Eski Müzakereci ve DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Kudret Özersay, son liderler görüşmesi ertesinde tarafların mülkiyet konusunda yaptıkları açıklamayı yorumlayan bir değerlendirmeyi kamuoyu ile paylaştı. Özersay mülkiyete dair açıklamanın bazı olumlu yanları bulunduğuna, ancak bu metinde yer alan bazı noktalara açıklık getirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Özersay “bazı olumlu yanları bulunan bu açıklamadan, özellikle tarafların aynı şeyi anlıyor olduklarını umuyorum. Mülkiyetin, kriterlere dayalı olarak çözümleneceğinin belirtilmesi olumludur, ancak bu kriterlerin neler olacağı çok daha önemlidir. Kriterlerin neler olacağında anlaşılmadan mülkiyet rejimi ortaya çıkmayacak, kimin malının gelecekte ne olacağını bilmek de mümkün olamayacaktır” dedi. Özersay ayrıca “eğer taraflar aynı metinden çok farklı şeyleri anlıyorlarsa, yaşamsal olan bazı kavramların tanımlarını farklı farklı yapıp istediklerine yakın sonuçlar elde etmeye çalışıyorlarsa, kamuoyuna bu konularda ilerleme olduğu mesajı vermekten çok, bu görüş ayrılıklarını gidermeye odaklanmalıdırlar diye düşünüyorum” dedi.

Özersay tarafından sosyal medya ortamında da paylaşılan açıklamada şu değerlendirmelere yer verildi:

“Genelde Kıbrıs sorununun vatandaşlar açısından en ilgi çeken konusu olan mülkiyete dair geçtiğimiz gün yapılan açıklamada dikkat çeken birkaç hususa değindikten sonra cevap bekleyen soruları da sıralamaya çalışalım. Öyle anlaşılıyor ki metinde yer alan “bireylerin mülkiyet haklarına saygı gösterilecek” ifadeleri çok farklı yorumlara neden oluyor. Şahsen ben, bu ifade bu metinde çıplak şekilde değil de kullanıcıların haklarının da belirtildiği şekilde yer aldığından, rahatsız değilim ve bir sorun görmüyorum. Herşeyden önce başta Taşınmaz Mal Komisyonu varlığı ve geçmişte mahkemelerimiz tarafından verilen kararlara baktığımızda, bugün var olan hukuk düzenimizin, 1974 öncesinde kuzey Kıbrıs’ta mal sahibi olan Kıbrıslı Rumların mülkiyet hakkını inkar etmediğini, yalnız bu hakkın esasen tazminatla ya da takasla (istisnaen de iade ile) kullanılabilmesine müsade ettiğini görürüz. Ama daha da önemlisi Kıbrıs Türk tarafı olarak sadece önceki mal sahibinin değil şimdiki mal sahibinin, ya da mevcut kullanıcının da mülkiyete dair birtakım hakları olduğunu kabul ederiz ve zaten bu durum Demapoulos kararıyla da teyid edilmiştir. Yani Kıbrıs Türk tarafının “bireylerin mülkiyet haklarına saygı”dan sadece eski mal sahiplerinin değil, şimdiki kullanıcılarının da mülkiyete dair haklarını anlaması gayet tabi mümkündür. Burada yapıcı bir muğlaklık söz konusudur.

Metnin devamında mülkiyet hakkının kullanılmasında farklı alternatifler olacağı, genelde Kıbrıs Rum tarafının istediğinden hareketle bireylere seçenekler sunulacağı söylenmişse de, bu farklı alternatifler arasından hangisinin hayata geçeceğinin kriterlere göre belirleneceğinin vurgulanması olumludur. Yani mülkiyet sistemi sadece bireylerin tercihine bırakılıp, belirsizliğe itilmek yerine kriterlere bağlanacaktır. Kıbrıs Rum tarafı “malın gerçek sahibi tercihte bulunacak ve ilk tercih hakkı onda olacak” şeklindeki yaklaşımı yerine kriter temelli bir yapıya tamam diyerek tercihlerin kritere tabi olacağını ilke olarak kabul etmişe benziyor. Buraya kadar ortada ciddi bir sıkıntı yoktur zira bu cümleler Annan Planı döneminde de somutlaşan yerleşmiş BM parametreleri çerçevesinden baktığımızda zaten olması gerekenlerdir, biraz “malumun ilanıdır”. Yani “Kıbrıs bir adadır” demek gibidir. Ancak metinde net olmayan, muğlak kalan ve cevap bekleyen çok yaşamsal noktalar da mevcuttur. Bu sorulara verilecek yanıtlar, mülkiyette güvenli bir noktada durup durmadığımızın doğru okunmasına yardımcı olacaktır:

“Bu Sorular Yanıt Bekliyor!”

1-    Mülkiyet rejiminin kriterlerinin neler olacağına bağlı olarak çok sayıda malın iadesi gündeme gelebilir ya da tazminata gidecek malların sayısı ve büyüklüğü daha fazla olabilir. Bütün bunlar ve tabi ki ne kadar kişinin ne oranda etkileneceği, ancak ve ancak kriterlerin ne olacağı belirlendikten sonra anlaşılabilir. Bu haliyle, kriterlerde anlaşılmadıkça ortada bir mülkiyet rejiminin varlığından söz etmek mümkün değildir. Mülkiyete dair rejimin ne olacağını, bunun olası sonuçlarını konuşabilmek için henüz çok erken olduğunu düşünüyorum. Ancak Kıbrıs Türk tarafının geçmişte BM belgelerinde de yer alan sarih mal çoğunluğu yaklaşımını sürdürüp sürdürmediğini netleştirmesi bir ihtiyaçtır. Özetle kriterler açısından hangi konuda uzlaşıldığını görmeden, mülkiyete dair bu açıklama mülkiyet sorununu kendiliğinden çözmeye yetetrli değildir.

2-    “Mevcut Kullanıcı” teriminden aynı şeyi mi anlıyoruz? Yakın zamana kadar Kıbrıs Rum tarafı “mevcut kullanıcı” terimini, bunu çok ciddi anlamda ve etnik ayrımcılık temelinde daraltacak şekilde kullanmaktaydı. Şu anda da Kıbrıs Rum tarafı “mevcut kullanıcı” teriminden bunu anlıyorsa, mülkiyete dair açıklama iyice bulanık bir suya dönüşecektir. Kıbrıs Rum tarafı “mevcut kullanıcı” tanımına Türkiye’den Kıbrıs’a 1974 ertesinde göç eden KKTC vatandaşlarının giremeyeceğini, yani bu vatandaşlarımızın yıllardır bu malları kullanmaları nedeniyle herhangi bir haklarının doğmayacağını yazılı olarak tarafımıza bildirmişti. Bu tutumda bir değişiklik var mıdır?

3-    Hangi malların kullanımda olduğu konusunda da yakın zamana değin Kıbrıs Rum tarafıyla aramızda çok derin bir uyuşmazlık söz konusuydu. Kıbrıs Rum tarafının vermiş olduğu kağıtlarda ve yaptığı savunmada şunu gördük: Eğer size 1974 ertesinde bir arazi verilmişse ve siz KKTC tapusunda adınıza kayıtlı bu araziyi elinizde tutmanıza rağmen herhangi bir tarımsal veya benzeri maksat için kullanmıyorsanız, fiilen ve fiziken neredeyse her gün gidip kullanıyor, üzerinde ekonomik bir faaliyet icra etmiyor durumdaysanız o mal sizin kullanımızda değil, kimseye ait olmayan mal durumundadır ve eski sahibine iade edilmelidir. İşte Kıbrıs Rum tarafının “kullanımda olan mallar”ın tanımını dar tutarak, iadeye gidecek olan malların miktarını artırmaya dönük yaklaşımı buydu. Şimdi soru şudur: Kıbrıs Rum tarafı mevcut kullanıcıların kullanmakta olduğu malları halen bu şekilde mi algılıyor? Eğer durum buysa ortada kritere tabi kılınacak taşınmaz mal sayısı ciddi anlamda azalacak, yani iadeye gidecek malların sayısı ciddi şekilde artacaktır. Adınıza kayıtlı bir malı fiziken ve fiilen sürekli kullanmıyorsanız, ekip biçmiyosanız, onun sizin adınıza kayıtlı olmasının hiç bir anlamı yoktur ve mesela evladınıza vermeyi düşünüyorsanız Kıbrıs Rum tarafının bu yaklaşımına göre o mal, boş ve kullanılmayan bir maldır, iade edilmesi gerekir.

İşte tarafların geçtiğimiz gün mülkiyet konusunda yaptıkları açıklamadan aynı şeyi anlayıp anlamadıklarını netleştirmenin yolu, bu sorulara cevap vermekten geçer. Mülkiyet Kıbrıs sorununda tam bir keşmekeşe dönüşmüş, belki de en karmaşık başlıklardan birisi haline gelmiştir. Bu nedenle tarafların bu konuda ilerleme elde etmelerinin zaman alması normaldir. Ancak uzlaşılan metinlerin muğlak olmamasına, her yere çekilebilir ifadeler içermemesine özellikle özen gösterilmelidir. Eğer taraflar aynı metinden çok farklı şeyleri anlıyorlarsa, yaşamsal olan bazı kavramların tanımlarını farklı farklı yapıp istediklerine yakın sonuçlar elde etmeye çalışıyorlarsa, kamuoyuna bu konularda ilerleme olduğu mesajı vermekten çok, bu görüş ayrılıklarını gidermeye odaklanmalıdırlar diye düşünüyorum.”