Duygu Alan

Toplumcu Demokrasi Partisi Genel Başkanı Cemal Özyiğit, Annan Planı sürecinin ardından ilk kez çözüme bu kadar yaklaşıldığını söyledi. Çözüm yaklaştıkça, karşı duruşların da arttığını belirten Özyiğit, hem Türkiye’de hem de KKTC’de yapılan eleştirileri de çözüm sürecindeki hareketliliğe bağladı.

Türkiye’den yapılan eleştirileri de gündeme getiren Özyiğit, en çok Cumhuriyet Halk Partisi’nin eleştirilerine takıldı ve, “Yani bir sosyal demokrat parti nasıl olur da çözüme karşı çıkar bunu algılamakta zorluk çekiyoruz” ifadesini kullandı.

Harita konusunda tarafların yaklaştığını söyleyen Özyiğit, bunun çok önemli bir gelişme olduğunu söyledi.

Kıbrıslı Türklerin “ilanihaye” çözümsüz kalamayacağını anımsatan Özyiğit, “Kıbrıs Türk Devleti” önerisinin TKP döneminden beri gündemde olduğunu, “Türkiye ile güvenlik anlaşması” imzalanması ile birlikte, geçici 10’uncu maddenin yürürlükten kalkacağı, daha demokratik bir yapıyı hatırlattı.

Özyiğit, Havadis’in çözüm sürecinde gelinen son noktayla ilgili sorularını yanıtladı:

HAVADİS: Müzakere sürecinde geldiğimiz aşama, çözüme de en yakın noktada olunduğunu gösteriyor… Süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

ÖZYİĞİT: Annan Planı’ndan sonra belki de ilk defa çözüme bu kadar yaklaşıldı ve bu defa gerçekten daha çok iki toplumun ortaya koyduğu iradeler vardır. Özellikle Kıbrıs Türk liderliğini bu konuda kutlamak lazım. Sayın Akıncı’nın seçilmesi ile başlayan bu ivme bir buçuk yıl gibi bir süre içerisinde olayı çözüm aşamasına getirdi. Bu son derece önemlidir.

New York’ta istenilen adım atılmadı. Sonra Mont Pelerin’de adımlar atıldı ve orada artik sonuç alıcı yani 5’li konferansa dönüşülmesi beklenirken bir mola verildi. Yine Sayın Akıncı ve Sayın Anastasiadis 1 Aralık’ta bir yemek yedi. Bu yemekte alınan karar doğrultusunda Cenevre zirvesi görüldü.

Çeşitli çevreler tarafından bir takım beklentiler ortaya kondu. Sayın Akıncı ilk günden bu zirvenin 5’li yapılacağını söylemesine rağmen diğer çevreler bunun çoklu yapılacağını söyledi. Sayın Anastasiadis’in hangi şapka ile geleceği konuşuldu, tartışıldı. AB temsilcisi masada olacak mı? Güvenlik konseyinin 5 daimi üyesinin temsilcisi masada olacak mı? Sayın Akıncı ilk günden ‘bunların hiçbiri olmayacak. 5’li konferans olacak’ dedi. Öyle de oldu.

9 ve 10 Ocak’ta Cenevre’de ucu açık olan başlıklar konuşuldu. Dönüşümlü başkanlık ve Kıbrıslı Türklerin kararlara etkin katılımı konularında aslında çok önemli mesafeler kat edildi. Ama Rum tarafı bunları görüşmelerde kabul etmesine rağmen diğer konularla ilgili pazarlık argümanını yitirmemek için son noktayı koymadı.

Kıbrıs’ta 1 Aralık’ta varılan program gereğince 11 Ocak günü haritalar sunuldu. Haritaların sunulması konusunda bir takım hala daha bir tartışma var. Bunun bir taviz olarak gösterilmeye çalışılması kesinlikle doğru değildir. Mont Pelerin’de varılan bir anlaşma vardır. Kıbrıs Rum tarafı 28.2’ye kadar geldi. Kıbrıs Türk tarafı da 29.2’ye. Yani tartışmalar pazarlıklar bunun aralığında bir yere gelecek. 28.2 neyi ifade eder, 29.2 neyi ifade eder diye taraflardan bir harita hazırlanması istendi. Sunulan haritada bu doğrultudadır. Kaldı ki Kıbrıs Türk tarafının sunduğu harita da Türkiye ile birlikte çalışıldı ve ortak görüşler doğrultusunda verildi.

“Çözüm karşıtları halkın kafasını karıştırmaya çalışıyor”

Havadis: Tam da bu noktada ciddi tartışmalar başladı. Harita sunumunun hata olduğu, Akıncı’nın tüm kozlarını tükettiği gibi bir algı var. 

ÖZYİĞİT: Bunlar spekülasyonlar ve kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Şunu da ortaya koymak lazım Sayın Başbakan ‘29+,  35 de demek’ dedi. Bu kesinlikle doğru değil. Sayın Denktaş, Perez De Cuellar belgesi görüşülürken Cuellar kendisine ‘30 olmaz’ dediğini söyledi. Yani 30’un altında bir şeydir. Aslında bunu da herkes de Sayın Başbakan da biliyor.

Ama çözüme karşı olduklarını söylemek yerine böyle ince noktalar bulup bunları öne çıkarıp halkın kafasını karıştırmaya, çözüm karşıtlığını başka türlü körüklemeye ve halkı ‘Sayın Akıncı taviz veriyor’ söylemeleri ile menkul ederek aslında çözüm karşıtı bir cephe oluşturmaya çalışıyor.

11 Şubat 2014 tarihinde attıkları bir imza var. Bizimle birlikte kabul edilen bir metin vardır. Siyasi partilerin kabul ettiği, o dönemin cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu tarafından kabul edilen bir metin vardır ve bütün müzakereler de o doğrultuda sürdürülüyor. O zaman yanlış mı yaptılar bunu kabul etmekle? Çıkacaklar bunu halka söyleyecekler.

“Çözüme yaklaşıldı ve etekler tutuştu”

HAVADİS: Mustafa Akıncı’ya çok ağır eleştiriler var. Cumhurbaşkanı sanki yalnız. Hem Türkiye kamuoyunda, hem de KKTC hükümeti tarafından ciddi bir şekilde eleştiriliyor…

ÖZYİĞİT: Gerçekten bu kabul edilebilir bir şey değil. Sayın Akıncı, bu güne kadar ortaya konan çerçevede olaylara en gerçekçi yaklaşan ve Kıbrıs Türkü’nün çözüm iradesini en yüksek sesle dile getiren liderdir.

Dikkat edilirse Türkiye’de de Sayın Akıncı için AKP hükümeti tarafından yapılan hiçbir eleştiri yoktur. Dolaylı eleştiriler vardır. Özellikle Türkiye’de maalesef arzu etmediğimiz halde CHP’den eleştiriler var. Yani bir sosyal demokrat parti nasıl olurda çözüme karşı çıkar bunu algılamakta anlamak da gerçekten zorluk çekiyoruz. Aslında bizim buradaki hükümet Türkiye kamuoyuna oynayarak olası bir çözümü engellemeye çalışıyor. Çünkü burada bir rant, yağma, vurgun, soygun düzeni var ve bu düzenin devamından yana olan hükümet,  Türkiye’de kendine paydalar arıyor. O paydaşlarla olası bir çözümü bloke ederek bu uluslararası hukukun dışında kalan neredeyse her suçun izlenmesinin onu açık olan bu yapının aynen sürmesini istiyorlar. Çünkü bu düzenin temsilcileridir. Çünkü çözüme yaklaşıldı ve etekleri tutuştu. Oysa bizim derdimiz uluslararası hukukun içine girmektir. Hukukun egemen olduğu bir rejimdir bizim savunduğumuz. istiyorlar ama hukuk devleti içerisinde onlara yer yoktur.

HAVADİS: Çözüm noktasında, Türkiye- Yunanistan ve İngiltere’nin de masada olduğu bir konferans var. Garantörlerin tavırlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

ÖZYİĞİT: Aslında bakıldığında Cenevre’de son gün yapılan 5’li konferansta işin başında garantörlerin oraya gelmesi ki 50 yıldan sonra ilk kez garantörler bir araya geldi ve güvenlik ve garantileri konuşmak üzere bu son derece önemli. Ne olduysa orada Yunanistan Dışişleri Bakanının ‘biz henüz hazır değiliz’ mesajı vermesi ile başladı.

Bu tutum süreci uzattı ama sekteye uğramadı. Orada bildiğimiz kadarı ile gerek İngiliz Dışişleri Bakanı gerek BM Genel Sekreteri Yunanistan’ın bu tutumuna tepki gösterdi. 18-19 Ocak’ta gene Mont Pelerin’de olay teknik açıdan ele alındı ve aslında 3 garantör ülke ve Kıbrıs’taki iki toplum temsilcileri güvenlik ve garantilerden ne anladıklarını, beklentilerinin ne olduğunu, neleri kabul edip neleri kabul etmeyeceklerini ortaya koydular.

Dolayısıyla su anda ucu açık olan bir kaç başlık kaldı. Harita ortada. O zaman istenen beklenti nedir. Çözüm iradesinin yeniden masa etrafında buluşması. Ve bunu sonlandırmasıdır. Orada artik sonuç almaya odaklanılması gerekiyor. Nitekim 1 Şubat günü liderler görüşmesinde  ortaya bir şey çıktı ve BM aracılığı ile garantör ülkelere Mart başında 5’li konferansın kaldığı yerden devam etmesi ve sonuç alınması yönünde inisiyatif üstlenilmesi yönünde bir çağrıda bulunuldu.

“Sürecin çökmesini istemiyoruz”

HAVADİS: Akıncı ve Anastasiadis, “hızla çözüm” noktasında niyet ortaya koydu. Süreç çökerse, Kıbrıs Türk tarafı, ne yapmalı… Bahsedilen bir B planı var, ama çözümsüzlük de Kıbrıslı Türklere büyük acılar yaşatıyor. İlanihaye çözümsüzlük Kıbrıs Türkü’nün kaderi mi?

ÖZYİĞİT: Aslında biz 2004 yılında da ortaya bir şey koymuştuk. O dönemdeki yapılar da ortaya bir şeyler koymuştu. Kıbrıs Türkü sürecin çökmesini kesinlikle arzu etmiyor. Bunu telaffuz etmek bile bizim için sorundur. Ama diyelim ki çok düşük bir ihtimal bile olsa süreç çöktü…

O zaman Kıbrıs Türkü’nün çözüm isteğini ortaya koyacak bir yapıya dönüşmeye lazımdır. Şimdilerde ilginçtir ‘Kıbrıs Türk Devleti ilan edilecek’ diye bir takım kavramlar oluyor. Oysa 2004’te Annan Planı’nın oylandığı gece ki Rum tarafının kabul etmediği ortaya çıktı, Sayın Angolemli o dönem TKP genel başkanı olarak Kıbrıs Türk devletini ilan edelim diye bir açıklama yaptı ama birileri yanaşmadı. Enteresandır, şimdi bu seslendiriliyor. Bir kere Kıbrıs Türk Federe Devleti ile KKTC mantığının arasındaki farktır ulaşılması gereken. Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin mantığı neydi?

Kıbrıslı Türkler 1960’da iki toplumlu bir yapı vardı ama karma bir yapı vardı. 1974’te bu yapı Türkler kuzeyde Rumlar güneyde toplanarak iki bölgeliliğe dönüştürüldü ve aslında çözümün çerçevesi ortaya çıktı.

İki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı bir federasyon. Şimdi buna 11 Şubat tarihli belge ile ortak egemenlik ortak ve tek egemenlik, tek uluslararası kimlik, tek vatandaşlık da eklendi. O zaman Kıbrıs Türkü olası bir çöküşte kendini çözüme hazır tutarak ama kendi içinde kendi ekonomik, sosyal, siyasal yapısını sorgulayarak bir yere doğru verilmelidir.

Kıbrıs Türkü’nün kendi içinde sivil demokratik bir rejime daha fazla sahip çıkması gerekiyor. Kendi ayaklarının üzerinde duracağı ekonomik bir yapıya dönüşmesi gerekiyor.

Geçici 10’uncu maddenin kaldırılıp belki de Türkiye ile oturulup bir savunma işbirliği konuşulur. Dolayısıyla Kıbrıs Türkü’nün kendi kararlarını kendinin alacağı, uluslararası camiaya açık olduğu mesajını vereceği bir yapıya dönüşmesi lazım.

‘Biz yıllardır çözüm yönünde uğraşıyoruz ama bir türlü olmadı. Biz buna rağmen bu çözüm kapısını açık tutuyoruz ama uluslararası camia ile de bütünleşmek istiyoruz. Kendi içimizde de bu uluslararası camianın bizi görmeyi arzuladığı sivil demokratik rejime kendi ayakları üzerinde duran bir sosyo ekonomik yapıya ulaşmak istiyoruz. Bu konuda katkı istiyoruz’ mesajını vermelidir.