“Ben buna adalet demem”

Yurdagül ATUN

“Bırakın avukat enflasyonunu, ciddi şekilde eğitim eksikliği var”

“Siz adamın ensesinde Demokles’in kılıcını aylarca, senelerce sallayamazsınız”

“Teknoloji eksikliği polisi olması gereken düzeyden çok geri bıraktı”

“2000’de uyuşturucu dava sayısı 34’tü, 2014’te 287… Bu sene, şimdiye kadar gelen dava sayısı 119. Bu da 200’ü geçecek”

Yüksek Mahkeme Başkanı Şafak Öneri, uyuşturucu suçlarına mutlaka ibret verici cezalar verilmesi gerektiğini söyledi. Çok az miktarda uyuşturucuyla yakalanan kişilerin sadece kullanıcı olduğunu düşünmenin yanıltıcı olduğunu ifade eden Öneri, KKTC’ye girişte uyuşturucuyla yakalananlar için de suçüstü mahkemelerinin kurulması gerektiğini belirtti.

Davaların geç hazırlanmasının, “mahkemenin geciktiği” şeklindeki bir algıya yol açtığını belirten Öneri, gecikmenin insan haklarına aykırı olduğunu vurgulayarak, “Bir adam zanlıysa bir an önce mahkemeye gelir, beraat edecekse eder, ceza çekecekse çeker. Siz adamın ensesinde Demokles’in kılıcını aylarca, senelerce sallayamazsınız” dedi. 

Hâkimliğin sosyal yaşamı kısıtlayan tarafları olduğunu ifade eden Öneri, bir okul arkadaşının uçağıyla seyahat etmesinin spekülasyon konusu yapıldığını, ancak kararlarıyla kendini kanıtlamış hâkimlerin bu tür spekülasyonlardan etkilenmemesi gerektiğini söyledi.

Ülkedeki avukat çokluğuna da dikkat çeken Şafak Öneri, sorunun sadece sayısal değil, niteliksel de olduğuna vurgu yaptı, şöyle konuştu: 

“Avukat iyi hazırlanırsa hâkimin işi kolaylaşır”

“Hâkimin görevini yapmasında avukatların nitelikleri çok önemli yer tutuyor. Bazı meselelerde avukatlar öyle hazırlanır gelir ki size sadece doğruyu bulmak kalır. Eğer avukat tam gelmiyorsa işiniz zordur. Nemelazım diyemezsiniz. Hâkimin önüne dört dörtlük hazırlanmış dava gelmişse hâkim çok rahattır. Zayıf bir hazırlık varsa hâkimin işi daha da zor olacaktır. Hâkim, avukatın savcının yerine geçip araştırır. Bazı meseleler olur ki çok hazır gelir, size sadece karar vermek kalır. Hâkimliğin zor tarafı da budur.” 

Soru: Meslek hayatınıza dönüp baktığınızda “keşke” dediğiniz kararlar oldu mu?

Hayır, hiç olmadı. Çünkü tüm kararlarımı düşünerek verdim. Bazen şöyle olur; Bir insanı beraat ettirirsiniz, fakat o suçu işleyebileceğini düşünürsünüz. İşlediğini değil ama… Zaten işlediğini düşünseniz mahkûm edeceksiniz. Bir takım eksikliklerden dolayı mahkûm edemezsiniz. Bununla ilgili İngilizlerin güzel bir lafı vardır. “Suçsuz bir insanı mahkûm edip hapse atmaktansa, bin tane suçluyu serbest bırakırım…” diye. Suçu işlemediğine dair küçük bir şüphe dahi varsa, “işlemiş olabilir” diye düşünseniz de beraat ettirirsiniz. Şüphe çok tehlikelidir. O yüzden önsezilerinizle değil, önünüze konanlarla hareket etmek zorundasınız. Şüpheyi lehte yorumlamak gerekir. Suçsuz yere birini mahkûm ettirdiğimi düşünmüyorum. Önümüzde ne varsa ona göre davranıyoruz. Kararlarımızda hiçbir zaman baskı olmadı, ama telkin de olsa hâkimlerimiz etki altında kalmaz. Yargımızla bu yönüyle gurur duyabiliriz. 

“Satıcı olan kişi ille de yüksek miktarlarla yakalanan kişi değil”

Soru: Bazı kişiler bir gram-iki gram uyuşturucu yüzünden mahkemeye çıkarılıyorlar. Yurtdışından turist olarak gelenlerde de aynı durum söz konusu. Bunların mahkemeye çıkarılması yerine geri gönderilmesi mahkemenin işini hafifletmez mi?

Bu işte en zor kısım budur. Satıcı olan kişi ille de yüksek miktarlarla yakalanan kişi değil. Cebinde birkaç gram olan da satıcı olabilir. Caydırıcılık noktasında, bu suçlara mutlaka ve mutlaka ibret verici cezalar verilmesi lazım. Bir gram da olsa, 10 gram da olsa, bu durumu değiştirmez. Yalnız bir nokta var. Uyuşturucu bağımlıları için bir yasa önerisi var. Tartışılması lazım gelen eksiklikler olsa da, genel olarak bu bağımlılık noktasına cevap verecek. Bu şekilde yakalananların, yani satıcı değil, içici olduğu düşünülen insanların, (bağımlıların) hapse girmeden rehabilite edilmeleri öngörülüyor. En azından bağımlıya bir kontrol süresi verir, hapse girmesini engeller. Yurtdışından gelenler için ise benim o konuda önerilerim var. Ancak şu an paylaşmam pek doğru olmaz. Size yakın noktada durduğumu söyleyebilirim. Bir hukukçu olarak bir suçun cezasız kalması değil bu söylediğim. Bir çare bulmak lazım.

Soru: Bu kişilere bir de yurtdışına çıkış yasağı konuluyor. İşlerinden güçlerinden olmaları bir yana, kalacak yer sorunu var. Bu konuda bir çalışmanız var mı?

Bir eksikliği gündeme getiriyor bu sorunuz. Suçüstü Mahkemeleri gibi bir şey yapılabilir. O suçüstü mahkemeleri kurulduğu takdirde -ki çok çok zordur kabul ederim ama- bu gibi suçlar hemen yargının önüne gelip, hemen bitebilir. Bir olay olduğu takdirde ne bir ay bekleyecek, ne de yurtdışına çıkışı engellenecek. Kişinin davası görülür, suçuna göre birkaç gün içinde sınır dışı edilir, para cezası veya olayına göre üç-beş gün hapis verilir. Ciddi meseleler bu mahkemelerde görülmez. Şu an çok ciddi kafa yormuş değiliz, ama aklımıza geliyor. 

“Hürriyeti bağlamak sadece hapiste olmaz”

Bu gecikmelere gelince; Hep mahkemeye suç bulurlar ama öyle değil aslında. Bir sanık ister uyuşturucu, ister başka nedenden olsun, polis tarafından zanlı olarak tespit edildiği zaman, orada bir prosedür var. 24 saat soruşturma yetkisi var. Ya soruşturur, ya da hemen getirir. Mahkeme suçun durumuna göre veya delillerin toplanıp toplanamama veya karartılma ihtimaline göre üç gün tutukluluk verir. Üç günden sonra hala daha polisin ihtiyacı varsa, onu mahkeme tespit eder 8 gün daha verir. 8 gün, 8 gün olmak üzere bu üç aya kadar çıkabilir en fazla... Yurtdışından gelenleri düşünelim. Bir miktar esrar bulundu veya herhangi kaçak bir şey, girerken bir suç işledi. Onu alırlar, soruştururlar, mahkemeden tutukluluk isterler, soruşturma biter. Kısa sürer, tekrar mahkemeye gelir, davası gelene kadar ya tutuklu kalır, ya da ispat-ı vücut etme veya değişik teminat şartlarıyla serbest bırakır. Ondan sonra mahkemenin önüne gelecek sürede mahkemenin hiçbir kontrolü yoktur. Dolayısıyla gelir, bir ay kalır, iki ay kalır davası görülmez. Davası değildir görülmeyen… Davası hazırlanamamıştır. Mahkemenin önüne gelmeyen davalardan, gecikmelerden mahkeme sorumlu değildir. Mahkemeye geldikten sonra gecikme varsa, o zaman eleştirilebilir. Ama mahkemeye gelmesi geciken meselede mahkeme sorumlu değil. Gecikme varsa o safhadadır. Bu yurt içinde yakalanan sanıkta aylar alır. Ben buna ‘adalet’ demem. 

“Bunlara isyanım var”

Bir adam zanlıysa bir an önce mahkemeye gelir, beraat edecekse eder, ceza çekecekse çeker. Siz adamın ensesinde Demokles’in kılıcını aylarca senelerce sallayamazsınız. Yurtdışına çıkışı engellenir, her hafta gider polise imza verir… Bunlar hürriyeti kısıtlayıcı şeylerdir. Hürriyeti bağlamak sadece hapiste olmaz. Bunlar insan haklarına aykırıdır, ama oluyor. Polis müdürüyle olan konuşmalarda sıkıntının sebepleri ortaya çıkıyor. Mesela eleman eksikliği önemli bir sorun. Teknoloji eksikliği de, polisi olması gereken düzeyden çok geri bıraktı. Bu adalet işi bir bütündür. Polisten başlar, savcıda devam eder, mahkemede biter. Bu üçlünün herhangi birinde bir aksilik varsa, adalet de gecikir. Her şeyi mahkemeye yüklememek lazım. Adli Tıp mesela… Polis teknoloji olarak yetersiz, Adli Tıp da yok. Bazı ciddi meselelerde bazı şeyleri Türkiye’ye gönderirler, oradaki Adli Tıp Kurumu inceler. Bu da çok uzun zamanlar alabilir. Aylar, seneler olur gelmez, yine mahkeme suçlu olur. Bunlara isyanım var. Hâkim alacaksınız, bunları düzelteceksiniz, o zaman verdiğinizin karşılığını isteyeceksiniz. Şimdi verdiğinizin çok üstünde alıyorsunuz. 

“Hâkimseniz herkesle görüşemezsiniz…”

Hâkimlik her yönden çok zordur. Özellikle küçük toplumda hâkim olmak daha da zordur. Hâkimseniz tek adamsınızdır. Görüşeceğiniz kişiler kısıtlıdır. Hemen bir şey çıkarırlar. Aslında hiçbir hâkim kararlarında hiç kimseden etkilenmez. Bir kere hâkimler, arkadaşlarının/yakınlarının davalarını görmezler. Gelirler izin isterler, ‘bu benim akrabam/arkadaşım girmeyeyim’ der, anında izin verilir. Şaibeye bulaşmak istemedikleri için buna dikkat ederler. Ben yeteri kadar tecrübe kazandıktan sonra böyle şeyleri umursamamaya başladım. 30 senelik hâkim, 20 senelik hâkim, zaten herkes nasıl bir insan olduğunu biliyor… Kendini kanıtlayacağı bir durum yok. Dürüst bir hâkim imajı yoksa, halkın gözündeki değeri neyse odur o zaman. Benim hiç arkadaşım olmasın mı? Görüşmeyeyim mi? Zaten hâkim aldığı kararlarla kendini kanıtlamışsa, başka değerlendirmeye gerek var mı? Benim babam işçiydi. İşçi kesiminden çok arkadaşım olduğu gibi işadamı arkadaşlarım da var. Ben bu insanlarla görüşmeyeyim mi? Belki 30-40 senelik dostumuz, silip atacak mıyız arkadaşımızı? Mesleğinizle ilgili bir durum yoksa neden görüşmeniz engellensin, spekülasyonlara neden olsun? 

“Okul arkadaşımın uçağına bindim diye eleştirildim”

Zamanında arkadaşımın uçağına binip, bilmem nereye gitmişim diye günlerce yazdılar. O dönemde hiç izah etmedim. İsteyen istediğini söylesin. Seni nasıl biliyorlarsa öylesindir. Kötü biliyorlarsa zaten değiştiremezsin. Geçen akşam canlı yayında yine o konuyu sorduklarında cevap verdim. Bu bahsettiğiniz kişi 40 yıllık arkadaşımdır. Üniversitede tanıştım. O ODTÜ’deydi, ama ortak arkadaşlarımız vardı, görüşürdük. Memleketlim, Kıbrıslı, o dönemde birlikte olduğumuz arkadaşlarımızdandı… Ankara’da evimi taşırken birkaç gün eşyalarımı onların evine bırakmıştım. O uçağa da bir kez değil, çok kez bindim. Gene olsa gene binerim. Arkadaşımı atacak mıyım? Belki onu hırpalamak için o yolu tutmuş olabilirlerdi, ama ben bunu kabul etmedim. Hâkimler de insandır. Gazeteciyle görüşme, avukatla görüşme, işadamıyla görüşme! Geriye kim kaldı? Hâkimlerin tümüne bu eleştiri yapılıyor, bu da rahatsızlık veriyor. Hâkimi işiyle eleştirin. Bu ilişikler işine yansıyorsa ve bir soysuzluk varsa birlikte halledelim. Zaten böyle insanların adalet teşkilatında yeri yok. Yine de biraz ölçülü olmayı kabul ederim. 

“Müvekkil yanlış bir seçim yapmışsa bedeli çok ağır olur”

Soru: Ülkede çok fazla avukat var. Birçoklarının büyük avukatlar yanında sigortasız çalıştığı söyleniyor. Bunlarla ilgili bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?
Bir kere yasal bir tedbir almanın Anayasa’da karşılığı yok. Çalışma, meslek seçme özgürlüğü var, dolayısıyla yasayla kısıtlamak olmaz. Genelde söylenen bir şey var, herkes kendi becerisiyle ekmeğini kazanacaksa kazanır, yoksa silinip gidecek diye… Bir yerde de doğrudur. Ama bu iş başka bir şeye benzemez. Yeri gelir müvekkillerinizin hayatıyla, yeri gelir parasıyla oynarsınız. Eğer müvekkil yanlış bir seçim yapmışsa, bedeli çok ağır olur. O yüzden bunun formülünün bulunması lazım. Biz kendi açımızdan bunun formülünü şöyle bulabildik; Hâkimlerin üye olduğu Hukuk Meclisi vardır. Yakın geçmişe kadar avukatlık için yapılan sınavları düzenlerdi. ’Bu sınavın düzeyini yüksek tutarsak, o zaman bir miktar daha elenebilir’ dedik. Ama bu da çözüm değil. Bir, iki, üç derken yine girecek. Biraz gecikecek, ama yine girecek. Üniversitelerin puan yükseltme gibi bir kısıtlaması olabilir. 

“Aldıkları eğitim kontinental, burada uygulanan Anglosakson…”

En önemlisi üstüne basa basa vurgularım; Bizim uyguladığımız sistem Anglosakson, İngiliz Amerikan sistemidir. Yani esas belirgin olan da usul hukukunun iki sistem arasındaki farkıdır. Bu çok iyi bir sistemdir uyguladığımız. Daha adil sonuç verir bana göre… Kontinental sistemde usul çok farklıdır. Onlara göre de o daha adildir. Vahamet orada değil, vahamet bizim buradaki üniversitelerimizde Kontinental sistemde eğitim verilmesidir. Bir tek GAÜ’de sanıyorum Anglosakson sistem veriliyordu. Sonuçta bizim üniversitelerimizde, YÖK kuralları gereği, Türkiye’den öğrenci alınması için kontinental sistem okutulur. Oradan çıkan Kıbrıslı çocuklar Kıbrıs’ta Anglosakson sistemi uygulamaya çalışır. Diyelim uluslar arası ilişkileri bitirdiniz, hukukta çalışıyorsunuz. Bırakın avukat enflasyonunu, ciddi şekilde eğitim eksikliği var. Ben de Ankara’dan mezunum ki, geldiğimde bocaladığımı söyleyebilirim. Elbette okul bir hukuk nosyonu verir ama uygulamaya dair hiçbir şey bilmezsiniz. Bu açık üç-beş senede de kapanmaz. Ben 7 senede ancak intibak edebildim. Tam intibak etmek için 7-8 sene geçer. Üstelik Anglosakson sistemi içtihat sistemidir. İngiliz bilmem kaç yılında bir karar vermiş, onu arayıp bulacaksınız. Bu çocuklar nasıl bulacak? Sayı fazla, eğitim yetersiz ve bu çocuklar avukatlık yapacak? Bunlardan ciddi başarı bekleyeceksiniz, olamaz. Çocuk ne kadar meraklı olsa da zamana ihtiyacı vardır. Sıkıntı sadece sayıda değil. Bunu YÖDAK ve üniversitelerle görüştük. En azından zorunlu seçmeli ders olarak Kıbrıs’a uygun üç ders koydurduk. 

“Uyuşturucunun önü alınamıyor”

Soru: Suçlarda trend var mı? Örneğin ‘bundan 10 yıl önce şu suçlar, son yıllarda bu suçlar daha fazla işleniyor’ diyebilir miyiz?

Tüm suçlarda artış var, azalış yok. Ama nüfus artışıyla orantılı. Buradaki nüfusun çeşitlenmesi, haliyle suçları artırır. Bu doğaldır. Ölçü bundan ziyade suç türlerinin nitelikleri. Vahim olan odur. Kavga-darp bunların artmasının çok da önemi yoktur. Tamam, bunlar da toplumun huzurunu bozucu suçlardır, ama diğer suçlara göre bir yerde tolere edilebilir. Mesela katillik, soygun, geceleyin ev açma, uyuşturucu gibi suçlar direkt olarak ülkenin genel sulhunu bozan şeyler. Bireysel suçlar, sulhu bozsa da, esas büyük suçlar toplumu etkiler. Katilliğe alışık olmayan bir ülke… Sıfır katillik varken, bir-ikiyken 20’e çıkarsa, bunu nüfusun artışıyla bağdaştıramazsınız. Bu, insan kalitesiyle alakalıdır. 

“Geçmişte uyuşturucuyla mücadele edilmedi”

Uyuşturucu tamamen farklı bir şey. 2000’de uyuşturucu dava sayısı 34’tü, 2014’dt 287. Bu sene, şimdiye kadar gelen dava sayısı 119. Bu da 200’ü geçecek. Bu bambaşka bir suç türü. Bunun nüfus artışıyla ilişkisi yok. Bunun önü alınamıyor. Geçmişte mücadele yapılmadı. Yapılan mücadele polis ve mahkemenin omzundaydı. Yeterli olmadı belli. Bunun başka yaptırımları olması gerekiyor.

Soru: Cezaevinin fiziki yapısının suç çeşitlerinin artmasında etkisi var mı?

“Asgari İnsan Haklarına Uygunluk Denetimi” diye bir usulümüz var. Yasalardan değil, bir gelenekten kaynaklanır bu. Mantığı da, hâkimin, hapse atacağı kişinin koşullarını görmesidir. Zaman zaman bu denetim yapılır. Ben de ziyaret ettim, hapishane yetersiz. Beş kişilik yere 10 kişi konuyor. Dünyada o şekilde hapishane kalmadı. Mahkûmlar çok iç içe. Bunları, şartlar kötüleştirilsin anlamında söylemiyorum. İnsan haklarına uygun yeni bir hapishane yapılmalı. Uyuşturucu kullanalar ayrı yerde, diğerleri ayrı yerde olursa, denetim de kolay olur. Görülüyor gardiyanlarda sıkıntı var, nasıl denetlenmiyor, bunlar nasıl oluyor anlayamıyorum. Bir de ıslahevine acilen ihtiyaç var. Islahevi sadece cezaevi değil, adı üstünde ıslah edilecek yer. Genç suçlular ve çocuklar için ayrı bir yer şart. 20-21’e kadar olan suçluları da ayrı tutmak gerekiyor.