Açıklamasında tüm yorum, eleştiri ve öneriler için teşekkür eden Özersay, sağlıklı bir tartışma ortamıyla Kıbrıslı Türklerin kendi iradesiyle birşeyleri hayata geçirmesinin önemine dikkat çekti. Özersay, statükonun devamını istemiyorsak, buna karşıysak artık yerleşmiş kalıplar dışında düşünmek ve hareket etmek zorundayız dedi. Özersay tarafından maddeler halinde yapılan değerlendirme şöyle:

Maraş önerim konusunda ortaya konulan yorum, eleştiri ve öneriler arasında dikkat çekici olanlarına dair düşüncelerimi kısa kısa yazıyorum, dilerim verimli bir tartışmaya katkı sağlar.

1- “Bu öneri Maraş’ı Türkleştirmek demektir” diyenler oldu: Gerçekten de öyle midir? Ortaya attığım öneride kapalı Maraş’taki taşınmazları eski SAHİPLERİNE iade edelim diyorum, Türklere değil. Eski sahiplerinden başkalarının yerleşimine açılmasından bahseden yok. E peki bu “Türkleştirme” neyin nesi? Kapalı Maraş’ın Kıbrıs Türk yönetiminde açılması mı Türkleştirme? Peki kapalı Maraş şu anda kimin yönetiminde? Bizim tarafın değil mi? Ama nasıl bir yönetim? Askeri bir yönetim. O zaman soru şudur: Kapalı Maraş’ın Kıbrıslı Türklerin askeri yönetiminde kalmasını mı yeğlersiniz, yoksa askeri bölge statüsünün kaldırılmasını ve Kıbrıslı Türklerin sivil bir yönetimde olmasını mı? Yani ortada “Türkleştirme” değil, zaten Kıbrıslı Türklerin kontrolünde olan bir alanın, askeri bölge olmaktan çıkarılıp “SİVİLLEŞTİRİLMESİ” söz konusundur.

2- "Bu öneri güven yaratıcı değil, güven yıkıcı bir öneridir, Rumlar gelip Türk yönetiminde yaşamaz” diyenler oldu: Gerçekten de öyle mi? Kesinlikle değil. Herşeyden önce Taşınmaz Mal Komisyonu kurulduğu zaman da yapılan en önemli eleştiri buydu: “Rumlar gelmez, başvurmaz”. Rum yönetiminin tüm engellemelerine ve caydırıcı tedbirlerine rağmen bir süre sonra sular durulduğunda çok sayıda Kıbrıslı Rum geldi ve TMK’ya (bugünkü sıkıntılar bir yana) başvurdu, kimisi malının tazminatını aldı, sınırlı sayıda Kıbrıslı Rum ise malının iadesini aldı. Peki bu türden bir Maraş düzenlemesi yaparsak, Rumlar Kıbrıs Türk yönetimine dönerler, mallarını alırlar mı? Bakın iki yıl önce Aysu Basri Akter,  kapalı Maraş’ta en fazla taşınmaz mal bırakanlardan birisi olan Lordos ailesinin en önemli isimlerinden biri ile sohbetini aktardığı köşe yazısında ne diyor: “Lordos’un söyledikleri çarpıcı; Öncelikle Türk yönetimi altında dahi Maraş’a dönmeye hazır olduğunun altını çiziyor...Dahası bunu sadece kendi kişisel fikri olarak değil, sürekli irtibatta olduğu 300 kadar Maraş göçmeni adına da söyleyebileceğinin altını çiziyor." Kıbrıslı Rumların, TMK örneğinde olduğu gibi başlangıçta istemem deseler ya da Rum yönetimi tarafından caydırılsalar da aslında gelip mallarını alacakları buradan da net şekilde görülmüyor mu? Kaldı ki bu bölgeden göç eden bazı Kıbrıslı Rumlarla, yurt dışında katıldığım bazı konferanslarda nabız tuttuğumda buraya döneceklerinden daha bir eminim. Kaldı ki dönüp Kıbrıs Türk yönetiminde yaşamak istemeyenlerin yine de mallarının iadesini almak isteyecekleri aşikardır. Düşünün, 40 yıldan uzun bir süre sonra mallarını iade ediyorsunuz. Neden güven yaratmasın ki? Toplum baskısı ve Rum yönetiminin baskıları nedeniyle bugün Maraş göçmenlerinden daha farklı açıklamalar duyabilirsiniz ama bu, kendilerine taşınmaz malları iade edildiğinde buraya gelecekleri gerçeğini değiştirmeyecektir.

3- Bir diğer iddia şu şekildeydi: “Bu öneri ile insanlara malını iade etme karşılığında toprağı egemenliğimiz altında alıyoruz”. Bu yanıltıcı bir yorumdur. Eski mal sahiplerine mallarını iade etme karşılığında herhangi bir toprağı egemenliğimize almıyoruz, o toprak zaten şu anda askerlerimizin kontrolündedir ve orada yetki icra edilmektedir, her manada. Yeni bir toprak parçasını egemenliğimiz altına koymayacağımız gibi, bu adımı atarken bunun kapsamlı çözüm hükümlerine (toprak düzenlemelerine) halel getirmeyeceğini de şerh düşeceğiz (önerimde bunu yazmıştım). Askeri yetki icra ettiğimiz bir alanda sivil yetki icra etmeye başlayacağız, belediye orada hizmet vermeye başlayacak. TMK yasasına göre Maraş bizim egemenlik alanımızda olmadığı için değil, askeri bölge olduğu için iade kapsamı dışındadır. Değişecek olan işte tam da budur. Askeri bölge olmaktan çıktığı zaman Maraş içerisindeki boş mallarla ilgili olarak iade kararı verilebilecektir.

4- Bir diğer eleştiri BM kararına dayandırılıyor ve şu deniliyor: “BM Güvenlik Konseyi’nin 550 Sayılı Kararı, Maraşa sadece kendi sakinlerinin yerleştirilmesinden bahseder ve bu bölgenin BM yönetimine devredilmesi çağrısında bulunur, o nedenle Kıbrıs Türk idaresi altında açamazsınız”. Bunu söyleyenlere basit bir sorum var: Şu anda o sözü edilen Güvenlik Konseyi kararını uyguluyoruz, ona uygun davranıyoruz da şimdi Maraş bu şekilde açılırsa mı ihlal etmiş olacağız? Bir kere 550 Sayılı kararın neden alındığına dikkatlice bakan herkes, o tarihte kapalı Maraş’ı eski sakinlerine değil, bizim taraftan kişilerin yerleşimine açmaya kalkışmamız üzerine alındığını görür. Yani karardaki temel maksat buranın “eski sakinleri dışındaki kişilerin yerleşimine açılması”nı engellemektir. Kıbrıs Türk yönetimi altında ESKİ SAKİNLERİNE açılması ve mallarının kendilerine iade edilmesi, (Güvenlik Konseyi kararını çok önemli görenler açısından söylüyorum) “ihlali önemli ölçüde ortadan kaldıran bir durum” yaratır. Bugünkü durumla, yani mevcut statüko ile mukayese edildiğinde Kıbrıslı Rum göçmenler açısından çok daha iyi yeni bir durum yaratılır. Dileyen herkesle, 550 Sayılı kararın BM Şartı’nın VI. Bölümü altında mı yoksa VII. Bölümü altında mı alındığını ve bağlayıcı/tavsiye nitelikli olup olmadığını da ayrıca tartışabiliriz. Ancak bir an için bağlayıcı olduğunu kabul ederseniz mevcut durumun devamı, bu kararın BÜTÜNEN ihlal edilmesi anlamına gelir. Oysa kapalı Maraş’ın Kıbrıs Türk yönetiminde eski sakinlerinin yerleşimine açılması ve mallarının iade edilmesi bu kararın ihlalini ÖNEMLİ ÖLÇÜDE ortadan kaldırır. Yukarıda da vurguladığım gibi kararın ÖZÜ, ALINMA NEDENİ eski sakinleri dışındaki kişilerin yerleşimine açılmasını engellemektir. Ortaya koyduğum öneri ise, eski sakinlerin yerleşimine açılmasını sağlamaktadır. BM Güvenlik Konseyi’nin gerek KKTC gerekse bu adadaki başka pek çok duruma dair aldığı ve yıllardır uygulanmayan onlarca kararı, bugün devam eden statükonun sürdürülmesine neden olacak şekilde bir bahane haline dönüştürmeyi şahsen ben doğru bulmuyorum.

5- Kapalı Maraş konusundaki önerimi “seçime dönük bir öneri” olduğunu iddia edenlerin muhtemelen daha önce görmedikleri, gözlerinden kaçan bir şey var: Bu öneri İKİ YIL ÖNCE tarafımdan hazırlanan bir çalışmanın ürünüdür ve o zaman da gündeme gelmiştir, yani seçime dönük olarak ortaya atılmış değildir. Bakın geçen yıl NTV tarafından yapılan bir haberden sizlere alıntı yapayım: 16 Eylül 2013 tarihli NTV haberlerinde diyor ki: "planı hazırlayan eski başmüzakereci ve uluslararası hukukçu Kudret Özersay'ın gizlice Maraş'a giderek, incelemeler yaptığı ve alternatif Maraş planının geçen yıl nihai şeklini aldığı belirtiliyor." Bu öneri basında çıktıktan sonra geçen yıl en az 5 farklı TV programında bunun benim kişisel düşüncem olduğunu detaylı şekilde anlattım, bu konuda görevdeyken bir de rapor hazırladığımı da belirttim. Üstelik Müzakerecilik görevime geldiğimde bana birkaç kez şu soru soruldu: “E siz kapalı Maraş açılsın diyordunuz, şimdi ise kapsamlı çözümün parçasıdır mı diyorsunuz?” Ben o dönemde de net şekilde şunu dedim: “Kapsamlı çözüm müzakereleri devam ettiği süre içinde evet kapsamlı çözümün bir parçasıdır ancak müzakerelerin olmadığı bir dönemde benim kişisel görüşüm kapalı Maraş’ın eski mal sahiplerinin yerleşimine Kıbrıs Türk idaresi altında açılmasıdır”. İki yıldan uzun bir süredir bu görüşümü hem yazılı basında hem de TV programlarında dile getiriyorum. Bu şimdi ortaya çıkmış bir şey değildir, basında yer alanlar ve açıklamalarım ortadadır. İşte onlardan yalnızca biri (Eylül 2013, KıbrısTime haber sitesi): “Dün NTV'de Maraş konusunda 2012 yılında bir öneri hazırladığı iddia edilen Kudret Özersay sosyal medya ortamında bir açıklama yaparak Maraş'ın Kıbrıs Türk yönetimi altında açılmasını desteklediğini duyurdu. Özersay “Yıllarca Maraş konusunda resmi devlet pozisyonu "kapsamlı çözümün parçası" olduğu şeklindeydi ve hala öyledir. Maraş'ı Rum tarafı ile müzakere edecekseniz kapsamlı çözümün parçası olduğunu söylemeniz anlaşılabilir. Ancak Rum yönetimi ile müzakere etmek yerine insan hakları ve uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak adadaki iki toplumu birbirine yakınlaştıracak, ekonomik canlılık sağlayacak şekilde tek yanlı bir adım atmaya da karar verebilirsiniz. O durumda "Maraş kapsamlı çözümün parçasıdır" demenin çok bir anlamı yoktur.” dedi.

6- Öte yandan “enayi” ifadesine alınanlar olduğunu gözlemledim. Oysa açıklamamda kimseye “enayi” demiyorum, son on yıldır her ortamda söylediğimi tekrar ediyorum: Uluslararası aktörlerin Kıbrıslı Türkleri enayi yerine koyacak önerilerini doğru bulmam, bunun Kıbrıslı Türklere yapılan bir haksızlık olduğunu düşünürüm. Söylediğim de bundan ibarettir. 10 yıl önce doğrudan ticaret “hakkımız” iken, şimdi bunu alabilmek için kapalı Maraş’ı açmak zorundasınız diyen Kıbrıs Rum tarafı ve AB yetkilileridir. Kapalı Maraş’ı, 10 yıl önce bize verilen ama tutulmayan sözlerin hayata geçirilmesi için ödenmesi gereken bir diyet olarak takdim eden yaklaşımları Kıbrıslı Türklere yapılan bir haksızlık olarak görürüm. Dediğim budur...

7- Bazı yorumlarda bu önerinin “sağcı bir yaklaşım” olduğu iddiasını da hayretle okudum. Ben daha farklı düşünüyor olsam da, hayata ideolojik perspektiften bakanlara saygım vardır ama her şeyi zorlama bir biçimde sağ-sol diye kalıplar içerisine oturtmaya çalışmanın özellikle bu yüzyılda, bizi akılcı olmayan sonuçlara götüreceğini düşünürüm. Eski mal sahiplerine, 40 yıl sonra mallarını iade etmek, bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına göre kurulan Taşınmaz  Mal Komisyonu üzerinden yapmak, 40 yıldır kapalı olan bir alanı, oraya 40 yıldır giremeyen eski sakinlerine açmak, 40 yıldır askeri bölge olan bir bölgeyi, askeri bölge olmaktan çıkarıp sivil idareye bağlamak “sağcı bir yaklaşım” öyle mi? Hangi mantıkla?

8- Önerinin “bencilce ve karşı tarafı tahrik eden” bir öneri olduğunu ileri sürenler de oldu. Çok merak ediyorum nesi bencilce? Kapalı Maraş’ı KKTC vatandaşlarının kullanımına açalım, eski Rum mallarını Türklere dağıtalım mı dedik? İnsanlara zorla bir şey yapılmasını mı önerdik de “bencilce”? Yoksa, dileyen gelip başvursun ve malının iadesini alsın mı dedik? Karşı tarafı tahrik edecek öneri diye niteleyenlere şunu da sormadan edemiyorum: Bugünkü durumun devamı, yani HİÇ mal iadesi yapmadan, HİÇ bir eski sakinin oraya girişine izin vermeden, askeri bölge olarak tutarak Rum tarafını daha mı az TAHRİK ediyoruz? Kapalı Maraş’ın Kıbrıs Türk yönetimi altında eski sakinlerine açılması ve mallarının iade edilmeye başlanması, kapsamlı çözüm müzakerelerinde müzakere masasında sizinle konuşmayan, süreci askıya alan Kıbrıs Rum liderliği yerine, Kıbrıs Rum toplumunu muhatap almak demektir. Bunun esi, neden tahrik? Hele de “bu adım bu bölgede nihai bir durum yaratmayacak, kapsamlı çözüm hükümleri saklıdır” şerhi/rezervi koyacaksanız (ki öneride bu da vardır).

9- Bazı yorumlarda “neden BM yönetiminde açılmasın?” sorusu gündeme getirildi. Çünkü bu öneri, tarafların defalarca konuşup da üzerinde uzlaşmaya varamadıkları bir konuda sizin tek taraflı olarak atacağınız bir adımdır ve şartlarını tabi ki kendiniz belirliyorsunuz. Bu hamle BM Güvenlik Konseyi kararını hayata geçirmek maksadıyla yapılmıyor ama bu adımın atılması durumunda Konsey kararı şu anda bütünen ihlal edilirken, kısmen hayata geçirilmiş oluyor. Şahsi düşüncem, orta/uzun vadede kapsamlı bir çözüm olmazsa kapalı Maraş’a yerleşecek olan eski sakinlerinin Mağusa Belediyesi’ne paralel biçimde bir şehir komitesi ile yönetime katılmalarına imkan verilmesi yönündedir. Ancak bu, gelecek ve yerleşecek kişilerin sayısına bakılarak sonradan gelebilecek bir adımdır diye düşünüyorum.

10- Bazı yorumlarda “Maraş tam bir yıkıntı durumundadır, buranın alt yapısını kim hangi para ile yapacak?” sorusu gündeme getirildi.Eski mal sahiplerinin buraya gelmeye başlaması durumunda tüm uluslararası aktörler, bugün nasıl ki kuzeydeki belediyelere altyapı ve benzeri projeler için para veriyorlar, o gün Maraş için de bu imkan tabi ki olacak. Dahası bugün, sadece yerel yönetimlere değil KKTC devlet kurumlarına da know-how bağlamında kamuda reform yapılması için teknik destek/mali destek verilmektedir. Bunun topluca bir bütün olarak yapılmasının (altyapı dahil) kolay olmaması, yapılamayacağı anlamına gelmiyor. Çünkü irade varsa, mahalle mahalle açılması (peyder pey) da önümüzde bir seçenek olarak duruyor. Her durumda bugüne değin bazı mimar ve mühendislerimizin Maraş’ın yeniden inşası ve diğer ihtiyaçlar konusunda çalışmalar yaptıklarını biliyoruz. Kapalı Maraş’ın bizim yönetimimizde açılması adımı hayata geçirileceğinde tüm bunların, konunun bu yönlerine hakim olan isimleriyle de görüşülmesi ve şekilendirilmesi gerekecek.

11- Yapılan bir diğer yorum “Biz Mağusa’yı bile iyi yönetemiyoruz, bir de Maraş’ı mı Mağusa Belediyesi’ne bağlayacağız?” şeklinde olmuştur. Sırf kötü yönetiyor olduğumuz, beceriksiz siyasilerin eline kaldığımız için Maraş'ı değil sadece, mesela Mağusa'yı da Rum tarafına mı verelim? Hatta gelecek olan suyu "yönetemeyeceğimizi" söyleyip Türkiye'nin yönetmesini mi isteyelim? Maraş göçmeni Kıbrıslı Rumlar, burada daha iyi bir beledi hizmet verildiği ya da alt yapı daha iyi olduğu için değil, taşınmaz malları kendilerine iade edileceği için gelecekler, dolayısıyla KKTC’deki yönetim yetersizliği Maraş konusunda ortaya koyduğum önerinin uygulanmasını engelleyen bir şey değildir.

12- Bir diğer yorum, “Maraş KKTC sınırları içerisinde değildir, eğer Mağusa Belediyesine bağlanırsa biz yayılmacı görüneceğiz” şeklinde olmuştur. Bir kere Maraş KKTC askeri bölgelerinden birisidir. Bu yorum doğru olmuş olsaydı, Taşınmaz Mal Komisyonu’na Kapalı Maraş’taki mallar konusunda yapılan başvurularda başvuranlara “burası KKTC toprağı değil, o nedenle KKTC yasalarıyla kurulan bu Komisyon, oraya dair bir karar üretemez” derdi. Oysa başvuranlara verilen yanıt “askeri bölgede yer aldığı için iadesi uygun değildir” şeklindedir. Yani bu bölgenin askeri bölge olmaktan çıkarılıp sivilleştirilmesi, yayılma/genişleme değildir. Bunun bu şekilde algılanmasını sağlamk tabi ki önemlidir ve bu, öneriyi hayata geçirecek olan idarecilerin görevidir. Bu bölge içerisinde Güvenlik Kuvvetleri mensupları görev yapmaktadır. Belirli bazı kıymetli taşınırlar konusunda farklı Bakanlık yetkilileri düzenli olarak mühür ve benzeri denetimler icra etmektedir. Günü geldiğinde bu proje hayata geçirilirken takip edilecek iyi bir kamu diplomasisi, belirtilen olumsuz ortamın oluşmasını engelleyecektir. Bugün uluslararası toplumda yerleşmiş olan algıdan hareketle kendimizi bir atalee mahkum edemeyiz, etmemeliyiz.

 

13- Bir diğer yorum-eleştiri ise Maraş’ın Kıbrıs Rum liderliği ile anlaşılmadan tek-yanlı bir adım şeklinde açılacak olmasıdır. Aslında bu öneri, tek-yanlı ama OLUMLU bir adımdır. Kimseye göz dağı vermeyi de hedeflemez. Birisini cezalandırmayı ise hiç içermez. Kıbrıs Rum liderliği ile Maraş konusunda defalarca yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmamıştır, üstelik şimdi müzakereler de askıya alınmıştır. Bu durumda Kıbrıs Rum toplumunun muhatap alınması neden kötü bir şey olsun? Dışarıda neden olumsuz algılansın?

14- Son olarak Kapalı Maraş’ın açılması önerime samimiyetle insani açıdan bakan ve eleştiri ortaya koyanlar da oldu. Özellikle bu konuda yazılanları çok anlamlı ve önemli buluyorum. Bir kısmının da bu önerinin revize edilmesine, Kıbrıslı Rumlar açısından da daha çekici kılınmasına yardımcı olacağına inanıyorum. Geçici ve belirsiz bir hukuki yapı olacağı için, bu türden ortamlara aslında fırsatçı kesimlerin/yatırımcıların geleceği söyleniyor. Bana kalırsa bu risk her yerde vardır ve önüne geçmek istiyorsak düzenlemeyi de ona göre yapabiliriz. Yoksa yasal düzenlemenin geçici olması, bizatihi kendisi, yatırımı ya da ekonomik faaliyeti engellemez. Bunun örneği de kuzeydeki yasal/anayasal durumdur. Uluslararası toplum kapsamlı çözüm sürecini esas, KKTC mevzuat ve uygulamalarını geçici olarak değerlendirir ama hayat da devam ettiği için bir düzeyde ilişki kurulur, yatırım da yapılır. Tüm bunların, Kıbrıslı Türklerin de yararına olacak şekilde düzenlenmesi yine bizim elimizde olan bir şeydir. Kapalı Maraş’ı Kıbrs Türk yönetiminde bizim yerleşimimize açalım, eski Rum mallarını da sahiplerine değil başkalarına dağıtalım demiş olsaydım, Maraş’ı karşı tarafı cezalandırma aracı olarak gördüğüm ileri sürülebilirdi. Oysa bu öneri, Kıbrıslı Rum göçmenler için ideal çözüm değil elbet ama mevcut durumdan çok daha iyi bir seçenektir. Bugün askeri bir bölge olan Maraş’ı, uluslararası uygulamaları ve itibarı malum olan bir uluslararası örgüte (BM) neden verelim? Kıbrıs’ta federal bir ortaklık düşüncesine sahip olan herkes çok iyi bilir ki kurucu devletlerden birinin yönetimi bir toplumda olsa da, diğer toplumdan gelecek olan kişiler bu devlette bazı limitler dahilinde yerleşebilecek, yaşayabilecektir. Kapalı Maraş açısından bu türden bir başlangıç yapılması bizi neden rahatsız eder? Kaldı ki BM’nin bu konuyadahil edilmesi, Güvenlik Konseyi kararı da dahil pek çok uluslararası aktörün ama daha da önemlisi Kıbrıs Rum liderliğinin de dahil olmasını gerektirecek bir şeydir. Kötü mü? Hayır değil, ama yıllarca Rum tarafıyla bu konuyu da konuşup bir sonuç alamadıysak, yerleşmiş kalıplar içerisinde ve yine somut bir sonuç üretmeyen bir müzakere masasıyla kendimizi karşı karşıya bulabiliriz demektir. Bu daçok büyük bir ihtimalle statükonun devamı anlamına gelecektir. Bugün için “gelip Türk yönetiminde yaşamazlar” derken, geçmişte de “Ercan’dan hayatta uçmazlar”, “Kuzeyde kalmazlar, para harcamazlar” dediğimizi ama durumun düşündüğümüz gibi olmadığını hep birlikte gözlemledik (ortaya çıkan durum, özellikle Casino ve gece kulüplerine gelenler bağlamında beni de çok rathsız ediyor). Burada önemli olan şey, insan faktörünü de düşünerek (hem Kıbrıslı Türkleri hem de Kıbrıslı Rumları) bu öneriyi, müzakere masası konusu haline dönüştürmeden nasıl hayata geçireceğimizdir bence. Bunun için de, akılcı bir tartışmaya, farklı önerilere ihtiyaç vardır. Yapılan tüm eleştiri ve öneriler için teşekkür ederim.