Özge Kizir

Kudret Özersay, müzakerelerde ilerleme kaydedilmeden “sorun çözüldü” havası yaratmanın doğru olmadığını söyledi. “Para konusu da gündeme geldiği için tüm dünya Kıbrıs meselesinin çözümüne odaklandı gibi bir rüzgâr estirilmeye çalışılıyor. Buradan insanları aldatmayın diye çağrı yapıyorum” diyen Özersay, gereksiz yere umut pompalamamak gerektiğini vurguladı.

Eski müzakereci Prof. Dr. Kudret Özersay, kapsamlı çözümün ne olacağının görülmeden ihtiyaç duyulan paranın hesaplanamayacağını ifade etti. Malların tazmini konusundaki finansman konusunu değerlendiren Özersay, “Eğer birisi şu kadar paraya ihtiyaç var diyerek bana rakam verirse, o zaman ne kadar toprağın iade edileceği ve ne kadar kişi yerinden olacağını biliyor demektir. Yâ da bir rakam veriyorsanız o rakama denk gelen yerinden edilecek kişi sayısı ortaya çıkar. Bu nedenle eğer siz ‘ben para buluyorum ve daha fazla para buldum’ diye sevinirken ‘mademki para vardır daha fazla kişiye ev ve yer yapabilir’ diye de bir sonuç çıkabilir. Rum tarafı bunu bu şekilde bence kendi lehine kullanmak isteyebilir ama Türk tarafı da kendi lehine kullanabilir. Şöyle ki; mülkiyette iadeden ziyade malların tazminata gitmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bununla beraber ‘aradan kırk küsur sene geçti, bulacağımız finansmanlar tazminatı karşılayabilir’ tezini güçlendirebilir. Para bulundu diye çözüm olur diye bir yaklaşım gerçekçi bir yaklaşım değildir” şeklinde konuştu.

“İnsanları aldatmayın”

Çözülmesi gereken ve müzakere masasına konulması gereken konular olduğunu belirten Özersay şunları söyledi: “Konular çözüldükten sonra tabi ki ciddi bir finansman ihtiyacı doğacak ama uluslararası aktörler o finansmanı bize -çok büyük bir ihtimalle- hibe olarak vermeyecekler ya da onların da bir beklentisi olacaktır. Dünya devletleri arasında ilişkiler böyledir. İlişkiler menfaate bağlıdır ve bununla beraber son zamanlarda çok söylenen bir şey var. Hatırlatma yapayım; para konusu da gündeme geldiği için tüm dünya Kıbrıs meselesinin çözümüne odaklandı gibi bir rüzgâr estirilmeye çalışılıyor. Buradan insanları aldatmayın diye çağrı yapıyorum. Yani gereksiz yere umut pompalamamak gerekir.” 

“Her yazın başında, ‘Kıbrıs sorununu çözdük’ diyenler oldu”

Özersay sözlerine şöyle devam etti: “Çok açık ve net söylüyorum geçmişte bu yapıldı, her senenin sonunda ve her yazın başında Kıbrıs sorununu çözdük diye bu yönde açıklamalar yapan liderlikler yada sorumlu kişiler oldu. Bence bu doğru bir yaklaşım değildir. Çözüm bir takım ilerlemeler ortaya çıkarsa ve çözüme gerçekten yaklaşılırsa toplumun beklentisi bir miktar yükselir. Fakat ilerleme kaydedilmeden böyle bir hava yaratılması bence çok doğru değildir.” 

“Kıbrıs sorunu çözülecek demek gerçekçi bir yaklaşım değildir”

Uluslararası toplumlarında çözümü desteklediğini fakat önceliklerinin şuanda bu sorun olmadığını ifade eden Özersay şöyle konuştu: “Çünkü gelin uluslararası topluma birlikte bakalım. Uluslararası toplumun Kıbrıs’ta çözüme karşı olduğunu söylemiyorum evet çözümü destekliyor olabilirler ve bunu durmadan söylüyorlar. Fakat şuanda önceliği değildir. Neden değildir? Eğer Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu bu ölçüde parçalanmışsa Kıbrıs meselesinin çözümü için birlikte hareket edip inisiyatif alacaklar ve sürükleyecekler. 

“Bir umut var…”

Kıbrıs sorunu çözülecek demek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Fakat burada bir fırsat vardır; dünya ve garantör devletler başka sorunlara odaklanmışken Kıbrıs’ta iki lidere daha geniş bir müzakere alanı doğmuş oluyor. Eğer iki lider bu geniş müzakere alanını iyi kullanırsa ve toplumlarının algılarını doğru yönlendirirlerse bence ciddi bir ilerleme kaydedilebilir. Olasılık veya bir umut o anlamda vardır. Bunu abartmamak gerekir. Çünkü özellikle Kıbrıs Türk toplumu geçmişte çok hayal kırıklıkları yaşadı. Tekrar aynı hayal kırıklıklarını bence yaşamamalı… 

“Şimdi bile egemen İngiliz üsleridir”

Diğer sorunlarımızın çözümüyle ilgili olarak bir ortak vizyona ve ciddi ilerlemelere sahip olsak adam akıllı oturup üslerimizi de belki Kıbrıslı Rumlarla konuşabiliriz. Fakat o aşamaya nedense hiç gelemiyoruz. Birleşik krallık her defasında; ‘İngiliz üsleriyle ilgili olarak o bölgeden bir takım toprakları çözüm olursa ben vermeye hazırım’ diyor. Bunu neden söylediğini kendi kendimize sormamız lazım. Yani bunu yaparsa İngiliz yönetimi, bir referandumun parçası haline gelir. Kıbrıs’taki Kıbrıs Türk ve Rum halkları tarafından da İngiliz üslerinin bu yeni statüsü açıkça kabul edilmiş. 1960’da böyle olmadı, İngiliz üsleri ortaya çıkarken halkın kabulü yoktu. Oysa İngiliz Üsleri çözüm sürecinin parçası haline gelirse örneğin toprak vererek çözüm süreciyle birlikte referandumda onaylanmış olacak. Buda artık geri dönülmez bir biçimde İngiliz üslerinin statüsünün yerleşmesine neden olur. Şimdi bile egemen İngiliz üsleridir. Burada bir stratejik taktik olduğunu görmek gerekiyor.” 

“Üslerinizden vazgeçmeye hazır mısınız diye kendilerine sormalı”

İngiltere’nin garanti anlaşmasındaki haklarından vazgeçmeye hazır olduğuna dair açıklamaların ilk ağızdan yapılmadığına dikkat çeken Özersay sözlerini şöyle tamamladı: “Bir şeye dikkat edelim. Bu açıklamaları İngiliz yetkililerinden gördük mü? İngiltere başbakanından ya da dış işleri bakanından resmi olarak duyduk mu? Hayır, nerden biliyoruz? Kıbrıs Rum Lideri İngiliz başbakanıyla yaptığı görüşmenin ertesinde, İngilizler bunu diyor diye açıklama yapıyor. Yani İngilizlerin söylediğini iddia ettiği durum oluyor. Peki, neden İngilizler bu kadar yaşamsal ve önemli bir dış politika değişikliğini kendileri resmen çekip açıklamıyor da, Kıbrıslı Rumlar, neden İngilizlerin pozisyonu budur deme ihtiyacı hissediyor. Bu bir soru işaretidir varsa bile öyle bir şey bence ilk yapılması gereken durum üslerinizden vazgeçmeye hazır mısınız diye kendilerine sormaktır.”