçiş doğal olarak sağlanacaktır. Bu genişleme ile oluşan araba girdisi yetersiz kentsel altyapıyı daha da sorunlu hale getirmiştir.” 

“Kent yoğunluğu artarsa enerji tüketimi düşer” 

Yapılan araştırmalarda kent yoğunluğunun artması ile kişi başına düşen enerji tüketiminin düştüğünün açık bir şekilde görüldüğünü belirten Öge, yürünebilir kent modelinin ekonomik olduğunun altını çizdi. Ulaşım ağları ile bağlanmış, yürünebilir kentlerin ana hedefler arasında olduğunu vurgulayan Öge, bunu “2031 yılını hedef alan bir gelecek öngörüsü” olarak tanımladı. 

“Üniversiteler kentlerle bütünleşmeli…”

Öge, üniversitelerin kentler ile bütünleşmesini sağlayacak planlama ve vizyon geliştirilmesi gerektiğini, kent ve ülke yaşamından soyutlanmış, sanayi gelişimini desteklemeyen, kentin sosyal yapısını etkileme potansiyeli kullanılmayan kapalı üniversite modelinin son bulması için çalışmalar yapılması, öğrencilerin hazırlık ve birinci sınıftan sonra yurtlardan çıkmasını sağlayacak bir sistem oluşturulması gerektiğini ifade etti. Gazimağusa’da, üniversite ile kentin ayrıştırıldığını, konut ve iş alanlarının ayrı olmasının yanı sıra, kıyı şeridi, Maraş, BM kampı ve askeri bölgelerin de ayrı yaşam alanları haline getirildiğini kaydeden Öge, bu unsurların, Gazimağusa’nın gelişiminin önündeki en büyük engel olduğunu savundu.

“Suriçi adeta farklı bir ülke…”

Lefkoşa ve Girne kentlerinin de farklı durumda olmadığına dikkat çeken Öge, Lefkoşa’nın Suriçi bölgesinde adeta farklı bir ülke gibi yaşanmakta olduğunu anımsattı.
Kentlerde, farklılıkların ayrışmasını engellemek ve etkileşimlerini sağlamak için kamusal mekanların bir örgü oluşturmasının yanında, ulaşım ve iletişim ağları ile beslenmelerinin şart olduğunu kaydeden Öge şunları söyledi: 

“Yaşlılar, çocuklar, engelliler, turistler, öğrenciler, farklı dil, din ve kültürden aktörlerin kenti eşit şekilde yaşama imkanı oluşturulmalıdır. Farklı kent parçalarını bağlayan ve sürekliliği olan yaya arterleri, bisiklet yolları ve hafif raylı sistemler ile kent kimliği ve kentlilik olgusunun ülke genelinde güçlendirilmesi, kentler arası ulaşımı etkinleştirmek ve kentlerdeki yatırım ve iş imkanlarına erişimin ve mekânsal fırsat eşitliğinin sağlanması için kentler arası toplu ulaşım sistemlerinin oluşturulması Ülkesel Fizik Planı’nın temel amaçları ve vizyonları arasında yer almalıdır.”

“Fırsat eşitsizliği kaldırılmalı…”

 Vatandaşlar arasında fırsat eşitsizliği yaratan uygulamaların önüne geçmenin ancak Sivil Toplum Kuruluşlarının ve diğer özerk kurumların süreçlere etkin katılımı ile mümkün olacağını ifade eden Mimarlar Odası Başkanı, Ülkesel Fizik Planı, İmar Planları, Emirnameler ve diğer ölçeklerdeki planlama gereklilikleri düşünüldüğünde, planlama makamının tek başına böyle bir içeriği yönetmesinin, sağlıklı bir biçimde sonlandırmasının ve takip ve denetimini üstlenmesinin mümkün olmadığını açıkladı. 

“Her kişi ve örgütün haklı oldukları taraf var”

Azmi Öge, her örgüt ve kişinin haklılık payı olduğunu, bunların ortaya koyup ortak aklın bulunması gerektiğini söyledi. “Hedefimiz ortak aklın bulunmasıdır” diyen Öge, kendilerinin eleştirdiği kısmın, planlama ilkelerinin 55/89 sayılı yasayla belli makamlara, yani siyasi erke verilmesi olduğunu ifade etti. 

“Belediyelerin etkin rolü yok”

Paylaşımdan uzak bir yaklaşımın sıkıntılarına değinen Öge şöyle konuştu: 
“Kötü niyetle düşünmedik ama paylaşımdan uzak, siyasi otoritenin eli altındaki bir yaklaşımın doğru olmadığını savunduk. Hızlı bir şekilde yapıldığı gibi, hızlı bir şekilde de değiştirilebilmektedir. Örneğin, Girne Emirnamesi dizayn edilirken, ‘Girne Belediyesi’nden de görüş alınacak’ kriteri konmuş, ama sadece görüş verir pozisyonda Belediye… Esas itirazımız bu… Hem hazırlanmasında, hem de uygulanmasında etkin rolü yok Belediye’nin. Tüm belediyeler bundan şikayetçi. Verdikleri görüşlerin ne derece dikkate alındığı şüpheli… Dolayısıyla Ülkesel Fiziki Plan’da bir uzlaşı sağlandı gibi görülüyor. Zaten planın geri çekilmesinin sebebi, ortak aklın bulunmasıydı. Şimdi bu planı hazırlarken 55/89 yasasının tadil edilmesini de ortaya koyduk, çünkü kuralların hızla değiştirilebildiği bir yapıda sizin düzenli ve adil bir planlama ilkesi yürütmeniz mümkün değil.”

“Yaptırım şart”

Planlama konusundaki önemli bir unsurun da “yaptırım” olduğunun altını çizen Öge, “Siz devlet olarak yaptırım uygulamıyorsanız veya konjonktüre göre farklı açılımlar yapabiliyorsanız, sağlıklı ve adil planlamadan söz edilemez” dedi. Mevcut sistemde, yasalara uyan namuslu vatandaşların cezalandırıldığını savunan Öge, iki kat yasası uygulanan bir yerde, başka bir kişinin bu yasayı delip, 10 kat yapabildiğini, bunun da adil olmayan sonuçlar ortaya çıkardığını söyledi. Belli ülkelerde 10 kat yapan bir kişiye anormal vergiler getirildiğine dikkat çeken Öge, iki kat yapan kişinin bu vergiden hak aldığını, dolayısıyla durumun bir şekilde eşitlendiğini dile getirdi. 

“Atıl konutlar tamamlanmalı”

Ülkedeki atıl inşaat sorununa da değinen Öge, konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: 
“Şayet bir bölgeye 10 kat izni verilmişse kişiler ihtiyaca göre hareket etmez, ‘madem izin çıktı yapayım’ der. Bu, atıl konutlar sorununu doğurur. Ayrıca 2004’te, talebin artmasından ve farklı beklentilerden ötürü de birçok bina yapıldı. Bunlardan bazıları kalitesiz ve hukuk dışıydı. Bugün atıl durumda olan birçok yapı o dönemden kalma. Bunların ekonomiye kazandırılması adına sağlıklı ve sağlıksız yapılar ayırt edilmeli, sağlıksızlar yıkılmalı, ülke, şantiye görünümünden kurtulmalı. Yarım inşaatların bitirilmesine yönelik krediler oluşturmaya yönelik çalışmalar yapılmalı. Bugün temel atayım, sonra duvarını öreyim anlayışının yasalarla yok edilmesi gerekiyor.”