Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun Kıbrıs görüşmelerindeki Müzakerecisi M. Ergün Olgun, Kıbrıs Rum tarafının tek yanlı ve yetki paylaşımını reddeden tavırları nedeniyle uluslararası camiada itici olmaya başladıklarını ve ortaya çıkan tıkanıklık nedeniyle Kıbrıs konusunda bir yorgunluk yaşandığını belirtti.

Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre M. Ergün Olgun bugün Diyalog TV’de yayınlanan Mert Özdeş’in sunduğu “Odak Noktası” isimli programa konuk olarak açıklamalarda bulundu.

İngiltere’deki temasları çerçevesinde İngiltere AB Bakanı Lidington’la gerçekleştirdiği görüşme sonrası Lidington’un yaptığı açıklamalar ile Dışişleri Eski Bakanı Jack Straw’un açıklamalarının sorulması üzerine Olgun, eski BM misyon şeflerinden Gustave Feissel’in de kısa süre önce önemli bir değerlendirmesinin yayımlandığına dikkat çekti. 
 
“GUSTAVE FEİSSEL’İN AÇIKLAMALARI ÖNEMLİ NOKTAYA DEĞİNİYOR”

Feisse’in söz konusu değerlendirmesine göre, Kıbrıs müzakere sürecinin günün koşullarına uyarlanmak mecburiyetinde olduğunun belirtildiğine vurgu yapan Müzakereci Olgun, “Bu değerlendirmede ayrıca, ‘müzakerelerde 50 yıldır bir sonuç alınamamasının sebeplerine bakılması lazım’ deniyor. Ayrıca, eğer hedef federal bir ortaklıksa, buna daha uyumlu bir müzakere sürecinin kurgulanmasında yarar olduğunu belirtiyor” şeklinde konuştu.

Gustave Feissel’in bu görüşlerinin önemli noktalar içerdiğini belirten Olgun, sıkıntıların da Feissel’in dile getirdiği eksikliklerden kaynaklandığını belirtti.

Şu anda müzakere sürecini çevreleyen koşullarda bir ikilem bulunduğuna dikkat çeken Olgun, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bir taraftan yetki paylaşımını hedef alan bir amaç var. Bir taraftan da bunun dışında, taraflardan bir tanesinin münhasır egemenliğinden söz ediliyor. Bir taraftan statükonun değişmesi lazım deniyor. Bunun da değişmesi için dinamik ortaya konması gerekiyor. Diğer taraftan statükonun devamına  hizmet edecek şekilde Kıbrıs Rum tarafı adanın tek yetkilisi görülüyor. Sayın Gustave Feissel’in sorgulamaya çalıştığı budur. İkisi arasındaki çelişkinin çözülmesi lazım. Kısaca İngilizlere,  federal ortaklık hedefine ulaşılmasını engelleyen  açıklamalarının hayal kırıklığı yarattığını söyledik.”

Olgun, Kıbrıs Türk tarafının ortaya koyduğu hedeflerin, 11 Şubat 2014 tarihli ortak açıklama metnine uygun olduğunu belirtti.

“KIBRIS SORUNUNDA BİR DÖNÜM NOKTASINDAYIZ”

“Kıbrıs sorunuyla ilgili ülkeler ne istediğini gerçekten biliyorlar mı?” şeklindeki soruya Olgun, bir dönüm noktasına gelindiğine dikkat çekerek, “Geçmişte farklı nedenlerle statükodan yararlanan birçok uluslararası aktörler vardı. Ama şu anda hidrokarbonun keşfedilmesi ve Kuzey Afrika ile Ortadoğu’daki iktidarsızlık yeni bir paradigma ortaya çıkardı” dedi.

Pasif Kıbrıs ihtilafının herhangi bir şekilde başka bir seviyeye çıkmasının herkesi rahatsız edeceğinin altını çizen Olgun, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yeni bir dönüm noktasına gelmiş bulunmaktayız. Buradaki samimiyet testi de Rumlara yönelik olacaktır. Rumlar bir tercihle karşı karşıya ve bu tercih baskısı önümüzdeki dönemde daha da artacak. Gerçek anlamda yetki paylaşımına hazır mıdırlar? Yoksa tek başlarına kendi kontrolleri altındaki bölgede kendi patronları mı olmak istiyorlar? Buna karar vermek mecburiyetindedirler... “

“11 ŞUBAT 2014 TARİHLİ MUTABAKATA SADIĞIZ”

Farklı bir formül ve zemin üzerinde sürecin devam edip etmeyeceğinin sorulması üzerine de Olgun, şöyle konuştu:

“Şu anda Kıbrıs Türk tarafı olarak müzakere masasındayız. Ve bu masayı oluşturan 11 Şubat 2014 tarihli Ortak Açıklama metninin içeriğini gerçekleştirmek hedefimizdir. Bu bana verilen görevdir. Tabii ki Cumhurbaşkanı’nın uhdesinde olan bir görevdir. Cumhurbaşkanı’nın güvenine dayalı ve bütün partilerimizin, kamuoyumuzun benimseyeceği zeminde yürütülmesi sorumluluğuyla bu görevi yürütüyoruz.”

“AB ÜYELİĞİ GİBİ HİDROKARBONU DA BİZE KARŞI SİLAH OLARAK KULLANMAK İSTİYORLAR”

Kıbrıs’ta statükoyu değiştirecek katalizörlere ihtiyaç olduğuna ve hidrokarbonun keşfinin bunlardan biri olduğuna işaret eden Olgun, bu keşfe can katan ve onu anlamlı kılanın Barbaros Hayrettin Paşa araştırma gemisinin bölgedeki faaliyetleri olduğunu ifade etti.

“Çünkü Barbaros Rum tarafını tek yanlı girişimleri konusunda iki kere düşünmeye zorluyor”  diyen M. Ergün Olgun, Barbaros’un bölgede olmaması halinde Rumların hidrokarbonu Kıbrıslı Türklere karşı bir koz/silah olarak kullanacağını vurguladı.

1990’ların sonunda Rumların AB üyelik sürecini Türkiye ve Kıbrıslı Türklere karşı bir silah olması için “Rum tarafının yapmış olduğu müracaat Kıbrıs sorununun çözümüyle bağlantılı değildir” şeklinde bir tavır belirlediğine dikkat çeken Olgun, “AB bu ikisi arasındaki bağı algılayamamıştı ve  Rumlara böyle bir taviz verdi. Şu anda da hidrokarbon konusunda Rumların tavrı bu yönde. Hidrokarbon ile müzakere süreci arasındaki bağın kopmasına müsaade etmeyeceğiz” dedi.

“EİDE POZİTİF ANLAYIŞLA YAKLAŞIYOR”

Bir soru üzerine Eide’nin geldiği ülke bakımından çok iyi seçilmiş bir özel temsilci olduğunu ifade eden Olgun, tarafsız ve olgun bakış açısına sahip olduğunu söyledi.

Eide’nin müzakere sürecinde mümkün mertebe ortaya konan amaç doğrultusunda ortaklık hedefini gözettiği gibi pozitif bir anlayışla yaklaşımlarda bulunduğunu söyleyen Olgun, “Kendisi çok yapıcı yaklaşımlarda bulunuyor” dedi.

“ÇÖZÜM İÇİN ELİMİZDE BİR ÇOK NİMET VAR AMA LANETE DÖNÜŞTÜRÜLMEMELİ”

“Eide’nin son yaptığı açıklamada, ben son temsilci olabilirim uyarısında bulundu. Bu açıklama müzakerelerin geleceğini nasıl etkileyecek bir açıklamadır” şeklindeki bir soruya ise Olgun şöyle yanıt verdi:

“Kıbrıs meselesiyle ilgili bir yorgunluk var. Bu uluslararası alanda da mevcuttur. Rum tarafının bu hükmetme tavrı herkes açısından yorgunluk yaratıyor. Bu kanaat yaygın bir kanaat olmaya başladı. BM eskiden beri yeni bir değerlendirme yapılması gerektiğini dillendiriyor. 50 yıldır her yol denendi. Bütün konular konuşuldu. Uzlaşının denenmesi için başka bir yol kalmadı. Bu ihtilafın çözülmesi için elimizde bir çok fırsat ve nimet bulunmaktadır. Bunu lanete çevirmememiz lazım. Ancak Rum tarafının tavırları bunu lanete çevirmeye hizmet ediyor. Temennim uluslararası müttefiklerimizin de yardımı ile yapıcı, karşılıklı saygı ve işbirliği öngören yeni bir değerlendirme ile önümüzün açılmasıdır. ”