Ceren ERCİH 

Akademisyen Kudret Özersay, Günaydın Ada programının konuğu oldu. CTP’de kurultay sonrasındaki yeni döneme dair görüşlerini açıklayan Özersay; “nasıl bir değişim” sorusunun gündemde olduğunu belirtti. Özersay, müzakere süreciyle ilgili çok önemli bir noktaya da dikkat çekti. 

“TAKTİKSEL BİR DEĞİŞİM DEĞİLDİR UMARIM” 

Mehmet Ali Talat’ın yaptığı açıklamalarla büyük bir sorumluluk aldığını ifade eden Özersay, bunun taktiksel bir değişim olmamasını umduğunu şu sözlerle söyledi;“Umarım taktiksel bir değişimden bahsetmiyoruz. Taktiksel bir değişim daha önce denendi. Siyasete ne zaman ki güvenilmemeye başlandı ve güven bunalımı yaşanmaya başlandı. Esas aktörler geri çekildi. Güveni sağlayabilecek bazı isimler göstermelik olarak göreve getirildi. Kısa bir süre sonra güvenin sağlandığı düşünüldüğünde erken seçime gidildi ve eski aktörler yine ön plana çıktılar. Bir fırsat yaratıldı yani. Taktiksel bir değişim değildir umarım.” 

“ESKİ SİYASİLER TEKRAR GÖREVE GELİYOR” 

Özersay, Serdar Denktaş’ın geri çekilmesinde de böyle bir endişe duyduğunu ise şu şekilde belirtti; “Sayın Serdar Denktaş’ın da sahneden bir miktar kaybolmasını ben bu şekilde yorumluyorum. Daha önce adı defalarca bakanlık için geçmiş olmasına rağmen bakan yapılmayan bir isim şimdi hem bakan, hem başbakan yardımcılığına getirilmiş durumda. İsmi kirlenmemiş olan isimler görevlere getirilip taktiksel olarak bir değişim ile halkta bir miktar güven uyanıyor ve hemen eski siyasiler tekrar göreve geliyor. Burada da böyle bir şey hissettiğimi söylemek zorundayım.” 

“BUNU SAĞLIKLI BİR GELİŞME OLARAK GÖRMÜYORUM” 

Gündemdeki yeni oluşumları da değerlendiren Özersay, özellikle Türkiye göçmenlerinin üzerine siyaset yapmaya çalışacak adımlar atılmasını tehlikeli bulduğunu söyledi. Özersay sözlerini şöyle sürdürdü; “Ben bunu sağlıklı bir gelişme olarak görmüyorum. Yapılan şeyin doğru olmadığını herkes de biliyor. Ben bunun bir şeyin göstergesi olduğunu düşünüyorum. O da genel anlamda Türk göçmeni vatandaşların ötekileştirmesi ile bağlantılı olarak verdikleri tepkinin bir göstergesidir bu ama siyasi anlamda bir parti oluşumuna gidelim deme noktasında değildir. Zaten doğru olan da bu değildir. Bir ayrışmaya götürür durumu.” 

“HERKES ÖNCE İÇERİĞİN NE OLACAĞINI KONUŞMALIDIR” 

Özersay, “sizin değerlendirmeleriniz hangi aşamada” sorusuna da yanıt verdi. Özersay; “Şimdi pek çok kişi bana şunu diyor; ‘Hocam bir parti kur, biz de seni destekleyeceğiz’ vs. Sordunuz mu? Nasıl bir oluşum, nasıl bir parti hangi vizyon ile geleceğim. Siz destekleyeceğinizi söylerken ama yeni vergi koymaktan bahsediyorsunuz siz, ben sizi desteklemem diyecek misiniz bir hafta sonra? Sendikal bir faaliyet içerisindesiniz ama sendikaların tutum ve davranışlarına ilişkin bir şeylerin yanlış olduğunu söylediğinde bu siyasi oluşum yine de destek verecek misiniz? Bir bet ofisde çalışıyorsunuz, bu yeni siyasi oluşum çıkıp bu bet ofisleri ülkeye ciddi anlamda zarar veriyor, biz bunları kapatacağız dediğinde gene de o partinin yanında duracak mısınız? Dolayısıyla herkes önce içeriğin ne olacağını konuşmalıdır” dedi. 

“GARANTİ ANLAŞMASI EN ÖNEMLİ ENGEL DEĞİL” 

Müzakere sürecinde yaşanılan yeni süreci de değerlendiren Özersay, süreçte zamana oynandığını şu sözlerle kaydetti; “Bence şu anda Kıbrıs Rum tarafı garanti anlaşması ile ilgili olarak çok ciddi bir kamu diplomasisi yönetiyor. Bu adada kuracağımız yeni ortaklıkta yönetimin gücün nasıl paylaştırılacağı konusunda hiçbir sorun yok, bitirdik, anlaştık. 

Tek engel Garanti Anlaşmasıymış gibi bir hava yaratıyorlar. Bence kamu diplomasisi anlamında da biz bu havayı henüz dengeleyebilmiş değiliz. Neden? Çünkü Kıbrıs demokrasisi her gün hem Kuzey’de hem Güney’de hem Yunanistan hem de İngiltere ile sadece Garanti Anlaşması konuşulur duruma gelmeye başladıysa bu tehlikelidir. Neden? Çünkü Kıbrıs sorununun çözümünün önünde çok sayıda engel var. Garanti Anlaşması ile tarafların farklı düşüncesi bunlardan bir tanesidir ama Garanti Anlaşması en önemli engel falan değil.” 

“AL-VERDEN KAÇMAK FIRSAT YARATMAKTAN BAŞKA BİR ANLAM TAŞIMAZ” 

“Garantiler” konusunun gündeme getirilmesinde Türkiye’nin suçlanmasının amaçlandığına dikkat çeken Özersay, bunun bir taktik olduğunu söyledi. Özersay düşüncelerini şu sözlerle ifade etti; “Grçek müzakere ve gerçek al veri bir an önce başlatmak gerekir yoksa 2008’den bu yana devam eden ve 40’dan fazla yakınlaşma kağıdında tarafların üzerinde uzlaştığı konuların açık net ve tartışmasız olduğu konuları bir daha yeniden tek kağıda yazarak iki lidere onaylattığınızda, süreçte yeni bir şey olmuş gibi bir hava yaratılacak. 

Yeni bir şey yokken yeni bir şey varmış gibi yapıldığında bu sürecin içerisinde tam da dediğim olacak. Aslında bizim Sayın Akıncı ile bir problemimiz yok. Sıkıntı Garanti Anlaşması’dır, Türkiye’deki hükümettir şeklinde bir dönem yaşayacağız endişesini taşıyorum. O yüzden buradan bu çağrıyı yapıyorum. Var olan yakınlaşma kâğıtlarını başka bir kağıda üstelik de değiştirip de aktararak yeni bir şeymiş gibi iki liderin onayına sunmak zaman kaybetmekten başka bir şey değil. Rum tarafına al-verden kaçmak için başka bir fırsat yaratmaktan başka bir anlam taşımaz.”