Kıbrıs konusunda ve müzakerelerle ilgili olarak gelinen noktayı değerlendiren Özersay, iki saat süren bir toplantı gerçekleştirdi. Uluslararası uyuşmazlıkların farklı kategorilere konarak sınıflandırılabileceğini söyleyen Özersay, özellikle dondurulmuş uyuşmazlıkları çözmek için bir takım asgari unsurlara ihtiyaç olduğuna dikkat çekti. Özersay bugünkü statüko her iki tarafa da eşit şekilde acı veren ve her iki tarafı da eşit şekilde çözüme motive eden bir nitelik göstermiyor. Bu açıdan asıl sorumluluğun uluslararası toplumda olduğuna inanıyorum” dedi.

“Yönetim ve Zenginliğin Paylaşılması İçin Bir Neden Lazım!”

Kıbrıs konusunda yönetim ve zenginliğin paylaşılması konusunda her iki tarafın da istekli olması konusunda sıkıntının ortada olduğunu söyleyen Özersay, özellikle 2004 yılında BM Genel Sekreteri’nin raporunda da vurgulandığı üzere Kıbrıs Rum tarafının böyle bir paylaşıma ne kadar hazır olduğu sorusunun sorulması gerektiğine vurgu yaptı.

46 yıldır bir yol kat edildi mi sorusunu soran Özersay, bir içtihat gelişmesi anlamında kendi içerisinde belli parametrelerin yerleştiğini, 1970 ve 1980’lerde yapılan federasyon görüşmeleri ile 2000’lerde yapılan federal ortaklık görüşmeleri arasında belli farklar oluşmaya başladığını dile getirdi.  Özersay,  kurucu devlet kavramı başlangıçta kanton olarak başladığını ve kurucu devlete kadar vardığını; kurucu devletin dış ilişkilerde belli bazı sınırlı konularda uluslararası hukuk kişiliğine sahip olması, sınırlı bazı konularda antlaşma yapması, sınırlı bazı konularda temsiliyet hakkına sahip olması gibi unsurlar Kıbrıs müzakere sürecinin içerisinde yerleştiğine vurgu yaptı.

Kıbrıs konusunda bazı kavramların gelişmesi ve yerleşmesi bakımından bir yol kat edildiğini vurgulayan Özersay, Kıbrıs sorunun çözülmesi bağlamında başarısızlığın ortada olduğuna dikkat çekti.

Özersay konuşmasına şu sözlerle devam etti;

‘’Dünya siyasetinde bir takım unsurları kayda geçirmek için  ‘’Rum tarafı çözüm  istemiyor, gücü ve zenginliği bizimle paylaşmak istemiyor’’ diyebilirsiniz ya da Rum tarafını şikayet edebilirsiniz. Bu doğrudur belki ama doğrunun tamamı değildir. Doğrunun tamamını konuşacaksak  olursak  ‘’Rumlar neden yönetimi ve zenginliği Kıbrıslı Türklerle paylaşmak istemiyor?’ sorusunu sormalıyız’. Çözüm olmadan da tek yasal hükümet olarak kabul görüyorsanız, çözüm olmadan da  AB üyesi olabiliyorsanız, çözüm olmadan da doğal zenginliği Kıbrıslı Türklere ait olsa da çıkarıp kendi başınıza tek taraflı kararlarla uluslararası  piyasalara aktarabiliyorsanız, o zaman , ‘neden çözüm yapıp yönetim ve zenginliği Kıbrıslı Türklerle paylaşasınız?’ diye bir soru ortaya çıkar. Burada asıl sorumluluk uluslararası toplumdadır’’

Özersay, toplumsal özgüven konusunu ele alarak dış politikada öngörülerini aktardığı toplantıda, GAÜ öğretim görevlilerin sorularına içtenlikle yanıt verdi.

“Gündemimizin İlk Sırasında Kendi İrademizle Yapabileceklerimiz Olmalı”

Özersay, bu kimliğin var olmaya devam edebilmesi için artık kendi irademizle değiştirebileceğimiz şeyleri gündemimizin birinci sırasına koymamız gerektiğini, Kıbrıs sorununun çözümünün hem Kıbrıslı Rumların hem de bizim dışımızdaki aktörlerin de rızası olması durumunda çözülebileceğini görerek hareket edilmesi ihtiyacını vurguladı. Geçmişte ‘beni seçin, ben çözerim’ diyenler olduğunu dile getiren Özersay, gerek cumhurbaşkanı adaylarından gerekse topluma liderlik etmeye çalışan insanlardan bunu istemek onları yalan söylemeye, popülizm yapmaya zorlamak olacaktır dedi. Özersay “her zaman söylüyorum, kapsamlı ve kalıcı bir çözüm için yüzde birlik bir ihtimal dahi olsa bunun için uğraşmaya tabi ki değer ve ben yapıcı ve olumlu aktif bir diplomasi ile kapsamlı çözüm için uğraş vereceğim. Bunu yaparken müzakereleri sürekli halkın gündeminin birinci maddesi yapmaktansa kaçınacağım. Yine bunu yaparken bu devletin kurumlarının adam kayırmacılık ya da partizanlık olmaksızın hizmet üretmesi için net ve kararlı bir duruş ortaya koyacağım” dedi. Özersay böyle bir duruşun hem kapsamlı çözüme açık hem de çözümün bizim irademiz dışında gecikmesi ya da başarılamaması halinde toplumsal özgüvenimizi yeniden kazanmamıza yardımcı olacak olan bir yaklaşım olduğunun altını çizdi.

“Cumhurbaşkanlığının Yetkileri Devlette Bir şeyleri Düzeltmek İçin Yeterlidir”

“Sorunları Çözme İradesi Varsa, Yetkiler Yeterlidir”

Özersay Başkanlık sistemi konusunda ne düşündüğünün sorulması üzerine şöyle devam etti;

“Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğimiz basın toplantısında vizyonumu, hedef ve amaçlarımı aktardım. Dış ve iç politikadaki yozlaşma ve partizanlığa karşı hangi yetkiyi kullanıp ne yapılabileceğini belirttim. İçeride hükümet ve meclis bağlamında ne yapabileceğimi de anlattım.  Cumhurbaşkanlığı ülkemizde zaman zaman ‘sembolik yetkileri’ var diyenler oluyor ama bu tamamen siyasi bir yanıltmadır. Ülkede başkanlık sistemi olarak tek bir yayın yapıldı o da Tufan Erhürman’ın yayındır. Bu yayında anayasal sistemin nasıl bir sistem olduğunu kestirebilirsiniz. Türkiye’deki ve diğer parlamenter sistemdeki cumhurbaşkanlığı yetkilerine baktığımızda bizdekinin farkını görebilirsiniz. Bakanlar kuruluna başkanlık etme ve meclisi toplantıya çağırma, meclisten bir yasa tasarısı geldiğinde anayasa mahkemesine gönderme, ve yargıdaki tıkanıklara ilişkin raporu alıp bir adım atma ile Kamu Hizmeti Komisyonu başkanı ve tüm üyelerini atama yetkisi,  yerine göre görevden alma yetkisi, bakanlıklardaki tüm müdür ve müsteşarların atanmasında onunda imzasına ihtiyaç duyulması gibi hususlara bakıldığında bunların gerçek anlamda parlamenter sistemle de olmadığını görürüz. Bunun Fransa’daki yarı başkanlık sisteminden kalır bir yanı yoktur. Kaldı ki bahse konu kitapta da bu saptama açıkça yapılmaktadır. Sonuç olarak adı ne olursa olsun, ister parlamenter, isterse yarı başkanlık Cumhurbaşkanına verilen yetkiler tartışmalı değildir, yoruma açıktır. Bu saydığım konularda siyasi liderlik gösterecek olan bir ismin ülke yönetimine önemli bir katkı yapması söz konusu olabilir. Ben tam da bunu yapmaya adayım. Yani hem Hükümet hem de Meclisin yerine göre harekete geçirilmesi, yerine göre teşvik edilmesi ama hareket etmeyip ülke menfaatine ters bir şeyler yapmaya çalıştığında da bunun Halk tarafından bilinmesinin sağlanması Cumhurbaşkanlığı görevine gelmem durumunda yapacaklarımdır, hedefimdir. Artık bu devleti hizmet üretir bir noktaya geçirmek zorundayız, aksi halde bu bizi, kendi kendimizi yönetme mücadelemizi de devlete olan güveni de bütünen sarsacak bir noktaya sürükleyecek.’’

Özersay, toplantısını sohbet tarzında noktalandırdı.