Halkın Partisi Genel Başkanı ve Eski Müzakereci Kudret Özersay, hafta başında yaşanan ve gündemi meşgul eden TC Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı Akıncı'yı İstanbul'daki BM İnsanı Zirvesi'nin yemeğine davet etmesiyle İstanbul krizine yönelik çok önemli değerlendirmeler yaptı.

Yaşananlarla ilgili konuşan ve konuyla ilgili olarak BM Genel Sekreteri'nin açıklamasına da değinen Özersay'ın saptamaları dikkat çekiyor.

Özersay şöyle konuştu:

"BM Genel Sekreteri’nden Kıbrıs Rum liderini tatmin etmeye dönük bir açıklama geldi. Sanki İstanbul’da olaylar yaşanmış gibi “İstanbul’da yaşananlardan” bahseden Genel Sekreter açıklamasında Kıbrıs  Türk toplumundan ve liderinden söz etme gereğini duymamış. Üstelik uzunca bir süredir Anastasiades’in “müzakere” dememek için kullandığı “diyalog” söylemini benimsemiş, yani Kıbrıs müzakereleri değil “BM himayelerinde devam eden iki-toplumlu diyalog”! Oh ne güzel, tam da Anastasiades’in istediği gibi, müzakere olmasın, süreç ciddiye binmesin, al-ver olmasın da ne istersa olsun. Diyalog hep olsun zaten, bu haliyle devam ettiği sürece de bir elli yıl daha diyaloğun devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın...

Önce EDEK ve DİKO’nun hükümetteki varlığını bahane eden, sonra hükümetten çekilişlerini ve daha sonra Mari patlaması ertesinde kendi ifade verme sürecini bahane eden Hristofyas’ı anımsıyorum, bu yolla müzakerelerin kritik al-ver aşamasına geçmesini nasıl engellediği geliyor aklıma. Ardından Anastasiades’in 2014’te denizde sismik arama yapılmasını bahane edişi geliyor aklıma ve şimdi de BM Genel Sekreteri’nin ifadesiyle İstanbul’da “olanlar”ın nasıl bahane ediliyor oluşu...Ne için? Sırf müzakereler anlamlı ve gerçekten sonuç alıcı bir aşamaya geçmesin diye; Sırf bu süreç bir elli yıl daha bu şekilde devam etsin diye. Ne pahasına? Kıbrıs Türk halkının böyle havada, statü açısından boşlukta sallanıp durması pahasına.

Süreci kendi himayesinde götüren Birleşmiş Milletler, o yahut bu nedenle bugünkü açıklamasında olduğu gibi her fırsatta “Kıbrıs Cumhuriyeti” vurgusunu devam ettirdiği sürece Kıbrıs Rum liderliğinin bu müzakerelerin sonuç alıcı bir hale dönüşmesine rıza göstermesini kimse beklemesin. “Müzakere sürecini devam ettirmenin” bir hedef olarak ortaya konulduğu süreçler, “uyuşmazlık çözümü” değil “uyuşmazlığın idare edilmesi”, “durumun idare edilmesi” yani özetle statükonun muhafaza edilmesi süreçleridir.

Sonuç olarak fırsatı bulur bulmaz kendisine bir bahane yaratan Kıbrıs Rum liderliği, BM’nin de yardımıyla ve alttan almasıyla bu müzakere sürecinin ciddiye binmemesi ve bir elli yıl daha devam ettirilebilmesi için yeniden özgüvenini kazanmış oldu. “Kıbrıs’ta çözümü destekliyoruz” diyen tüm BÜYÜK DEVLETLER’i tebrik ederim!"