Devlet Hastanesi’ndeki sevkini Yakın Doğu Hastanesi’ne isteyen ve Türkiye’ye gidecek maddi gücü olmadığını dile getiren 76 yaşındaki Arif Tilkioğlu, YDÜ Hastanesi’ne sevk alamayınca karısını kendi imkânlarıyla özel hastaneye yatırır ve iyileştirir. Tedavi süresince ise özel hastaneye onlarca torpilli hastanın sevk edildiğini gören Tilkioğlu, düzensizlik ve torpil yüzünden isyan ediyor

Tilkioğlu “Biz bu davanın nesillerindeniz. 25 yaşında torunlarım bana ‘Dede, bugünleri yaşamak için mi mücadele vermiştin?’ diye soruyor ve ben onlara cevap veremiyorum. Kimin arkası varsa, siyasi tanıdığı varsa, torpili veya parası varsa layıkıyla tedavi görebiliyor. Bu halkın çektiği artık yeter” 

Eşi Emine Tilkioğlu’nun sağlığına kavuşması için aylarca DevletHastanesi’nde çözüm arayan vehastaneden “Hayati risk tehlikesi var, bir şey yapamayız, böyle kalacak, ömrü nereye kadar yeterse” cevabını alan Arif Tilkioğlu, kendi imkânlarıyla Yakın Doğu Hastanesi’ne gider ve eşini hayata döndürür.

Şah damarı tıkanıklığı nedeni ile kısmi felç geçiren Emine Tilkioğlu, YDÜHastanesi’nde birtakım ameliyat ve operasyon ile hayata döndü. Masraflarını karşılamakta zorlanacağını düşünen Arif Tilkioğlu, devlethastanesinden özel hastaneye sevk ister fakat Ankara’ya sevk edilebileceği cevabını alır.

Tilkioğlu “80 yaşında insanlarız, Ankara’ya gidip bir başımıza ne yaparız, üstelik Ankara’daki doktorlar ayağımıza geliyor, YDÜ Hastanesi’nde bizlere bakıyorlar, ayni imkânlar burada da var” diyor ve tedavi süresince hastanede yatmakta iken devlethastanesinden özele onlarca torpilli hastanın sevk edildiğine şahit olduğunu ileri sürüyor. Bu noktada isyan eden Arif Tilkioğlu, içinde olduğu durumu anlatırken, gözlerinin dolmasına da engel olamıyor. 

“HASTANEDE NE VARSA YAPTILAR AMA SONUCA GİDEMEDİK”

Yaklaşık dört ay önce eşi Emine Tilkioğlu’nun halsizlikten şikâyetçi olduğunu vehastaneye başvurduklarını anlatan Arif Tilkioğlu, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

“Bundan üç dört ay önce bu maceraya başladık. Halsizliği vardı, yapılan muayenelerde boyunda, beyine giden damarın tıkanık olduğunu görmüşler. Hastaneye gittik, ultrasound, film, her ne varsa yaptılar, çektiler ama sonuca gidemedik, eşim iyileşmedi. Bize beyine giden damarın tıkalı olduğunu söylediler ve acil anjiyo yapıp stent koymamız gerektiğini söylediler. Ani bir kriz gelirse felç olabileceğinden, bitkisel hayata girebileceğinden söz ettiler ve durumun aciliyetini izah ettiler. Hastanede anjiyo yapıldı. Stent takmadılar, hareket halindeki baloncuklar patlayıp hastanın ölümüne neden olabilir denildi. Bana sordular, fakat doktorlar bunu yapmanın uygun olmayacağını da bana söylediler. Ben de onlara sizce uygun değilse ben de yapılmasını istemem tabi ki dedim.”

“BÖYLE KALACAK, ÖMRÜ NEREYE KADAR YETERSE” DEDİLER"

Yaşananların ardından çözüm arayışı içerisine giren Arif Tilkioğlu, hiç beklemediği bir cevap ile karşılaşır. Doktorların “Müdahale edemeyiz yoksa hastayı kaybetme riskimiz var” demesi üzerine çözüm soran Tilkioğlu, “Böyle kalacak, ömrü nereye kadar yeterse” cevabını aldığını dile getiriyor.

Arif Tilkioğlu, şöyle devam etti:

“Maalesef yapacak bir şeyimiz yok dediler, baş doktora da çıktık, hiçbir şey yapamayacaklarını söylediler. Hastaneden çıktık, eve döndük, adeta hanımı kaderine terk ettik. Ayakları tutmaz oldu, yürümesini kaybetti, ardından konuşmasını kaybetti. Yeniden hastaneye döndük. Orada kan testi falan yapmamız gerekti, kan testi için on gün sonrasına randevu alabildik. Hanımım oradaki yataklara yatmak istemedi, temizlik ve hijyenden eser yok… Neticede bizi ölüme terk ettiler. Bir tanıdığım doktor vasıtasıyla YDÜ Hastanesi’ne yönlendirildim. Hastamızın sevkini de devlet hastanesinden YDÜ Hastanesi’ne istedim. Bana YDÜ ile mahkemelik olduklarını,  aralarında bir husumet olduğunu söylediler. Aralarında olan husumet onları ilgilendirir. Bundan vatandaşa ne? Bizi Türkiye’ye Ankara’ya yönlendirdiler. Sevkimizi Ankara’ya çıkarmak istediler. Ben 80 yaşında adam, bu yaşta, bu soğukta, kadını alıp Ankara’ya götüreyim, perişan edeyim, oralarda öldüreyim da ölüsünü mü getireyim? Mademki ayni imkânlar var bu yaşta biz bunları niye yaşayalım? Bizim Ankara’ya gidecek gücümüz olmadığını söyledik, kendi imkânlarımızla Yakın Doğu’ya gideceğimizi söyledik, ardından bize ‘Gelin biz yapalım ameliyatınızı’ dediler. Şaşırdım, nasıl olur da bunu söylerler, daha düne kadar bizi ölüme terk edenler onlar değil miydi? Hem nasıl olur Ankara’ya giderim, orada kalacak yer bilmem, sokak bilmem, evlatlarımız burada başı ucumuzda, ne işimiz var Ankara’da…

YDÜ Hastanesi’ne sevk yok dediler, biz buraya kendi imkânlarımızla geldik, ben burada olduğum günler içinde her gün gelip gidenleri gözlemledim, konuştum, sordum. Her gün için devlet hastanesinden buraya sevk vardı, ya bir milletvekilinin yakını, çevresi, ya hükümette olan bir partili yakını ya da bir zengin… Sigortalıyım fakat Yakın Doğu Hastanesi ne beni ne de karımı kapsamıyor. Ben Türkiye vatandaşı karşıtı biri değilim, ben sadece kendi ülkemde kaçıncı sınıf vatandaşım onu soruyorum… TC’lilere sonsuz saygı ve sevgim var ama bir Kıbrıslı olarak kaçıncı sıradayız burada? TC vatandaşları SGK kapsamında bu hastaneden faydalanabiliyor, fakat biz Kıbrıslılar, Ankara’ya gönderiliyoruz. Ben bu durumu çözemiyorum.”

“BEN ADAMIZDA BÖYLE BİR HASTANE OLDUĞU İÇİN GURUR DUYARIM”

Devlet Hastanesi’nde eşinin ölüme terk edildiğini söyleyen Arif Tilkioğlu, YDÜHastanesi’ne götürdüğü hasta eşi için beş çeşit çözüm sunulduğunu kaydetti. Tilkioğlu, “ Yakın Doğu’da bu rahatsızlığın çözümü için bize beş çeşit yol sundular. Hani yapılacak hiçbir şey yoktu?  Buraya geldiğimizde hanımım yürüyemez, konuşamazdı, 20 gün içinde ayağa kalktı, Hastaneden yürüyerek çıktı. Doktorlar, hemşireler, herkes ilgilendi, istenilen tahliller hemen anında yapıldı, hem de her şeyi hemşireler yaptı. Kendi evimiz kadar temiz. Ben adamızda böyle bir hastane olduğu için gurur duyarım” diyor.

“BİZE REVA GÖRÜLEN BU MUDUR?”

Eşinin tedavi gördüğü özel hastaneye borçlandığını ve kara kara nasıl ödeyeceğini düşünen Arif Tilkioğlu, hem mahcup, hem öfkeli…

Tilkioğlu sözlerine şöyle devam etti:

“Biz bu davanın nesillerindeniz. Bizler Kıbrıs’ımızı bu günlere getirdik, ben babamı şehit verdim, bir evden iki şehit çıktı. 25 yaşında torunlarım bana ‘Dede, bugünleri yaşamak için mi mücadele vermiştin?’ diye soruyor ve ben onlara cevap veremiyorum… Kimin arkası varsa, siyasi tanıdığı varsa, torpili veya parası varsa layıkıyla tedavi görebiliyor. Paranız veya tanıdığınız yoksa da sürünüyor, hatta ölüme bile terk edilebiliyorsunuz. Bize reva görülen bu mudur? Bu halkın çektiği artık yeter. Bize tüm ilgi ve kolaylığı burada gösterdiler. Allah razı olsun” diyor.

Eşi Emine Hanım’ın yanından bir an olsun ayrılmayan ve “Tüm bu yaşadıklarımı başkası anlatsa inanmazdım” diyen Arif Tilkioğlu’nun tek temennisi eşinin ayağa kalkması ve kendi yaşadıklarını başka insanların yaşamaması.