Eski Müzakereci Prof. Dr. Kudret Özersay, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın iki-kesimlilikte sarih çoğunluk ve AB birincil hukuku konularında kısa süre önce yaptığı açıklamalarla ilgili olarak “Sayın Cumhurbaşkanı, iki-kesimlilik konusunda ortaya koyduğu bu çerçeve içerisinde kaldığı ve bu BM parametresi temelinde müzakere ettiği sürece kendisine desteğim tamdır” dedi. İstanbul’da Kıbrıs Türk Kültür Derneği tarafından organize edilen söyleşide hafta sonu bir konuşma yapan ve NTV televizyonuna konuşan Kudret Özersay “iki-kesimlikte sarih çoğunluk derken, yirmibirinci yüzyılda “sadece Kıbrıslı Türklerden oluşacak bir kurucu devlet” anlamında konuşmadığını ancak Kıbrıslı Türklerin hem nüfus hem de taşınmaz mal açısından sarih çoğunluğu ellerinde bulunduracakları bir düzenlemenin gerekli” olduğunu söyledi. Özersay “üstelik bu Kıbrıs Türk tarafının talebi olmanın ötesinde yerleşmiş bir BM parametresidir” dedi.

İstanbul’da düzenlenen söyleşide konuşma yapan ve ardından da ağırlıklı olarak Türkiye’de yaşayan KKTC vatandaşlarının sorularını yanıtlayan Kudret Özersay iki-kesimlilik konusunda Kıbrıs Rum tarafının ortaya koyduğu “dört özgürlük” yaklaşımının sadece BM parametrelerinin değil 2014’te tarafların kabul ettiği ortak açıklamaya da aykırı olduğuna dikkat çekti ve Anastasiades’e Kıbrıs Rum toplumunu gereksiz ve elde edemeyecekleri bir beklenti içerisine sokmaması çağrısında bulundu. Özersay konuşması sırasında aylar önce müzakereler konusunda yaptığı açıklamalarda özellikle iki-kesimliliğe ve birincil hukuka dikkat çektiğini anımsatarak şunları söyledi: “Cumhurbaşkanı Akıncı’nın son dönemdeki açıklamalarıyla iki-kesimlilik ve birincil hukuk konusunda netleştirdiği bu çerçeve Kıbrıs Türk toplumunun büyük çoğunluğunun içine sinecek bir çözümün çerçevesidir. Bizim için tam da bu çerçeve içerisinde yapılacak olan adil bir pazarlık makul olandır. Sayın Cumhurbaşkanı bu çerçeve içerisinde kaldığı sürece kendisine bu konudaki desteğimiz tam olacak” dedi.

“Anastasiades’in Bunu Bilmesi Gerekir”

Özersay Rum lider Anastasiades’in “Akıncı ile AB muktesebatının uygulanması konusunda anlaştıklarını” söylediğini hatırlatarak şu yorumu yaptı: “Sayın Anastasiades de çok iyi biliyor ki Ortak Açıklamada yer alan taahhüt AB muktesebatına tam uyum değil, AB temel prensiplerine uyumdur ve bunlar arasında çok önemli bir fark vardır. Kıbrıs Rum liderinin bunu biliyor olması gerekir. AB prensiplerine uygun bir çözümden bahsettiğinizde, bu iki-kesimliliği ortadan kaldıran bir çözüme neden olmaz. Ancak AB muktesebatına tam uyumlu bir çözüm olacak dediğinizde, o zaman devreye dört özgürlük ve benzeri kurallar girer ki bu da iki-kesimliliğin ortadan kaldırılması sonucunu doğurur. Dolayısıyla eğer sayın Anastasiades Ortak Açıklamayı kastediyorsa, orada öyle bir anlaşma yoktur. Yok eğer Kıbrıs Türk tarafından bu yönde bir başka taahhüt aldığını iddia ediyorsa da buna açıklık getirmelidir.”

“Sarih Çoğunluğun Ne Olacağı Müzakere İle Belirlenebilir”

İki-kesimliliğin BM Genel Sekreteri tarafından yapılan tanımının Güvenlik Konseyi tarafından da teyid edildiğini hatırlatan Özersay, “hem nüfus hem de mal açısından her bir toplumun kendi kurucu devletinde sarih çoğunluğa sahip olmasının, toplum temelli saf bölgeler yaratılması” şeklinde anlaşılmaması gerektiğine de dikkat çekti. Özersay “Birleşmiş Milletler tarafından getirilen Annan Planı’nda, oradaki rakamları beğenirsiniz yahut beğenmezsiniz, hem taşınmaz mal hem de nüfus açısından üst limitler, tavanlar vardı. Tekrar ediyorum, oradaki rakamları çok fazla bulabilirsiniz ama orada bu iki konuda tavan uygulaması vardı. Neden? Çünkü BM’nin anladığı iki-kesimlilik, sarih çoğunluğu içerir de ondan. Peki neden ‘sadece Kıbrıslı Türklerden oluşacak saf bir kurucu devletten bahsedilmiyor’ diyorum? Çünkü geçmişte BM tarafından sunulan metne bakarsak, çözüm ertesinde 18 yılda, Kıbrıs Türk nüfusunun yaklaşık %18’i kadar Kıbrıslı Rumun Kıbrıs Türk kurucu devletine yerleşmesi mümkün olabilecekti. Yani bu da yaklaşık 60 bin kişi demek oluyordu. Oysa şimdi Kıbrıs Rum tarafı bu sınırlamanın bütünen kaldırılmasını talep etmektedir. Taşınmaz mal olarak da nüfus olarak da Kıbrıslı Türkler kendi kurucu devletlerinde çoğunlukta olmayabilirler demektedir sayın Anastasiades. O zaman Sayın Anastasiades’in cevaplaması gereken soru şudur? Kıbrıs Türk Kurucu Devleti bir tabela devleti mi olacak yoksa Kıbrıslı Türkler tarafından yönetilen bir devlet mi olacak? Bunu sadece birilerine oy hakkı verip birilerine oy hakkını sınırlayarak sağlayamazsınız. Nüfus yapısında bu oranda değişiklikler yapılmasına izin verirseniz ve tedbir almazsanız, o zaman Türk kurucu devletinde bazı bölgelerin belediye başkanları da Kıbrıslı Rumlar olmaya başlar ve bir süre sonra burayı Kıbrıslı Türkler değil Kıbrıslı Rumlar yönetmeye başlar. Oysa 750 Sayılı Güvenlik Konseyi kararı ile teyid edilen iki-kesimlilik tanımında sadece her toplumun kendi kurucu devletinde kendi kendini yönetmesinden bahsedilmez. Buna ilaveten her toplum kendi devletinde sarih mal ve nüfus çoğunluğuna da sahip olacak ifadesi de vardır. Bu nedenle mesele sarih çoğunluk olacak mı olmayacak mı meselesi değildir. Mesele bu sınırlamanın oranının ne olacağı meselesidir ki bu da yapılacak müzakereye bağlıdır” dedi.

“Rum Tarafının Dengeleri Değiştirmesine Müsade Etmemeliyiz”

Kıbrıs Rum tarafının AB üyeliğini ve AB muktesebatını, yerleşmiş BM parametrelerini sulandırmak için istismar etmeye çalıştığına da dikkat çeken Özersay, “gerek AB üyelikleri gerekse 2004 yılındaki ‘Hayır’ kararlarını kullanarak müzakerelerdeki dengeleri değiştirmelerine kesinlikle müsade etmemeliyiz. İşte tamda bunun için müzakereler aylar önce yeniden başladığında bir uyarıda bulunmuştum. Birincil hukuk konusuna ve iki-kesimliliğe dikkat çekmiştim. AB temsilcisi ve AB müdahiliyeti konusunda Kıbrıs Türk tarafının açıklamaları maalesef Rum tarafında gerçekle örtüşmeyen bir beklenti yarattı, şimdi de beklenenin olmayacağını gördüklerinden bir hayal kırıklığından bahsediyorlar. Özellikle sayın Anastasiades’in gerçekle örtüşmeyen böyle bir beklenti yaratmaması gerekirdi. Yerleşmiş BM parametreleri dışında serbest yerleşimin olamayacağını bilmesi ve kendi toplumunu da buna hazırlaması gerekirdi. Bundan sonrasıyla ilgili olarak da yapması gereken budur diye düşünüyorum. Kuzeyde hangi oranda Kıbrıslı Rumun ikamet hakkına sahip olacağını müzakere ederek belirlemeye, artırmaya çalışmasını anlarım. Ama “dört özgürlük ve serbest ikamet kırmızı çizgimdir” demesinin, iki-kesimlilik olmayacak demekle aynı anlama geldiğini ve bunun da Kıbrıslı Türkler tarafından kabul edilmeyeceğini bilmesi gerekir. Üstelik bu temel ilkeye ve yerleşmiş anlamına sahip çıkmak Kıbrıslı Türkler kadar Birleşmiş Milletlerin de görevidir, sorumluluğudur” dedi.